Uykuda geçirdiğim süre gittikçe azalıyor..
Bu gidişle ya uyumadan yaşamayı öğreneceğim,
ya da uykusuzluktan öleceğim.....
1.04.2013
27.03.2013
YETİŞKİNLERDE BİLGİSAYAR OYUNLARI BAĞIMLILIĞI..
Efendim, tam 5 yıldır bilfiil oyunus oyuncusu ( bağımlısı demiyorum :)) olarak bir bakayım dedim.Nedendir hala bu yaşta çocuklar gibi oyun oynuyor olmam. Bende bir arıza mı vardır ? Yaşanmamış çocukluğun tezahürleri midir ?
Neyse ki bu konuda yalnız değilmişim. Zira 1 milyon insan oyun bağımlısıymış.
Ben diğer oyunları bilemem. Ama benim oynadığım kelime oyunu, başta sadece kafayı boşaltmak, rahatlamak için başlanmış olup, zamanla insanı kuşatıveren, esir alan bir oyun. hele ki hırslı biriyseniz. Elbette çok faydası var. Hızlı karar verme yetisini geliştiriyor. Özellikle 10 sn. gibi kısa süreli oyunlar oynuyorsanız..
Kazanmanın keyfini yaşamak insanı ruhsal açıdan tatmin ediyor. Kazanmak deyip geçmeyin.. Benim başta en büyük tutkum, kazanmaktan çok, benden daha tecrübeli ve iyi oyuncuları alt etmekti. Bu nedenle " usta" diye nitelendirilen oyuncularla çok oynadım..
Ne zaman ki sıkıntım oldu, kendimi oyuna atarak kafayı dağıtmaya çalıştım. Kendini yiyip bitirmekten iyidir bence..
İnsanları tanıyorsunuz. Kazandıklarında ya da kaybettiklerinde verdiği tepkileri görüyorsunuz. Sizden daha iyi bir oyuncuyu yenince, " salak, ortalamana bak da öyle gel" diyebiliyor, çıkıp gittiği için de cevap veremiyorsunuz. Sizden daha acemi birine yenilince, " nasıl yaptın sen bu ortalamayı" alayı ile karşılaşabiliyorsunuz..
İnsanların zaaflarını görüyorsunuz. Normal hayatında her hangi bir başarıyı elde edememiş, hayalini gerçekleştirememiş, insanlarla iletişim kurmakta zorlanan asosyal tipler, orda kendilerine ait farklı bir hayal dünyası kurabiliyor.Adam teknisyen olduğu halde, mühendisim diyebiliyor. Biri kalkıp hukukta hakimlik bölümünde okuyabiliyor mesela :) Yani, hiç hoşuna gitmeyen gerçek yaşam koşullarından sun'i olarak uzaklaşıp, kendisini mutlu eden yeni bir alan, yeni bir kimlik oluşturabiliyor. Dış dünyanın sorunlarını, zorluklarını, içinden çıkamadığı durumları bir kenara itip , mutlu olduğu, yeni kimlik kazandığı bu dünyada, sun'i bir hayat oluşturuyor kendine..
Elbette çok saygın ve değerli insanlar da.. Orada vakit geçirmenin ayarını, dozunu kaçırmadan.. Konuştuğum kişilere " günde kaç saat oynarsınız, ortalama olarak " dediğimde, bazıları günde 1-2 saat derken, kimisi sadece hafta sonları oynadığını söyledi. amaç ise, beyinsel olarak dinlenmek. Çünkü genel profile baktığınızda, eğitim düzeyi yüksek, çoğunluğun üniversite mezunu olduğu , elinizi sallasanız bir mühendise, doktora ya da avukata çarptığınız oyuncu kitlesi mevcut. Elbette ki hepsi böyle değil. Arada, az önce de dediğim gibi, özgüven problemi yaşayan, kendini değersiz ve beceriksiz hisseden, aile içinde sorunlar yaşayan, iletişim eksikliği olan insanlar da mevcut. İşte bu türdeki insanların oyuna bağımlı olması çok kolay.
Oyun bağımlısı hangi durumlarda söz konusu ?
