10.05.2013

YAŞATMAYI BİLEMEDİYSEN, BİTİRMEYİ BİL...


Kim kalmış ki sonsuza kadar..
Herkes bir gün gidecek..
Gidenin yerine yenisi gelecek..
O yenisi de  vakti geldiğinde terkedecek..
Biliyoruz..
Ama kabullenemiyoruz.
Çünkü itirazımız gidene değil,,
Gidişe değil...
Gidiş  şekline, tarzına...
İster arkadaşlık, ister dostluk, ister evlilik, ister sevda birlikteliği olsun..
Başta güzel şeyler şeyler yakalanmış, ortak noktalar bulunmuş ki bir zemine oturmuş..
Beraber zaman geçirilmiş, gülünüp eğlenilmiş, dertleşilmiş, kavga edilmiş, küsülmüş, barışılmış...
Bunlar yapılırken de kalp kırılmış bazen..
Can yakılmış..
Sınırlar aşılmış..
Ama illa ki güzel şeyler de yaşanmış..
Paylaşılmış..
işte bu güzel günlerin hatırına, karşıdakine duyulan sevgi / saygı adına, ayrılmayı  bilmeli insan..
Hoyratça, kırıp dökerek değil,
Soru işareti bırakarak değil,
Kanayan bir yarayla hiç değil...
İnsanca başlayan, insanca bitmeli..
Giderken kalp kırmak yerine, kırılanlar tamir edilmeli..
Öyle bir gitmeli ki,
Öyle bir bitirmeli ki,
Giden de kalan da , kapının hep açık olduğunu bilmeli..
En azından ihtiyaç duyulduğunda, karşılaşıldığında, özlenildiğinde, hatıra geldiğinde selam verebilmeli..
İki çift kelam edebilmeli...
Öyle bir gitmeli ki,
 Küçük düşmeden, küçük düşürmeden
Yiğidin hakkını teslim etmekten çekinmeden,
İyilikleri, güzellikleri görmezden gelmeden,
Bitirmeli..
 Sırlar ortaya dökülmemeli,
Arkadan atıp tutmamalı,

Kimsenin kimsede ne aklı kalmalı, ne de  hakkı...





7.05.2013

ŞİMGİ GELSEN NE FARKEDECEK..


Sana doğru koşmam için, yeterliydi yüzünü bana dönmen ..
Gerek yoktu konuşmana,  ben  söylerdim dinlesen..
Şimdi
Ne yana dönsen beni arıyorsun
Baktığın her yerde beni görüyorsun,
Biliyorum
Ama sevinemiyorum..
Ben senden gideli
Çok oldu be  sevgili...








5.05.2013

........

  

Kendimi aramakla öylesine meşgulüm ki , yokluğunu farketmiyorum bile....
Ahh  bir de ara sıra içimde bir yerler sızlamasa....
Hayatıma dokunup gittiğini bile hatırlamayacağım...






2.05.2013

"AHH"


ruhumu seninle özgürleştirmek isterken,
sana tutsak kalacağımı bilemedim...
şimdi
tıpkı bu kuşlar gibi uçmak istiyorum..
ya sana doğru kanat çırpmak,
ya da senden kaçmak...

1.05.2013

MİM...MİM..MİM...



Nesli tükendi zannedip, mim olayını unutmuşken, mimlenmişim..
Tamam mimler güzel oluyor olmasına da bu mim beni aşar..
Konu çocukken oynadığımız oyunlar..Pe hito  tarafından mimlenmişim.
Ama ben hayatı tersten yaşayan bir insanım.. Şu an oynadığınız oyunlar olsaydı, daha çok oyun yazardım kesin :))
Hımmm düşünmem lazım..Ben öyle sokakta oyun oynayan bi çocuk değildim ki..Çok nadirdir , ama okulda, pikniklerde bir de yaz tatillerinde köye gittiğimizde oynadığım oyunlar var aklımda..
Yağ satarım bal satarım,  istop, yakantop ( yakartop mu yoksa ?) saklambaç malum,  bir de ip atlama...
Yüzük saklama oynardık ninemle..3-4 fincan olur,  ters çevrilir, birinin içinde yüzük saklanır..Hızlıca karıştırılan fincanlardan yüzüklü olanı bulan kazanır...
Benim en çok keyif aldığım oyun ise, 5 taş, 40 taş... Olsa da oynasak :)
Biliyorum pek keyifli bir mim olmadı..
Umarım mimlediklerim hoş şeyler yazar :))
Pabuç, nefes, budeliçocuk...
Her mimde olduğu gibi, adlarını anmadan geçemiyeceğim Uçurum Çiçeği ve Cem, azadedir :)))





26.04.2013

KİMSİN SEN...

 
Seni nereye koysam bilemedim..
Acaba yerini bilememekten mi, yoksa hiç bir yeri sana layık  bulamamaktan mı..
Değil, değil..
Senin kim olduğunu bilmiyorum ki sana  yer hasredeyim..
Sana kondurulacak en güzel sıfattı belki " bir bilinmeyen"..
Oysa  iyi bir dost gibiydin.. iyi bir yoldaş..yol arkadaşı..
Mazide bir sancı olmayı seçtin..
Yazık ettin.....







25.04.2013

YANILSAMA..


 
Bir insan tanıyorsun..
İlk izlenimin çok da güzel oluyor..
Sana sunduğu, göz önüne serdiği  yönüyle hayranlığın tavan yapıyor..
Sonra..
Günlerden bir gün, öyle bir şey söylüyor ya da yapıyor ki,
Aklın hayalin duruyor..
Nasıl bu kadar yanıldım diyorsun..
İnsanın gözü bu kadar mı kör olur ?
Ben bu insanlar hakkında ne zaman yanılmayı bırakıp doğru teşhislerde bulunacağım ?
İşte tam o anda düşünmeye başlıyorsun..
Hata sende değil..
Tekamülü bir noktada ele alıp, diğer hususları atlayan zihniyette..
Bir tarafını geliştirip, kalanını güdük bırakanda suç..
Çok güzel şiir okuyan birinin duygusal derinliği olduğunu düşünmen senin suçun değil...
Güzel yazılar yazanın, insan ilişkilerinde   çuvallaması da senin  hatan değil...
Belirli bir mevkiye gelmiş, yaşı kemale ermiş bir insanın  hala ben merkezli yaşaması,
Koca şirketi idare edenin, maaşını kullanmakta  beceriksiz olması,
İyi bir baba / eş  olanın , iyi bir evlat/ arkadaş olamaması ve bunu görmemen  onun noksanlığından kaynaklanıyor..
Dışarıdan bakımlı / iyi giyimli / eli yüzü düzgün birinin evinde oturacak  yer bulamaman    senin pimpirikliğinden değil...
Elbette ki insanoğlunun bazı konularda yeteneği, diğerlerinden üstünlüğü olacak, olabilir...
Her açıdan kendisini yetiştirmesini, her alanda iyi olmasını bekleyemeyiz..
Kimseyi böyle bir şeyle zorunlu tutamayız...
Ama uçurum da olmasın be kardeşim..





23.04.2013

AKLIMI SEVEYİM...

Kim ve ne olursa olsun...
Konum, yaş, eğitim, tecrübe farketmiyor..
Herkes kendi aklını beğeniyor..
Ama  nasıl bir hayat istersin deseler,
Nedense, genellikle başkasının hayatına özeniliyor..
İşte burda çarpık bir durum var...






........

  

En çok hangi yönünü seviyorsun deseler,  her  defasında cevabım farklı olurdu eminim.Yok öyle   beğenilesi bir yanım olduğundan değil elbette. Ana göre değişiyor insanın halet_i ruhiyesi..(içinden çıkılmayacak hal almaya başladı gibime geliyor ..)
Yani demem o ki, bunu seviyorum ben..
Normal değil belki..
Bu dalgalanmaları, sancıları....
Tıpkı bir tohumun çatlaması gibi..
Zor oluyor, acı veriyor, olmadı huzursuz ediyor..
Lakin illa ki, güzel bir netice veriyor..
Emin olmadığım, sadece hissettiğim bir şeyi  hiç zorlanmadan, uğraşmadan  öğreniverdim..
Aleyhime gibiydi zahiren..
Ama , perdenin arkasındaki görmek lazım değil mi ?
Şimdi.... sanki hafifledi ruhum, özgür kaldı biraz daha.
Sabah belki  farklı düşüneceğim..
Bu dinginlikten eser kalmayacak belki...
Ne gam..
"Bu da geçer Ya Hu"  deriz, olur biter..
:))








22.04.2013

.......

Hoşuma gitmeyen bişeyler var..
Ne olduğunu tam olarak bilmiyorum..
Bu blogu neden açtım?
İçimden geçenleri yazmak için..
Yazabiliyor muyum ?
Hayır..
Peki bu blog hangi kategoriye giriyor?
Hiç bir yere...:))
İyisi mi ben  en kısa zamanda bi yemek tarifi yazayım da, tam olsun..







20.04.2013

.......

 
Ne aradığımı biliyor muyum ?
Biliyorum..
Nerde bulacağımı biliyor muyum ?
Biliyorum..
O  azim, o kararlılık bende var mı ?
Var...
O halde sorun yok...
Düşünme, düş yola...




18.04.2013

ASLINDA AYRILIK DA YOKTUR...



