Oldukça muhkem bir kalenin kapısını, kucağınızda koca bir tomrukla vurmak gibidir,
Canınızı yakan, kalbinizi inciten, sizi hoyratça savuran , hayallerinizi yıkan, umutlarınızı kıran birine, hatasını ikrar ettirmek...
Var gücüyle savurur her türlü hücumunuzu...
Çünkü ona göre " evet yanlış yaptım " demek, suçunu kabul etmek, surda gedik açmak gibidir...
Yenildiğini hisseder,
Kaybettiğini...
Ne kadar uğraşsanız da alt edemezsiniz...
Canını vermekle eş değer gibidir özür dilemek..
Yorulursunuz,
Tükenirsiniz,
Ama enaniyetini kıramazsınız....
12.07.2013
........
Ailede baba çok otoriter ise, o evde yetişen erkek çocuk , silik kişilikli bir adam olup çıkıyor..Sorumluluk almayı beceremeyen, problemlerle karşılaştığında görmezlikten gelen bir adam..
Ailede baba zayıf kişilikli, silik karakterli ise eğer, o evde büyüyen erkek çocuğu anne himayesinden kurtulamayan, ana kuzusu bir adam oluyor..Hayatının ilerleyen dönemlerinde, karşısına çıkan problemlerde panikliyor...
Otoriter babanın oğlu, annesine acıma ağırlıklı öfke duyuyor..Bu otoritede en çok ezilen annesine bir yandan acırken, diğer taraftan bir çıkış yolu bulup hem kendisini hem çocuklarını kurtaramadığı ve zulme maruz bıraktığı için öfkeleniyor..
Silik kişilikli babanın oğlu ise, annesine karşı saygı (ya da hayranlık ) ağırlıklı öfke duyuyor...Babanın dolduramadığı otorite ve güçlü kişilik, annesine karşı hayranlık uyandırırken, yaradılışa ters olarak bir kadının himayesinde ve hükümranlığında olmayı kaldıramayıp öfkeleniyor...
Oysa ailede babanın kuşatıcı olması , korku yerine saygı uyandırması gerekir...
Ailede baba zayıf kişilikli, silik karakterli ise eğer, o evde büyüyen erkek çocuğu anne himayesinden kurtulamayan, ana kuzusu bir adam oluyor..Hayatının ilerleyen dönemlerinde, karşısına çıkan problemlerde panikliyor...
Otoriter babanın oğlu, annesine acıma ağırlıklı öfke duyuyor..Bu otoritede en çok ezilen annesine bir yandan acırken, diğer taraftan bir çıkış yolu bulup hem kendisini hem çocuklarını kurtaramadığı ve zulme maruz bıraktığı için öfkeleniyor..
Silik kişilikli babanın oğlu ise, annesine karşı saygı (ya da hayranlık ) ağırlıklı öfke duyuyor...Babanın dolduramadığı otorite ve güçlü kişilik, annesine karşı hayranlık uyandırırken, yaradılışa ters olarak bir kadının himayesinde ve hükümranlığında olmayı kaldıramayıp öfkeleniyor...
Oysa ailede babanın kuşatıcı olması , korku yerine saygı uyandırması gerekir...
11.07.2013
4.07.2013
.......
Gözümden uzaklaştıkça gönlümde büyüyorsun...
Gönlümde büyüdükçe gözümden uzaklaşıyorsun...
Nasıl kırılır bu kısır döngü ? ....
.
Gönlümde büyüdükçe gözümden uzaklaşıyorsun...
Nasıl kırılır bu kısır döngü ? ....
.
29.06.2013
.......
Masadan kalkarken, garsona " bizim hesabı alır mısın" demeye benzemiyor işte hayatla hesaplaşmak.. Öylesine karışık, karmaşık, girift...
Ne alacağını alabiliyorsun, ne de hayatın alacağı bitiyor senden..
Üstü kalsın diyemiyorsun işte.. Kuruşu hesaplar gibi, yaşanmamış her anın acısı hesabı kabartıyor sadece..
Bakamıyorsun önüne. Beynin, ruhun, duyguların geçmişte takılı kalmışken kendini atamıyorsun ki istikbale..
Boğazında bir yumruk, bir düğüm... Çaresiz kılıyor seni. küçülüyorsun, küçücük oluyorsun..Kedi yavrusu gibi..
Söylenecek çok şey varken, bağırmak isterken susuyorsun..Kör bir kuyuya bağırmak istiyorsun.Kimse duymasın ya da herkes duysun..
Ama ne olur yeter artık, ben duymayayım bu içimin hıçkırıklarını...
27.06.2013
ÖRSELENMİŞ HAYATLAR...( N. Ç. 'YE İTHAFEN..)
Sen yalnız değilsin. Ne yazık ki senin gibi onlarca yüzlerce çocuk, kadın bu insanlık dışı muameleye maruz kaldı, kalıyor, kalacak ta.. Keşke içimde kopan fırtınaları eş tutabilsem ruhuna...
Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak..Ya da olması gerektiği gibi.. Hayal kurmadan büyümeyi öğreneceksin mesela.. Onun yerine, hayatın rutinleri hayal olacak senin için..
Her gece yatağa ağlayarak gidecek, haykırarak uyanacaksın..
Çığlıkların bölecek geceyi..
Çığlıkların saracak seni..
Kimsenin duymadığı, duysa da dindiremediği..
Herkesin içinde bir çocuk varken, bir yanı çocukken, sen hep çocuk kalacaksın. Ruhun büyümeyecek hiç.. İşte o anda takılı kalacaksın. O andan sonrasını hiç yaşanmamış sayacaksın.
Herkesin içinde bir çocuk varken, bir yanı çocukken, sen hep çocuk kalacaksın. Ruhun büyümeyecek hiç.. İşte o anda takılı kalacaksın. O andan sonrasını hiç yaşanmamış sayacaksın.
Kirlenmişlik duygusuyla baş etmen zor olacak. Gözyaşlarınla temizlemek isteyeceksin kendini. Ne kadar ağlasan da nafile. Yapışır o illet duygu benliğine..Aşamazsın. Yok edemezsin. Gölge gibi takılır peşine de yalnızlığı bile özlersin..
İnsanlardan nefret eder, ama yine de sevgi beklersin. İstersin ki 1, 3, 5, 26.... kaç taneyse o insan müsveddeleri, onların açtığı yarayı yine bir insan tamir etsin . Hem korkar, hem güvenmek istersin.. Ruhunu asla birinin yüreğine emanet etmez, ama biri ruhunu kuşatsın istersin. Çünkü seni arıtacak, arındıracak olan tek şeydir aşk... Ya bir kula, ya da o kulu yaradana tutkulu bir aşk beslemelisin ki tamir olabilesin...Ama kırıktır kalbin. İçten içe isyan edersin, küsersin..
Aşağılanmış hissedersin kendini..Değersizlik duygusu hayatının yamacına oturur, her an gözler seni. ne görmezden gelebilirsin, ne de istediğin değeri görebilirsin.. Anlamazlar ki seni.. Önemsenmek istediğini bilmezler..Zannederler ki acıyan bedenin.. Oysa ruhunda ne yaralar açılmıştır görmezler. tedavisi yoktur. Hiç bir ilaç geçirmez. Zaman her derde deva olur da senin yanına bile uğramaz..
Geçmiş, hatırlamak istemeyeceğin kadar karanlık, gelecek seni ürkütecek kadar meçhuldür. Zamansız budanmış gül dalı gibi, tomurcuklanamazsın. Küsersin hayata . Kızarsın kendine. Kötü müyüm ki dersin.. Hak etmiş miydim..
Şimdi sana sarılmak isterdim..
Yüreğinin yangınını söndürmek, seni kuşatmak isterdim..
Gözyaşlarımız bir birine karışsın isterdim...
Senin ne kadar masum, ne kadar suçsuz olduğunu anlatmak isterdim...
Sana bunu yapanları tek tek kendi ellerimle asmak isterdim....
Umarım, hayata sımsıkı sarılırsın... Başın hep dik yürü küçük kız..
Unutma, senden daha temizi, daha masumu yok bu dünyada...
Ve bizi affet..
Seni koruyamadığımız için, anlayamadığımız için, duyamadığımız için...
Bizi affet..
......
İtidalli olmayı sevsem de, itidalli ruh halinden yana değilim..
Sevemedim, sevmiyorum..
İfrat tefrit arasında hızlıca geçişler yapayım istiyorum. En azından bu günlerde öyle..Ya çok mutlu olayım, ya da çok karamsar ama asla ikisinin ortası olmasın. Ya öfkeden kuduracak hale geleyim, ya da içimi, ruhumu, davranışlarımı huzur denilen şey çepeçevre sarsın istiyorum. Ama durup düşünüp ruh halim iyi mi kötü mü bilememek, karasız kalmak bana göre değil.
