Birden ayağa kalktı, önce ne yapacağını bilmezmiş gibi duraksadı..Yatak odasına doğru adım atarken, vazgeçti, kapıya yöneldi. Figen'i şaşkın bakışlarla izleyen Selçuk, gideceğini anlayınca engel olmak için yanına geldi iki adımda, kolunda tuttu ve bağırdı ;
- Gecenin bu vakti nereye gidiyorsun?
Önce dişlerini sıktı Figen, sonra yumruklarını..Dişlerinin arasından belli belirsiz, fısıldar gibi , ama aynı zamanda gözlerinden ateş fışkırarak cevap verdi ;
- Beynimin ve ruhumun nerede olduğu ile ilgilenmediğin sürece, bedenimin nereye gittiğine karışamazsın !!
Şaşırdı Selçuk..Ne diyeceğini bilemedi, çünkü Figen'in ne demek istediğini kestiremedi bir anda . Ne oluyordu bu kadına, bu isyankar tavırlar, bilmiş haller de neyin nesiydi. Ne derdi, ne eksiği vardı ki...
-Nereye gidersen git Allah aşkına, ama normale dön de gel.. dedi, bıkmış bir ifadeyle.
......
Camın önünde ayakta durup dışarıyı seyrediyordu Figen.. Ay ışığı ne kadar aydınlatabilirse dünyayı, o kadar aydınlıktı işte O'nun da dünyası. Hayal meyal seçiliyordu herşey..Hiç bir şey net değildi..
-Tıpkı benim hayatım gibi...diye mırıldandı
Elindeki kahve tepsisiyle içeriye henüz girmiş olan Elif;
-Anlamadım canım, ne dedin ?
Elif'e doğru döndü, sanki anlatsam anlayabilir mi acaba der gibi baktı.
-Benim hayatım da işte aynı dışarısı gibi Elif..Hiç bir şey net değil, kesin değil... Herşey flu.. Var gibi, yok gibi...Oysa ben belirsizlikten, itidalden nefret ederim bilirsin. İyisi de, kötüsü de net olmalı. durgunluktan da nefret ediyorum.Öyle basit heyecan istiyorum serzenişleri değil bunlar. Ben inişli çıkışlı da olsa, her şeyi, her duyguyu zirvede yaşamak istiyorum. Yoksa dışa yansımayan bu med cezirler, ruhumu yoruyor anlamıyor musun..İçten içe bitiriyor beni..
-Gel hadi kahveni iç önce ..dedi Elif. İtina ile seçmeliydi kelimelerini. Kullanacağı yanlış bir ifade, Figen'in iç dünyasını kendisine de kapamasına sebep olabilirdi.Önce yanıbaşına oturmuş, hatta çökmüş olan Figen'in yüzüne baktı, elini tuttu...
-Canım, önce herşeyi baştan anlat bana.. Nedir seni bu kadar yoran ?
Figen bu nasıl soru der gibi baktı. Şaşkınlık, öfke ...her şey karmakarışıktı gözlerinde..
-Sende mi Elif..Sende mi diğerleri gibi düşünüyorsun..Neyin eksik, ne derdin var mı diyorsun? İşinde gücünde, seni seven , seni aldatmayan, sana şiddet uygulamayan bir eşin var mı diyorsun ! Oysa ben her gün aldatılıyorum .Ve artık dayanamıyorum, nefes alamaz oldum !!
Duyduklarına inanamadı Elif..Selçuk gibi efendi, naif, sorumluluk sahibi, aydın bir insan mı yapıyordu bunları..Yok yok gözüyle görse inanmazdı.
-Ne yani, Selçuk'un hayatında biri mi var ?
Figen , Elif'in kendisini anlamadığını , aslında kimsenin anlamadığını biliyordu. Ama yine de içinde tutamayacaktı, birileriyle konuşmalıydı. Bu da Elif'ten başkası olamazdı..
