25.12.2012

TUTUNACAK BİR ŞEYLER LAZIM..


bir deniz kenarı
bankın üzerinde oturmuş muyum, yayılmış mıyım belli değil
anlamsız bakışlar sımsıkı yapışmış  gözlerime..
hiç gitmek gibi niyetleri de yok üstelik..
boş
bakışlarım gibi hayat da boş
beynimde uğultu
tutunacak bir şeyler lazım şimdi
tam  şimdi..
yoksa kayıp gitmem an meselesi..



MİM'İM...


Bir ara durmuştu bu mim salgını.Sanırım soğuklarla birlikte Balkanlar'dan tekrar  yurda girmeye başladı..
Mimlenmişim de, ne olduğu konusunda pek bir bilgim yok. İpecik Böcecik 'in  yazısından anladığım kadarıyla, 2013'ten dilekler..
Baby face 2013, şimdi sen  yeni olmanın verdiği şımarıklıkla, uzunca bir süre aklın bir karış havada gezeceksin biliyorum . Yine de söyliyeyim,  dünyaya " barış ve mutluluk " getirmeni istiyorum. Ya bu da çok klasik oldu. Güzellik yarışmalarındaki ucuz söylemler gibi. Ama dilek hakkı , taç giyene münhasır değil ki...Hem benim ruhum güzel, nooolmuş yani..Neyse konuyu sulandırmayalım..
Kafası karışık 2013, bildiğin gibi Orta Doğu  çok karışık. Daha da karışacağa benzer. savaşlar dursun demekle durmuyor. Ama hani diyorum,  bilek güreşi yapacaklarına, yürek güreşi yapsalar, kan dökülmese, bebeler ölmese, anaların ciğeri yanmasa.... Filistin ahhh Filistin.... İntifada bir halkın yaşam tarzı, kaderi olabilir mi ? 
2013 bak AB bizi yıllardır oyalıyor ya, " kannndırdıkkkkk nazlı yari sonunda çılgın sözlerle " desin. Almıcaz sizi desin. Ben şahsen çok sevinirim. Kelle-paça, kokoreç bile yasaklanacakmış, düşünsenize. Bol kimyonlu, bol acılı yemek varken... Neymiş sağlığa zararlıymış, kolestrolü tetiklermiş. Olduuuuuu sizin burnumuzun dibine dayadığınız  hamburgerler her derde deva da sanki ...
Bir de çocuklar var. neden bilmem yol kenarlarında, köprü altlarında mendil, su vs. satan hani şu 9-10 yaşlarındaki çocuklar. Bak onları görünce içim sızlıyor 2013..Söyle ana-babaları sahip çıksın o çocuklara. İstediği kadar değil, bakabileceği kadar çocuk sahibi olsun bu millet..Ya da 1 yetmez 2 tane, 2 yetmez 3 tane...... diyenler var ya, işte onlar tavsiye edip edip kenara çekilmesinler. Ve yetiştirme yurdundaki çocuklar... Gerçi şimdi sevgi evleri oldular, biraz daha rahattırlar ama olsun. Onlar için koruyucu aileler gönder.  Evlatlık alsınlar iyi iyi insanlar. Sevgisini, ilgisini esirgemeyecek olanlar. Şimdi diyeceksin ki," blog blog dolaşacağına sen niye almıyorsun ? Hem evin çocuk cıvıltılarıyla dolar...  Yoldaş olurlar, ses olur, nefes olur..." haklısın da.... Bak 5-10 yaş daha genç olsaydım, inan düşünmezdim..
Huzur ve bakım evlerini unutmuyorum tabi ki.. Onları her gördüğümde üzülüyoum. Kiminin kızı , kiminin oğlu bırakıp gitmiş..Aylardır uğrayan yok. O sevimli ninelerin, dedelerin etrafı çocuklarıyla, torunlarıyla dolsun istiyorum , en azından haftada bir..
Önce kendimizdeki, sonra evimizdeki, ailemizdeki , çevremizdeki insanların ruhunda ne kadar kötülük varsa  hepsi dönmemek üzere gitsin. Çevremizi kirletmekle kalmayıp, yer altını da kimyasallarla berbat ettik. Umarım bu konuda bizleri daha da bilinçlendirirsin 2013.. tüm umudum sende yani, ona göre...
Hayvanları seviyorum..Onlara iyi davranalım diyorum..
Töre cinayetleri, kıskanç eş, sevgili, arkadaş cinayetleri ve diğer bilimum  vahşetlerin bitmesini hala ve hala ümit ediyorum. 
Bisiklete binmeyi, güzel jan janlı fotoğraf çekmeyi, sosyaloji, filoloji, psikoloji gibi- lolojili bi yerlerde okumayı çok istiyorum. Bu yaştan sonra ne işime yarar bilmiyorum ama olsun.. İçimde ukde kalmasın.. (yanlış yazmamayım diye sözlüğe baktım, uhde sorumluluk demekmiş, ilginç...)
Çocuklarımı , ailemi çok seviyorum...Tüm çocuklar  sevilsin istiyorum..Tüm kötülükler onlardan uzak olsun..Kötülük yapmak isteyen gülme krizine tutulsun, çok gülene deli değil, kötü  densin istiyorum.
Kimsenin evine su basmasın, ayağı da toprağı da kaymasın...
Alevi- Sünni, Kürt-Türk, Laz- Çerkez...Hatta ve hatta arabesk sevenler - rock sevenler kardeş kardeş yaşamayı öğrenelim.. Zaten dışarda yeteri kadar düşmanımız var, birbirimize düşmenin alemi yok... Haa yeri gelmişken, bizi birbirimize düşüren o kanlı- silahlı demokrasi fedaileri var ya, hani topla tüfekle halklara özgürlük tanıyacağız iddiasında olanlar, işte onların ayaklarına inme insin,  yerlerinden kıpırdayamasınlar, bir birleriyle uğraşsınlar..Dünyayı rahat bıraksınlar..Olmadı İsraille ABD birbirine düşsün...
Bak geçen sene geldiler sanırım, gidemediydim. Ama şu gözlerim kapanmadan Depeche Mode  konserine bi gideyim noooluuuuur....
Unuttuğum bir şey var mı demiyeceğim, hoş bunlar olsa bana yeter... Dünyaya bile yeter zannımca :))
Sevgili 2012..Seninle çok iyi geçinemedik gerçi ama düşman olmamızı gerektiren bir şey de geçmedi sanırım aramızda... Hayatıma girenler oldu, çıkanlar oldu, çıkardıklarım oldu...Beni çıkaranlar oldu.. Kombinasyon mu oluyordu bu... Aman işte her neyse... Tüm bu insanlar hayatıma bir şekilde dahil olduklarına göre mutlaka iyi insanlardı..Yine iyi olsunlar, mutlu olsunlar..Sen de giderken ööööyyle elini kolunu sallayarak , boş gitme ... Ne kadar kazurat varsa sana ait, aman sakın bırakma ardında... 
Sözün kısası.Allah'ım yeni yıl sağlık, huzur, mutluluk getirsin. Kötüler  kötülüğe fırsat bulamasın. Bir de Allah'ım O gidince çok üzülcem ve özlicem...Sinema partisi yapamıcam,  mısır patlatmıcam belki ama, sevgili H. mülakatı da geçsin, hatta akademiden sonra tayini Manisa'ya falan çıksın ..Varsa Aydın da olur :))....(seni unutmadım bak canım arkadaşım ) 
Cem, Budeliçocuk,  serpilce, Toz mimlendiniz :))
Almila seni mimlemedim,  yoksa bu defa kızılcık sopasını kesin alırsın eline :))









SEN....




sen, aramda sınırların en az olduğu insansın.. 








24.12.2012

YİNE VE YENİDEN...

inanmak başarmanın yarısı değil mi...
o halde inanıyorum..
hem de hiç inanmadığım kadar.
her yeni gün yeni bir başlangıçsa,
ve bize sunulan bir fırsatsa..
sonunun ne olacağını düşünmeden
ümitsizliğe düşmeden
inanıyorum....
kendime yeni bir başlangıç sunuyorum....






                                                lütfen bırak ta baştan başlayayım
adil bir yüz istiyorum bu sefer
ve sakin bir ruh.....



23.12.2012

YETER Kİ SEN İYİ OL...