Geçer mi bu hal? Geçer elbet..
Sevemedim, sevmiyorum..
İfrat tefrit arasında hızlıca geçişler yapayım istiyorum. En azından bu günlerde öyle..Ya çok mutlu olayım, ya da çok karamsar ama asla ikisinin ortası olmasın. Ya öfkeden kuduracak hale geleyim, ya da içimi, ruhumu, davranışlarımı huzur denilen şey çepeçevre sarsın istiyorum. Ama durup düşünüp ruh halim iyi mi kötü mü bilememek, karasız kalmak bana göre değil.
Geçer mi bu hal? Geçer elbet..
25.06.2013
.......
Ulu bir çınarın gölgesinde dinlenir gibi,
Dinlenmek istedim ruhunda..
Bakışlarında soluklanmak,
Kelimelerinde huzuru yudumlamak istedim..
Gönlümden gönlüne bir köprü olsun istedim..
Ben seni sadece bu dünyada değil,
Ötelerde de yanımda ol istedim..
24.06.2013
KOLAY DEĞİL DİLİMİZDEKİNİ DAVRANIŞA DÖKMEK...
O kadar kolay değil işte o..
hani hepimizin dilinde pelesenk olan,
atıp tutuğumuz, savurduğumuz..
yalan anlayışlı, hoşgörülü olduğumuz...
ne bir olabiliriz, ne beraber yapabiliriz..
öfkeliyiz..
ön yargılıyız..
cahiliz..
zannedildiği gibi eleştiriye açık değiliz..
açığız dediğimiz zamanlarda da aslında övgüye talibiz..
hoşgörülü değiliz..
ya bizim gibi düşünsün,
ya da bizden uzak dursun isteriz..
bir tek biziz akıllı olan,
diğerlerinin akil olduğu külliyen yalan..
doğru tektir bize göre,
o da bizim düşüncemizde..
farklı olana tahammülümüz yok,
o halde durup dinlemeye, düşünmeye de gerek yok..
sustururuz farklı nağmeleri,
tek ses yeter, çok seslilik kuru gürültü,
farklılık gözü tırmalayan bir görüntü..
yalan birlik olduğumuz,
yalan mı bizden olmayanı bir kaşık suda boğduğumuz..
oysa derdimiz, sürü olmamak,
aynı düşünüp, aynı davranmamak,
öyleyse bu hazımsızlık niye,
ötekileştirmek insanları, farklı düşünüyor diye ...
hoşgörü sadece dilimizde..
davranışa dökmek o kadar kolay değil işte...
19.06.2013
12.06.2013
10.06.2013
KALMAYACAKSAN GELME SEVGİLİ....
Küçük bir dünyam var benim..
küçük ama huzurlu..
bazen içine sığamadığım,
bazen sınırlarına hakim olamadığım,
yine de dışına taşamadığım bir dünya...
dışa açılan pencerelerini kapatırım sıkı sıkıya.
ne kimse gelsin isterim içeri,
ne de nazar etsin ..
bazen
hani herkeste olduğu gibi,
daralırsam,
bunalırsam,
sıkılırsam,
pencereme koşarım..
dışarıyı seyreder , hayallere dalarım..
seni görürüm bazı günler..
seni
tekliğini
kimsesizliliğini
gözlerinin ışığı sönmüş ferini..
bir uzatsan elini
tutuverecekmişim gibi
yakın hissederim, sana kendimi..
beklerim
sabırla,
heyecanla
kapımın önüne geleceğin, hadi gel diyeceğin, bana sesleneceğin anı..
hiç naz etmem katılırım sana
önce renk renk bilyeler avuçlarında..
paylaştırırsın, bir sana, bir bana..
her birine ayrı bir hikaye uydurursun..
anlattıkça sen, ruhumu diyardan diyardan savurursun..
hiç korkmam,
endişelenmem,
üzülmem
sen yanımdayken , duyduğum tek şey güven..
sesine güvenirim
kelimelerine..
bakışlarının ardında gizlediklerine...
beni güldürmek için uydurduğun hikayelerine,
ikimizin ortak olduğu hayallerine..
tam geçmişken kendimden,
zamanı da mekanı da aşmışken,
hırçınlaşırsın..
anlarım ki kucağına düşmüşüz yine ayrılığın..
kal diyemem,
gitme diyemem,
ama ne zaman el atsan avuçlarıma,
içim burkulur da yine ses edemem..
verdiklerini geri alırken,
aldığın tek şey o bilyeler değildir,
ikimiz de biliriz..
biliriz de kelimelere dökmeyiz..
hayallerimi alırsın,
hikayelerin yalan olur da , "sus" der gibi bakarsın..
her gidişin biraz daha yakar içimi..
gelme sevgili...
gidişi olmayan gelmelerde dinlenemeyeceksek,
gelme sevgili..
çalma kapımı..
3.06.2013
BU GİDİŞAT NEYE MALOLUR??
Galeyana gelmek kolay ama çözüm değil.
Biraz feraset, biraz sükunet, çokça sağduyuya ihtiyacımız var..
Biraz feraset, biraz sükunet, çokça sağduyuya ihtiyacımız var..
2.06.2013
İSYAN DOĞRU, ADRES YANLIŞ....
Kimse aynı inancı, düşünce yapısını, siyasi görüşü paylaşmak zorunda değil...
Kimse iktidarın her icraatini onaylamak zorunda değil..
Gösteri yapmak, yürüyüş düzenlemek izin alındığı sürece demokratik hak..
Hepsine eyvallah..
İyi de bu adam padişah değil ki..
Diktatör de değil..
Seçimle gelen seçimle gönderilir..
Elbette yanlışları çok, bazı sözleri yenilir yutulur gibi değil..
Halka rağmen inat etmesi de kabul edilir gibi değil..
Ama bir değil, iki değil, üçüncü döneminde bu hükümet...
Bunca yıldır muhalefet nerede??
Ne yapıyor???
"Halkın yakasından düş " demek kolay...
O düşmese de bu halk yakasından sıyırmayı bilir ..
Yeter ki sen iki yakanı bir araya getir önce...
İşte bu nedenle isyan bunca yıldır , bunca seçimdir başta kalan hükümete karşı değil,
Muhalefette acizlik gösterene yapılmalıydı...
Hala iktidar olmayı beceremeyene yapılmalıydı...
"Aziz Nesin haklı" demek işin kolayına kaçmaktır..
Beceriksizliği örtmez, züğürt tesellisidir....
Gerçekten uyandığına emin misin Türkiye ?
28.05.2013
.......
İnsan bazen mutlu olduğu için değil,
Mutlu olmak için hayal kurar.....
Hayallerinden ,
Yorulduğu için değil ,
Umudu tükendiği için vaz geçer....
Mutlu olmak için hayal kurar.....
Hayallerinden ,
Yorulduğu için değil ,
Umudu tükendiği için vaz geçer....
26.05.2013
DOZ AŞIMI...
Hani hastalıktan ölsem doktora gitmeyi sevmem, görmezlikten gelirsem düzeleceğim zannederim.. Mecbur kalıp gidersem, yazılan ilaçları düzenli kullanamam, bir süre sonra tamamen bırakırım hatta .Çok kötü biliyorum, ihmale gelmez biliyorum, sonra başım daha çok ağrır onu da biliyorum. Ama yine de bildiğimi okuyorum işte..
Şimdi gittin doktora ilaçlarını aldın diyelim. Neticede hepsi kimyasal. Bu nedenle bir sorun çözülürken, vücudun başka bir yeri elbette zarar görüyor. Safradaki problemi giderirken, karaciğer bozuluyor, dalak şişmesin derken, kalp büyüyor...O zaman ne yapmak lazım, baştan kendine iyi bakacaksın, küçük bir pürüz gördüğünde hemen çözüm bulacaksın.. Gözün üzerinde olacak... Tabi işi abartıp hastalık hastası da olmamak lazım..
İşin bu yönü kolay..
Asıl mesele, fiziki rahatsızlıklardan ya da aksiliklerden ziyade, ister ruhsal deyin, ister duygusal deyin ya da karakteristik deyin...işte onlar...
Mükemmel olanımız yok ki..Hepimizin hoşlanmadığımız yönlerimiz var mutlaka.. Olmalı zaten. En büyük hastalıktır kendini kemale ermiş zannetmek..