-Elbette ki başka biri yok. Ama Selçuk'un hayatında ben de yokum Elif.. İşte beni aldatması da bu zaten. hayatındaymışım gibi yapıyor, ama asla beni iç dünyasına sokmuyor. Güya ben O'nun hayat arkadaşıyım, ruhunun diğer yarısıyım.Buna rağmen öyle bir an geliyor ki, bakışlarındaki soğukluk ürkütüyor beni. Aramızda hızla örülüveren duvarları gördükçe yalnızlaşıyorum. Kendisini bana kapattığı gibi, beni de görmüyor böyle zamanlarda..
-Nasıl yani, aynı evde iki yabancı gibi mi ?
-Hayır Elif..Keşke öyle olsa. Yabancı birini merak edersin, anlamaya çalışırsın, keşfetmek için uğraşırsın..Ama O düşman gibi davranıyor. Yani saldırı anlamında değil elbette, koruma anlamında .Bir açık verecekmiş gibi, zayıf noktalarını anlayacakmışım gibi, garip bir savunma hali içine giriyor..
-Hımmm, bu da araya mesafe sokuyor tabi.
-Oysa ben onun ruhunu çırılçıplak görmek istiyorum .Biz arkadaş ya da dost değiliz ki Elif. madem ki bu hayatı beraber omuzluyoruz, aramızda hiç bir sır , hiç bir sınır olmamalı diyorum.
-Ama Figenciğim, her insanın kendisine ait bir özel alanı olmalı bence.. İnsan yeri geliyor, kendisine karşı bile dürüst olamıyor, bazı gerçekleri kendisine bile itiraf edemiyor..Karşısındakine karşı nasıl bu kadar açık olmasını isteyebilirsin, hatta bunun için suçlayabilirsin ki ?
-O zaman insanlar neden bir birinin hayatına bu kadar giriyor Elif? Sana söyledim, ben ne yaşayacaksam, ne hissedeceksem sınırı olmamalı bunun.Benimle arasında gölgesi bile olmamalı. Yoksa ben iç dünyamı nasıl açabilirim O'na..Kendimi nasıl güvende hissederim. Benim beynimde, ruhumda neler olup bitiyor bilmeyen birinin, ben nasıl beynine ruhuna girebilirim?.Kandırmaca bu, düpedüz aldatma.. Ben artık bu yapay, yüzeysel ilişkilere dayanamıyorum. Ben , beni yargılamayacağından emin olursam ruhumun hastalıklı hallerini açabilirim. Ben , benden uzaklaşmayacağını bilirsem hezeyanlarımı, korkularımı onunla paylaşabilirim. Benden saklandığı zamanlarında, sakladığı yanlarında neler olup bittiğini bilmezsem nasıl yapacağım bunu...
Bunları söylerken Figen'in sesi titremeye başlamıştı. Elif bunu farkedince, başını tutup kendisine çekti Figen'i saçlarından öptü..
-Hadi bakalım çay molası, dedi, bir yandan gülümserken ..
Figen'i yavaşça koltuğa bıraktı.Mutfağa gidip çaylarını koydu. İçeri gitmeye çekindi önce.. Haklı mıydı ? Yoksa bütün bunlar yersiz düşünceler, hatta şımarıklık mıydı... Elif'in de kafası karışmıştı.. Kaçış yoktu artık. Çay tepsisini eline alıp, salona yöneldi. Tam sehpa üzerine koymak üzereydi ki, Figen'in başı koltukta, uyuya kaldığını fark etti.. Uzun uzun baktı arkadaşına.. Masum, yorgun, hüzünlü bir ifade vardı yüzünde..Belki haklıydı, ama O'nu haklı çıkarmak, kendi hayatını sorgulamasına neden olacaktı. Oysa Elif, O'nun kadar güçlü değildi. Kaldıramazdı, altından kalkamazdı..
-Geçer geçer, her insanın hayatında olur böyle boşluğa düşmeler..dedi fısıldayarak...Çayını yalnız içmeye başladı, düşüncelerini dağıtmaya çalışarak...