Her zamanki gibi çekinerek arıyorum..Ama aramam da şart biliyorum.
Hal hatır sorma faslından  ve gereksiz bir kaç ayrıntıdan sonra  kapatmak için uygun anı kollamaya başlıyorum. Çünkü biliyorum ki, konuşma eninde sonunda benim istemediğim ve uzak durmak için elimden geleni yaptığım noktaya gelecek. Ben ne kadar uzak durmaya çalışıyorsam, karşımdaki de o mecraya çekmek istiyor.. Tabi karşımda oldukça zeki ve cerbezede  üstüne insan tanımadığım biri var. Üstelik konuşurken  ve laf söylerken oldukça cüretkar. Lafın sonu nereye gider,  nerede  durmalıyım gibi bir kaygısı yok. Ama ben  aklıma gelenleri yutkunmadan söyleyemiyorum. Yutkunurken kelimelerin çoğunu yutmuş oluyorum. Kırılmasın istiyorum, üzmemeliyim diyorum..Ayıptır, günahtır diyorum..Bu durumda yenilgi kaçınılmaz oluyor haliyle.
Korktuğum başıma geliyor . Elinde çakı, biliyor hassas olduğum yeri. Tam oraya dokunuyor. Her zamanki yere.
Susuyorum..
Bekliyorum...
Umuyorum.
Konu kapansın istiyorum.
Ama ısrarlı..
Önce kabuğu kaldırıyor..
Sonra tekrar kanatıyor yarayı...
Her zaman olduğu gibi...
Hala alışamamışım..
Yine canım yanıyor..
Sinirlerim bozuluyor..
Bir hamle yapmam gerekir diyorum.
Bu saldırıyı savuşturmalıyım..
Yere yıkılmadan..
Dibe çökmeden...
" Değdi mi? " diyorum..
" Değdi mi?"....
Değmediğini biliyor..
Tıkanıyor...konuşamıyor...
Vedalaşıyoruz, telefonu kapatıyorum..
Alışkınım....Toparlanıyorum bir kaç günde..
Sonra tekrar arıyorum..
Mecburum..
Çünkü iyi mi merak ediyorum..
İyi olsun istiyorum...O'nu iyi etmek isterken ben kötü olsam da....






22.12.2012

ZOR...ÇOK ZOR....



ne zor şeydir bir insanın hayatında  kendinize yer açmak...
ya da istemeyen birini hayatınıza dahil etmeye çalışmak....





BIRAKIN KENDİMLE KALAYIM...

bazı insanları anlayamıyorum
neden kendi iç savaşlarının faturasını dışarıya keserler ki
ve neden  kendi yaptıklarını kendileri hazmedemiyorken ,
hatta kendi kendilerini affedemiyorken
bunun hırçınlığını neden  sevenlerine yansıtırlar ki....
ne istediklerini bilmeyenler,
bilse de bunun için gayret göstermeyenler,
boşa giden gayretleri için suçlu arayanlar
önce kendinizle barışın
sonra bana yaklaşın.
cidden , bu günlerde sizi çekecek halim yok...
kimseye yük olmuyorum
kimsenin yükünü de istemiyorum....

DİĞER YARIM ( IN )


bazen varlığı delirtiyorsa seni
ya da yokluğunda delirecek gibi hissedebiliyorsan kendini,
dünyaya tepeden bakacak kadar uçmuşsan mutluluktan
O'ndan ayrıldığında karanlık ve kör bir kuyuya atılmış gibi hissediyorsan 
yanındayken  katlanamıyorsan,
 yokluğunda dayanamıyorsan
işte O'dur aradığın insan..





21.12.2012

MASUM DEĞİLİZ HİÇ BİRİMİZ...




insanın en büyük hayal kırıklığı
sanırım kendisiyle ilgili olandır
hiç tahmin etmediği, şimdiye kadar görmediği
varlığından bile haberdar olmadığı yanlarını, yönlerini görmek..
 başkasında sevmediği
tasvip etmediği
kerih gördüğü özellikler..
üstelik öyle zamansız çıkar ki bu sivri yanlar,
zaten  varlığı  başlı başına  dayanılmaz bir durumken,
bir de ortaya çıkmasındaki zamanlama hatası  kıskıvrak yakalayıverir .
sanki kuytu bir köşede saklanmıştır da şimdiye kadar,
üstelik sinsice
sessizce
hiç ihtimal verilmezken  varlığına,
bir söz
bir olay
bir aksilik
bir yoksunluk
aniden çıkarıverir ortaya
şaşırır  insan
susar
donar
konuşamaz
ne inkarı mümkündür artık
ne de tesellisi
baş etmek de öyle zannedildiği kadar kolay değildir
..........

anlarsınız ki siz de masum değilsiniz
mazlum değilsiniz
mağdur değilsiniz
ve belki de siz de can yaktınız
kalp kırdınız
birilerini ağlattınız
ama hiç farkına varmadınız
çünkü şimdiye kadar  sadece kendinize baktınız
içinizde öfkenin
kinin
nefretin
hasedin
nasıl da geliştiğini göremediniz
gelişip büyüdüğünü
kalbinize ve beyninize yerleştiğini
söküp atın içinizden
hem de hemen
yoksa ne taşıyabilir
ne de onlarla yaşamayı öğrenebilirsiniz
çünkü artık  kötü olduğunuzu öğrendiniz...
herkes kadar





imrenme, kıskanma, fesatlık...insanlar  bu duygularla ne kadar da çok  haşır neşir  böyle...hadi  imrenmeyi anlarım, masum bir tarafı var.. kıskançlık da bir yere kadar, insani  bir duygu diyelim.. ama fesatlık da neyin nesi ?





20.12.2012

KAÇ KEZ DAHA ..



hani her defasında söz veriyorum ya kendi kendime
bir daha beni üzmene izin vermeyeceğim diye
ve dönüyorum ya sözümden
bil ki içimde cam kırıklıkları biriktiriyorum ben..
kanatıyor içimi,
içim kanıyor,
canım yanıyor..




19.12.2012

HAYAL YOLCUSU



hayalsiz olmaz değil mi
hayatın  tadı, rengi
insanların yaşama sevinci
hep bu hayaller yüzünden değil mi?
hayal kurmak iyi,  güzel de
kararını bilmeli..
ama kararında hayal olur mu ?
zaten hayalin özelliği uçsuz bucaksız olmasıyken üstelik..
hayale sınır koyulur mu?
sakın kararında kalma
düşüncelerini salıver sonsuzluğa..
yine de derim ki, zirveden düşüşün acısı da  ağır olur
şahikalarda boy göstermek isterken insan
 bakarsın, kendini bir anda yerde bulur
zaman alır toparlanması
yeniden ayağa kalkıp adım atması
yara bere içinde kalır ruhun
kim bilir belki de ömür boyu sürer korkun..
bir daha cesaret edemezsin hayal kurmaya
kurduğun hayallerin peşinden koşmaya
yerinde sayarsın
hayat ne verirse sana, kabul eder, susarsın
ama  bir de başardığını düşün
tamamen değişir hayat öykün
 işte bu dersin, buymuş yaşamak
mutluluğunu gösterirsin herkese haykırarak
gök kuşağı gibi  renklenir her yer
şimdi sen karar ver
ya razı ol aza
de ki, ne çıkarsa bahtıma
ya da ulaşmak istiyorsan daha fazlasına
göze al  her türlü zorluğu, ama unutma azı da bulamamak var sonunda..



MİMİM

Devinim ve İpecik Böcecik beni kurban ( ! )  seçtiği  için şu mimi aradan çıkarayım dedim :)Gerçi Devinimin mimlemesi birazcık da benim yüzümden oldu.  Ben aslında pek beceremiyorum bu mim meselesini.  Ama Dönence bu konuda uzman. Uçurum Çiçeği de ilk kez mimlenmiş olsun. Ben  iki kişi seçtim, ama okuyup, ben olsam ne muhteşem  cevaplar verirdim diyenler varsa, buyursun cevaplasın..Çünkü herkes mim sevmiyor, ben de kimseyi zor durumda bırakmak istemiyorum..

1-Mantığın mı yoksa duyguların mı ön plandadır ?
Zor bir soru..İyi ki duygusalım ve ne yazık ki duygusalım. Aslında onların işine pek karışmıyorum, kim diğerini bastırırsa o ön plana çıkıyor , çünkü ben ikisine de güveniyorum. Doğru zamanda, doğru yerde olmayı bilirler. Haaa hiç mi hata olmuyor,  oluyor elbette. İşte böyle durumlarda kimse kimseyi suçlamıyor, üçümüz birbirimize sarılıp, teselli buluyoruz :)

2-İnsanlar niye mutlu değiller?Niye gözlerinin önündeki mutlulukları görmüyor ve şükretmesini bilmiyorlar?
Çünkü makinalaştık.  Teknolojik açıdan geliştikçe , geniş aileden çekirdek aileye döndükçe,  maddi açıdan kendimizi geliştirdikçe yalnızlaştık, duygusal açıdan aç kaldık, ruhsal açıdan da huzuru bulamaz olduk. Şimdi artık faceden günde 15 kişinin " dürt"tüğü, onlarca, yüzlerce  insanın twetlediği, bir o kadarının blogta takip ettiği yalnız insanlar var. Hastalandığında kapısı çalınmayan, ne haldesin diye sorulmayan.. Bütün bu insanların yerine,  gerçek hayatta   gözlerinin içine baktığında ne halde olduğunu anlayan biri olsa, olabilse.. İnsanlar artık birbirlerinin gözüne bile bakamıyor.
Okumayı bırakmamız da buna  sebep diye düşünüyorum. Hayal kurmuyoruz, gençliğin hedefi yok. Ya da hedef maddesel planda . Daha iyi bir iş, daha çok para.. Bu da  mutlu olmayı arka plana atıyor. İyi iş ve çok paraya ulaşamayınca mutlu da olmuyor, çünkü buna endekslenmiş..Kazara  ulaştıysa, yine mutlu değil, çünkü bunların mutlu etmeye yetmediğini anlıyor.
Ve insan ( muhtemelen ben de dahil ) elindekine  bakmıyor,  elinde olmayanı  istiyor..