Özür dilerim...
Lütfen beni affet..
Teşekkür ederim...
Seni seviyorum...
                                                                       
"Gerçek AŞK'ı nasıl ayırt ederiz bilir misiniz ?
İnsanın zihnini, kalbini yormaz ve kesinlikle zarar vermez. Hatta gerçek sevgili, düştüğünde , sen talep etmeden elinden tutup kaldırır. Seni sarıp kavrar. Bunun konuşulmasına bile ihtiyaç kalmaz. Kalbinde nedensiz acı oluşturmaz ve başka bir sebepten oluşsa bile, onu seninle beraber eritir. Yani senin tekrar ışığa dönmene yardımcı olur.."

Kişisel gelişim kitaplarına ben de merak sarmıştım bir ara. Ama sonra  nedendir bilinmez, uzak durdum hep..Ve soğuk.. İnsan kendini tanımalıydı önce. Kendi kapasitesini, neyi yapıp neyi yapmayacağını  da kendi belirlemeliydi. Nasılsa kişiliklerimiz, değer yargılarımız, birikimlerimiz ve hayat tecrübelerimiz bir birinden çok farklıysa, elbette hayatta takip edeceğimiz yollar da bir birine benzeyemezdi ,kalıplaştırılamazdı.
Ancak bir arkadaşımla sohbet ederken,  konu "kök duygular, kök korkular" a gelip dayandığında  yeni okumaya başladığı  bir kitaptan bahsetti. " Aslında Ayrılık Da Yoktur"...  Yazarı, Seda  Diker..Hemen gidip aldım.Ancak okumaya başlamam çok uzun sürdü doğal olarak. Önce bir birimize ısınma evresi geçirdik sanırım :))
Bu kitapla, kişisel gelişime bakış açım değişti veya değişmedi. Orası önemli değil. Önemli olan,  kitabın tamamını kabul etmesem de , ( mesela en çok takıldığım cümle "başımıza gelenlerden yüzde yüz biz sorumluyuz" bunu asla onaylayamam , kimse de onaylatamaz .. Başımıza gelen her olaydan sorumlu değiliz. Sorumluluğumuz, bununla başedememe, çıkış yolu bulamama ve bizi üzmesine izin vermeyle sınırlı olabilir ancak....) içinde anahtar cümlelerin olması.. Başkasının ilgisini çekmeyen bir cümle sizin için hayati önem taşıyabiliyor. Ben bu kitabı önyargılarımdan sıyrılarak okudum. Belki de beklentilerimin fazla olması bir çırpıda okumamı sağladı. Lakin, okurken , başta dilini ve olay örgüsünü çok basit bulmadım da değil. Hatta bazı bölümlerde bu kadarı da saçma diye düşündüğüm de oldu.
Kitabı az önce bitirdim.. ve dedim ki, hayatta herşey değerlidir.. her varlığın, her insanın mutlaka bize kattığı bir değer, gösterdiği bir öğreti vardır. Eğer bunu anlayamıyorsak, doğru bakamıyor ya da doğru irdeleyemiyoruzdur gördüklerimizi..
Kök duygu dediğimiz 3-4 yaşlarından bu yana getirdiğimiz değersiz hissetme, sevilmediğine ve iyi bir şeyi hak etmediğine inanma gibi duygulardır.. Çocuk 0-6 , belki de 0-4 yaş aralığında, anne- babadan yeteri kadar sevgi, saygı,  ilgi görmediyse, güven aşılanmadıysa  kök korkuları oluşacaktır.Kişi yetişkin olunca da hayatını bu kök duygular  yönlendirecektir. İşte bu kitabın amacı, her insanda bulunması kuvvetle muhtemel olan kök korku ve duyguların tesbit edilmesi, ortaya çıkartılması ve bunların izale edilmesinin yollarını gösteriyor. Bunun için de, kişinin iç dünyasına eleştirel gözle bakması, acı çekmeme adına, kendini kandırmaktan vazgeçmesi  şart. Bir insanla yaşanan ilişkinin en güzel yanı,  kendinizi tanımanıza yardımcı olmasıdır.
Kök korkuları ve duyguları çok da hafife almamak lazım. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız 'ın dediğine göre , kalp, tiroid, mide, barsak ve iskelet hastalıkları gibi tıbbi sorunlar, çocukluktan getirilen kök duygulardan kaynaklanıyor. . Sevilmeye layık olmadığını düşünme ve değersiz hissetme gibi kök duygular, enerji bedeninde karanlık bir nokta oluşturarak hastalıklara yol açıyor.Aslında bu konuda yazılabilecek çok şey var. Ancak haddinden fazla uzun olduğunu düşünerek, burada kesiyorum. merak edenler zaten doğru kaynaklardan bilgi edinecektir. Amacım bir konuda bilgi vermek değil, ilgi duyanları araştırmaya sevketmek olabilir sadece.:))
Kitabı okumanızı tavsiye ederim.. İşte benim hoşuma giden  satırlardan seçmeler..her ne kadar yazarı bir kadın olsa ve genelde kadın gözüyle bakmış gibi dursa da, ben insan olarak ele aldım......

- Sevgi naziktir.Yumuşaktır..Biz sevgiyi sadece bir duyguymuş gibi algılar, hatta zaman zaman küçümseriz. Oysa gerçek sevgi canlı bir varlık gibidir. Derinlemesine dokunur, okşar, besler, verir.....O, dışardan içimize almaya çalıştığımız bir şey değil, içimizde var oaln ve dışa doğru akan br var oluş şeklidir... ( s.13)
-Ego , olumsuz duyguları sever. Onlardan beslenir.
 sevgi doyurucudur...(s.15)
-Kadınlar daha derin  ve maneviyat ağırlıklıdır, erkekler ise daha enerjik ve maddiyat ağırlıklı  yaratılmışlardır.  (s.29)
- Bir erkeğin gücü, kendi kadınıyla doğru şekilde birleşebilmesi ve onu ruhen ve bedenen doyurabilmesinden geçiyordu.
  Erkeğini seven ve doymuş bir kadının , dünyayı yerinden oynatabilecek potansiyeli olduğunu unutuyorlardı....(s.35)
- Ya kadınlar ? Nesiller boyu yasaklanmış, bastırılmış dişiliklerini var etmenin, ortaya koymanın yolunu bulmaya çalışırken en tahsilli, en akıllı ve başarılı olanlar bile ilişkiler söz konusu olduğunda  tökezlemeye başlamışlardı...Erkeğe parasal anlamda bağımlı olmamak, duygusal anlamda bağımlı olmayacağı anlamına gelmiyordu ki...(s.41)
- İlişkilerde kafamız öyle karıştı ki artık " bu işin doğrusu budur ! " diyecek bir bilgi kalmadı. merkezimizi, inançlarımızı, en önemlisi toplumsal değerlerimizi kaybettik. (s.42)
- Senin hayatında kimse kalamaz. anlıyor musun beni ? Hiç kimse kalamaz. Çünkü n başta sen yoksun..(s.50)
- Eğer aşk hayatınızda tekrar eden problemler yaşıyorsanız , ilk bakmanız gereken yer yine bilinçaltınız ve orada kayıtlı olan derin duygularla olumsuz inanç kalıplarıdır. (s.53)
- Dişi erkeğin doğrularını bilmeye ihtiyaç duyar. Bunu talep eder. Doğrular , her yaptığının hesabını vermek değildir. Sadece kalbindeki gerçek duyguları, ilişki hakkındaki gerçek düşüncelerini, hatta verdiği sözlerin gerçeği saptırmadan , yalan söylemeden tutulmasını gerektirir. ...(s.138)
- Birine kabul vermek, onu değiştirmeye çalışmadan sevmektir. (s.156)
- I open my heart to you.....(kalbimi sana açıyorum ) (s.163)
- Aslında kendinizi kötü hissetmenizin sebebi başkalarının davranışı değil, kendi içinizde tetiklenen değersizlik duygunuzdur . (s.173)
- Sevdiğiniz kişide, başkalarının fark edemeyeceği  özellikleri yakalayarak onları söylemelisiniz. Ki, sizin onu ne kadar derinden görebildiğinizi anlasın. Sizi ta içinde,  derinlerinde hissedebilsin......Takdir edebilmek sizin özgüveninizi karşı tarafa sağlam bir şekilde hissettirirken, aynı zamanda  sevdiğiniz kişinin pozitif yanlarına odaklanabilmenizi ve bu sayede  yargılamaktan uzak kalmanızı sağlar. (s.196)
-Başınıza gelen bir durumun içinden nasıl çıkacağınızı  duygularınızı yönetim biçiminiz belirler.( s.207)
-Eğer acıyı anlamlandırabilirseniz, yani neden acı çektiğinizi tam olarak keşfeder ve o acının ardındaki kilidi çözerseniz, içinden yürüyüp geçmek sadece iki saatinizi alabilir. (s.211)
-Duygusal borç, İlah adalet tarafından er ya da geç ödettirilir.Bu sadece erkek için değil, kadın için de geçerlidir. (s. 247)
- Göreviniz onu, kendi mutsuzluğunuz pahasına mutlu edebilmek değil, sadece gerçekleri anlamasını sağlamaktır.(s.248)
-Çözüm getiremediğiniz hiç bir sorunu ya da eksiği " eleştirel" bir dille söylememlisiniz.bunun kimseye faydas olmuyor. (s.275)
-Başkalarıyla ne yaptığı değil, benimleyken ne yapmadığı problemdir. (s.277)
-Yanından ayrılmasını istemediklerin gittiğinde, onlara mani olma. Unutma, giden gitmek istediğinde, senden götüreceği tek şey  SEVGİN olsun ki, tekrar sana dönmek istediğinde, görmeyi istediğin gibi başı dik olsun. senin kadar önemli ve değerli olsun .(s.279)
- Kimdi doğru kişi? Korkular temizlenene kadar, egomuzun sesini dinlemekten vazgeçene kadar, sadece fiziksel şartlarla seçtiklerimizdi doğru kişi......Oysa kalbimizin sesini dinlemeyi, onunla seçim yapmayı unutmuştuk..(s.340)
-Olur , sen sevme beni....Ben beklentisiz sevmeyi öğrendim.
Bu yol , sevilmenin hazzından büyükmüş...(s.363)
- Kadının  (insanın ) özgürlüğü, mutluluğunu sadece kendi ellerinde tutmasıdır.Başkalarının gelmesine, görmesine, iki dudağının arasında çıkanlara değil... 
Sevmek, özgür bırakmaktır....( s.364)
- Neydi o öyle, iyi ve güvenli ilişkiler durağan, sıkıcı, monoton olacaktı. hazdan ve tutkudan yoksun. O nedenle hep orijinal sandığım  ama ruhen bozuk tiplere tutldum..(s.371)

İyi okumalar :))






17.04.2013

......