Düşününce en rahatsız olduğum yönlerimden biri " hayır " diyememek. İstemiyorum, hoşlanmıyorum, vaktim olmuyor, kafam kaldırmıyor, canım istemiyor ama kendimi mecbur hissedip yapıyorum ..Ondan sonra da yaptığım şeyden keyif almıyorum.. Zorlama var çünkü. İnsan kendisini mecbur hissettiği, görev gibi gördüğü eylemlerden pek hoşlanmaz ki yapı olarak.. Severek yapmalı, isteyerek... İşte bu zorlamalar üst üste gelince, hemen karar alıp, istemediğim bir şeyi yapmayacağım bundan sonra diyorum.. Diyorum da, bu ben merkezli bir yaşam tarzı oluveriyor ki, hiç haz etmem bu insan tipinden..
Mecburen başkalarıyla da iletişim halindeyim. Sorumluluklarım var. Sevdiklerim, saygı duyduklarım, incitmek, kırmak istemediklerim... Gönlünü almak istediklerim, mutlu etmek istediklerim... Onların hatırına katlanıyorum bazı olumsuzluklara.. Ufak tefek sorunlar olsa da görmezden geliyorum.. Ama bir an durup düşününce bir de bakıyorum ki, alttan alan hep ben olmuşum, aman sorun çıkmasın deyip diken üstünde yaşar hale gelmişim.. Yani uyumlu ve hoşgörülü olmak kişiliksizlik gibi algılanır olmuş hem tarafımdan, hem karşı taraftan..İşte tam bu anda baş kaldırıyorum . Kendimi korumaya alıyorum. Ne düşünüyorsam, ne hissediyorsam söylüyorum patır patır..Bu defa omuzlarımda ağır bir yük istemiyorum derken, insanları kırmaya başlıyorum . Bu da daha ağır bir vicdan azabıyla baş başa bırakıyor beni..
Hoşgörülü olmayı hedef haline getirdim hayatımın her diliminde.. Kırılsam da affettim, üstünde durmadım. Hatta çoğu zaman kıranın, üzenin peşinden gittim. Gönlünü almaya çalıştım, görmezden geldim.. Haksızsın diye inat etmedim. Ama bu defa da insanlar, yaptıklarının doğru olduğuna inandılar hep.. Kırıp dökmelerinin sonu gelmedi..O zaman da gardımı alıp sildim çoğunu .. Değer verdiklerimi, sevdiklerimi de çıkardım hayatımdan.. Orta yolu bulamadım anlayacağınız..
Bu konu çok su götürür biliyorum..
Ama anladım ki bir çizgisi, bir duruşu olmalı insanın.. Uç noktalarda dolaşmamalı..Esneme payım olsun, olacak elbette. Ama bu aralığı ne kadar uzun tutarsam o kadar yıpranacağım demektir....
Doz aşımına meydan vermemeliyim...
Ne eksik, ne fazla...
Herkes hak ettiği değeri bulmalı ve görmeli...
Yoksa ben kendimi değersiz hissetmeye başlayacağım..
23.05.2013
GİTME DESEN / M
Yenildik..
Neye yenildiğimizi bilmeden üstelik..
Yığın yığın toprak altında kaldık kimi zaman..
Kıpırdayamadık..
Soluklanamadık..
Sevdik, sevildik de,
Yaşayamadık..
Kelimelerde asılı kaldı bazen duygular ,
Ya da bakışlarda sustuk..
Kimi zaman arkamızı dönüp gittik,
Gidecek yerimiz olmadığını bile bile..
Giden kim olursa olsun, kalan çekti o yükü..
Sözünü tutmayan başı önünde geri döndü..
Ama biz yenildik..
Direnmek boşunaydı bilemedik..
Her gün batımında
El ayak çekildiğinde,
Usul usul sokulduk birbirimize,
Bazen unuttuk zamanı ,
Bazen ok gibi saplandı yüreğimize.
En zoru ayrılmaktı,
Gün doğmadan önce.
Alelacele,
Konuşmadan,
Ruhumuzun çığlıklarını bastıramadan...
Yenildik..
Neye yenildiğimizi bilemeden üstelik...
22.05.2013
İSTANBUL HATIRASI...
Arkadaşımı akrabasına emanet edip eve dönüş yoluna koyuluyorum.... da o kadar kolay değil tabi. Otobüsten in, metroya bin, sonra siteye giden servise yetiş.. Metroya gelince Taksim yazana atlıyorum . İşi garantiye almak için bakışlarından zeka fışkıran bir hanım kıza " sanayi durağına gider mi ? " diye soruyorum.. İşte aldığım evet cevabıyla hayatımın hatasını yaptığımı az sonra farkediyorum tabi..
Boş bir yer bulup kitabıma gömülüyorum.. Bu arada bir hanım kız " falan duraktayız, filan yere gidecek olanlar öteki falancaya binsinler" gibi bi anons yapıyor ama çok da kulak kabartmıyorum.. Bir ara başımı kaldırdığımda , herkesin metrodan indiğini, başkalarının bindiğini görüyorum..Sabit kalan bir ben bir de o gözlerinden zeka fışkıran kız... Aldırmıyorum, kitaba devam.. Az sonra kız yanıma geliyor " yanlış binmişiz, bu fünikülermiş " diyor.. Yani iki durak arası ( Taksim -Kabataş ) gelip gidiyormuşuz ! Tavafla ( 7 şavt) hacı olunuyor yanlış bilmiyorsam.. Ama Taksim- Kabataş arasında kaç kere gidip gelmekle ne olunuyor işte bu meçhul..Zaten o şaşkınlıkla ışık hızıyla inip, karşı tarafa koşturuyorum hemen..
Ya ben hayatımda ilk kez duyuyorum füniküleri.. İzmir'de vardı da ben mi öğrenmedim sanki. Adını söylemek bile zor, " mini mini birler" deseler daha mantıklı.. Ya da benim gibi köyden indim şehire durumuna düşenler için, "iki durak arası gelip giden, ne uzayan ne de kısalan ulaşım aracı " bile denebilir..
Hayır istanbul seni yenmeye geldim gibi bir iddiam da olmadı ki benim...Ne diye beni aptal bi duruma soktu anlamadım...Dedim dava açayım, vakit kaybı nedeniyle maddi, aptal duruma düştüğüm için de manevi tazminat talep edeyim ..Vazgeçtim, neme lazım şeytana pabucunu ters giydiren bir avukata denk gelirim de, şak diye "aptal" raporu dayar suratıma..
Evdekilere anlatıyorum, saflığıma gülmekten ölüyorlar.. Tabi ben de...
Böylelikle ana fikirsiz bir yazının daha sonuna geldik efendim.. Sakın ola ki, okuyup, " Telve de ne safmış " demeyiniz rica ederim :))
19.05.2013
......
Gittiğinde biter mi zannediyorsun ,
Ben ruhunu özgür bırakmadan...
Ruhun özgür kalır mı zannediyorsun,
Seni yürekten affetmeden...?
Ben ruhunu özgür bırakmadan...
Ruhun özgür kalır mı zannediyorsun,
Seni yürekten affetmeden...?
16.05.2013
UNUTUR MUYUZ ?
Söylenecek çok şey var aslında..
Boğazda düğümlenen,
İçteki isyanı,
Öfkeyi,
Nefreti,
Çaresizliği anlatır mı bilmem..
Ama dolu dolu bağırmak istiyorum..
Bir çok insanın içi yandı,
Bir çok eve ateş düştü..
Ateş sadece düştüğü yeri yakmadı..
Hepimizin canı yandı..
Söylenenden daha çok kaybımız...
Ama sadece " insan " kaybetmedik..
İnancımızı kaybettik
Umudumuzu kaybettik..
Milli iradenin varlığı şüpheli,
Milli birlik beraberlik şüpheli,
Mossad, CIA bizim içimizi MİT den nasıl daha iyi biliyor, şüpheli,
İstihbarat zaafiyeti var mı ?, şüpheli,
Aslında şüphe falan yok ortada, her şey gün gibi ortada..
Ama medyaya yasak getir, istediğin bilgiyi servis et,
Unuturuz biz,
Kendimizi oyalayacak bir şeyler buluruz nasılsa,
Biz unuturuz..
Unutulur mu gerçekten,
Sanmam,
Bu kez unutmaya fırsatımız olmayacak gibi..
Daha çok karışacak ortalık,
Bakalım daha nerelere sürükleyecekler bizi..
Ne zaman , nasıl, nereye adım atacağımıza "biz" karar vermediğimiz, veremediğimiz sürece
Daha çok ateş düşer bu yüreklere...
Boğazda düğümlenen,
İçteki isyanı,
Öfkeyi,
Nefreti,
Çaresizliği anlatır mı bilmem..