3-Çok para harcayıp keşke almasaydım ya da harcamasaydım dediğin bir şey var mı ?
Çok tutumluyumdur. Gereksiz harcamam olmaz. Aldığım ya da harcadığım muhakkak gerekli bir şeydir. Hayatımın belli bir döneminde ( özellikle ünv. de öğrenciyken ) kitaba çok para vermiştim. Yine öğrenci olsam da,  bütün harçlığımı yine kitaplara verebilsem...
Keşke alsaydım , harcasaydım dediğim olmuştur. Mesela 2 gün önce bir demet kasımpatı aldım, beyaz. Ama  vazoya az geldi, keşke iki tane alsaydım dedim :)
Şunu da kabul ediyorum ki insan ara sıra kendisini ödüllendirmeli, şımartmalı. Sadece mutlu olmak için , gereksiz de olsa para harcamayı bilmeli ..

4-Haklı olduğun bir konuda hakkını savunur musun yoksa susmak adalet mi dersin ?
Kendimi savunurum, üstelik nadir de olsa bazı özel  insanlara karşı  ( nazımın geçtiği ) , haksızken bile haklı duruma geçmeyi severim... :)  Dışarıda tanımadığım insanlarla  tartışmaya dökmeden konuşurum.  Kendimi ifade ederim.
Tanıdığım insanlara karşı tavrım daha değişik olur. Eğer ön yargılı ve inatçıysa söyler geçerim, ısrarcı olmam.  Hatasını kabul edebilecek biriyse konuşurum. Ta ki beni anlayana kadar.

5- Tok gözlü müsün yoksa her şeyim  olsun diyenlerden misin ?
Tok gözlü değilim.. İlle de olmalı dediğim, mutlaka sahip olmak istediğim şeyler var.  Ama bu her şeyim olsun  anlamına da gelmiyor tabi. Yani demek istediğim, hayatımda önceliklerim var. Mesela, ilk üç sırada her ne varsa olmalı,  olmasını isterim. Ama onlar yoksa, kalan 97  beni avutmaz. İlk üç varsa da 97 olmuş olmamış, önemsemem.
 Yazdıklarımı okudum da, sorular  öyle iki- üç cümleyle ifade edilecek tarzda değil..  Ya da  dediğim gibi , ben bu mim işini beceremiyorum  :(



İDAM MAHKUMU


her gün yüreğimden darağacına asılıyorum
ve her defasında son arzum
sen oluyorsun..








18.12.2012

KARMA KARIŞIK




Hani insanız ya biz..
bir çok duyguyu barındırıyoruz ya içimizde
kimini sevdiğimiz, kiminden nefret ettiğimiz, 
nefret etmemiz gerekenin sadece " nefret" duygusunun kendisi olduğunu bile bile,
bazıları için halimize şükrediyor
bazıları için kahrediyoruz ya hani
övünüyoruz
utanıyoruz
çoğaltmaya çalışıyoruz
yok etmek için uğraşıyoruz 
benim de var böyle duygularım
kaybetmemek için 
unutmamak için
atıl kılmamak için her  daim canlı tutmaya çalıştığım..
keşke  vaz geçebilsem dediğim..
hepsinin yeri büyük bende..
ayrı ayrı , tek tek önemserim  hepsini
ama iki tanesi var ki
bunlarla baş etmek pek de  kolay değil 
laftan anlamazlar
hiç vazgeçmezler
içimi oyarlar
dur , sus bilmezler
anlaşılamamaktır biri
ya da yanlış anlaşılmak
söylediğim sözlerin muhataba gidene kadar şekilden şekle bürünmesidir
dosdoğru  duracağına eğilip bükülmesidir
yandaş anlamları mıknatıs gibi çekmesidir
bazen ben beceremem, bazen karşımdakinin işine böyle gelmiştir
işte bu yüzden gerçek anlam gizlenmiştir
uğraşırım doğruyu gün yüzüne çıkarana kadar
ama inatçıysa karşımdaki   vazgeçerim, yüreğim isyankar
kızarım , öfkelenirim, hiddetlenirim
ama bir şey söylemem, lal olur dilim...
diğeri de anlam verememektir bir söze, bir davranışa
sebebini bilememek
hadi olmadı tahmin edememek 
neden yaptı, neden söyledi, neden öyle baktı,neden sustu
yer bitirir içimi
ve tüketir bütün enerjimi
soru işaretleri dolaşır ya beynimde
hepsini savuşturmak, kovmak yorar beni
evet evet, sevmiyorum ben belirsizliği..
açık olmalı
net olmalı 
.........





AHDE VEFA


Pes etmek mi?
asla
eskisinden daha güçlü
hatta daha umutlu. .. ..
                                         sözden dönmek yok
                                  ölüm bile olsa ucunda...





17.12.2012

İRONİ....



Daha önceki bir yazımda belirtmiştim....Arkadaş gruplarımdan biri  ( İnsan arkadaşlarını tasnif eder mi, ne ayıp !! ) 7 kişiden müteşekkil. Bugün aramızdaki tek Türk- Müslüman olmayan  sevgili arkadaşımız Joelle bizi aşure yemeğe davet ediyor .....
Haberlerde  Eurovision şarkı yarışmasına katılmama  kararına karşı  halkın " kime sordular" tepkisini ifade ediyor spiker.. E haklılar, haklıyız...Hani her şeyi değiştirirken hep bize danışıyorlar ya, fena alıştırdılar ya bizi. Bu kararı tek başlarına almalarına gücendik yani. Oysa 8 yıl , 4+4+4, zamlar, Suriye politikası , ABD ile ilişkilerimiz, terörle mücadele, emeklilik, kıyafet meselesi.......aklınıza ne  gelirse , işte bu konularda ne güzel el ele çalışmış, beraber karar almıştık !!
Hadi bakalım, haftanız / haftamız güzel geçsin...





16.12.2012

KENDİNE ACIMA ( K )




    bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket, 
           kendini hafife  alması, acıması ve küçümsemesidir...




İÇ SES


Dışına ne kadar çok susarsan, içini o kadar çok duyarsın....




PAZAR SENFONİSİ


  
Yine erken kalkılan bir sabah..Önce nette dolaşıyorum, sonra kahvaltı. Bu arada televizyonda bir kovboy filmi.. Konuya baştan hakim olmadığım için  mantık yürüterek anlamaya çalışıyorum olayı....
Tıpkı çocukluğumdaki gibi. O zamanlar da  pazar sabahı kovboy filmleri olurdu. Bittiğinde saate bakıyorum 11.55. Aaaa diyorum, şimdi de pazar konseri başlamasın sakın. Sevmediğimden değil,  bu gün havamda değilim.  Tek bir enstrüman olabilir, hadi bilemedin iki.. Ama o kadar kalabalığı kaldıracak halet-i ruhiyem yok şu an.  
Düşününce çözüyorum meseleyi. Kalabalığı görmek yalnızlığımı hatırlatacak. Tıpkı ailesinden, akrabalarından, kuzenlerinden.. bahsedenlerin yanında hissettiğim o  duygu gibi.. Bu kadar mı yalnız olur bir insan...Tabi şimdi burda " yine de sahip olduklarımı düşünüp, rahatlıyorum, halime şükrediyorum,  bardağın yarısı dolu en azından " demelisin diyeceksiniz. Aman ha !! sakın ha !!! en nefret ettiğim ve sinir olduğum şeydir. Benden daha zor durumdakilere bakıp nasıl kendimi iyi hissedebilirim ki ? Üstelik her kesin acı eşiği nasıl farklıysa, mutluluğunun eşiği de öyledir bence.  Ayrıca kıyas yapılarak mutluluğun yolu bulunmaz ki. En azından bu tür kıyasla...
Böyle durumlarda yaptığım şey şu.. " Bak kızım, canın sıkkın biliyorum, kötüsün. Tamam haklı da olabilirsin. Benden sana 3-4 gün izin. Dağıt kendini, ağla, sızla, derdine yan. Ama unutma ki, bu dibe çöküşten, bu u/mutsuzluktan seni ancak sen kurtarabilirsin. Sakın ola ki başkasından medet umma. Buralarda da fazla oyalanıp, mesken tutma. Yoksa ayrılık zor gelir, kurtulamazsın ..Her şey senin elinde, ister bahara çevir hayatını, ister kara kışa"
Neyse. hava açılmıya başladı. Şimdi dışarı çıkıp, kalabalıkların arasında yalnız kalmak istiyorum..Yok ya şaka yaptım, günün tadını çıkarmak varken, ne yalnızlığı  :))
 
 
 


MARUZAT...




seri katilimsin sen benim,
önce masumiyetimi katlettin
sonra vicdanımı..
ve tek tek  kursuna dizdin 
ne kadar hayal varsa kurdugum ..
huzurumu aldin benden,
yaşama sevincimi ellerinle boğdun,
hem de hiç düşünmeden..
umutlarımı  dinamitlediğin gün
seri katilim oldun..



 

15.12.2012

SUSKUN YÜREĞİM



bakma bu kadar çok konuştuğuma,
benim artık sana,
yüreğim "lal"..




KAFA KARIŞIKLIĞI..