Tüyleri kesilince bişeye benzemedi zaten..
Bi de her fısatta  dışarı kaçtığı için pire dolmuş...
gel de kucağına alıp sev şimdi..







bunlar tüyleri tam uzamadan önceki hali..


Çok tipsiz ya....))


zavallım üşümüş petekten medet umuyor ))






........

Seni niye vazgeçemeyecek kadar çok sevdiğimi anladım...
Kendimi  "özel"  hissettiren tek insandın sen...
Ama bil ki, öyle olmasa da severdim seni...





16.04.2013

ROL MODEL...

 

Bazen kendimi ana muhalefet gibi hissediyorum. Ya bende bir anormallik var, ya da insanlar sorgulamadan, düşünmeden bazı sözleri söyleyip geçiyorlar..
Neyse, konumuza dönelim..
Rol modelin sözlük anlamı, örnek alınan kişi demek..
Özellikle çocukların ve gençliğe adım atanların, hatta daha da geniş kapsamlı düşünürsek, insanların  kendilerine örnek aldığı kişi...
Aslında olması gereken, aslolan,  tüm insanların rol model olması.. Buna uygun davranış tarzı benimsemeleri. Hayatlarını örnek bir insan gibi idame etmeleri.. Tabi ki olmayanları suçlama hakkımız, hesaba çekme yetkimiz olamaz. Burada herkes kendinden sorumludur diyoruz. Sanatçılar, toplumun ileri gelenleri rol model olmak zorunda mı, bunu da konunun dışında tutuyoruz.
Benim asıl derdim anne- babanın rol model olması..
Nette gezinirken, bir habere rastladım.
Eğitimci yazar falanca filan diyor ki,  televizyonda dizi seyreden ebeveynin, çocuğuna " ders çalış " deme hakkı yoktur . Hani ders çalış diyebileceğim bir çocuğum yok , ama mantığıma vurduğumda, tecrübelerimi gözden geçirdiğimde  " ne münasebet" diyorum.. Bir insanın çocuğu varsa, ona model olma yükümlülüğü, doğru, dürüst, insancıl, yardımsever, paylaşımcı ....... olma gibi değerleri kapsar. Ne yani çocukla oturup çocukla mı kalkmak lazım. Saat 9 da uyuması gerekiyor diye, erkenden uyumak mı lazım...
Rol model olma,   ebeveyn için, çocuğunu hayata  hazırlama  noktalarında geçerli olan bir durumdur bana  göre. Bu nedenle  çocuğun yapması gerekenleri, sorumluluklarını yerine getirmede, onunla aynı davranış tarzı içine girmenin, mantıksız, mesnetsiz olduğunu düşünüyorum. Mesela çocuk  ders çalışması gerektiğini,  kendisine ait birincil sorumluluğun  bu olduğunu   mantığına yerleştirmek zorunda. Kişilerin  yere ve zamana göre  yükümlülükleri olduğunu idrak etmeli ki,  siz onun yapması gerekenleri beraber omuzlarken, sizin yaptıklarınızı da  o yapmaya kalkmasın.
En önemlisi de,  çevremden de gözlemlediğim kadarıyla,  bu anlayıştaki rol model olmanın ebeveyn- çocuk ilişkisine zarar verdiğini düşünmekteyim. Zira  anne- babası ile aynı davranış kalıpları içinde olan çocuk, konum farklılığını tam anlayamamakta ve bu durum arada olması gereken  saygı ve  otoritede ciddi boşluklara sebebiyet vermekte. Tabi ki çocuk üzerinde baskı kurmaktan bahsetmiyorum. Özgüvenin gelişmesi ve kişiliğin oluşması açısından, çocuğun da birey olduğu unutulmamalı.  Ama bu demek değildir ki,  çocuk- anne- baba  eşittir. Elbette ki çocuğa sevgi verildiği kadar, arada saygının ve hürmetin de olması gerekir.
Neyse, konuya burada son vermek zorundayım. İzlediğim tek dizi Seksenler başladı,   tavsiye ederim. Zira çok güzel bir dizi, diyim ben size   :))







12.04.2013

........

Ne garip bir gündü..
Çok şey düşündüm, konuştum, kritik bir noktayı çözdüm kendimle ilgili..
 ( Nokta dediğime bakmayın...Benim için  yerçekiminin bulunması kadar mühim...)
ve günü içimi cız eden iki düşünceyle kapatıyorum..
acıtan ya da..
ne kadar kafa yorduysam, yok, bellekten çıkmadı bişey..
çok zorladım kendimi..ama çocukluğuma ait, bana ait ne bir oyuncak geldi aklıma,
ne de tüm ailenin birlikte olduğu keyifle, güle eğlene geçen bir an...
çok yazık be..





11.04.2013

........

Narindi..
kırılgandı..
buz dağına çarptığını anlayamadı..
koruyamadı
kollayamadı
tamir olmak istedi
daha beter yara aldı
tek kanadı vardı
uçmak, kanatlanmak istedi
onu da kırdı
kırıldı
yıprandı
yanlış yerde
yanlış mecralarda dolaştığını çok geç anladı
kendi gölgesinden bile sakınması gerekirken
gün yüzüne çıkması hataydı
şimdi içi sızlıyor
yüreğindeki ateş  ruhunu kavuruyor...
ne zor gerçekle yüzleşmek
çıkışın olmadığını bilmek
vaz geçti
en güvenli yeri kuyusu
guyucadısı artık kendinden bile saklanıyor..







BELİRSİZLİK BAZEN KÖTÜDEN HALLİCEDİR :)

 
yok gibi,
var gibi,
hiç gelmemiş gibi,
asla gitmeyecek gibi,
her şey gibi, hiç bir şey gibi..
gitmek ister gibi, kalmak ister gibi...
kafası  çok karışık gibi,  tıpkı benim gibi..




9.04.2013

KİMSE DUYMASIN, SUS....

  

Yaralı bi kuş gibisin ya hani...
Gönlün kırık,
Gözlerinde hüzün..
İçinde hayata karşı bir sitem...
Garip bir boşluktasın..
Sığınak arar gibisin..
Tamir olmak istiyorsun,
İçindeki   acıyı dindirmek..
Belki başını bir omza koyup doyasıya ağlamak..
Yeniden arınıncaya kadar,
Kanatlanıp uçuncaya kadar..
Dizlerine derman, gözlerine fer  geri dönünceye kadar..
Gönlü geniş biri genişletsin gönlünü istiyorsun..
Yeniden güvenmek insanlara
Ve tutunmak hayata...
Sen olmak yeniden..
O eski iyi, güçlü sen...
Kaybettiğin ne varsa geri almak istiyorsun ya..
Ruhun hafiflesin,
Yüzün gülsün istiyorsun..
Sakın kimselere belli etme..
Bilmesinler,
Anlamasınlar..
Bir yara da onlar açmasınlar..
Sus...
Köşene çekil..
Ne varsa kendinden var..
Sensin kendine  en büyük yar..
İnsanlar  senden beter derde düçar..
Farkederlerse yaralarını,  tuz basarlar.
Sus
Duymasınlar






GARİPÇE / 3. KÖPRÜ / KUŞLAR..




Pazar günü..Yağmur çiseliyor hafiften. Garipçe Köyü hedefimiz. Aslında bundan 4-5 yıl önce Koç Üniversitesi'ne kadar gitmiş, ilerisine geçmemiştim. İstanbul'un  bu tarafını görmemiştim daha doğrusu. Ama o zamanlar bayılmştım o yeşilliğe.
Muhteşem boğaz manzarası eşliğinde yolumuza devam ederken,  seyir tepesi  her halde burası, birçok araba kenara park etmiş deyip, biz de durduk.. Boğaza tepeden bakma hayaliyle. İyi ki de durmuşuz. Fotoğraf çeke çeke ilerlerken, 5-6 kişi kenarda durmuş, teleskop benzeri bir cihazla kah gökyüzünü seyrediyor, kah konuşuyorlar.. Sorduğumuzda kuşları beklediklerini söylediler. Kuş sürüsü geçecekmiş az sonra. Onlar da kuş gözlemcisiymiş.
  