Ama dolu dolu bağırmak istiyorum..
Bir çok insanın içi yandı,
Bir çok eve ateş düştü..
Ateş sadece düştüğü yeri yakmadı..
Hepimizin canı yandı..
Söylenenden daha çok kaybımız...
Ama sadece " insan " kaybetmedik..
İnancımızı kaybettik
Umudumuzu kaybettik..
Milli iradenin varlığı şüpheli,
Milli birlik beraberlik şüpheli,
Mossad, CIA bizim içimizi MİT den nasıl daha iyi biliyor, şüpheli,
İstihbarat zaafiyeti var mı ?, şüpheli,
Aslında şüphe falan yok ortada, her şey gün gibi ortada..
Ama medyaya yasak getir, istediğin bilgiyi servis et,
Unuturuz biz,
Kendimizi oyalayacak bir şeyler buluruz nasılsa,
Biz unuturuz..
Unutulur mu gerçekten,
Sanmam,
Bu kez unutmaya fırsatımız olmayacak gibi..
Daha çok karışacak ortalık,
Bakalım daha nerelere sürükleyecekler bizi..
Ne zaman , nasıl, nereye adım atacağımıza "biz" karar vermediğimiz, veremediğimiz sürece
Daha çok ateş düşer bu yüreklere...
13.05.2013
KAFAM DEĞİL, KAVRAMLAR KARIŞIK..
Sonu gelmeyecek..
Ya da gelecek ama zaten "son" gelmiş olacak..
Bildiklerimi unutmalıyım..
Unutmamak için hep uyanık olma zamanı.
Her şeye baştan başlamak... imkansız..
Yeni başlangıçlar gerek..
Güvenemezsin hiç kimseye..
Bir omuza güvenle yaslanma ihtiyacı...
Senden öğrenmek istediklerim var..
Hiç bir şey bilmediğini anladım..
Seninle olmak huzur verici gibi..
İçindeki fırtınaları nasıl bastırdığını görüyorum..
Uzak durmak şart..
Yakınlık istiyorum..Biraz daha, biraz daha...
10.05.2013
YAŞATMAYI BİLEMEDİYSEN, BİTİRMEYİ BİL...
Kim kalmış ki sonsuza kadar..
Herkes bir gün gidecek..
Gidenin yerine yenisi gelecek..
O yenisi de vakti geldiğinde terkedecek..
Biliyoruz..
Ama kabullenemiyoruz.
Çünkü itirazımız gidene değil,,
Gidişe değil...
Gidiş şekline, tarzına...
İster arkadaşlık, ister dostluk, ister evlilik, ister sevda birlikteliği olsun..
Başta güzel şeyler şeyler yakalanmış, ortak noktalar bulunmuş ki bir zemine oturmuş..
Beraber zaman geçirilmiş, gülünüp eğlenilmiş, dertleşilmiş, kavga edilmiş, küsülmüş, barışılmış...
Bunlar yapılırken de kalp kırılmış bazen..
Can yakılmış..
Sınırlar aşılmış..
Ama illa ki güzel şeyler de yaşanmış..
Paylaşılmış..
işte bu güzel günlerin hatırına, karşıdakine duyulan sevgi / saygı adına, ayrılmayı bilmeli insan..
Hoyratça, kırıp dökerek değil,
Soru işareti bırakarak değil,
Kanayan bir yarayla hiç değil...
İnsanca başlayan, insanca bitmeli..
Giderken kalp kırmak yerine, kırılanlar tamir edilmeli..
Öyle bir gitmeli ki,
Öyle bir bitirmeli ki,
Giden de kalan da , kapının hep açık olduğunu bilmeli..
En azından ihtiyaç duyulduğunda, karşılaşıldığında, özlenildiğinde, hatıra geldiğinde selam verebilmeli..
İki çift kelam edebilmeli...
Öyle bir gitmeli ki,
Küçük düşmeden, küçük düşürmeden
Öyle bir gitmeli ki,
Küçük düşmeden, küçük düşürmeden
Yiğidin hakkını teslim etmekten çekinmeden,
İyilikleri, güzellikleri görmezden gelmeden,
Bitirmeli..
Sırlar ortaya dökülmemeli,
Arkadan atıp tutmamalı,
Kimsenin kimsede ne aklı kalmalı, ne de hakkı...
7.05.2013
ŞİMGİ GELSEN NE FARKEDECEK..
Sana doğru koşmam için, yeterliydi yüzünü bana dönmen ..
Gerek yoktu konuşmana, ben söylerdim dinlesen..
Şimdi
Ne yana dönsen beni arıyorsun
Baktığın her yerde beni görüyorsun,
Biliyorum
Ama sevinemiyorum..
Ben senden gideli
Çok oldu be sevgili...
5.05.2013
........
Kendimi aramakla öylesine meşgulüm ki , yokluğunu farketmiyorum bile....
Ahh bir de ara sıra içimde bir yerler sızlamasa....
Hayatıma dokunup gittiğini bile hatırlamayacağım...
2.05.2013
"AHH"
ruhumu seninle özgürleştirmek isterken,
sana tutsak kalacağımı bilemedim...
şimdi
tıpkı bu kuşlar gibi uçmak istiyorum..
ya sana doğru kanat çırpmak,
ya da senden kaçmak...
1.05.2013
MİM...MİM..MİM...
Nesli tükendi zannedip, mim olayını unutmuşken, mimlenmişim..
Tamam mimler güzel oluyor olmasına da bu mim beni aşar..
Konu çocukken oynadığımız oyunlar..Pe hito tarafından mimlenmişim.
Ama ben hayatı tersten yaşayan bir insanım.. Şu an oynadığınız oyunlar olsaydı, daha çok oyun yazardım kesin :))
Hımmm düşünmem lazım..Ben öyle sokakta oyun oynayan bi çocuk değildim ki..Çok nadirdir , ama okulda, pikniklerde bir de yaz tatillerinde köye gittiğimizde oynadığım oyunlar var aklımda..
Yağ satarım bal satarım, istop, yakantop ( yakartop mu yoksa ?) saklambaç malum, bir de ip atlama...
Yüzük saklama oynardık ninemle..3-4 fincan olur, ters çevrilir, birinin içinde yüzük saklanır..Hızlıca karıştırılan fincanlardan yüzüklü olanı bulan kazanır...
Benim en çok keyif aldığım oyun ise, 5 taş, 40 taş... Olsa da oynasak :)
Biliyorum pek keyifli bir mim olmadı..
Umarım mimlediklerim hoş şeyler yazar :))
Pabuç, nefes, budeliçocuk...
Her mimde olduğu gibi, adlarını anmadan geçemiyeceğim Uçurum Çiçeği ve Cem, azadedir :)))
26.04.2013
KİMSİN SEN...
Acaba yerini bilememekten mi, yoksa hiç bir yeri sana layık bulamamaktan mı..
Değil, değil..
Senin kim olduğunu bilmiyorum ki sana yer hasredeyim..
Sana kondurulacak en güzel sıfattı belki " bir bilinmeyen"..
Oysa iyi bir dost gibiydin.. iyi bir yoldaş..yol arkadaşı..
Mazide bir sancı olmayı seçtin..
Yazık ettin.....
25.04.2013
YANILSAMA..
İlk izlenimin çok da güzel oluyor..
Sana sunduğu, göz önüne serdiği yönüyle hayranlığın tavan yapıyor..
Sonra..
Günlerden bir gün, öyle bir şey söylüyor ya da yapıyor ki,
Aklın hayalin duruyor..
Nasıl bu kadar yanıldım diyorsun..
İnsanın gözü bu kadar mı kör olur ?
Ben bu insanlar hakkında ne zaman yanılmayı bırakıp doğru teşhislerde bulunacağım ?
İşte tam o anda düşünmeye başlıyorsun..
Hata sende değil..
Tekamülü bir noktada ele alıp, diğer hususları atlayan zihniyette..
Bir tarafını geliştirip, kalanını güdük bırakanda suç..
Çok güzel şiir okuyan birinin duygusal derinliği olduğunu düşünmen senin suçun değil...
Güzel yazılar yazanın, insan ilişkilerinde çuvallaması da senin hatan değil...
Belirli bir mevkiye gelmiş, yaşı kemale ermiş bir insanın hala ben merkezli yaşaması,
Koca şirketi idare edenin, maaşını kullanmakta beceriksiz olması,
İyi bir baba / eş olanın , iyi bir evlat/ arkadaş olamaması ve bunu görmemen onun noksanlığından kaynaklanıyor..
Dışarıdan bakımlı / iyi giyimli / eli yüzü düzgün birinin evinde oturacak yer bulamaman senin pimpirikliğinden değil...
