Kim kalmış ki sonsuza kadar..
Herkes bir gün gidecek..
Gidenin yerine yenisi gelecek..
O yenisi de vakti geldiğinde terkedecek..
Biliyoruz..
Ama kabullenemiyoruz.
Çünkü itirazımız gidene değil,,
Gidişe değil...
Gidiş şekline, tarzına...
İster arkadaşlık, ister dostluk, ister evlilik, ister sevda birlikteliği olsun..
Başta güzel şeyler şeyler yakalanmış, ortak noktalar bulunmuş ki bir zemine oturmuş..
Beraber zaman geçirilmiş, gülünüp eğlenilmiş, dertleşilmiş, kavga edilmiş, küsülmüş, barışılmış...
Bunlar yapılırken de kalp kırılmış bazen..
Can yakılmış..
Sınırlar aşılmış..
Ama illa ki güzel şeyler de yaşanmış..
Paylaşılmış..
işte bu güzel günlerin hatırına, karşıdakine duyulan sevgi / saygı adına, ayrılmayı bilmeli insan..
Hoyratça, kırıp dökerek değil,
Soru işareti bırakarak değil,
Kanayan bir yarayla hiç değil...
İnsanca başlayan, insanca bitmeli..
Giderken kalp kırmak yerine, kırılanlar tamir edilmeli..
Öyle bir gitmeli ki,
Öyle bir bitirmeli ki,
Giden de kalan da , kapının hep açık olduğunu bilmeli..
En azından ihtiyaç duyulduğunda, karşılaşıldığında, özlenildiğinde, hatıra geldiğinde selam verebilmeli..
İki çift kelam edebilmeli...
Öyle bir gitmeli ki,
Küçük düşmeden, küçük düşürmeden
Öyle bir gitmeli ki,
Küçük düşmeden, küçük düşürmeden
Yiğidin hakkını teslim etmekten çekinmeden,
İyilikleri, güzellikleri görmezden gelmeden,
Bitirmeli..
Sırlar ortaya dökülmemeli,
Arkadan atıp tutmamalı,
Kimsenin kimsede ne aklı kalmalı, ne de hakkı...