şimdi bak, biri gitti ya...
gerçekten gitmiş mi oluyor
buradayım diyen aslında nasıl burada değilse
gittim diyen de   gitmemiş olamaz mı?
burada olanın bedeni buradaysa, aklı ve ruhu burada değilse
ve bu hal burada görünmesine rağmen burada olmadığı anlamına geliyorsa
bedenini alıp giden, ama aklını ve ruhunu burada bırakan,  gitmiş olabilir mi ?
cismaniyet mi belirler kalmayı ya da gitmeyi ?
her şeyden önce de sahiplenmeyi ?
"benim" dediğine ne kadar geçiyor hükmün ?
 ne kadarı senin elinde kontrolün ?
senin zannettiğinin sana ait olması bütünlüğü gerekli kılmaz mı
her şeyiyle, her anıyla senin olmuyorsa  benim diyebilir misin
ya da  bir yerden giderken, her şeyini toplayıp götüremiyorsan, oradan  gitmiş olur musun
ya bir söz, bir davranış, bir durum gittiğini zannettiğin yere döndürüyorsa seni bu hatırlamak mıdır sadece
yoksa nerede olduğunun ayrımına varmak mıdır
sen eskiye mi dönmüş olursun, yoksa gerçekte nerede olduğunu mu anlarsın ?
ara sıra , olmadık zamanda, sebepsiz yere düşüyorsa biri aklına
ayrıldım, bitirdim, gittim diyebilir misin
şimdi söyle bakalım...
sen gerçekte neredesin..
kiminlesin
nelere , kime sahipsin..
ya da kime aitsin ?




14.12.2012

SERZENİŞ...


iyi insanlar yoruldu
iyi insanlar  tükeniyor
iyi insanlar cezalandırılıyor
iyi insanlar kabuğuna çekiliyor
tıpkı tabiat gibi..
kadri kıymeti bilinmiyor 
ve kötüler bunu görmüyor!
umursamıyor
aldırış etmiyor.




KADINA ŞİDDET



Haberleri seyrediyorum..Çığlık çığlığa sokak ortasında bir kadın koşup, markete giriyor can havliyle. Ardından da kocası..Yakalayıp, dışarı çıkartıyor, tekme tokat...O sırada insanlığı, adamlığı, vicdanı, insafı ...dumura uğramış olan market sahibi etkisiz eleman rolünde. Kılı kıpırdamıyor..Neyse ki henüz insanlık ölmemiş, sokak sakinleri çığlıkları duyup, adamın elinden kadını kurtarıyorlar..
Haberleri seyrediyorum.. Merdivenlerden inen bir çift..İkisinin de kucağında birer çocuk..Sonra evde yan yana görüntüleri.Adam pişman olmuş, kadın affetmiş. Kadının alnına konan bir öpücük..Barışmışlar. Bir gece önce ortalığı ayağa kaldıran kadın, affetmiş. Bir gece önce kadının hayatına kastetmiş, insanlıktan çıkmış adam pişman olmuş..
İçim acıyor. Kim bilir kaç kadın bu halde. Şiddet görüyor , bu aşağılayıcı davranışa maruz kalıyor, hiçleştiriliyor, gururu inciniyor, ruhu yara alıyor. Hem de kendisini dış dünyaya karşı koruyup kollaması gereken hayat arkadaşı yapıyor bunu. Aynı evi, aynı sofrayı, aynı yatağı paylaştığı adam yapıyor bunu. Ve kadın o hayata, o adamla devam ediyor. Bu boyun eğişin sebebi kişiye göre değişir elbet. Kimi maddi imkansızlıktan, güvencesi olmadığından susar. Kimi hastalıklı sevgisi yüzünden vazgeçemez.. Ya da çocuklarını mağdur etmekten korkar, öyle bir ortamda büyümelerinin aslında daha çok zarar vereceğini göz ardı ederek. Toplumun kötü gözle bakacağını düşünüp susanlar da vardır, ailesinin zoruyla bu cehennem hayatına devam edenler de....
Öyle ya, nasıl yetiştiriliriz biz ?
"Kol kırılır yen içinde kalır"
"Bu evden gelinlikle çıkar, kefenle dönersin"
"Erkek adam, döver de sever de.."
Bütün bunların sebebi, ailenin kutsallığını koruma, aile birliğini ayakta tutma adına olabilir mi gerçekten? önemli olan bireyin ruhsal ve bedensel sağlığını, bütünlüğünü korumak değil midir ? İnsanın vücut bütünlüğü onun kişisel haklarından değil midir? Anayasa bunu güvence altına almamış mıdır ? Madde 17:...Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyeti ile bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.." demiyor mu? Devlet bile bu sınırlamaya, yasağa tabi iken, bireyin başka birine bunu yapmaya hakkı olabilir mi ?Düşünün;
-Annesinin ,her gün babası tarafından  şiddete maruz bırakıldığını gören,
-Kendisini düştüğü yerden kaldıran annesinin bir de  tokadını yiyen,
-Oyun oynadığı arkadaşları tarafından dövülen,
-Öğretmeninin de darp ettiği ......bir çocuktan nasıl anne-baba olmasını bekliyorsunuz ki ?Böyle bir insan küçüklükten zaten potansiyel şiddet eğilimlisi olmaz mı? 
Kadın vekilin bile şiddete maruz kaldığı bu toplumda , istatistikler öyle korkunç  ki ! Kadınların %97 si hayatında bir kez de olsa şiddet görüyor. Eşinden, babasından, erkek kardeşinden, erkek arkadaşından...Üstelik üniversite mezunları da şiddet gösterebiliyor. Yani öğretim görmüş ama eğitimden nasibini alamamış olanlar. Özellikle son zamanlarda şiddetin boyutları öyle arttı ki, ölüme varan sonuçlar  vererek hem de..
Ayrıca  bu  durum, buz dağının görünen kısmı.. Bir de henüz herkesin farkındalığına varamadığı, varsa da görmezden geldiği, önemsemediği başka şiddet türleri de var ki, fiziksel şiddetten aşağı kalır yanları yok bence.. Duygusal şiddet, ekonomik şiddet, cinsel şiddet, sözel şiddet, psikolojik şiddet.......Eğer bunları da istatistiklere dahil etsek, toplumun tamamı mağdur olur sanırım. Çünkü bu durumda kadın, erkek, çocuk  herkes buna dahil. 
Bunun çözümü kısa vadeli değil elbette. Devlet, öncelikle vatandaşına şiddet uygulamaktan vazgeçip, bireyler arası şiddete engel olmak için de ivedilikle ve etkili, kesin çözümler bulmak zorunda.İşe alınırken bile sabıka kaydı gerekmiyor mu? Ehliyet alırken nasıl sınava tabi isek, arabanın idaresi için bile eğitimden geçiyorsak, aileyi yürütmekle mükellef olacak tarafların da hadi geçtim eğitimi, sınavdan geçmeleri gerekmez mi ? Nasıl yeni evlenecek çiftler kan tahlili yaptırıyorsa,  kan uyuşmazlığını anlamak adına, ruhsal uyuşmazlığa engel olmak için, kişilik testinden geçirilemezler mi? Bir insanın şiddete eğilimli olup olmadığının 3-5 soruyla, bir kaç şekille anlaşılması bu kadar zor mudur? Bu tür bir problemi olan insana uygulanabilecek  mecburi bir  tedavi yok mudur ?
Ya toplum? Neden böyle adamları dışlamazlar? Neden onlarla teşrik-i mesaiye, sohbet etmeye, onlarla ticari ilişki kurmaya, alış veriş yapmaya, onlara hizmet etmeye devam ederler? Bir kadının yaptığı yanlışlığı ölümle cezalandıran töre, şiddet uygulayana nasıl bir ceza öngörür?
Toplumsal çöküş nasıl ki aileden başlıyorsa, eğitim de aileden başlar.. Lütfen, çocuklarınıza bir fiske atmadan büyütün onları...  Siz onlara şiddet uygulamayın ki, ileride onlar da şiddete meyilli olmasınlar...Gözünüzden sakındığınız evlatlarınızı sadece kendinizden değil, başkalarından da koruyun, sahip çıkın...
Kimbilir, belki sonraki nesiller bu zorbalıktan kurtulmuş olurlar...