Biz sorular sordukça, konuyla ilgilendiğimizi anlayan orta yaşı biraz geçmiş  kibar bir bey başladı anlatmaya..Kuş gözlemcisi olmak, oldukça sabır isteyen bir işmiş. Ne zaman geçecekleri belli değil zira. Ayrıca, İstanbulda hava günlük güneşlikken, burası buz keser, yollar donar, üşürsünüz diyor. Saatlerce beklemek sabır ister.  peki diyorum, siz her hangi bir yere, kuruma, üniversiteye bağlı mı çalışıyorsunuz? .. Hayır diyor,  ama bu iş sponsorsuz olmaz. Üniversite sponsor olur, bizden her hangi bir kuş türü hakkında bilgi ister. ne zaman burdan geçerler, sayıları, türleri, meteorolojik değişimlerde nasıl tavır sergilerler, onları araştırırız.
  
30 bin kuş türü varmış. Mesela leylekler, toprağın ısınmasını bekleyip, ne kadar yılan, kerkenkele varsa temizlermiş.
Baykuş yılda 1500 tarla faresi yermiş. Kerkenezler,  kerkentekeleri...
Buralarda domuz çok olur diyor. Onların leşleri akbaba ve karaçaylaklar tarafından temizlenmezse, bakteriler çoğalır, havaya suya karışır.
Arı şahinler, eşek arısıyla beslenirmiş. Herhangi bir leşten bir parça koparan arı şahin, bunu eşek arısının   görebilecğei bir yere koyar, o leşi yiyip karnını doyurunca, yuvasına gidene kadar takip edermiş. Daha sonra  eşek arısının yuvasının olduğu kısmı pençeleriyle eşeler, kovanla birlikte dışarı çıkartıp yermiş. Arı şahinin baş bölgesindeki tüyler çok sık olduğu için, arılar hiç bir şey yapamazmış.Eğer arı şahinler, eşek arılarının sayısını dengede tutmazsa, bal arılarıyla beslenen  eşek arıları çoğalacak ve  denge bozulacak.
En ilginç olan kuş türlerinden biri de ebabiller.. Tüm yaşamları havada geçer,  kolay kolay yere konmazlarmış. Yemeleri , içmeleri, çiftleşmeler hep havada.. Senede sadece 1,5- 2 ay  yumurtlama döneminde  yere konan bu hayvanlar, bu dönemde ormanlık alanlara ihtiyaç duyarlarmış.Ebabiller olmasa sivrisinekler çoğalır diyor, gönüllü rehberimiz..
başka ülkelerde, mesela Romanya'da kuşlar rahatsız olmasın diye trafik durur, onların yuva yaptıı alanlarda araba kullanamazsınız, yüksek sesle müzik dinleyemezsiniz, çünkü hayvanlara saygı duyarlar.. Ama biz şimdi bunca hayvanın yaşama  hakkını çiğneyip, buraya 3. köprüyü yapmaya çalışıyoruz diyor. mesele sadece ağaçların kesilmesi, doğanın mahvolması değil. Sadece kuşlar da değil, binlerce sincap, tırtıl, kelebek.... yuvasız kalacak, rahatsız olacak..
Peki diyorum, Koç Üniversitesi yakınızda, onlarla işbirliği yapıp sesinizi duyuramaz mısınız ?
Acı bir tebessüm beliriyor yüzünde, neden güldüğü anlıyorum tabi. Onlar bu üniversite kurulurken tam 200 bin (!)  ağaç kestiler diyor.. Kimi kime şikayet edeceğiz ki ? Kanım donuyor.. Dile kolay 2 değil, 20 değil 200 bin ağaç..
Asıl tehlike havaalanı da yapılanca ortaya çıkacakmış. Çünkü kuşlar kendilerini gördükleri ilk ışığa doğru atarlarmış.. Uçakların motoruna bir çok kuş çarpacak, ölecek, belki de uçağı düşürecek...
"Kuşlarımız ölmesin, uçaklarımız düşmesin..."
Bu kadar  bedel ödemeye değer mi ? Doğanın daha az zarar göreceği bir yer bulunamaz mı ? Bulunabilir elbette, ama rant paylaşımı sözkonusu ya, birilerinin cebi dolacak ya.. Çoktan hesaplar yapılmış, yerler tutulmıştur..Yazık çok yazık... Tamam ben de  insan olarak yaşadığım sürece çevreye zarar veriyorum. Kimyasal kullanıyorum bol bol,  hiç bir şey yapmıyorsam oksijen tüketiyorum.. Ama  "tüy dikmenin"  de alemi yok ki...

 Biz sordukça anlatıyor, büyük bir üzüntüyle..Aynı zamanda da umutla.. Bunları insanlara duyurun diyor..Hatta bizimle birlikte  anlatılanları dinleyen genç, sıkılmış olacak ki araya girip, " dürbünüzü alıp bakabilir miyim " diye soruyor.. Azıcık sitemle, " tamam bakarsın, acele etme, önce bunları bi dinle " diyor...
Anlatılanlardan aklımda kalanlar bunlar. Ama çok etkiledi beni. Bu muhteşem manzarayı seyrederken 3-5 yıl sonra  buraların ne hale geleceğini insanın muhayyilesi almıyor. Üzülüyorsunuz. Peki karşılığında ne yapıyoruz, koca bir hiç... Ünsiyet peydah ediyor bir süre sonra... İçinizdeki o cızlama geçiyor.. Bu kadar üzülürken , 2 saat sonra  mükellef bir masada buluyorsunuz işte kendinizi.. Müstahak...Bize her şey müstahak !!!




Garipçenin en güzel görüntülerinden biri bu bence... Hele o yamaçtaki eve bayıldım. Bu evde oturup, bir yanda ağaçlar, karşımda deniz, yaşamak isterdim. Ama imkansız.. Neden mi.. Hele bir köprü yapılsın, havaalanı kondurulsun bi yerlere, bakın bakalım bu manzaradan eser kalıyor mu ?





8.04.2013

EVLİLİK AKDİ...

" Cidden anlamıyorum" dedi.."Siz kadınlar ne istiyorsunuz?"...
Benim bildiğim her kadının ne istediği farklıdır. Çünkü insanların öncelikleri farklı. Ve eminim ki, herkes istediği  neyse, bunu karşı tarafa mutlaka dili döndüğünce aktarıyordur..
İşte evlilik ya da birlikteliği güzel yapan, dört dörtlük insanların birbirini bulmaları değil,  insanların önceliğini bulmalarıdır.
" Bence evlilikler, 5 yılda bir yenilenen sözleşmeye tabi olmalı"...
Bu fikri Hülya Avşar da atmıştı ortaya..Ama olmaz, mantıklı değil.. Sen evlen, 2 sene sonra çocuk için işinden feragat et, doğur, büyüt.... Sözleşme yenileme zamanı hoppp kapı önündesin..Çocuk ne olacak o ayrı konu..
Ben diyorum ki, insanlar evlenmeden önce mutlaka ve mutlaka 2-3 aylık kursa tabi tutulsunlar, kurs sonunda kişilik testleri yapılsın, şiddet  bağımlısı mıdır, madde bağımlısı mıdır, sorumluluk sahibi midir.....ne menem şeyse ortaya çıksın..Durumun vehametine göre, kurs tekrarlansın, tedaviye yönlendirilsin...Hatta 5 yılda bir testler tekrarlansın..
Saçma demeyin..İşe başvurduğunuzda sabıka kaydı istenmiyor mu? En azından ehliyet almak istediğinizde.. Yani sizin  bir arabayı kumanda edebilmeniz için sicilinizin  temiz olması gerekirken, aileyi çekip çevirmeniz daha mı hafife alınır bişeydir ki bu fikir saçma olsun ? Arabanızı mutad aralıklarla muayeneye götürüyorsunuz,  kadın - erkek, ailenin  yapı taşı ise, onların da bakımdan, kontrolden geçmesi gerekmez mi ?
İşte o zaman boşanmalar azalacaktır, kadın şiddet görmeyecek ve canından olmayacaktır, bugünün mutsuz çocukları ,geleceğin problemli  insanları ortalıkta kol gezmeyecektir...Kadını, erkeği ile mutlu bir toplum istiyorsak,  ciddi önlemler almamız gerekir bence...




7.04.2013

.....


Egosu yüksek insanlara dikkatle bakın...
Acaba hangi eksikliklerini bastırmaya çalışıyorlar ?.....





4.04.2013

GİTME.....

                                                                        Oruç Aruoba

gitmek istiyorsun..
biliyorum..
ama  " gitme " diyorum..
umarım gitmezsin...






.......

Nasıl başarıyorsun ?
Hiçbir şeyimken,
Her şeyim olabilmeyi ?....





3.04.2013

ORDAN, BURDAN ,ŞURDAN

 - Yarım bırakıp  kenara attığım, çoğunun nereye saklandığını bilemediğim kitaplar, el ele verip halay çekecek çoğunluğa ulaştılar.. Ekip kurup, düğünlerde  kiralık halay  çektirme işine girmeyi planlıyorum..