Elbette ki insanoğlunun bazı konularda yeteneği, diğerlerinden üstünlüğü olacak, olabilir...
Her açıdan kendisini yetiştirmesini, her alanda iyi olmasını bekleyemeyiz..
Kimseyi böyle bir şeyle zorunlu tutamayız...
Ama uçurum da olmasın be kardeşim..
23.04.2013
AKLIMI SEVEYİM...
Kim ve ne olursa olsun...
Konum, yaş, eğitim, tecrübe farketmiyor..
Herkes kendi aklını beğeniyor..
Ama nasıl bir hayat istersin deseler,
Nedense, genellikle başkasının hayatına özeniliyor..
İşte burda çarpık bir durum var...
Konum, yaş, eğitim, tecrübe farketmiyor..
Herkes kendi aklını beğeniyor..
Ama nasıl bir hayat istersin deseler,
Nedense, genellikle başkasının hayatına özeniliyor..
İşte burda çarpık bir durum var...
........
En çok hangi yönünü seviyorsun deseler, her defasında cevabım farklı olurdu eminim.Yok öyle beğenilesi bir yanım olduğundan değil elbette. Ana göre değişiyor insanın halet_i ruhiyesi..(içinden çıkılmayacak hal almaya başladı gibime geliyor ..)
Yani demem o ki, bunu seviyorum ben..
Normal değil belki..
Bu dalgalanmaları, sancıları....
Tıpkı bir tohumun çatlaması gibi..
Zor oluyor, acı veriyor, olmadı huzursuz ediyor..
Lakin illa ki, güzel bir netice veriyor..
Emin olmadığım, sadece hissettiğim bir şeyi hiç zorlanmadan, uğraşmadan öğreniverdim..
Aleyhime gibiydi zahiren..
Ama , perdenin arkasındaki görmek lazım değil mi ?
Şimdi.... sanki hafifledi ruhum, özgür kaldı biraz daha.
Sabah belki farklı düşüneceğim..
Bu dinginlikten eser kalmayacak belki...
Ne gam..
"Bu da geçer Ya Hu" deriz, olur biter..
:))
22.04.2013
.......
Hoşuma gitmeyen bişeyler var..
Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum..
Bu blogu neden açtım?
İçimden geçenleri yazmak için..
Yazabiliyor muyum ?
Hayır..
Peki bu blog hangi kategoriye giriyor?
Hiç bir yere...:))
İyisi mi ben en kısa zamanda bi yemek tarifi yazayım da, tam olsun..
Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum..
Bu blogu neden açtım?
İçimden geçenleri yazmak için..
Yazabiliyor muyum ?
Hayır..
Peki bu blog hangi kategoriye giriyor?
Hiç bir yere...:))
İyisi mi ben en kısa zamanda bi yemek tarifi yazayım da, tam olsun..
20.04.2013
.......
Ne aradığımı biliyor muyum ?
Biliyorum..
Nerde bulacağımı biliyor muyum ?
Biliyorum..
O azim, o kararlılık bende var mı ?
Var...
O halde sorun yok...
Düşünme, düş yola...
19.04.2013
18.04.2013
ASLINDA AYRILIK DA YOKTUR...
Özür dilerim...
Lütfen beni affet..
Teşekkür ederim...
Seni seviyorum...
İnsanın zihnini, kalbini yormaz ve kesinlikle zarar vermez. Hatta gerçek sevgili, düştüğünde , sen talep etmeden elinden tutup kaldırır. Seni sarıp kavrar. Bunun konuşulmasına bile ihtiyaç kalmaz. Kalbinde nedensiz acı oluşturmaz ve başka bir sebepten oluşsa bile, onu seninle beraber eritir. Yani senin tekrar ışığa dönmene yardımcı olur.."
Kişisel gelişim kitaplarına ben de merak sarmıştım bir ara. Ama sonra nedendir bilinmez, uzak durdum hep..Ve soğuk.. İnsan kendini tanımalıydı önce. Kendi kapasitesini, neyi yapıp neyi yapmayacağını da kendi belirlemeliydi. Nasılsa kişiliklerimiz, değer yargılarımız, birikimlerimiz ve hayat tecrübelerimiz bir birinden çok farklıysa, elbette hayatta takip edeceğimiz yollar da bir birine benzeyemezdi ,kalıplaştırılamazdı.
Ancak bir arkadaşımla sohbet ederken, konu "kök duygular, kök korkular" a gelip dayandığında yeni okumaya başladığı bir kitaptan bahsetti. " Aslında Ayrılık Da Yoktur"... Yazarı, Seda Diker..Hemen gidip aldım.Ancak okumaya başlamam çok uzun sürdü doğal olarak. Önce bir birimize ısınma evresi geçirdik sanırım :))
Bu kitapla, kişisel gelişime bakış açım değişti veya değişmedi. Orası önemli değil. Önemli olan, kitabın tamamını kabul etmesem de , ( mesela en çok takıldığım cümle "başımıza gelenlerden yüzde yüz biz sorumluyuz" bunu asla onaylayamam , kimse de onaylatamaz .. Başımıza gelen her olaydan sorumlu değiliz. Sorumluluğumuz, bununla başedememe, çıkış yolu bulamama ve bizi üzmesine izin vermeyle sınırlı olabilir ancak....) içinde anahtar cümlelerin olması.. Başkasının ilgisini çekmeyen bir cümle sizin için hayati önem taşıyabiliyor. Ben bu kitabı önyargılarımdan sıyrılarak okudum. Belki de beklentilerimin fazla olması bir çırpıda okumamı sağladı. Lakin, okurken , başta dilini ve olay örgüsünü çok basit bulmadım da değil. Hatta bazı bölümlerde bu kadarı da saçma diye düşündüğüm de oldu.
Kitabı az önce bitirdim.. ve dedim ki, hayatta herşey değerlidir.. her varlığın, her insanın mutlaka bize kattığı bir değer, gösterdiği bir öğreti vardır. Eğer bunu anlayamıyorsak, doğru bakamıyor ya da doğru irdeleyemiyoruzdur gördüklerimizi..
Kök duygu dediğimiz 3-4 yaşlarından bu yana getirdiğimiz değersiz hissetme, sevilmediğine ve iyi bir şeyi hak etmediğine inanma gibi duygulardır.. Çocuk 0-6 , belki de 0-4 yaş aralığında, anne- babadan yeteri kadar sevgi, saygı, ilgi görmediyse, güven aşılanmadıysa kök korkuları oluşacaktır.Kişi yetişkin olunca da hayatını bu kök duygular yönlendirecektir. İşte bu kitabın amacı, her insanda bulunması kuvvetle muhtemel olan kök korku ve duyguların tesbit edilmesi, ortaya çıkartılması ve bunların izale edilmesinin yollarını gösteriyor. Bunun için de, kişinin iç dünyasına eleştirel gözle bakması, acı çekmeme adına, kendini kandırmaktan vazgeçmesi şart. Bir insanla yaşanan ilişkinin en güzel yanı, kendinizi tanımanıza yardımcı olmasıdır.
Kök korkuları ve duyguları çok da hafife almamak lazım. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız 'ın dediğine göre , kalp, tiroid, mide, barsak ve iskelet hastalıkları gibi tıbbi sorunlar, çocukluktan getirilen kök duygulardan kaynaklanıyor. . Sevilmeye layık olmadığını düşünme ve değersiz hissetme gibi kök duygular, enerji bedeninde karanlık bir nokta oluşturarak hastalıklara yol açıyor.Aslında bu konuda yazılabilecek çok şey var. Ancak haddinden fazla uzun olduğunu düşünerek, burada kesiyorum. merak edenler zaten doğru kaynaklardan bilgi edinecektir. Amacım bir konuda bilgi vermek değil, ilgi duyanları araştırmaya sevketmek olabilir sadece.:))
Kitabı okumanızı tavsiye ederim.. İşte benim hoşuma giden satırlardan seçmeler..her ne kadar yazarı bir kadın olsa ve genelde kadın gözüyle bakmış gibi dursa da, ben insan olarak ele aldım......
- Sevgi naziktir.Yumuşaktır..Biz sevgiyi sadece bir duyguymuş gibi algılar, hatta zaman zaman küçümseriz. Oysa gerçek sevgi canlı bir varlık gibidir. Derinlemesine dokunur, okşar, besler, verir.....O, dışardan içimize almaya çalıştığımız bir şey değil, içimizde var oaln ve dışa doğru akan br var oluş şeklidir... ( s.13)
-Ego , olumsuz duyguları sever. Onlardan beslenir.
sevgi doyurucudur...(s.15)
-Kadınlar daha derin ve maneviyat ağırlıklıdır, erkekler ise daha enerjik ve maddiyat ağırlıklı yaratılmışlardır. (s.29)
- Bir erkeğin gücü, kendi kadınıyla doğru şekilde birleşebilmesi ve onu ruhen ve bedenen doyurabilmesinden geçiyordu.