13.12.2012

!!!!!




yüreğimi ateşe mi attın
yüreğime ateş mi attın
ne fark eder
ikisi de yangın





KABLOLU HAYAT



Malum devir teknoloji devri. Elektronik aletler aldı başını gidiyor. Tamam çok da şikayetçi değilim, hayatımızı kolaylaştırdıkları bir gerçek.Hani iyi bir sistemle, oturduğun yerden , kıpırdamana gerek kalmadan film izleyebilirsin, konserdeymişçesine müzik dinleyebilirsin, insanlarla tanışabilir, konuşabilir, tartışabilirsin. Merak ettiğin bir yer, öğrenmek istediğin  yemek  tek bir tıkla işte karşında. İnternet bankacılığı denen sistemle tüm işlemleri bilgisayar karşısında yapabilirsin..Bu örnekleri sayfalar dolusu çoğaltabiliriz elbette. Ama sorun şu ki, bu  mübarekler kendi kendilerine çalışamıyor !. Bu da her yerin kablo olması demek. Siyah, beyaz, gri.....Al sana huzur bulman gereken evde, takıntı yaptın mı da hep gözüne takılan, oradan oraya çekilen kablolar. Televizyon , internet , DVD , telefon....
Geçen gün  sabit telefonu iptal etmek zorunda kaldık bir sebepten.Tekrar alalım mı acaba diye düşünürken, dedim nasılsa herkesin cep telefonu var, şimdilik kalsın. Modemi de başka odaya geçirince oh bee dedim. Oda aydınlandı sanki..Sonra da üzüldüm tabi.. Bir zamanlar mektuplaşmanın unutulmaya yüz tutması nedeniyle sızlayan içim, acaba 5-10 sene sonra telefon için de  sızlayacak mıydı? Artık faceden birbirimizi dürtüp, en hayati ve en önemli haberleri  bildirimle mi alacaktık. Şu ana kadar hep uzak durduğum  twit  atmayla mı hal hatır soracaktık birbirimize...Sesimize hasret mi kalacaktık. Tonsuz, mimiksiz, ruhsuz mu olacaktı iletişimimiz..
Oysa  bir zamanlar insan ilişkileri ne kadar sıcaktı. Hatırlıyorum küçükken , komşumuz  elinde bir tepsi, içinde taze fasulye, bize gelirdi. Annemle sohbet ederken bir yandan da fasulyesini ayıklardı.Biri ev mi taşıyacak, çocuğunu mu evlendirecek , yardım edilirdi. Biri hasta mı olmuş, hemen sıcak çorba yapılır, bir kase götürülürdü. İlişkiler yüz yüzeydi.  Kimin ne derdi varsa gider bir arkadaşına, dertleşir, rahatlardı. Sırdı bazı konular, öyle ortaya saçılmazdı. Şimdi birine sinek tepse , anında face te...Kim kiminle nerede, ne yapıyor  biliyoruz .
Elbetteki gelişme olacak.Yeni gelen eskiyi tahtından edecek. Alışkanlıklar değişecek.iyi de insanın, ailenin, toplumun değişmeyen alışkanlıkları, değerleri olması gerekmez mi. Bizi biz yapan, bir birimize bağlayan olgular bunlar değil mi ? Aksi halde insan yalnızlığa itilmiş olmaz mı ?
Bilemedim...


12.12.2012

MELANKOLİ





Her gün konuşuruz biz. Hem de saatlerce. Bazen düşünürüm  nereden konu buluyoruz, nasıl hiç  sıkılmadan konuşabiliyoruz bu kadar ? Konu kendimiz  olmayabilir..Bir arkadaşımız, ortak  tanıdığımız,  yolda gördüğümüz ilginç bir kişilik, siyaset, düşünce sistemleri....aklınıza ne gelirse.
İkimiz de mantıklıyızdır. Orta noktada buluşuruz çoğu zaman. Birimiz diğerinin bildiğine farklı bir açıdan bakıyordur, bu hoşumuza gider..Birimiz diğerinin bilmediği ya da hiç düşünmediği bir konuya parmak basıyordur, buna da bayılırız.Yeni şeyler öğrenmek, ufku genişletmek, farklı pencere edinmek heyecanlandırır, ayrı bir haz verir bize.
Ama bugün olduğu gibi nadiren de olsa asla ortayı bulamadığımız, mutabakata varamadığımız zamanlar da olur.
Tartışmanın konusu melankolik yapıdaki insanlar..Yani ciddi anlamda psikolojik rahatsızlık olarak değil de, halk diliyle hüzün ve yalnızlık sevdalıları . Konuşmamızdaki ortak nokta; bu tip insanların iki gruba ayrıldığı..İlk gruptakiler pek ilgilendirmiyor bizi. Yani birazcık bu duyguları barındırsalar da kendilerinde, sırf bu hali abartarak insanların dikkatini üzerine çekmeye çalışan, daha karizmatik olduğunu düşünen ilgi meraklıları.
Diğer grup ise, haklı nedenlerle ruhsal çöküş yaşayan , kendini çıkmazda hisseden , pesimist düşünen, her daim mutsuz dolaşanlar. Tamam mazoşist yapıda olup , acıyla beslenen insanlar da var. Acı çektikçe kendini var eden, hatta bu durumu üretkenliğe dökebilenler mevcut toplumumuzda. Böyleleri hep şikayet halindedirler. Aradan ne kadar zaman geçerse geçsin durum değişmez. Yıllar sonra dinleseniz de problem aynıdır, ama çözüm yoluna  gidilmemiştir. Çünkü çözüm işlerine gelmez. Onlar bu halden (içten içe ) mutludurlar.
 Buraya kadar fikir bazında aykırılık yok. Ama ben diyorum ki, bir insan grubu daha var. Ne dikkat çekmek için,  ne de  bu halden zevk aldıkları için... Gerçekten çözüm yolu olmadığından, çıkış yolu bulamadıklarından hüznün ve mutsuzluğun pençesinde olanlar  var. Onlar için mutluluğun reçetesi, madem ki kurtuluş mümkün değil kabullenmek..  Kabullenmek için de zaman gerekiyor elbette. Bu süreçte düşüp kalkmalar, dibe vurmalar , boşluğa düşmeler kaçınılmaz. Lakin, bizim kız itiraz ediyor. Çözümsüzlüğün mümkün olmadığını söylüyor. Yani kabullenmek ve bununla yaşamayı öğrenmek çözüm sayılmıyor O'na göre. Durum ne kadar kötü olursa olsun, mutlaka çıkar yol bulunur. Yeter ki insan istesin, gayret etsin. Zaten insanın hayattaki tek amacı ve görevi bu değil mi diyor.Yani her şart altında mutluluğa, ruhsal dinginliğe ulaşmak.
Kim haklı bilmiyorum. Ben yine de çözüm yolu olsa bile , bedeli ağır olacağı için insanların bu yolu tercih etmeyip , mutsuzlukla sarmaş dolaş olabileceklerine inanıyorum. İster bu duruma teslim olup, kendilerince mutlu olurlar, ister sonuna dek ayak diretip   imkansızlığa boyun eğmezler..Bedeli hüzün olsa da...


UĞUR BÖCEĞİ


benim uğur böceklerim o kadar  çok ki
hepsi ayrı bir dünya
hepsi ayrı bir renk 
onlar  hayatıma anlam katıyor
her biri bana yeni bir şeyler öğretiyor..
gerçi biri çekip gitti
olsun..kalanlar bana yetiyor..


11.12.2012

YANLIŞ YOL...

Ne kadar ilginç değil mi...
kendi halinizde yaşayıp giderken,
biri çıkıyor birden karşınıza
elinizden tutup götürüyor sizi
arkadaşınız oluyor,
yoldaşınız oluyor,
rehberiniz oluyor...
ve siz o kadar güveniyorsunuz ki O'na
gayet muti, açtığı yoldan gidiyorsunuz..
soru sormuyorsunuz,
"acaba" demiyorsunuz,
vardığınız yer, şimdiye kadar hiç gitmediğiniz,
görmediğiniz
bilmediğiniz bir yer...
İçiniz kıpır kıpır
hani kelebekler mi, güvercinler mi... 
işte onlardan bir sürü içinizde var da, kanat çırpıyor gibi..
Başınızda  hoş bir sersemlik...
her yer güzel..
her şey güzel...
Cennette olmak böyle bir şeydir herhalde  diye düşünürken..
Rehberiniz diyor ki
" yanlış yola sapmışız biz meğer"
.......
O gidiyor
Siz öylece arkasından bakıyorsunuz..







10.12.2012

AKŞAM SEFASI



Radyoda  şarkı dinliyorum..
"Sığındığım limannn,
sarıldığım yılannnnnn"
diyor... diyor da gerisini getiremiyorum.. Araya başka bir ses girip, "sayın sürücü, Bayraklı tünelinden geçmektesiniz....." derken, benim şarkı da gümbürtüye  gidiyor..
Çok iyi oldu diyorum. Ne alemi var limana sığınıp, yılana sarılmanın. İnsan kendi kendine sarılmasını da bilmeli bazen, her limana temkinli yaklaşmasını da...İşin yoksa sonra ağıtlar yak... Hem anlayamadığım, herkes sevgisiz, herkes boşlukta, herkes yorgun, herkesin koynunda bir yılan.. demek ki insan insanın kurdu değil, yılanı olmuş. A bak , bu söz hoşuma gitti :) hepimiz iyiyiz, hepimiz mağduruz...da  .. the others nerde acaba ??  ( bu filmi bi daha izlemeliyim )
Az önce ecel terleri dökmüşüm, ya kötü bir şey çıkarsa demişim, ya " telvecim 3 günlük ömrün kalmış " derlerse diye evham etmişim...
Bu gün dünyayı es geçebilirim yani.
Dünyayı da içindekileri de...
 Altındaki hesaplaşamadıklarımı da, üstünde salına salına gezinenleri de....
Keyifliyim  bu gün, hiç bir şeye aldırış edemem...
Ben iyiyim ya, gerisi teferruat şu an  :)

9.12.2012

YAĞMUR PAKLAR MI Kİ ?



Yağmur yağıyor İzmir'de...
Gök gürültüsü eşliğinde hem de...
Şiddetli...
Ve ben yağmurun altında yürümek falan değil, sadece ıslanmak istiyorum..
Kollarımı açıp, yüzümü yukarı kaldırıp ıslanmak....
Hafifler mi  ruhum..
Paklar mı yağmur...
Kim bilir......