-Bir kaç gün önce Serdar Ortaç'ın  özür dilemesine şahit oldum haberlerde. ... "Yıllardır yok saydığımız Kürt kardeşlerimizden  özür diliyorum, umarım , hepimiz  pişman oluruz yaptıklarımızdan " diyordu.. Kusura bakmasın ben hiç kimseden özür dilemiyorum..Çünkü özür dilemeyi gerektirecek bir tutumum olmadı hiç bir zaman..Herkes kendi adına beyanda bulunsun. Ben insana insan olarak bakıyorum bu konuda. Bu nedenle bir katili, tecavüzcüyü, gaspçıyı, hırsızı....sırf Türk olduğu için Kürt, Alevi, Laz.... her ne ise onlardan üstün tutamam.. Tutmadım da.. Üstelik  en çok sevdiğim insanlar arasında Kürtler de vardı  (hele biri süper yemek yapar ) , Aleviler de.. Hatta halis muhlis Hristiyan / Fransız arkadaşım da var  . Haa derseniz ki PKK, yandaşı, sempatizanı, koruyanı, kollayanı ...İşte o zaman  olayın rengi kesinlikle değişir..

-Çilek horman kabul etmeyen tek meyve imiş.. Bunu duyunca çok şaşırdım. Oysa ben  o iştah kabartıcı çilekleri görünce   hormonlu deyip almazdım.. Yazık oldu  onca çileksiz günlerime :)

- Eminönü'nde balık ekmek yiyenlere sesleniyorum..İzmir'e gelip Güzelbahçe'de yemeyi deneyin. O yediğiniz ne bilmiyorum ama, balık ekmek olmadığı konusunda   mutabık kalacağımıza eminim..






2.04.2013

SUSMA...


Söylediklerin,söylemek istediklerin olsun..
yüreğime dokunsun..
gizlediğin her kelime ve bastırdığın her cümle,
uzak kılar bizi birbirimize..
senin sözlerin, ab-ı hayatıdır gönlümün...
anla be gülüm..
sen susarsan ben ölürüm.

                                                                         uçurum çiçeği'me


 

1.04.2013

.....

Uykuda geçirdiğim süre gittikçe azalıyor..
Bu gidişle ya uyumadan yaşamayı öğreneceğim,
ya da uykusuzluktan öleceğim.....







27.03.2013

YETİŞKİNLERDE BİLGİSAYAR OYUNLARI BAĞIMLILIĞI..

  
Şimdi nereden çıktı bu diyeceksiniz.. Aslında bu yazı kendime. Çünkü ben de bilgisayarda oyun oynamayı seviyorum.
Efendim, tam 5 yıldır bilfiil  oyunus  oyuncusu ( bağımlısı demiyorum :)) olarak bir bakayım dedim.Nedendir hala bu yaşta çocuklar gibi oyun oynuyor olmam. Bende bir arıza mı vardır ? Yaşanmamış çocukluğun tezahürleri midir ?
Neyse ki bu konuda yalnız değilmişim. Zira  1 milyon insan oyun bağımlısıymış.
Ben diğer oyunları bilemem. Ama benim oynadığım kelime oyunu,  başta sadece kafayı boşaltmak, rahatlamak  için başlanmış olup, zamanla insanı  kuşatıveren, esir alan  bir oyun. hele ki hırslı biriyseniz.  Elbette çok faydası var. Hızlı karar verme yetisini geliştiriyor. Özellikle  10 sn. gibi kısa süreli oyunlar oynuyorsanız..
Kazanmanın keyfini yaşamak insanı ruhsal açıdan tatmin ediyor. Kazanmak  deyip geçmeyin.. Benim başta en büyük tutkum, kazanmaktan çok, benden daha tecrübeli ve iyi oyuncuları  alt etmekti. Bu nedenle " usta" diye nitelendirilen oyuncularla çok oynadım..
Ne zaman ki sıkıntım oldu, kendimi oyuna atarak  kafayı dağıtmaya çalıştım. Kendini yiyip bitirmekten iyidir bence..
İnsanları tanıyorsunuz. Kazandıklarında ya da kaybettiklerinde  verdiği tepkileri görüyorsunuz.  Sizden daha iyi bir oyuncuyu yenince, " salak, ortalamana bak da öyle gel" diyebiliyor, çıkıp gittiği için de cevap veremiyorsunuz. Sizden daha acemi birine yenilince,  " nasıl yaptın sen bu ortalamayı"  alayı ile karşılaşabiliyorsunuz..
İnsanların zaaflarını görüyorsunuz. Normal hayatında her hangi bir başarıyı elde edememiş, hayalini gerçekleştirememiş,  insanlarla iletişim kurmakta zorlanan asosyal tipler, orda kendilerine ait farklı bir hayal dünyası kurabiliyor.Adam teknisyen olduğu halde, mühendisim diyebiliyor. Biri kalkıp  hukukta hakimlik bölümünde okuyabiliyor mesela :) Yani, hiç hoşuna gitmeyen gerçek yaşam koşullarından sun'i olarak uzaklaşıp, kendisini mutlu eden  yeni bir alan, yeni bir kimlik oluşturabiliyor. Dış dünyanın sorunlarını, zorluklarını, içinden çıkamadığı durumları bir kenara itip , mutlu olduğu, yeni kimlik kazandığı bu dünyada,   sun'i bir hayat oluşturuyor kendine..
Elbette çok saygın ve değerli insanlar da.. Orada vakit geçirmenin ayarını, dozunu kaçırmadan.. Konuştuğum  kişilere " günde kaç saat oynarsınız, ortalama olarak " dediğimde, bazıları günde 1-2 saat derken, kimisi sadece hafta sonları oynadığını söyledi. amaç ise,  beyinsel olarak dinlenmek. Çünkü genel profile baktığınızda, eğitim düzeyi yüksek, çoğunluğun üniversite mezunu olduğu ,  elinizi sallasanız bir mühendise, doktora ya da avukata çarptığınız oyuncu kitlesi mevcut. Elbette ki hepsi böyle değil. Arada, az önce de dediğim gibi, özgüven problemi yaşayan, kendini değersiz ve beceriksiz hisseden, aile içinde sorunlar yaşayan, iletişim eksikliği olan  insanlar da mevcut.  İşte bu türdeki insanların oyuna bağımlı olması çok kolay.
Oyun bağımlısı hangi durumlarda söz konusu ?
Eğer oyun için normal hayata devam etmekte zorluk yaşanıyorsa, yeme-içme, uyuma, dinlenme , aile içi sorumlulukların ya da iletişimin sekteye uğraması sözkonusuysa bağımlılık başlamış demektir. Artık yemek bile angarya gelmeye başlar insana. Uyku saatlerinden fedakarlık edilir. Öfke patlamaları yaşanır. Kaybetmek sinir bozucu olmaya başlar. Arkadaşlardan uzaklaşılır. Dışarıya çıkmaya, çalışmaya üşenir olur insan..Dışarıya çıkıldıysa, akıl bilgisayardadır, hemen eve dönmenin yolları araştırılır. Evdekilerle iki kelam edemez olunur. Hatta İngiltere'de olduğu gibi, saatlerce oyun oynamaktan hayatını bile kaybedebilir insan..(olayın muhatabı 20 yaşında bir genç, aralıksız 12 saat oyun oynamaktan hayatını kaybetmiş.) İşi abartıp , oyunda yenildiği rakibini gerçek hayatta bulup, bıçaklayarak öldürenler de mevcut.
Oyun bağımlılığının sebepleri 3 ana başlık altında toplanmış;
-Sosyal
-Fiziksel
-Ruhsal
Sosyal sebepler  kısaca internet kullanımının yaygınlaşması, cep telefonu vasıtasıyla her an insanın elinin altında olması, kolay  ulaşılması olarak nitelendirilebilir. Karşılıklı iletişimin de mümkün olduğu oyunlarda bağımlılık daha kolay gerçekleşebiliyor.
Fiziksel sebepler, dopamin hormonu insanı mutlu eder. Oyun oynarken kazanılan her başarıda salgılandığı için, insan haz almaya başlar. Kendini mutlu etmek için de ister istemez, oyunun başına oturur.
Ruhsal sebeplere gelince, yapılan araştırmalar neticesinde, oyun bağımlısı olanların genelde özgüveni düşük, sosyal iletişim kurmakta zorlanan,  kendini değersiz hisseden insanlar olduğu  ortaya çıkmış. tabi ki  her bağımlıda bunların olması gerekmiyor. Oyundaki profil aracılığıyla gerçek hayatta dışa vurulmayan öfkenin   tezahürü ile rahatlama da sözkonusu olabiliyor. Ya da  cesaret ve girişimcilik, risk alma gibi eylemlerle insan kendisini daha rahat hissedebiliyor.
Eğer çevrede, ailede bu tür bağımlılar varsa ne yapılmalı ?
Bu konuda klinikler bile kurulmuş. Elbette ki bu yöntem, ileri seviyedeki bağımlılar için. Ama  başlangıç aşamasında olanlar için  yapılabilecekler  de mevcut. Birden oyundan uzaklaşmak , bağımlının hayatında büyük bir boşluk oluşturacağı için, bu pek mantıklı değil. Öncelikle, bağımlının istekli olması gerekiyor. İlk adım, bağımlılığa iten nedenlerin araştırılıp, bu problemlerin giderilmesi. Ardından kademeli uzaklaştırma gerekiyor. Bunun için yapılabilecek en güzel şey, yeni sosyal alanlar oluşturmak. Konser, sinema veya herhengi bir kursa gitmek gibi..Bağımlının spora yönlendirilmesi   en iyi sonuç veren aktivitelerden biri. Elbette ki bu arada eleştirmek kesinlikle  ve bir anda koparmaya çalışmak ters tepecektir..
Eer hala sorun devam ediyorsa da profesyonel desteğe başvurmak gerekiyor..