Erkeğini seven ve doymuş bir kadının , dünyayı yerinden oynatabilecek potansiyeli olduğunu unutuyorlardı....(s.35)
- Ya kadınlar ? Nesiller boyu yasaklanmış, bastırılmış dişiliklerini var etmenin, ortaya koymanın yolunu bulmaya çalışırken en tahsilli, en akıllı ve başarılı olanlar bile ilişkiler söz konusu olduğunda tökezlemeye başlamışlardı...Erkeğe parasal anlamda bağımlı olmamak, duygusal anlamda bağımlı olmayacağı anlamına gelmiyordu ki...(s.41)
- İlişkilerde kafamız öyle karıştı ki artık " bu işin doğrusu budur ! " diyecek bir bilgi kalmadı. merkezimizi, inançlarımızı, en önemlisi toplumsal değerlerimizi kaybettik. (s.42)
- Senin hayatında kimse kalamaz. anlıyor musun beni ? Hiç kimse kalamaz. Çünkü n başta sen yoksun..(s.50)
- Eğer aşk hayatınızda tekrar eden problemler yaşıyorsanız , ilk bakmanız gereken yer yine bilinçaltınız ve orada kayıtlı olan derin duygularla olumsuz inanç kalıplarıdır. (s.53)
- Dişi erkeğin doğrularını bilmeye ihtiyaç duyar. Bunu talep eder. Doğrular , her yaptığının hesabını vermek değildir. Sadece kalbindeki gerçek duyguları, ilişki hakkındaki gerçek düşüncelerini, hatta verdiği sözlerin gerçeği saptırmadan , yalan söylemeden tutulmasını gerektirir. ...(s.138)
- Birine kabul vermek, onu değiştirmeye çalışmadan sevmektir. (s.156)
- I open my heart to you.....(kalbimi sana açıyorum ) (s.163)
- Aslında kendinizi kötü hissetmenizin sebebi başkalarının davranışı değil, kendi içinizde tetiklenen değersizlik duygunuzdur . (s.173)
- Sevdiğiniz kişide, başkalarının fark edemeyeceği özellikleri yakalayarak onları söylemelisiniz. Ki, sizin onu ne kadar derinden görebildiğinizi anlasın. Sizi ta içinde, derinlerinde hissedebilsin......Takdir edebilmek sizin özgüveninizi karşı tarafa sağlam bir şekilde hissettirirken, aynı zamanda sevdiğiniz kişinin pozitif yanlarına odaklanabilmenizi ve bu sayede yargılamaktan uzak kalmanızı sağlar. (s.196)
-Başınıza gelen bir durumun içinden nasıl çıkacağınızı duygularınızı yönetim biçiminiz belirler.( s.207)
-Eğer acıyı anlamlandırabilirseniz, yani neden acı çektiğinizi tam olarak keşfeder ve o acının ardındaki kilidi çözerseniz, içinden yürüyüp geçmek sadece iki saatinizi alabilir. (s.211)
-Duygusal borç, İlah adalet tarafından er ya da geç ödettirilir.Bu sadece erkek için değil, kadın için de geçerlidir. (s. 247)
- Göreviniz onu, kendi mutsuzluğunuz pahasına mutlu edebilmek değil, sadece gerçekleri anlamasını sağlamaktır.(s.248)
-Çözüm getiremediğiniz hiç bir sorunu ya da eksiği " eleştirel" bir dille söylememlisiniz.bunun kimseye faydas olmuyor. (s.275)
-Başkalarıyla ne yaptığı değil, benimleyken ne yapmadığı problemdir. (s.277)
-Yanından ayrılmasını istemediklerin gittiğinde, onlara mani olma. Unutma, giden gitmek istediğinde, senden götüreceği tek şey SEVGİN olsun ki, tekrar sana dönmek istediğinde, görmeyi istediğin gibi başı dik olsun. senin kadar önemli ve değerli olsun .(s.279)
- Kimdi doğru kişi? Korkular temizlenene kadar, egomuzun sesini dinlemekten vazgeçene kadar, sadece fiziksel şartlarla seçtiklerimizdi doğru kişi......Oysa kalbimizin sesini dinlemeyi, onunla seçim yapmayı unutmuştuk..(s.340)
-Olur , sen sevme beni....Ben beklentisiz sevmeyi öğrendim.
Bu yol , sevilmenin hazzından büyükmüş...(s.363)
- Kadının (insanın ) özgürlüğü, mutluluğunu sadece kendi ellerinde tutmasıdır.Başkalarının gelmesine, görmesine, iki dudağının arasında çıkanlara değil...
Sevmek, özgür bırakmaktır....( s.364)
- Neydi o öyle, iyi ve güvenli ilişkiler durağan, sıkıcı, monoton olacaktı. hazdan ve tutkudan yoksun. O nedenle hep orijinal sandığım ama ruhen bozuk tiplere tutldum..(s.371)
İyi okumalar :))
17.04.2013
......
Tüyleri kesilince bişeye benzemedi zaten..
Bi de her fısatta dışarı kaçtığı için pire dolmuş...
gel de kucağına alıp sev şimdi..
Bi de her fısatta dışarı kaçtığı için pire dolmuş...
gel de kucağına alıp sev şimdi..
bunlar tüyleri tam uzamadan önceki hali..
Çok tipsiz ya....))
zavallım üşümüş petekten medet umuyor ))
........
Seni niye vazgeçemeyecek kadar çok sevdiğimi anladım...
Kendimi "özel" hissettiren tek insandın sen...
Ama bil ki, öyle olmasa da severdim seni...
Kendimi "özel" hissettiren tek insandın sen...
Ama bil ki, öyle olmasa da severdim seni...
16.04.2013
ROL MODEL...
Bazen kendimi ana muhalefet gibi hissediyorum. Ya bende bir anormallik var, ya da insanlar sorgulamadan, düşünmeden bazı sözleri söyleyip geçiyorlar..
Neyse, konumuza dönelim..
Rol modelin sözlük anlamı, örnek alınan kişi demek..
Özellikle çocukların ve gençliğe adım atanların, hatta daha da geniş kapsamlı düşünürsek, insanların kendilerine örnek aldığı kişi...
Aslında olması gereken, aslolan, tüm insanların rol model olması.. Buna uygun davranış tarzı benimsemeleri. Hayatlarını örnek bir insan gibi idame etmeleri.. Tabi ki olmayanları suçlama hakkımız, hesaba çekme yetkimiz olamaz. Burada herkes kendinden sorumludur diyoruz. Sanatçılar, toplumun ileri gelenleri rol model olmak zorunda mı, bunu da konunun dışında tutuyoruz.
Benim asıl derdim anne- babanın rol model olması..
Nette gezinirken, bir habere rastladım.
Eğitimci yazar falanca filan diyor ki, televizyonda dizi seyreden ebeveynin, çocuğuna " ders çalış " deme hakkı yoktur . Hani ders çalış diyebileceğim bir çocuğum yok , ama mantığıma vurduğumda, tecrübelerimi gözden geçirdiğimde " ne münasebet" diyorum.. Bir insanın çocuğu varsa, ona model olma yükümlülüğü, doğru, dürüst, insancıl, yardımsever, paylaşımcı ....... olma gibi değerleri kapsar. Ne yani çocukla oturup çocukla mı kalkmak lazım. Saat 9 da uyuması gerekiyor diye, erkenden uyumak mı lazım...
Rol model olma, ebeveyn için, çocuğunu hayata hazırlama noktalarında geçerli olan bir durumdur bana göre. Bu nedenle çocuğun yapması gerekenleri, sorumluluklarını yerine getirmede, onunla aynı davranış tarzı içine girmenin, mantıksız, mesnetsiz olduğunu düşünüyorum. Mesela çocuk ders çalışması gerektiğini, kendisine ait birincil sorumluluğun bu olduğunu mantığına yerleştirmek zorunda. Kişilerin yere ve zamana göre yükümlülükleri olduğunu idrak etmeli ki, siz onun yapması gerekenleri beraber omuzlarken, sizin yaptıklarınızı da o yapmaya kalkmasın.