SANA GELESİM VAR.




öyle birikti ki  sözlerim
sana gelip susasım var..
yüreğindeyken yüreğim,
 hayallere dalasım var...

8.12.2012

ÇEKİM HALİ


ne geçmiş, ne şimdiki, ne de gelecek zaman
mutsuzluk,
bazı insanların geniş hali....



7.12.2012

SANA ÇİĞ TANELERİNİ VERSEM......



       İnsan ilişkileri çok gariptir. Hele ki iletişimde  zaman ve imkan sorunu varsa, derdinizi anlatmıyorsanız bir türlü, yanlış anlamalar alır başını gider. Tavşan dağ, tepe, taş... ne  bulursa hepsine küser de , hiç birinin haberi olmaz. İlişkiye mesafe girer, soğukluk girer..İş bu raddeye gelince gurur da girer. Ne kıran sorar, ne kırılan söyler. Ama bir an gelir birinin sabrı biter. Biter  bitmesine de, anlam veremediğini anlamak olmaz derdi. Yapıcı yaklaşmak yerine bastıramadığı öfkesi, hadi en iyi ihtimalle gereksiz suçlamasıyla gelir  karşı tarafın kapısına.. Çünkü haklıdır, suçsuzdur, hiç bir şey  söylememiştir, kırmamış , incitmemiştir. Hatta trip yapan  karşı  taraftır. Durup dururken sorun çıkarmakta üstüne yoktur. Çocuk gibidir, hiç olgun tavırlar da göstermemiştir.
     İyi de canım benim, sormazlar mı?
     Mesele kimin haklı olduğunu ortaya çıkarmak mı?
    Yoksa anlaşıp orta yol bulmak mı?
Kırıldıysa bir taraf ne önemi var ki  bunların?
Bu kadar zor mu gönül almak...
Konuşup işi tatlıya bağlamak...
Değer verdiğini üzmeye değer mi..
Madem giden geri gelmiyor, zaman akıp gidiyor...Ne gerek var  geri gelmeyecek zamanı heba etmeye...Ne gerek var bir gönlü mahzun bırakmaya.....Gözlerden akan çiğ tanelerine değer mi.... 

                                                 
                                                      bazen önemli değildir ne söylediğiniz
                                            karşıya nasıl yansıdı siz onu biliniz...

                                                                             
                                                      


6.12.2012

HER ÇOCUK ÖZELDİR & TAARE ZAMEEN PAR


"Gördüğüm şey, hissettiğim şey 
ve 
görmediklerimiz de hissetmediklerimizdir...
ama  bazen,
gördüklerimiz , aslında öyle değildir
ve asıl görmediklerimiz öyledir.."
      Daha 10 yaşındaki İshaan 'ın sözleri bunlar. Sadece gözüyle gördüğüne inanan günümüz insanına tam bir hayat dersi. Oysa bizim gördüklerimiz sadece hissettiklerimizden ibaret.Bu nedenle sadece gözümüzle değil, gönlümüzle, aklımızla da bakmamız gerekiyor dünyaya...Dünyanın içindekilere..Surete kapılıp gitmemek , perde arkasında olup biteni de anlamak, anlamaya çalışmak... Bazen olayların tek bir nedene bağlanamıyacağını bilmek ....Ya da olayların , görünüştekilerden çok farklı sebepleri olabileceğini bilmek gerekiyor....
     İşte bu yüzden çocukların hayal dünyasını geniş tutmak çok önemli . Bırakın özgürce hayal etsinler ki, tabulardan, kalıplardan uzak düşünmeyi bilsinler.kendi hedeflerini kendileri belirlesinler. İnsanı büyüten hayalleridir, mutlu bir "büyük" yapan da, hayallerini gerçekleştirebilmesidir. Bunun için kulak verin onların iç seslerine, ruh dünyalarına inin...Korkularını kovalayıp, güven verin.. Sizin yanınızda mutlu hissetsinler kendilerini..Yalnız olmadıklarını bilsinler....Kalplerini sessizlik değil, sizin güven ve şefkat veren  sesiniz  doldursun.
     Yukarıdaki replik "Her Çocuk Özeldir" filminden bir alıntı.Yine bir Aamir Khan filmi. Disleksi hastasi küçük bir çocuğun, başarısızlık, güvensizlik ve  yalnızlıkla dolu hayatının  , ailesinden koparak yatılı okula gönderilmesi neticesinde ,içine kapandigi bir anda, resim öğretmeni sayesinde  başarıya, öz güvene doğru uzanan hikayesi...


Dünyadaki minik yıldızlar




zaman durma noktasina geldigi an hayal gücü devreye girer...



düşlerin dokusu, bir süeter gibi ısıtır...



işte sizin hedefiniz, hedeften sapmayınız
baştan aşağıya ne isteniyorsa yerine getiriniz..


vardır benim gibi niceleri..
yalnız değilim..
yalnız değilim , uyur- gezer, şaşkın...
yürürken tökezliyorum, şüphelerim var..




hayatının amacını mutlu olduğun yerde ara...



boş kaldı gözlerim, gözyaşlarım bile terketti beni..
sessizlik doldurdu kalbimi
hissetmiyorum artık ne acı, ne de başka bir his..
terk etti beni tüm duygular
sanki boşluktayım
sen her şeyi hissederdin değil mi anne ?



O iyi bir çocuk,
O'na iyi bakın yeter.

taare zameen par

bana gereken, tüm ihtiyacım olan özgür olmak...


Not: Disleksi  dinleme, konuşma, yazma, okuma, akıl yürütme ile matematik yeteneklerinin kazanılmasında ve kullanılmasında  önemli güçlüklerle kendini gösteren bir öğrenme bozukluğudur.Ancak bu zeka düzeyinde bir problem olduğunu göstermez. Hatta zeka düzeyi çok yüksek olan çocuklarda da görülebilmektedir. Bu çocukların çok özel yetenekleri de olabilir. 

HAYAL...YALNIZCA HAYAL...


bugün sana gelmek istiyorum
dokunmadan seni sevmek
görünmeden seni seyretmek
ve 
yüreğimde seni hissetmek istiyorum
.....

RUH TEMBELLİĞİ



Yıllar önce bir arkadaşımın tavsiyesi ile okumuştum Oblomov'u. Üstelik büyük bir keyifle. Şimdi anlıyorum bu keyfin sebebini. Demek ki, oblomovistliye daha o zamanlardan adaymışım ben. 
Gün geçtikçe artan bir tembelliğin içindeyim sanki. Gücüm yok ki kurtulayım. Tüm enerjimi , hevesimi , şevkimi...... yapmam gereken ya da yapmak istediğim her ne varsa onları ertelemek için bahane bulmakta kullanıyorum..
Bu halden kurtulmanın, hayatın dizginlerini ele almanın tek yolu, belki de hedefleri küçültüp, merhale merhale ilerlemek..Aza kanaat etmeyen, çoğu bulamaz hesabı yani. 
Daha devam ederdi bu konu ama..... üşendim...sonra anlatırım..





4.12.2012

MÜMKÜN MÜ ?


Sevdin mi  "rağmen " seveceksin...
seni, senin kadar sevmemesine,
az sevmesine,
belki de sevmemesine rağmen...
karşılık beklemeden,
sorgulamadan,
yargılamadan, 
sabırla seveceksin..
bıkmadan,
usanmadan.
Sevdin mi kendinden vazgeçeceksin..
ya da kendinden geçmeyeceksin..



RUHUMUZUN KARA DELİKLERİ



anladım ki, 
çocukluktan gelen yoksunluklar
yaşanmamışlıklar
büyüdüğümüzde
ruhumuzun kara delikleri oluyor...
ne kadar yutarsa yutsun doymayan,
hiç bir şeyle kapanmayan, 
her güzel anımızı ve küçücük mutluluklarımızı  bize bırakmayan
kocaman kara delikler.....


HEM ZARİF OLMALI, HEM DOĞRU




Aldanmamak lazım hiç bir zaman görünüşe
ne sözde, ne davranışta,
ne de giyimde ,kuşamda...
bazı sözler vardır ki ardında saklıdır gerçeği
ve sanki bir uçurum çiçeği..
ya kendi haline bırakır görmezlikten gelirsiniz
ya da hırs eder peşine düşersiniz
anlamaya çalışırsınız sözlerdeki derinliği

seni bir daha görmek istemiyorum der ya hani
" bir an ayrılamam senden" dir bazen  bunun tercümesi
devamlı kötülüyorsa, eleştiriyorsa
üzülmeyin sakın, ya sizi kıskanıyorsa ?
canı acıyan, can acıtmak ister  kimi zaman
zehir gibi olur sözleri
o anda hiç bir şeyi görmez gözleri...
kırar yıkar, parçalar,
sizi de, sizinle olan geçmişini de harcar..

İnsan olana yakışır
Açık yüreklilikle konuşmak
Her söylediğinin arkasında durmak,
Kolaydır, karşıdan esip yağmak,
Ya da durduğun yerden  laf savurmak...
Cesaret göstererek doğruyu söylemek değildir marifet
Akıllı olup, doğru zamanı kollamak,
Budur asıl mesele ve ilişkilerdeki zarafet....