26.03.2013

EY SEVGİLİ....

 


Mevsimini bilemediğim bir gündeydi gidişin..
öylesine anlamsız, öylesine sebepsizdi..
senden sonra da yaşamaya devam ettim
güneşin doğuşu yine güzel, batışı alabildiğine romantikti..
yeni kitaplar aldım, okumayacağımı bilsem de..
bir de kırmızı sardunya koydum pencereme
bazen bir filme takıldım..
güldüm, ağladım..
yeni insanlar tanıdım..
kendime yakaları dantel, beyaz bir gömlek aldım.
ama geceleri..
el ayak çekilip yalnız kaldığımda,
yumruk gibi takıldın boğazıma..
yutkunamadım..
sanki son damlaydın, gözümden akacak olan..
ağlayamadım.
en çok gecenin yalnızlığında hissettim yokluğunu..
sen hayatımdan teğet geçmiş, geldiğin gibi gitmiştin..
ama ben o noktada çakılı kalmıştım..
gülümsemene..
küsüp gitmelerine..
sebepsiz sinirlenmelerine..
bilmiyorum ne haldesin, nerdesin, kimlerlesin..
sen de düşünüyor musun ara sıra beni
olmadık zamanda düşüyor muyum aklına...
içinde ip gibi sızlıyor mu bir yerlerin..
ey sevgili..
nerde olursan ol, bir yanın bende..
kiminle olursan ol, bir parçan benle..
müebbete mahkum ettim seni..
prangalara vurdum benliğini..
kısacası sevgili...
" AKLIMDASIN MIH GİBİ ".....


24.03.2013

MUHTEŞEM İKİLİ..

Egosu güçlü bir erkek, çok akıllı bir kadın ister karşısında . Akıllı bir kadın ise, her bakımdan kendinden bir tık önde, hadi onu da geçtim , en azından kendisine yakın bir ayarda olan erkeğin hayalini kurar . Ve lakin bu kadar donanımlı bir erkeğin  çoktan havalandığını, egosunun tavan yaptığını unutmamak gerekir..
Karşıdan hayran hayran baktığı akıllı kadının yüzü kendine döndüğünde, egosu güçlü erkeğe bi haller olur.. Nasılsa menzile girmiştir kadın. Yıpratma, böl  parçala, elinden gelirse yok et  manevraları başlar.  Yaptığı hiç bir şey beğenilmez, fikri sorulmaz, kaale alınmaz.. E senin gibi bir adamın  böyle bir kadınla ne işi var  demezler mi ?
Eğer arada sadece hoşlanma  durumu varsa,  adamın burnu yere inmez, kadının gururu bu ilişkiye izin vermez,  geçti gitti, bir kaç günlük fasıldı denir..Herkes sepeti koluna takar, yoluna gider..
Gerçekten aşk varsa, bir sürü ihtimal söz konusudur..
Adam hala  dik kafalıdır, kadın dayanamaz gider, adamın yelkenler suya iner... Lakin çoktan terkedilmiştir.
Adam dik kafalıdır, kadın  sineye çeker,   " tekmele beni sendromu" eşliğinde  yaşar giderler...
Adam dik kafalıdır,  kadın inatçı çıkar.. Ne gider, ne boyun eğer... Alın elinize çiğdemleri, geçin karşılarına, seyredin.. Müthiş keyifli bir birliktelik olur.. Tartışmaları bile  buram buram akıl kokar.. Tutkuyu, nefreti, aşkı, hatta şiddeti bile görebilirsiniz.. Ayrılığa dayanamazlar, birlikteyken yapamazlar..
Ama ortada egosu güçlü bir erkek değil de, narsist biri varsa, yandı gülüm keten helva..
İşte bu yandığının resmidir kızım, ya boyun  eğer yavaş yavaş ruhunu, duygularını öldürürsün, ya da  bağrına taş basar gidersin.
Sakın bunu yenilgi olarak algılama.. Zira narsist bir erkekle baş etmek zordur..
Aklın yeter,
Gücün yeter,
Sabrın yeter,
Ama sinirlerin kaldırmaz be gülüm..
Boşuna uğraşma....







23.03.2013

.........

O kadar çok şey var ki yazmak istediğim...Ve öyle çok taslak birikti ki...
Ama hiç biri için "yayınla" ya basamıyorum...
Yazıları okuyorum...Bazılarını yarım bırakıyorum...
Hiç birini yorumlayamıyorum...







21.03.2013

NE KADAR FAYDALIYIZ, O KADAR İNSANIZ


İnsanın iç dünyasına dalması  elzemdir.
Yoksa nasıl çeki düzen verir kendisine..
Nasıl anlar yanlış yaptığını..
Nasıl sorgular,
Yargılar...
Ama  her daim yaşam alanı batını olursa,
Gündelik  olağan olayları kaçırır..
Gölgesiyle bile kavga etmeye başlar.
Sorunlar büyür gözünde, dağ gibi olur.
Oysa paylaşmaktır yaradılış gayelerinden biri..
Ne zaman ki başka insanların dertleriyle hemhal olur,
Sorunlarıyla daha kolay baş edebilir..
Tek dertli olanın, çıkmazda kalanın kendisi olmadığını anlar..
Bir çiğ tanesi gibi, gönüldeki yangının üzerine damlar..
Başkasına ne kadar faydalı olabiliyorsa,
Farklı bir yol açabiliyorsa,
O kadar "insan"dır.
Aksi bencillikten başka bir şey değildir..






19.03.2013

BİR GÜN BİR ARKADAŞIM ÇEMKİRDİ, HAYATIM DEĞİŞTİ..



Bütün gün  canım sıkkın dolaşmışım..Bir suratsızım ki sormayın gitsin..Bahanem hazır , her zamanki gibi: "herşey üst üste geldi"...
Günlük mutad konuşmamızı yapıyoruz.. Ben  incir çekirdeğini doldurmayacak hezeyanlarımdan bahsediyorum..Hani dokunsalar ağlayacak durumdayım.
Meğer O'nun da canı burnundaymş. Ne bileyim ben  saatlerce ağır cezada duruşmada olduğunu..
Amannnnn bir başladı  ki sormayın gitsin.. Hani karşısında olsam dövecek..Çemkiriyor ki, ne çemkirme..
Ben başladım  salya sümük ağlamaya...
Canım benim..Hiç  kıyamaz bana, çok sever.. O sinirinin ve öfkesinin arasında ara ara  " niye ağlıyorsun şimdi? "  sorusunu sormayı da ihmal etmedi hiç.. Sordu sormasına da, cevap umurunda değil ki,  nefes bile almadan  devam etti tam gaz..
Sonra ne mi oldu...
Sabah bir kalktım, kuş gibi hafiflemişim.
Her şey pek bi farklı geldi gözüme.
Meğer ne saçma bir çıkmaza girmişim dedim.Ne çok abartmışım olayları..
İşte bu dedim..Dostluk arkadaşlık bu. Derdimiz  anlaşılmak değil sadece.. Göremediğimiz yanlışların  güzellikle, olmadı çemkirmeyle gözümüze sokulması. Yoksa hatasından nasıl döner insan. Olayların dışında olan daha iyi gözlemliyor. Nerede yanlış var  görüyor. Bunlar dile getirilmeyecekse, aman kırılmasın, üzülmesin diye insan kendi haline bırakılacaksa ben ne anlarım o dostluktan ?
Elbette gerçeği kabullenmek zor geliyor,  suçlu olduğunu, yanlış yaptığını kabullenmek..
Hele ki egonuz yaralanıyorsa  çok zor..
Ama mantıklı insanın yapacağı,   kırılıp küsmek değil, külahını önüne alıp düşünmek..
Çünkü bir insan sizi gerçekten seviyorsa,  gerçeği,  bedeli ne olursa olsun yüzünüze haykırmalıdır. Susup, sadece sizi anlamakla yetiniyorsa, o sevginin sorgulanması gerekir..







18.03.2013

.....

Başkasından medet ummak, kaderini O'nun ellerine teslim etmektir.  Hayatına sahip çık ve kaderini kendin yaz..





ANLADIM Kİ.


Bir gün seni çok kıskanıyorum demiştim hatırlıyor musun ? Yüzüne çarpan rüzgardan tut da, üzerine yağan yağmurdan bile..Sokakta selam verdiğin insandan,  karşılıklı çay içtiğin bir arkadaştan, hatta köyünden sana kiraz getiren odacından...
Hayatına giren, teğet geçen kim varsa ondan kıskanmıştım..
Yanılmışım...
Asıl kıskanmam gereken senin ruhunu görenmiş..
Elini, dudağını değil, yüreğini öpenmiş..
Sana sevgiyle bakan değil, seni sevgiyle besleyenmiş..
Ve yalnızlığını düşündükçe anlıyorum  ki,
Aslında seni kıskanmam gerekmezmiş...





16.03.2013

BEYNİME FORMAT ATMAM LAZIM..


