Oldukça muhkem bir kalenin kapısını, kucağınızda koca bir tomrukla vurmak gibidir,
Canınızı yakan, kalbinizi inciten, sizi hoyratça savuran , hayallerinizi yıkan, umutlarınızı kıran birine, hatasını ikrar ettirmek...
Var gücüyle savurur her türlü hücumunuzu...
Çünkü ona göre " evet yanlış yaptım " demek, suçunu kabul etmek, surda gedik açmak gibidir...
Yenildiğini hisseder,
Kaybettiğini...
Ne kadar uğraşsanız da alt edemezsiniz...
Canını vermekle eş değer gibidir özür dilemek..
Yorulursunuz,
Tükenirsiniz,
Ama enaniyetini kıramazsınız....
Hatasını kabul edemeyenleri Allah'a havale ediyoruz. :)
YanıtlaSil
YanıtlaSilBütün sorunlar da insanların kendi hatalarını görmezden gelip karşısında kini ezdikçe ezmek ve dahi silmek onu kazanmak yerine, yerine yenisini bulmak kendilerince gayet doğal gelmesinden kaynaklanmıyormu?
Kabullenmek bir gurur meselesine dönüştüğünde ne yazık ki o gedik açılıyor :(
YanıtlaSilYolcu, havaleden bıktım ben :))
YanıtlaSilCansu, tüketim çağının getirisi galiba bu.. Gidenin yerine nasılsa gelen olacak düşüncesi..
Güneşinoğlu, bence asıl gedik, hatada direnmekle açılıyor aslında...
"muhkem " dede yadigarı bir kelime. Şad oldum görünce. Hiç yıkılmayan dedemi hatırladım... Tabi öylesine dik durmakla, dik olmak arasındaki farktaydı bu durum.
YanıtlaSilİnsanın
"daha nen olayım istersin
Onursuzunum senin" diyebilmesi gerekir...
özyine kendini eğitip, özrü beklememe erdemine ulaşmak da bize düşer yani...
YanıtlaSilBenim Alfabem, burdaki muhkem, vakur duruştan çok, zaafiyetlerle örülmüş, çevrelenmiş bir dik duruş....üfleseniz yıkılacak gibi aslında..
YanıtlaSilCem, özür beklememe erdemine ulaşan, arkasını dönüp gitmeyi de bilmeli..