                                           

3.12.2012

3 ARALIK ENGELSİZLER GÜNÜ !!!



Değil mi ki , her zorluğa, her olumsuz şarta, her engele rağmen hayata sımsıkı sarılabiliyolar
Verdikleri mücadele, gösterdikleri azimle herkese örnek olabiliyorlar...
Sorasım geliyor,
Engelli olan kim acaba ?





GİTME DESEM ...



benimsin sen de..
günahım gibi
en büyük pişmanlığım gibi
bir türlü gömemediğim keşkelerim gibi
mutluluğum gibi
başımın üstündeki masmavi gök gibi
güne başlarken içimdeki coşku gibi
sevdiklerimi kaybetmekten duyduğum korku gibi
benimsin sen de...
hiç gerçekleştiremediğim hayallerim gibi
yarısında uyandığım rüyalarım gibi
ardından baka kaldığım geçmiş yıllarım gibi
o yıllardaki hatalarım gibi
sen de benimsin
sen , ben gibisin..





FAZLASIYLA SEVDİRDİN ZATEN KENDİNİ..



Bugünlerde gergin miyim biraz?
yoksa gergin  olmam konusundaki ön yargılarım mı böyle düşündürüyor?
tahammül gücüm zayıf ta , bir kaç olay arka arkaya gelince mi böyle oluyorum acaba?
ama normaldir..
tam 16 yıllık bir beraberliği bitirmeye çalışıyorum.
dile kolay
her anınızda yanınızda olmuş
üzülmüşsünüz ona koşmuşsunuz
sevinmişsiniz onunla paylaşmışsınız..
yalnız gecelerinizde  ona sığınmışsınız
tam 16 yıl
bu süre zarfında onu terk etmeyi düşündüm bir kaç kez , yalan değil..
denedim, ama geri döndüm
o hep sadık kaldı..
gün geçtikçe bana daha çok sarıldı..
artık kaçışı yok
bitmeli..
bitecek...
bu defa kesin bitecek..
yeter ki kahve içmeyeyim pek fazla..
bir de yemekten sonra gelmesin aklıma..
ortak arkadaşlarımızla da mesafe koydum mu araya,
gerisi kolay...




2.12.2012

HAYAT BÖYLEDİR İŞTE....

terk edilmek

sonra bir  bakmışsın ki,
"herşey"in olanın,
"hiçbir şey"i oluvermişsin...

ÖZGÜRLÜK...





Özgürlük, zaafiyetlerinle baş edebilmeyi öğrenmektir..
Özgürlük, sevmeni, düşünmeni, paylaşmanı,
aklınla mantığını harmanlamanı engelleyen prangalardan kurtulmaktır..
Özgürlük, egonu, korkularını, ön yargılarını bir kenara bırakarak
"yaşamak" tır
Ve yaşamak, başkasına nefes olabilmektir..
Sevgiyle değer biçebilmektir..
Yeni pencereler keşfedebilmektir..
Dayatmalara, tabulara baş kaldırabilmektir..



1.12.2012

MUTSUZ MUSUN..



Henüz hava aydınlanmadan kalk yataktan..
Ve güneşin doğuşunu seyret ki, güzel bir günden payına düşen ne varsa al...



Ardından güzel, mükellef bir kahvaltı
sen bakma böyle dediğime, böyle resim koyduğuma
sevdiğin, muhabbetinden keyif aldığın biri varsa karşında
bir çay, bir de sıcacık bir gevrek yanında
çok bile gelir, insan olana



Madem aylaklık yapacağız bugün, 
tüm toplantılar iptal, mailler de biraz daha kalabilir..



Şimdi hazır mısın şehrin hengamesine dalmaya?
tamam şaka şaka... aylaklık yapılmaz ki burda...



İşte böyle bir manzara olmalı insanın karşısında.. 
sükunet, doğallık, bir de ter temiz bir hava...

s

İstersen böyle bir eğlenceye de dalabilirsin..
herş şeyi unutup, kendinden geçebilirsin..



Ama mahzun bir gönüldeki,
yaşanmışlıklardan çok şey anlatan dildeki,
sevginin ve huzurun olduğu bir evdeki 
havayı başka hiç bir yerde soluyamazsın..



unutma,
mutlu olmak isteyene   sebep bazen bir  kuşun kanadında
bazen bir çiçeğin yaprağında..



hele ki seni bekliyorsa evinde böyle bir manzara
sen  en güzel şeylere sahipsin demektir hayatta..

30.11.2012

UZUN İNCE BİR YOLDAYIM....




Bu iş böyle gitmez..
benden sana söylemesi
çok iş açar bu savrukluk başına
yorar bu savrulmalar, bedenini de ruhunu da..
hemen toparlanma  vaktidir,
ne var ne yok doldurup bohçaya
yola çıkma vaktidir..
dikenliymiş, taşlıymış ne çıkar
sakın beynine üşüşen o endişelere aldırma..
rahat ol rahat.
ne yollar aşılmış, ne dağlar delinmiş.
yola nereden başlanmış, nerelere gelinmiş..
hadi davran
bunu da aşarsın sen
yeter ki kendine inan....
 

                                                        ben yola çıktım
                                              ya yolda bul beni
                                             ya yolun sonunda bulayım seni..





RANG DE BASANTİ


          Hint filmlerine karşı öteden beri süregelen ön yargım yakın geçmişte izlediğim  Ol İz Vel ( 3 İdiots ) ile kırılmıştı. Hatta öyle ki, bu film Spartaküs ve Esaretin Bedeli filmlerinden sonra beni en çok etkileyen ve en beğendiğim filmler arasında 3. sıraya yerleşmişti. 
          Rang De Basanti, hemen hemen aynı kadro ile çekilmiş , başrolünde Aamir Khan 'ın yer aldığı , yine güzel bir Hint filmi. Ancak Ol İz Vel' den farklı olarak, konu kişisel özgürlükten ziyade, bir milletin batı özentiliğinden çıkarak  tam anlamıyla bağımsızlaşmasını işlemiş. Bu kıvılcımı atan da, İngiliz Sömürgesi döneminde Hindistan'da görev yapan dedesinin izini süren ve bu konuda film çekmek isteyen İngiliz bir genç kız.
       Filmde arkadaşlık teması  yine çok güzel . Üstelik, farklı dinlerden olan gençlerin "kardeş" gibi bir birlerine kenetlendiklerini, inanç farklılığını hoşgörü ve sevgi ile çok güzel izale edebildiklerini gösteren film , aynı dinden olduğu halde, bir birlerinin görüşlerine tahammül edemeyen günümüz insanına  güzel bir ders veriyor.
       Filmin kahramanları ülkenin geçmişiyle yüzleşirken, kendilerinin de farkına varıyorlar.Bağımsızlık savaşı veren atalarının hayatlarını öğrenirken, kendi hayatlarına sahip çıkamadıklarını görüyorlar.Yolsuzluğun, rüşvetin diz boyu olduğu siyasi kirliliğe dur demek, milletin geleceğini daha aydınlık kılmak adına kendi geleceklerinden hatta hayatlarından vazgeçebilen bu gençlerin yer yer dram, yer yer mizah kokan  hikayeleri kesinlikle seyredilmeye değer.











MEVSİMLERDEN HAZAN ŞİMDİ


kuruyan yapraklar  misali
gönül ağacımdan
tek tek düşüyorlar 
beni üzen ve kıran insanlar..





BENİM MUCİZEMSİN...





unutma bir mucizesin sen
seni gören
seven 
fark eden
seni bilen için mucizesin
bakışını sevdim senin
duruşunu
en çok hoşuma giden de ellerin..
bazen iğnelemelerin
bazen ince latifelerin...
senin gidişlerini bile sevdim
geri gelişlerini sabırla bekledim
 hiç tükenmedi umudum
ben seni her yerde aradım
ama ansızın yüreğimde buldum..

             

                                                      sen hep bende kal,
                                               sen hep benimle kal..



29.11.2012

KIRGINIM...



Böyle değildim ben...
ne zaman, nasıl, neden değiştim bilmiyorum
ama değiştim
iyi mi kötü mü onu da bilmiyorum
ama artık zor gülüyorum
kolay  küsüyorum
çabuk kırılıyor
çok geç affediyorum
affedebilirsem....tamamen sildiklerim de var zira
ne yaparlarsa yapsınlar affetmeyeceklerim
özür dileme şansını bile vermeyeceklerim var...
kırılan yanlarım tamir olur mu onu da kestiremiyorum
zamanın ilaç olmayacağını biliyorum..
bir yanım var
hep sızlayan
hep kanayan
hep üşüyen
hep karanlıkta kalmış.....
bir yanım var
kimsenin görmediği
bilmediği
dokunmadığı
sezmediği....
işte tam o yanım
acıyor, canımı acıtıyor...




HAYAL DÜNYASI


başkalarını hayallerinize konuk edebilirsiniz, ama asla kahramanı yapmayın...
başkalarını hayallerinize ortak edebilirsiniz, ama asla onların üzerine inşaa etmeyin... 
hayallerinizle özgürleşin, ama asla hayallerinizin sizi esir almasına  izin vermeyin...