Eğer oyun için normal hayata devam etmekte zorluk yaşanıyorsa, yeme-içme, uyuma, dinlenme , aile içi sorumlulukların ya da iletişimin sekteye uğraması sözkonusuysa bağımlılık başlamış demektir. Artık yemek bile angarya gelmeye başlar insana. Uyku saatlerinden fedakarlık edilir. Öfke patlamaları yaşanır. Kaybetmek sinir bozucu olmaya başlar. Arkadaşlardan uzaklaşılır. Dışarıya çıkmaya, çalışmaya üşenir olur insan..Dışarıya çıkıldıysa, akıl bilgisayardadır, hemen eve dönmenin yolları araştırılır. Evdekilerle iki kelam edemez olunur. Hatta İngiltere'de olduğu gibi, saatlerce oyun oynamaktan hayatını bile kaybedebilir insan..(olayın muhatabı 20 yaşında bir genç, aralıksız 12 saat oyun oynamaktan hayatını kaybetmiş.) İşi abartıp , oyunda yenildiği rakibini gerçek hayatta bulup, bıçaklayarak öldürenler de mevcut.
Oyun bağımlılığının sebepleri 3 ana başlık altında toplanmış;
-Sosyal
-Fiziksel
-Ruhsal
Sosyal sebepler kısaca internet kullanımının yaygınlaşması, cep telefonu vasıtasıyla her an insanın elinin altında olması, kolay ulaşılması olarak nitelendirilebilir. Karşılıklı iletişimin de mümkün olduğu oyunlarda bağımlılık daha kolay gerçekleşebiliyor.
Fiziksel sebepler, dopamin hormonu insanı mutlu eder. Oyun oynarken kazanılan her başarıda salgılandığı için, insan haz almaya başlar. Kendini mutlu etmek için de ister istemez, oyunun başına oturur.
Ruhsal sebeplere gelince, yapılan araştırmalar neticesinde, oyun bağımlısı olanların genelde özgüveni düşük, sosyal iletişim kurmakta zorlanan, kendini değersiz hisseden insanlar olduğu ortaya çıkmış. tabi ki her bağımlıda bunların olması gerekmiyor. Oyundaki profil aracılığıyla gerçek hayatta dışa vurulmayan öfkenin tezahürü ile rahatlama da sözkonusu olabiliyor. Ya da cesaret ve girişimcilik, risk alma gibi eylemlerle insan kendisini daha rahat hissedebiliyor.
Eğer çevrede, ailede bu tür bağımlılar varsa ne yapılmalı ?
Bu konuda klinikler bile kurulmuş. Elbette ki bu yöntem, ileri seviyedeki bağımlılar için. Ama başlangıç aşamasında olanlar için yapılabilecekler de mevcut. Birden oyundan uzaklaşmak , bağımlının hayatında büyük bir boşluk oluşturacağı için, bu pek mantıklı değil. Öncelikle, bağımlının istekli olması gerekiyor. İlk adım, bağımlılığa iten nedenlerin araştırılıp, bu problemlerin giderilmesi. Ardından kademeli uzaklaştırma gerekiyor. Bunun için yapılabilecek en güzel şey, yeni sosyal alanlar oluşturmak. Konser, sinema veya herhengi bir kursa gitmek gibi..Bağımlının spora yönlendirilmesi en iyi sonuç veren aktivitelerden biri. Elbette ki bu arada eleştirmek kesinlikle ve bir anda koparmaya çalışmak ters tepecektir..
Eer hala sorun devam ediyorsa da profesyonel desteğe başvurmak gerekiyor..
26.03.2013
EY SEVGİLİ....
Mevsimini bilemediğim bir gündeydi gidişin..
öylesine anlamsız, öylesine sebepsizdi..
senden sonra da yaşamaya devam ettim
güneşin doğuşu yine güzel, batışı alabildiğine romantikti..
yeni kitaplar aldım, okumayacağımı bilsem de..
bir de kırmızı sardunya koydum pencereme
bazen bir filme takıldım..
güldüm, ağladım..
yeni insanlar tanıdım..
kendime yakaları dantel, beyaz bir gömlek aldım.
ama geceleri..
el ayak çekilip yalnız kaldığımda,
yumruk gibi takıldın boğazıma..
yutkunamadım..
sanki son damlaydın, gözümden akacak olan..
ağlayamadım.
en çok gecenin yalnızlığında hissettim yokluğunu..