Benden çok iyi koleksiyoncu olurmuş.Biriktirmekte ve saklamakta üstüme yok.
Baktım dolaba envai çeşit bitki çayı. Hepsi mis gibi, jelatini bile açılmamış. Bergamotlu yeşil çay, tarçınlı yeşil çay, üzüm çekirdekli mürdüm erikli, kayısılı.... uzar gider bu liste.Merak etmeyiniz, son kullanma tarihlerini sık sık kontrol ediyorum :)
     Kıyafetlerde de durum aynı..Tipik kadın modeli..Dolabı doludur, ama üzerine giyecek hiç bir şeyi yoktur. O şişman gösteriyor, bu üzerime yapışıyor.....Madem öyle, dün gördün işte. Kızılay ne güzel  kaldırıma koymuş kıyafet toplama sandığı.. Ama nerde..Dolabı sıcak tutacak illede. Olmadı dolu gösterecek..
Hadi bunlar neyse, bir gece yarısı  darbe yapar, halledersin.. 
Asıl sorun beynimdeki karmaşa.
Beynimdeki doluluk..
    Haaa çok mu bilgiliyim..Yok canım ne haddime, kim çok para ister yarışmasına girsem ,suratıma bakan ilk soruyu sorma zahmetine bile girmeden, direkt eler beni .Öyle çok bişey bildiğim falan yok. Ama nerde gereksiz bilgi var, belki bir gün lazım olur  deyip, depolamışım  bir yerlere.. Lazım da oluyor gerçi ama, o kargaşalıkta ara bul bulabilirsen..
     Tabi sadece  gereksiz bilgi birikimi değil derdim.. Asla gerçekleşemeyecek hayallerim de var. İnsanda bi entellik merakı var  ya hani..Ben   kültür açısından fakir olunca, hayal enteli mi olmuşum ne. Mesela  son zamanlarda  ikinci ünv. takıntısı başladı. Ya kardeşim okuyacaksan, yap başvurunu git oku. Hem ne güzel sınav derdi de yokmuş..Ağzında sakız gibi ne dolandırıp duruyorsun.. Baktın gördün  bu konuda girişimin yok, kaldır at çöpe. 
    Balerin mi olmak istiyorsun ( paniğe mahal yok, yaşım tutuyor :)) ama ille de yuvarlanarak mı yapmak istiyorsun, ( hoş ben ona da üşenirim ya, neyse )   bak bakalım balede o tür icat edilmiş mi?  Hala   yoksa öyle bir imkan , sar gazeteye, bir  parkta bank üzerine bırak.. Belki bir taliplisi olur..
   Hiç bana insana dinamizm kazandıran hayalleridir falan demeyin.. Oluru var olmazı var. Olmazların peşinden koşup hayal kırıklığına uğramaya ne gerek var. Olacakları besle büyüt..( Tam burda elin oğlu/ kızı  gelsin , katletsin falan demeyeceğim )
    Bunu unutmamam lazım.. aman ne çok şey biliyorum ben bir bilseniz ( Yukarıdakilere mi inanmıştınız yoksa, gereksiz o bilgi, derhal beyninizden atın, hatta bunu da az sonra atabilirsiniz :)) Hani konuşmaya başlasam bırakın külünü, mangal kalmaz ortada. Hoşgörülü olmaktan tutun da, insanın kendisini koruyabilmesi, insanlarla ilişkisini ayarlayabilmesi,  beğenmediği yönlerini nasıl törpüleyebileceği, mutlu evliliğin sırları, 10 krizde iyi dost olmanın yolları ......hepsi hakkında konferans verebilirim.Ama uygulayabiliyor muyum ? Nerdeeee, hatta bazen bakıyorum yazdığım yazılara, altında da  kendi yorumumu okuyorum, tamamen bir birine tezat....Bu kadar  mı olur ya? Düşüncelerim otur oturduğun yerde  diyor, yaptıklarım hadi kalk gidelim...Ufak tefek can sıkıntılarını kafaya takıyorum, ondan sonra da neden kafaya takıyorum diye takıyorum..Biraz rahat olmalı insan.O halde ne yapmak lazım, bildiklerini değil, yaptıklarını ölçüp biçeceksin..Kendini değiştirebiliyorsan değiştir, değiştiremiyorsan olduğun gibi kabul et, barış kendinle..Şimdi bunun beyinle ne alakası var.. Bilemedim ben de..Siz iliştiriverin konuya  bi zahmet :)
    Beynimiz nasıl bilmiyorum..Belki  ikinciye başlar bitirirsem, üçüncü tıp düşünüyorum, o zaman söylerim.. ( bu hayaller çöpe gitmeden iyice kullanayım da aklımda kalmasın diye söylüyorum :)) Ama hep şöyle hayal ediyorum.. Küçük küçük odacıklar var. Birinde birikim, birinde hayaller, birinde sinirler..... gibi. Odacıkların da içinde dolaplar, dolaplarda çekmeceler.. İşte her şey oralarda depolanıyor. Çok karışık olursa lazım olanları bulmak, kullanmak zaman alıyor gibi.Ya da Allah korusun o karmaşada yanlış bişey de geçebilir insanın eline..  
Gereksizleri atmak, ortamı havalandırmak lazım..
Kendimizle  barışmak lazım...
Müdahale edemediğimiz olayları ve insanları oldukları gibi kabul etmek lazım..
Kapasite ile uyumlu hayal kurup, askıya almadan peşinden koşmak lazım..
Yapılacak işleri biriktirmeden  sıraya koyup halletmek lazım..
Ruhtaki ataleti atmak lazım..
Her daim güler yüzlü, pozitif  düşünceli olmak lazım...
Yeni bir yol, yeni bir kişilik  lazım.
Hepimize , en çok da bana kolay gelsin :))





15.03.2013

BENDESİN ...




Artık eskisi kadar anmıyorum adını..
bir şey değişmedi aslında..
bıraktığın gibi..
gülüşün aklımda 
ve ellerin
ve sözlerin
bazen içimi dağlayan, bazen de  derde derman olan sözlerin
işime gelmiyor hepsini tek tek yeniden kendime söylemek..
ayıklıyorum teker teker
üşüdüğümde,  dudaklarından dökülüveren sıcacık sevgi dolu sözlerini hatırlıyorum.
ve nefret çıktığında sahneye, ruhumu buz kesen   kelimelerini düşünüyorum..
doğrusu neydi?
senden başka kim bilebilir ki?
hoş artık  önemi de yok..
ne  sen yüreğime yerleşebildin
ne de ben seni bırakıp gidebildim..
bendesin ama benim değilsin..





DİĞER YARI (M)



Hep ruh ikizini arar ya insan..Peki diğer yarısını bulduğunu ne zaman anlar ?
Çok sevdiğinde mi ?...
Çok sevildiğinde mi ?....
Hayır, karşısındaki,  ayna olabildiğinde...
O'nda ve O'nunla kendisini keşfedebildiğinde...





14.03.2013

ÇALIŞAN KADIN / EVCİMEN ERKEK



Geleneksel Türk toplumunda  eşlerin yeri de, görevleri de bellidir. 
Erkek dışa dönüktür, evin geçimin sağlar,
Kadın evi çekip çevirir,  anne olduysa, çocuklarına bakar.
Nitekim  Kadir abimiz de " evimin kadını, çocuklarımın anası olacaksın üleynnn" diyerek  bu duruma  onay vermiştir.
Ancak gelin görün ki, hayat şartlarının değişmesi, kadının da eğitim seviyesinin yükselmesi, maddi sıkıntılar...vs. vs. vs.  neticesinde kadın da çalışma hayatına atılmıştır mecburen.. Ha buna karşı mıyım elbette değilim. Çalışmanın kadının bilinçlenmesi, özgüveninin gelişmesi  gibi olumlu etkilerini hepimiz biliyoruz. Benim  anlayamadığım, gerçekten kadın  ekonomik özgürlüğe sahip olmak için mi çalışıyor..  Kariyer yapma hırsı,  geçim şartlarının zorluğu.... nedeniyle çalışan yok mu ?
Her çalışan kadın , aldığı maaşı istediği gibi  tasarruf etme hakkına sahip mi ?
Kadın yorgun argın işten döndükten sonra  yemek, bulaşık işleriyle uğraşırken,  erkeğin dinlenmeye çekilmesi, " daha yemek hazır değil mi?"   şeklindeki mızmızlanmaları , yemek sonrası , varsa çocuklarla ilgilenilmesi, sorunlarının çözüme ulaşması  , eskide mi kaldı . Artık çalışma hayatında erkekle   omuz omuza olan kadın, evde  de eşiyle el ele  verip   evin düzeninin sağlanması konusunda yeteri kadar destek alıyor mu ?
Siz hiç şöyle bir konuşmayı  bırakın duymayı, olacağına ihtimal veriyor musunuz?
-İsmail oğlum, hadi dışarı çıkalım da, iki tur atar, sonra kafede maç seyrederiz...
  -Ne dışarı çıkması oluuuum, daha çamaşırlar  asılcak, çocukların odası toplancak..
-Boşver işleri, Sibel yok mu evde, O yapsın..
  -Ya Sibel'i bilmez misin, evi böyle dandini gördü mü evden kaçar...Kimbilir kimle nerde geziyordur ?
Benim erkeklerin rahatını bozmak gibi bir derdim yok.Tam tersine, kadının eş ve anne olma görevlerinin yanında,  değişen hayat şartları, gelişen sosyo- ekonomik yapı nedeniyle yeni yeni roller üstlenirken, erkeğin hala " evin direği" rolüyle  dar alana hapsedilmesinden duyduğum rahatsızlığı dile getirmeye çalışıyorum..Rica ederim, ajan- provokatör gözüyle bakmayınız.. Ben kesinlikle erkeğe, " evine doğru dürüst bak, bakamıyorsan da, nasıl eşin, evin geçimine yardımcı olup, senden rol çalıyorsa (!), sen de aynı şekilde O'nun sorumluluklarını biraz azaltmaya çalış. " demiyorum.. Hele ki kadına, " ekonomik özgürlük"   adı altında  zamanını, ruhunu, bedenini  var gücünle  harcıyorsun, toparlan ve kendine gel. Bunları yaparken,  azıcık kendini düşün de    sorumluluklarının bir kısmını eşine devret hiç demiyorum.
Bana ne milletin iç ilişkisinden..
Amerika mıyım ben...
Kimsenin  arı kovanına çomak sokmak gibi bi derdim yok..
İnanmıyor musunuz?
Bence de inanmayın...