HADİ GİT, KENDİMİ AZAT EDİYORUM



Açtım bugün  gönül kafesimin kapılarını
hadi git
istediğin yere kanat çırp..






28.11.2012

BU SAVAŞTA GALİP YOK..


ikimiz de direniyoruz
sen bana,
    ben sensizliğe...



HATASIZ KUL OLMAZ





bir insan sizi üzüyorsa,
size karşı öfke duyuyorsa
düşünün
muhtemelen hatalarını hazmedemediğindendir
hazmedip özür dileyemediğindendir..
onlar için yenilgiden zaferle çıkmanın tek yolu  suçlamaktır
bunun için de insafsızca saldırmaktır
zannederler ki sizi suçladıklarında aklanacaklar
zannederler ki sizi dibe batırdıklarında kendilerini kurtaracaklar
kendilerinedir aslında öfkeleri
hata yapmış olmayı kabullenemezler
işte bunun için sizin heybenizi eşelerler
bundan sonra yaptıkları sizi karalamaktır
ellerindeki tek kozları "seninki benden kara"dır
en büyük erdemdir oysa , iyi ya da kötü,  bizim olanı sahiplenmek
ortada yanlışlık varsa düzeltmek
kimsenin  kimseyi  hakkı yok yargılamaya 
zaafından dolayı suçlamaya
insan isyandandır,
isyan kadar da nisyandandır.
ya arınacaksın
ya unutacaksın......




            Ağlamaktan korkma !
           Zihindeki ızdırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.
                                                                           (Kızılderili atasözü)




                                     





ŞİMDİ NERDESİN


sen geldiğinde yoktun aslında..
ve gittiğinde hep buradaydın, yanımda..


27.11.2012

KURTUL KORKULARINDAN, YIK DUVARLARINI..



hayat size önce kendinizi  korumayı öğretir
korumak için savunmayı
savunmak için saklanmayı
ve daha çocukken başlarsınız saklanmaya
önce başkalarından
yavaş yavaş kendinizden..
zırh giyinirsiniz bedeninizden öte ruhunuzu sarıp sarmalayan
o kadar hoşunuza gider ki bu
ve o kadar zahmetsiz gelir ki hayatın debdebesinde
daha fazlasını istersiniz
daha saklayanını
daha koruyanını
duvarlar örmeye başlarsınız inceden inceye
küçük pencereler açarsınız 
ara sıra dışa dönmek için
dünyayı görmek için
siz herkesi görürsünüz
ya da gördüğünüzü zannedersiniz
ve bilirsiniz ki siz emniyettesiniz
ne yağmur ıslatır, ne güneş kavurur 
ne de rüzgarlar savurur
sonra korkulan olur
o duvarlarda siz de kaybolursunuz
kendinizden uzaklaşmış
kendinize yabancılaşmış
ve bedeniniz ruhunuzdan ayrılmış
"insan"sınızdır artık
 herkesin kendinden bile saklandığı bu dünyada salınırken
biri çıkıverir karşınıza aniden
gözlerinizden okur içinizi
söylediğiniz sözlerden giriverir iç dünyanıza
ve sizden daha iyi tanır sizi
önce hoşunuza gider, unuttuğunuz bu "sen" le yeniden tanışmak
ve sizi size tanıtana  hayranlık duymak
 elinizde olmadan kapılıp gidersiniz
ve gözler anlaşır konuşmadan, cümleler sessiz
tam teslim olmuşken bu gidişata
eski korkular geliverir aklınıza
hani sizin zırhınız, yıkıldı mı yoksa duvarlarınız
bakın işte sanki çırıl çıplak kaldınız
hemen sığınacak bir şeyler ararsınız
önce rehberinize kızar, ona öfke duyarsınız
onun kalbini her kırışınız
bir tuğla koymaktır  sanki , etrafınıza yeniden  ördüğünüz duvarınıza
ondan uzak durmak, tekrar bürünmektir zırhınıza
ve ondan giderken attığınız her adım
kendinizden  uzaklaşmaktır aslında
ve savurursunuz dağlardan aşağıya
hem  onu, hem kendi ruhunuzu
kolay gelir saklanmak
zannedersiniz ki bunun adı yaşamak
 tutsaklıktır oysa bu
hem beynin, hem ruhun   tutsaklığı
insanoğlu yenemedikçe korkaklığı
 yalnızlıktır alın yazısı....



HEP BÖYLE KAL...



öyle saf, öyle  içtendin  ki sen
 korktum  zamanla değişmenden..
istedim ki , ne kem gözler nazar etsin sana
ne de hoyrat eller dokunsun ruh dünyana..
kıyamadım
kendimden bile sakındım
ve ben seni çocukluğuma sakladım.

İLK İŞ GÜNÜM


     Yok yok heyecanlanmayın. İşe falan başlamadım ben. Sadece çok yakın bir arkadaşım " ofise gel de en azından manevi destek ol" diye beni çağırınca heyecanla  fırladım evden. Bu arada nüfusta ufak bir işim vardı.Önce onu halletmek istedim. Neyse ki 5 dakika anca sürdü işim. Arkadaşımın yanına gelir gelmez , telefonumu çıkarmak için çantamı sehpanın üzerinden geri aldım. Bir gariplik vardı. Niye hafif bu çanta derken, cüzdanımın içinde olmadığını fark ettim. Hemen bir koşu  hükümet konağına geri gittim. Neyse ki pazar yerinde annesini kaybetmiş  veletler gibi boynu bükük bir kenarda beni bekliyormuş cüzdanım. Derin bir oh çektim. Kaybolduğuna yanmam, işin yoksa kartları , kimlikleri yeniden çıkartmak için uğraş.
       Ofise geri geldim tabi hemen. Yolda vakit kaybetmeye gelmez. İş beni bekliyor :) Hadi diyorum, ne yapılacaksa yapalım bir  an önce. Arkadaş ağırdan alıyor. " Acelen ne, az soluklan, sohbet edelim"  havasında. Ve çok geçmeden günün ikinci şokunu yaşıyorum. Destek olmam için çağırdı derken, tutuşturuyor dosyayı elime" ister burada yaz, ister evinde" diyor. Çaresiz evime geri geliyorum. 
      Oysa ne kadar hevesliydim , iş ortamında şu bloga yazı yazmaya.. Ne çok özenirdim iş arası yazı yazanları ben. Ama olsun, demokrasilerde çareler tükenmez. masanın üzerine koydum dosyayı. Aslında üzerine koymak kelimesi hafif kalır, dağıttım resmen. Bir iki kitap ta attım ortaya   resmi tamamlasın diye. Al işte sana mis gibi home ofis :) 
        Bu kadar gevezelik yeter  patronum ( !) aramadan ben bir iki klavye tuşuna basayım...:)) Hadi bana kolay gelsin..

BENİM GÜNEŞİM SENSİN..


hani şimdi karanlık ya her yer
güneşin doğmasını beklemiyorum ben
seni düşünüyorum hemen 
güneşim doğuyor
dünyam aydınlanıyor
içim ısınıyor..

26.11.2012

BU SÖZLER KİME ? BELKİ SANA BELKİ KENDİME...


Ruhundaki açlık, bedenini doyurunca gider mi zannediyorsun
hala anlamadın mı, yara ruhunda ama sen bedenini merhemliyorsun...
istediğinden kaç
istediğin yere kaç
istediğin kadar kaç
nafile
yine döneceksin geriye
bu defa daha yılgın olacaksın üstelik
bir kez daha kendine yenik
zaaflarına, duygularına, açlığına yenik

Ağlayabiliyor musun..
öyle kuytu köşelerde değil
yanında yörende kim varsa gözlerine bakarak
bakışlarınla ondan medet umarak ağlayabiliyor musun?
küçük düşmekten
zayıf görünmekten
hakir görülmekten korkmadan
kendin gibi olabiliyor musun
eksik olan ne sende
ya da aradığın ne yok çevrende
ne istiyorsun da neyi bulamıyorsun
bulamadıkların için neyle avunuyorsun
nelerle, kimlerle oyalanıyorsun

Kendini tanımayan kazanabilir mi bu mücadeleyi...
" İç dışa, dış içe çevrilse..." demiş ya hani büyüklerden biri,
hazır mısın içini görmeye
içini dışa çevirmeye..
bu halinle bakabilir misin kendine,
düşün neler var ruhunun derinliklerinde..
uyumsuzluk mu
acılar mı yoksunluklar mı, yoksulluklar mı?
öfke mi, başkaldırı mı, düşmanca tavırlar mı?
kimi  yok edersen kazanmış olacaksın
kendini mi başkasını mı ?
neyin peşindesin
duygularının mı mantığının mı
kimi susturmak  daha zor
aklını mı vicdanını mı

Kaçmaktan vazgeç
hem kendinden hem herkesten
bırak bulsunlar seni
ya da gayret et bul kendini
bir daha bozmamak üzere, yeniden et yeminini
sevildiğin kadar sev ve göster sevgini
sevmek ne zayıflıktır, ne de acizliktir
sevince çoğalır insan, anla artık ey sevgili..
sevince huzur  bulursun,  sev ve  içinde mutluluk biriktir.



                                             ne senin kendinle kavgan bitecek...
                              ne de benim sana sözüm ...