sen hayatımdan teğet geçmiş, geldiğin gibi gitmiştin..
ama ben o noktada çakılı kalmıştım..
gülümsemene..
küsüp gitmelerine..
sebepsiz sinirlenmelerine..
bilmiyorum ne haldesin, nerdesin, kimlerlesin..
sen de düşünüyor musun ara sıra beni
olmadık zamanda düşüyor muyum aklına...
içinde ip gibi sızlıyor mu bir yerlerin..
ey sevgili..
nerde olursan ol, bir yanın bende..
kiminle olursan ol, bir parçan benle..
müebbete mahkum ettim seni..
prangalara vurdum benliğini..
kısacası sevgili...
" AKLIMDASIN MIH GİBİ ".....
24.03.2013
MUHTEŞEM İKİLİ..
Karşıdan hayran hayran baktığı akıllı kadının yüzü kendine döndüğünde, egosu güçlü erkeğe bi haller olur.. Nasılsa menzile girmiştir kadın. Yıpratma, böl parçala, elinden gelirse yok et manevraları başlar. Yaptığı hiç bir şey beğenilmez, fikri sorulmaz, kaale alınmaz.. E senin gibi bir adamın böyle bir kadınla ne işi var demezler mi ?
Eğer arada sadece hoşlanma durumu varsa, adamın burnu yere inmez, kadının gururu bu ilişkiye izin vermez, geçti gitti, bir kaç günlük fasıldı denir..Herkes sepeti koluna takar, yoluna gider..
Gerçekten aşk varsa, bir sürü ihtimal söz konusudur..
Adam hala dik kafalıdır, kadın dayanamaz gider, adamın yelkenler suya iner... Lakin çoktan terkedilmiştir.
Adam dik kafalıdır, kadın sineye çeker, " tekmele beni sendromu" eşliğinde yaşar giderler...
Adam dik kafalıdır, kadın inatçı çıkar.. Ne gider, ne boyun eğer... Alın elinize çiğdemleri, geçin karşılarına, seyredin.. Müthiş keyifli bir birliktelik olur.. Tartışmaları bile buram buram akıl kokar.. Tutkuyu, nefreti, aşkı, hatta şiddeti bile görebilirsiniz.. Ayrılığa dayanamazlar, birlikteyken yapamazlar..
Ama ortada egosu güçlü bir erkek değil de, narsist biri varsa, yandı gülüm keten helva..
İşte bu yandığının resmidir kızım, ya boyun eğer yavaş yavaş ruhunu, duygularını öldürürsün, ya da bağrına taş basar gidersin.
Sakın bunu yenilgi olarak algılama.. Zira narsist bir erkekle baş etmek zordur..
Aklın yeter,
Gücün yeter,
Sabrın yeter,
Ama sinirlerin kaldırmaz be gülüm..
Boşuna uğraşma....
23.03.2013
.........
O kadar çok şey var ki yazmak istediğim...Ve öyle çok taslak birikti ki...
Ama hiç biri için "yayınla" ya basamıyorum...
Yazıları okuyorum...Bazılarını yarım bırakıyorum...
Hiç birini yorumlayamıyorum...
Ama hiç biri için "yayınla" ya basamıyorum...
Yazıları okuyorum...Bazılarını yarım bırakıyorum...
Hiç birini yorumlayamıyorum...
21.03.2013
NE KADAR FAYDALIYIZ, O KADAR İNSANIZ
İnsanın iç dünyasına dalması elzemdir.
Yoksa nasıl çeki düzen verir kendisine..
Nasıl anlar yanlış yaptığını..
Nasıl sorgular,
Yargılar...
Ama her daim yaşam alanı batını olursa,
Gündelik olağan olayları kaçırır..
Gölgesiyle bile kavga etmeye başlar.
Sorunlar büyür gözünde, dağ gibi olur.
Oysa paylaşmaktır yaradılış gayelerinden biri..
Ne zaman ki başka insanların dertleriyle hemhal olur,
Sorunlarıyla daha kolay baş edebilir..
Tek dertli olanın, çıkmazda kalanın kendisi olmadığını anlar..
Bir çiğ tanesi gibi, gönüldeki yangının üzerine damlar..