En önemlisi de, çevremden de gözlemlediğim kadarıyla, bu anlayıştaki rol model olmanın ebeveyn- çocuk ilişkisine zarar verdiğini düşünmekteyim. Zira anne- babası ile aynı davranış kalıpları içinde olan çocuk, konum farklılığını tam anlayamamakta ve bu durum arada olması gereken saygı ve otoritede ciddi boşluklara sebebiyet vermekte. Tabi ki çocuk üzerinde baskı kurmaktan bahsetmiyorum. Özgüvenin gelişmesi ve kişiliğin oluşması açısından, çocuğun da birey olduğu unutulmamalı. Ama bu demek değildir ki, çocuk- anne- baba eşittir. Elbette ki çocuğa sevgi verildiği kadar, arada saygının ve hürmetin de olması gerekir.
Neyse, konuya burada son vermek zorundayım. İzlediğim tek dizi Seksenler başladı, tavsiye ederim. Zira çok güzel bir dizi, diyim ben size :))
12.04.2013
........
Ne garip bir gündü..
Çok şey düşündüm, konuştum, kritik bir noktayı çözdüm kendimle ilgili..
( Nokta dediğime bakmayın...Benim için yerçekiminin bulunması kadar mühim...)
ve günü içimi cız eden iki düşünceyle kapatıyorum..
acıtan ya da..
ne kadar kafa yorduysam, yok, bellekten çıkmadı bişey..
çok zorladım kendimi..ama çocukluğuma ait, bana ait ne bir oyuncak geldi aklıma,
ne de tüm ailenin birlikte olduğu keyifle, güle eğlene geçen bir an...
çok yazık be..
Çok şey düşündüm, konuştum, kritik bir noktayı çözdüm kendimle ilgili..
( Nokta dediğime bakmayın...Benim için yerçekiminin bulunması kadar mühim...)
ve günü içimi cız eden iki düşünceyle kapatıyorum..
acıtan ya da..
ne kadar kafa yorduysam, yok, bellekten çıkmadı bişey..
çok zorladım kendimi..ama çocukluğuma ait, bana ait ne bir oyuncak geldi aklıma,
ne de tüm ailenin birlikte olduğu keyifle, güle eğlene geçen bir an...
çok yazık be..
11.04.2013
........
Narindi..
kırılgandı..
buz dağına çarptığını anlayamadı..
koruyamadı
kollayamadı
tamir olmak istedi
daha beter yara aldı
tek kanadı vardı
uçmak, kanatlanmak istedi
onu da kırdı
kırıldı
yıprandı
yanlış yerde
yanlış mecralarda dolaştığını çok geç anladı
kendi gölgesinden bile sakınması gerekirken
gün yüzüne çıkması hataydı
şimdi içi sızlıyor
yüreğindeki ateş ruhunu kavuruyor...
ne zor gerçekle yüzleşmek
çıkışın olmadığını bilmek
vaz geçti
en güvenli yeri kuyusu
guyucadısı artık kendinden bile saklanıyor..
kırılgandı..
buz dağına çarptığını anlayamadı..
koruyamadı
kollayamadı
tamir olmak istedi
daha beter yara aldı
tek kanadı vardı
uçmak, kanatlanmak istedi
onu da kırdı
kırıldı
yıprandı
yanlış yerde
yanlış mecralarda dolaştığını çok geç anladı
kendi gölgesinden bile sakınması gerekirken
gün yüzüne çıkması hataydı
şimdi içi sızlıyor
yüreğindeki ateş ruhunu kavuruyor...
ne zor gerçekle yüzleşmek
çıkışın olmadığını bilmek
vaz geçti
en güvenli yeri kuyusu
guyucadısı artık kendinden bile saklanıyor..
BELİRSİZLİK BAZEN KÖTÜDEN HALLİCEDİR :)
var gibi,
hiç gelmemiş gibi,
asla gitmeyecek gibi,
her şey gibi, hiç bir şey gibi..
gitmek ister gibi, kalmak ister gibi...
kafası çok karışık gibi, tıpkı benim gibi..
9.04.2013
KİMSE DUYMASIN, SUS....
Yaralı bi kuş gibisin ya hani...
Gönlün kırık,
Gözlerinde hüzün..
İçinde hayata karşı bir sitem...
Garip bir boşluktasın..
Sığınak arar gibisin..
Tamir olmak istiyorsun,
İçindeki acıyı dindirmek..
Belki başını bir omza koyup doyasıya ağlamak..
Yeniden arınıncaya kadar,
Kanatlanıp uçuncaya kadar..
Dizlerine derman, gözlerine fer geri dönünceye kadar..
Gönlü geniş biri genişletsin gönlünü istiyorsun..
Yeniden güvenmek insanlara
Ve tutunmak hayata...
Sen olmak yeniden..
O eski iyi, güçlü sen...
Kaybettiğin ne varsa geri almak istiyorsun ya..
Ruhun hafiflesin,
Yüzün gülsün istiyorsun..
Sakın kimselere belli etme..
Bilmesinler,
Anlamasınlar..
Bir yara da onlar açmasınlar..
Sus...
Köşene çekil..
Ne varsa kendinden var..
Sensin kendine en büyük yar..
İnsanlar senden beter derde düçar..
Farkederlerse yaralarını, tuz basarlar.
Sus
Duymasınlar
GARİPÇE / 3. KÖPRÜ / KUŞLAR..
Pazar günü..Yağmur çiseliyor hafiften. Garipçe Köyü hedefimiz. Aslında bundan 4-5 yıl önce Koç Üniversitesi'ne kadar gitmiş, ilerisine geçmemiştim. İstanbul'un bu tarafını görmemiştim daha doğrusu. Ama o zamanlar bayılmştım o yeşilliğe.
Muhteşem boğaz manzarası eşliğinde yolumuza devam ederken, seyir tepesi her halde burası, birçok araba kenara park etmiş deyip, biz de durduk.. Boğaza tepeden bakma hayaliyle. İyi ki de durmuşuz. Fotoğraf çeke çeke ilerlerken, 5-6 kişi kenarda durmuş, teleskop benzeri bir cihazla kah gökyüzünü seyrediyor, kah konuşuyorlar.. Sorduğumuzda kuşları beklediklerini söylediler. Kuş sürüsü geçecekmiş az sonra. Onlar da kuş gözlemcisiymiş.
Baykuş yılda 1500 tarla faresi yermiş. Kerkenezler, kerkentekeleri...
Buralarda domuz çok olur diyor. Onların leşleri akbaba ve karaçaylaklar tarafından temizlenmezse, bakteriler çoğalır, havaya suya karışır.
Arı şahinler, eşek arısıyla beslenirmiş. Herhangi bir leşten bir parça koparan arı şahin, bunu eşek arısının görebilecğei bir yere koyar, o leşi yiyip karnını doyurunca, yuvasına gidene kadar takip edermiş. Daha sonra eşek arısının yuvasının olduğu kısmı pençeleriyle eşeler, kovanla birlikte dışarı çıkartıp yermiş. Arı şahinin baş bölgesindeki tüyler çok sık olduğu için, arılar hiç bir şey yapamazmış.Eğer arı şahinler, eşek arılarının sayısını dengede tutmazsa, bal arılarıyla beslenen eşek arıları çoğalacak ve denge bozulacak.
En ilginç olan kuş türlerinden biri de ebabiller.. Tüm yaşamları havada geçer, kolay kolay yere konmazlarmış. Yemeleri , içmeleri, çiftleşmeler hep havada.. Senede sadece 1,5- 2 ay yumurtlama döneminde yere konan bu hayvanlar, bu dönemde ormanlık alanlara ihtiyaç duyarlarmış.Ebabiller olmasa sivrisinekler çoğalır diyor, gönüllü rehberimiz..
başka ülkelerde, mesela Romanya'da kuşlar rahatsız olmasın diye trafik durur, onların yuva yaptıı alanlarda araba kullanamazsınız, yüksek sesle müzik dinleyemezsiniz, çünkü hayvanlara saygı duyarlar.. Ama biz şimdi bunca hayvanın yaşama hakkını çiğneyip, buraya 3. köprüyü yapmaya çalışıyoruz diyor. mesele sadece ağaçların kesilmesi, doğanın mahvolması değil. Sadece kuşlar da değil, binlerce sincap, tırtıl, kelebek.... yuvasız kalacak, rahatsız olacak..
Peki diyorum, Koç Üniversitesi yakınızda, onlarla işbirliği yapıp sesinizi duyuramaz mısınız ?
Acı bir tebessüm beliriyor yüzünde, neden güldüğü anlıyorum tabi. Onlar bu üniversite kurulurken tam 200 bin (!) ağaç kestiler diyor.. Kimi kime şikayet edeceğiz ki ? Kanım donuyor.. Dile kolay 2 değil, 20 değil 200 bin ağaç..
