22.05.2013

İSTANBUL HATIRASI...

Uzun senelerden sonra ilk defa otobüsle İstanbul'a gidiyoruz. Zira arkadaşımın uçak fobisi var. Otobüsün en ön koltuğuna kurulup,  etrafa baka baka gitmek fikri çok cazip geliyor. Her şey iyi hoş, otobüs rahat, ama insaf be kardeşim. Hiç durmadan servis yapılır mı ? Kek  kahve, çay poğaça .... İşte en kötü huyum da bu, hayır diyememek.. Hani nerdeyse, dünyada 7 milyarda bir görülen  karbonhidrat zehirlenmesinin mimarı olmak üzereyken, yolculuk bitti de  rahatladım..
Arkadaşımı  akrabasına emanet edip eve dönüş yoluna koyuluyorum.... da o kadar kolay değil tabi. Otobüsten in, metroya bin, sonra siteye giden servise yetiş.. Metroya gelince Taksim yazana atlıyorum . İşi garantiye almak için   bakışlarından zeka fışkıran bir hanım kıza  " sanayi durağına gider mi ? " diye soruyorum.. İşte aldığım evet cevabıyla  hayatımın hatasını yaptığımı az sonra farkediyorum tabi..
Boş bir yer bulup kitabıma gömülüyorum.. Bu arada bir hanım kız " falan duraktayız, filan yere gidecek olanlar öteki falancaya binsinler" gibi bi anons yapıyor ama çok da kulak kabartmıyorum.. Bir ara başımı kaldırdığımda , herkesin metrodan indiğini, başkalarının bindiğini görüyorum..Sabit kalan bir ben bir de o gözlerinden zeka fışkıran kız... Aldırmıyorum, kitaba devam.. Az sonra kız yanıma geliyor " yanlış binmişiz, bu fünikülermiş " diyor.. Yani iki durak arası  ( Taksim -Kabataş ) gelip gidiyormuşuz !  Tavafla  ( 7 şavt)  hacı olunuyor yanlış bilmiyorsam.. Ama  Taksim- Kabataş arasında kaç kere gidip gelmekle ne olunuyor işte bu meçhul..Zaten o şaşkınlıkla ışık hızıyla inip, karşı tarafa koşturuyorum hemen..
Ya ben hayatımda ilk kez duyuyorum füniküleri.. İzmir'de vardı da ben mi öğrenmedim sanki. Adını söylemek bile zor, " mini mini birler"  deseler daha mantıklı.. Ya da benim gibi köyden indim şehire durumuna düşenler için, "iki durak arası gelip giden, ne uzayan ne de kısalan ulaşım aracı " bile denebilir..
Hayır istanbul seni yenmeye geldim gibi bir iddiam da olmadı ki benim...Ne diye beni aptal bi duruma soktu anlamadım...Dedim dava açayım, vakit kaybı nedeniyle maddi, aptal  duruma düştüğüm için de manevi tazminat talep edeyim ..Vazgeçtim, neme lazım şeytana pabucunu ters giydiren bir avukata denk gelirim de, şak diye "aptal" raporu dayar  suratıma..
Evdekilere anlatıyorum, saflığıma gülmekten ölüyorlar.. Tabi ben de...
Böylelikle ana fikirsiz bir yazının daha sonuna geldik efendim.. Sakın ola ki, okuyup, " Telve de ne safmış " demeyiniz rica ederim :))






6 yorum:

  1. Tam bir hatıra olmuş :D

    YanıtlaSil
  2. Evet ya, aklıma geldikçe gülüyorum hala...

    YanıtlaSil
  3. Haha =) İstanbul'a hoş geldin! =))

    Ben de üniversite zamanında, 08:30- 18:30 eğitim mesaimi bitirip yurda gitme niyetiyle, normalde B'li otobüse binmem gerekirken E'li otobüse binmek suretiylee... =)) Yorgunluk, miyop ve yağan yağmur B'yi E görmeme sebep olmuş =) Hayır, normalde tıklım tıklım olur o otobüs... Hiç fark etmedim oturacak yer bulmanın sevinciyle demek. Kitaptan bir ara başımı kaldırmış da anlamıştım çok şükür =)

    Oluyor böyle şeyler =))

    YanıtlaSil
  4. ha haha :) bizim şehir böyledir işte.Vallahi öldüm gülmekten bu stres sıkıntıda çok iyi geldi inanın :)o finüküler bizler için candır,çok kıymetlidir vakit kazanmak anlamında.

    YanıtlaSil
  5. Nefes, hayatın olağan akışındaki bu hatalar sadece tatlı birer anı..Beterin beteri var diyelim :)

    Kurgu Roman, bari yüzüme karşı gülmeyiniz efendim :))

    Levent, şehriniz sizin olsun..Ben İzmir'den memnunum . Sizi biraz olsun sıkıntılarınızdan uzaklaştırabildiysem ne mutlu bana..

    YanıtlaSil