13.03.2013

.......

İnsan hayatı, kimsenin arka bahçesindeki salıncağı değil.. Her canı istediğinde sallanıp, eğlenip, sıkılınca gidemez.. Giden  sakın ola ki geri dönmeye kalkmasın !





SANADIR MARUZATIM...

yanlış mı anladım..
doğru anladım da yanlış mı anlattım..
etliye sütlüye karışmadan kendi çapımda oyalanmalı mıydım..
herkes doğru düşünmek zorunda değil ki,,
yanlış olan benim düşüncelerim belki..
ama aslolan tartışarak doğruyu bulmak değil midir..
beyanımda ben çok saldırgandım, kim bilir..
şimdi bir soru var cevaplanması gereken
gelişen durumun benimle hiç ilgisi yok  da olabilir.
hiç istemeden sözlerimiz , insanları kırabilir..
ne olursa olsun,
susamıyorum..
bu demek değil ki üzülmüyorum..





12.03.2013

SANA KANMAM ARTIK..



Sen en büyük ihaneti bana değil, gözümden düşerken , kendine yaptın aslında..
artık sen gelince aklıma,
kalan izlerini tek tek sileceğim, akan gözyaşlarımda...
biliyorum,
kalbim yine kanayacak ,
ama  bir daha sana  asla kanmayacak..







11.03.2013

ÖĞRETMENLERİN YÜZ KARASI !!!

Kadın olmak zordur..
Hele ki Türkiye 'de..
Buna rağmen keşke erkek olsaydım demedim hiç..
Ta ki bugüne kadar...
Haberleri seyrederken..
Yüzünü tam göremedim, çünkü iki büklümdü, bir öğretmen müsveddesi acımasızca tekme tokat dövüyordu....
İçim acıdı..
İlk kez erkek olmak istedim..Küfretmek için !!!
Hiç mi vicdanın yok be adam ?
16-17 yaşındaki  bir genci ( kaldı ki yaş kaç olursa olsun ) nasıl dövebilirsin?
Onca arkadaşının arasında yaşadığı travmayı nasıl aşacak o gencecik beyin..
İçine nasıl bir öfke tohumu saçtığının farkında mısın?
Ellerin, ayakların niye taş olmaz ki senin ?
İnsanlıktan bu kadar mı nasipsizsin ?
Senin gibi bir öğretmene nasıl evlat teslim edilir ki ?
Yok yok, ben bu devletin Milli Eğitimine deeee, Adalet Bakanlığına daaaa, ben böyle öğretmenlerin deeeeee
Sizin gibileri  sadece  Allah'a havale ediyorum, çünkü burada havale edilecek bir yer yok ...







100. TALİHLİ..

Aaaa takip eden sayısı 99...100. talihliye araba mı versem acaba :))





9.03.2013

AYRILIK VAKTİ..


Anladım ki vakit doldu..
Gözlerinde ayrılık bakışı var..
Sana sarılmadan,  dokunmadan
İzin ver son kez yanına uzanayım ...
Seyrederken seni  derin bir uykuya dalayım..
Sabah uyandığımda  ya hiç ayrılmamış ol yanımdan..
Ya da sana ait ne varsa , gitmeden hepsini  sil hafızamdan..







8.03.2013

8 MART KADINLARI ANMA GÜNÜ

Daha dün gece , hem de Kadınlar  Gününe  saatler belki de dakikalar kala öldürüldü Gülcan.
Başka nerelerde ne canlar yandı bilinmez.
Hangi kadın şiddet gördü,
Kim hakarete uğradı,
Kim kaşık düşmanı görüldü,
Ya da erkek çocuk doğuramadığı için horlandı ,
 Hangi çocuk yaştaki kız zorla evlendirilip "kadın" oldu,
Ya da berdele kurban gitti,
Kaç kadının töre uğruna canına kast edildi,
Ya daha hayatının baharında  ölümü tercih edenler?
İşten yorgun argın gelip , eşinin "yemek hazır değil mi daha"  sızlanmalarının eşliğinde bir yandan masa hazırlayıp, bir yandan çocuklarıyla ilgilenen kadınlar da vardı...
İş yerinde sırf kadın olduğu için tacize uğrayan,  erkek tercih edildiği için , kademesi  daha fazla olmasına rağmen terfi edemeyen kadın da vardı....
Trafikte  kadın olduğu için sıkıştırılan, kaza tehlikesi atlatan da .....
Saçı uzun aklı kısa görenler de var kadını,
Kendisi her türlü ahlaksızlığı yapıp , namusu sadece kadına ait ve kadının  sorumluluğunda gören de...
Kadın erkekten korkmadığında,
Efendilik taslamadan sahiplenildiğinde,
 Hak ettiği sevgiyi , değeri, mevkiyi , eğitimi aldığında,
İnsan olarak görülüp , insan gibi yaşamaya başladığında,
Hayatı kolaylaştıran ve yüklenen olarak değil , hayatı paylaşan olarak görülmeye başlandığında,
Erkeğin 3 adım gerisinde değil , yan yana , omuz omuza , el ele olmaya başladığında .....
İşte o zaman kutlayalım kadınlar gününü..
 Ben ne yazık ki kutlamaya değer bir gün görmüyorum.
Kadın ezilip horlandığı, şiddet gördüğü sürece de kutlayamam...
8 Mart Kadınları Anma Günüdür bugün......
Kadınların kutlamaya değer günlere kavuşması dileğiyle.....






7.03.2013

MÜMKÜN. OLSA ....

Bir sabun köpüğü
Sarsa etrafımı
Ama kuşatmasa sım sıkı
Biraz rahat bıraksa
Kendimle kalsam
Hatta kendimden de uzaklaşsam
Yalnızlık bile dışarıda kalsa
Bir dünya kursam
İçeriye kimseyi almasam
Bir sabun köpüğü
Sarsa etrafımı....





6.03.2013

MEĞER BEN ÖNYARGILIYMIŞIM ! ! !

Bir insanın en çok karşı çıktığı  ve asla tasvip etmediği bir durumun ortasında olduğunu görmesi kadar korkunç ne olabilir ki ?
Bu gün işte böyle hissettim ben.
Ne kadar önyargılı olduğumu gördüm.
Her hangi bir makamı dolduran insanın , o makamdan ayrı değerlendirilmesi gerektiğini öğrendim .
Bir insanın vasfının , kişiliğinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini öğrendim .
Bir diş doktoru da insan. Doktor olması dişlerinin  nasıl sağlam olmasını  gerektirmiyorsa, bir polisin de asayişin sağlanmasında en birincil görevli olması , onun da asayişi bozmayacağı anlamına gelmiyor .
Şefkat timsali annedir. Ancak bu anneler arasından dünyanın en gaddar insanının çıkmasına engel olmuyor.
Ve en önemlisi hakkı hukuku, iyiyi kötüyü , haramı helali biliyor dediğin insanın da çok kişiliksiz çıkabileceği gerçeği insanın ruh dünyasına tokat gibi çarpabiliyor .
Vasfı ne olursa olsun, insan dediğimiz varlığın zaafiyetleri olabiliyormuş .
Hiç umulmadık yerden falsoları da.
Aldanmamak lazımmış.
Kimseye taşıyamayacağı kadar doğruluk ve dürüslük yüklememek te.
Ve sonsuz güven, teslimiyet kendimize karşı bile doğru değilmiş ...
Ve ben önyargılıymışım.....








5.03.2013

ÖFKE AKLI BAŞTAN ALIR

Hepimiz kurbanı olmuşuz bir şeylerin.
Koca bir hayatı geçirmişiz, harcamışız  boş yere. 
Koca koca hedefler koyup önümüze,
Kendimizden geçmişiz, çalışıp didinmişiz delice...
Olduysa ne ala
Olmadıysa susup oturanlar  da olmuş
Ayağa kalkıp hamle yapanlar da...
Kaderine razı gelmiş kimi
Öfkeyi dost edinmiş öteki
Bilmezler mi ki öfke , duyana yüktür 
Öfke duyduğunun bundan haberi yoktur.
Akıl kenara çekilir
Kalbi bu necis duygular yönetir..
Hesaplaşmak kolaydır başkasıyla
Zira en büyük delil kendi elinle ettiğindir
Kaleminle yazdığın
Dilinle söylediğin...
Kendinle hesaplaşırken adil olamazsın asla
Ama iş yüzleşmeye gelince zararlı da çıkabilirsin unutma...
Kendini sorgulamak herkesin harcı değildir,
Hele ki hakkı teslim etmek enaniyete zor gelir...
Demem o ki
Öfkeyle kalkan zararla oturur
Öfke duymuyorum artık kimseye
Sevdiklerim de var, sevmediklerim de...
Doğruları söylemekse en büyük kaybım,
Kalanlar bana yeter, razıyım...