Asıl tehlike havaalanı da yapılanca ortaya çıkacakmış. Çünkü kuşlar kendilerini gördükleri ilk ışığa doğru atarlarmış.. Uçakların motoruna bir çok kuş çarpacak, ölecek, belki de uçağı düşürecek...
"Kuşlarımız ölmesin, uçaklarımız düşmesin..."
Bu kadar bedel ödemeye değer mi ? Doğanın daha az zarar göreceği bir yer bulunamaz mı ? Bulunabilir elbette, ama rant paylaşımı sözkonusu ya, birilerinin cebi dolacak ya.. Çoktan hesaplar yapılmış, yerler tutulmıştur..Yazık çok yazık... Tamam ben de insan olarak yaşadığım sürece çevreye zarar veriyorum. Kimyasal kullanıyorum bol bol, hiç bir şey yapmıyorsam oksijen tüketiyorum.. Ama "tüy dikmenin" de alemi yok ki...
Biz sordukça anlatıyor, büyük bir üzüntüyle..Aynı zamanda da umutla.. Bunları insanlara duyurun diyor..Hatta bizimle birlikte anlatılanları dinleyen genç, sıkılmış olacak ki araya girip, " dürbünüzü alıp bakabilir miyim " diye soruyor.. Azıcık sitemle, " tamam bakarsın, acele etme, önce bunları bi dinle " diyor...
Anlatılanlardan aklımda kalanlar bunlar. Ama çok etkiledi beni. Bu muhteşem manzarayı seyrederken 3-5 yıl sonra buraların ne hale geleceğini insanın muhayyilesi almıyor. Üzülüyorsunuz. Peki karşılığında ne yapıyoruz, koca bir hiç... Ünsiyet peydah ediyor bir süre sonra... İçinizdeki o cızlama geçiyor.. Bu kadar üzülürken , 2 saat sonra mükellef bir masada buluyorsunuz işte kendinizi.. Müstahak...Bize her şey müstahak !!!
8.04.2013
EVLİLİK AKDİ...
Benim bildiğim her kadının ne istediği farklıdır. Çünkü insanların öncelikleri farklı. Ve eminim ki, herkes istediği neyse, bunu karşı tarafa mutlaka dili döndüğünce aktarıyordur..
İşte evlilik ya da birlikteliği güzel yapan, dört dörtlük insanların birbirini bulmaları değil, insanların önceliğini bulmalarıdır.
" Bence evlilikler, 5 yılda bir yenilenen sözleşmeye tabi olmalı"...
Bu fikri Hülya Avşar da atmıştı ortaya..Ama olmaz, mantıklı değil.. Sen evlen, 2 sene sonra çocuk için işinden feragat et, doğur, büyüt.... Sözleşme yenileme zamanı hoppp kapı önündesin..Çocuk ne olacak o ayrı konu..
Ben diyorum ki, insanlar evlenmeden önce mutlaka ve mutlaka 2-3 aylık kursa tabi tutulsunlar, kurs sonunda kişilik testleri yapılsın, şiddet bağımlısı mıdır, madde bağımlısı mıdır, sorumluluk sahibi midir.....ne menem şeyse ortaya çıksın..Durumun vehametine göre, kurs tekrarlansın, tedaviye yönlendirilsin...Hatta 5 yılda bir testler tekrarlansın..
Saçma demeyin..İşe başvurduğunuzda sabıka kaydı istenmiyor mu? En azından ehliyet almak istediğinizde.. Yani sizin bir arabayı kumanda edebilmeniz için sicilinizin temiz olması gerekirken, aileyi çekip çevirmeniz daha mı hafife alınır bişeydir ki bu fikir saçma olsun ? Arabanızı mutad aralıklarla muayeneye götürüyorsunuz, kadın - erkek, ailenin yapı taşı ise, onların da bakımdan, kontrolden geçmesi gerekmez mi ?
İşte o zaman boşanmalar azalacaktır, kadın şiddet görmeyecek ve canından olmayacaktır, bugünün mutsuz çocukları ,geleceğin problemli insanları ortalıkta kol gezmeyecektir...Kadını, erkeği ile mutlu bir toplum istiyorsak, ciddi önlemler almamız gerekir bence...
7.04.2013
.....
Egosu yüksek insanlara dikkatle bakın...
Acaba hangi eksikliklerini bastırmaya çalışıyorlar ?.....
4.04.2013
3.04.2013
ORDAN, BURDAN ,ŞURDAN
- Yarım bırakıp kenara attığım, çoğunun nereye saklandığını bilemediğim kitaplar, el ele verip halay çekecek çoğunluğa ulaştılar.. Ekip kurup, düğünlerde kiralık halay çektirme işine girmeyi planlıyorum..
-Bir kaç gün önce Serdar Ortaç'ın özür dilemesine şahit oldum haberlerde. ... "Yıllardır yok saydığımız Kürt kardeşlerimizden özür diliyorum, umarım , hepimiz pişman oluruz yaptıklarımızdan " diyordu.. Kusura bakmasın ben hiç kimseden özür dilemiyorum..Çünkü özür dilemeyi gerektirecek bir tutumum olmadı hiç bir zaman..Herkes kendi adına beyanda bulunsun. Ben insana insan olarak bakıyorum bu konuda. Bu nedenle bir katili, tecavüzcüyü, gaspçıyı, hırsızı....sırf Türk olduğu için Kürt, Alevi, Laz.... her ne ise onlardan üstün tutamam.. Tutmadım da.. Üstelik en çok sevdiğim insanlar arasında Kürtler de vardı (hele biri süper yemek yapar ) , Aleviler de.. Hatta halis muhlis Hristiyan / Fransız arkadaşım da var . Haa derseniz ki PKK, yandaşı, sempatizanı, koruyanı, kollayanı ...İşte o zaman olayın rengi kesinlikle değişir..
-Çilek horman kabul etmeyen tek meyve imiş.. Bunu duyunca çok şaşırdım. Oysa ben o iştah kabartıcı çilekleri görünce hormonlu deyip almazdım.. Yazık oldu onca çileksiz günlerime :)
- Eminönü'nde balık ekmek yiyenlere sesleniyorum..İzmir'e gelip Güzelbahçe'de yemeyi deneyin. O yediğiniz ne bilmiyorum ama, balık ekmek olmadığı konusunda mutabık kalacağımıza eminim..
-Bir kaç gün önce Serdar Ortaç'ın özür dilemesine şahit oldum haberlerde. ... "Yıllardır yok saydığımız Kürt kardeşlerimizden özür diliyorum, umarım , hepimiz pişman oluruz yaptıklarımızdan " diyordu.. Kusura bakmasın ben hiç kimseden özür dilemiyorum..Çünkü özür dilemeyi gerektirecek bir tutumum olmadı hiç bir zaman..Herkes kendi adına beyanda bulunsun. Ben insana insan olarak bakıyorum bu konuda. Bu nedenle bir katili, tecavüzcüyü, gaspçıyı, hırsızı....sırf Türk olduğu için Kürt, Alevi, Laz.... her ne ise onlardan üstün tutamam.. Tutmadım da.. Üstelik en çok sevdiğim insanlar arasında Kürtler de vardı (hele biri süper yemek yapar ) , Aleviler de.. Hatta halis muhlis Hristiyan / Fransız arkadaşım da var . Haa derseniz ki PKK, yandaşı, sempatizanı, koruyanı, kollayanı ...İşte o zaman olayın rengi kesinlikle değişir..
-Çilek horman kabul etmeyen tek meyve imiş.. Bunu duyunca çok şaşırdım. Oysa ben o iştah kabartıcı çilekleri görünce hormonlu deyip almazdım.. Yazık oldu onca çileksiz günlerime :)
- Eminönü'nde balık ekmek yiyenlere sesleniyorum..İzmir'e gelip Güzelbahçe'de yemeyi deneyin. O yediğiniz ne bilmiyorum ama, balık ekmek olmadığı konusunda mutabık kalacağımıza eminim..
2.04.2013
SUSMA...
Söylediklerin,söylemek istediklerin olsun..
yüreğime dokunsun..
gizlediğin her kelime ve bastırdığın her cümle,
uzak kılar bizi birbirimize..
senin sözlerin, ab-ı hayatıdır gönlümün...
anla be gülüm..
sen susarsan ben ölürüm.
uçurum çiçeği'me
1.04.2013
.....
Uykuda geçirdiğim süre gittikçe azalıyor..
Bu gidişle ya uyumadan yaşamayı öğreneceğim,
ya da uykusuzluktan öleceğim.....
Bu gidişle ya uyumadan yaşamayı öğreneceğim,
ya da uykusuzluktan öleceğim.....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)