Başkasına ne kadar faydalı olabiliyorsa,
Farklı bir yol açabiliyorsa,
O kadar "insan"dır.
Aksi bencillikten başka bir şey değildir..
19.03.2013
BİR GÜN BİR ARKADAŞIM ÇEMKİRDİ, HAYATIM DEĞİŞTİ..
Günlük mutad konuşmamızı yapıyoruz.. Ben incir çekirdeğini doldurmayacak hezeyanlarımdan bahsediyorum..Hani dokunsalar ağlayacak durumdayım.
Meğer O'nun da canı burnundaymş. Ne bileyim ben saatlerce ağır cezada duruşmada olduğunu..
Amannnnn bir başladı ki sormayın gitsin.. Hani karşısında olsam dövecek..Çemkiriyor ki, ne çemkirme..
Ben başladım salya sümük ağlamaya...
Canım benim..Hiç kıyamaz bana, çok sever.. O sinirinin ve öfkesinin arasında ara ara " niye ağlıyorsun şimdi? " sorusunu sormayı da ihmal etmedi hiç.. Sordu sormasına da, cevap umurunda değil ki, nefes bile almadan devam etti tam gaz..
Sonra ne mi oldu...
Sabah bir kalktım, kuş gibi hafiflemişim.
Her şey pek bi farklı geldi gözüme.
Meğer ne saçma bir çıkmaza girmişim dedim.Ne çok abartmışım olayları..
İşte bu dedim..Dostluk arkadaşlık bu. Derdimiz anlaşılmak değil sadece.. Göremediğimiz yanlışların güzellikle, olmadı çemkirmeyle gözümüze sokulması. Yoksa hatasından nasıl döner insan. Olayların dışında olan daha iyi gözlemliyor. Nerede yanlış var görüyor. Bunlar dile getirilmeyecekse, aman kırılmasın, üzülmesin diye insan kendi haline bırakılacaksa ben ne anlarım o dostluktan ?
Elbette gerçeği kabullenmek zor geliyor, suçlu olduğunu, yanlış yaptığını kabullenmek..
Hele ki egonuz yaralanıyorsa çok zor..
Ama mantıklı insanın yapacağı, kırılıp küsmek değil, külahını önüne alıp düşünmek..
Çünkü bir insan sizi gerçekten seviyorsa, gerçeği, bedeli ne olursa olsun yüzünüze haykırmalıdır. Susup, sadece sizi anlamakla yetiniyorsa, o sevginin sorgulanması gerekir..
18.03.2013
.....
Başkasından medet ummak, kaderini O'nun ellerine teslim etmektir. Hayatına sahip çık ve kaderini kendin yaz..
ANLADIM Kİ.
Bir gün seni çok kıskanıyorum demiştim hatırlıyor musun ? Yüzüne çarpan rüzgardan tut da, üzerine yağan yağmurdan bile..Sokakta selam verdiğin insandan, karşılıklı çay içtiğin bir arkadaştan, hatta köyünden sana kiraz getiren odacından...
Hayatına giren, teğet geçen kim varsa ondan kıskanmıştım..
Yanılmışım...
Asıl kıskanmam gereken senin ruhunu görenmiş..
Elini, dudağını değil, yüreğini öpenmiş..
Sana sevgiyle bakan değil, seni sevgiyle besleyenmiş..
Ve yalnızlığını düşündükçe anlıyorum ki,
Aslında seni kıskanmam gerekmezmiş...
16.03.2013
BEYNİME FORMAT ATMAM LAZIM..
Benden çok iyi koleksiyoncu olurmuş.Biriktirmekte ve saklamakta üstüme yok.
Baktım dolaba envai çeşit bitki çayı. Hepsi mis gibi, jelatini bile açılmamış. Bergamotlu yeşil çay, tarçınlı yeşil çay, üzüm çekirdekli mürdüm erikli, kayısılı.... uzar gider bu liste.Merak etmeyiniz, son kullanma tarihlerini sık sık kontrol ediyorum :)
Kıyafetlerde de durum aynı..Tipik kadın modeli..Dolabı doludur, ama üzerine giyecek hiç bir şeyi yoktur. O şişman gösteriyor, bu üzerime yapışıyor.....Madem öyle, dün gördün işte. Kızılay ne güzel kaldırıma koymuş kıyafet toplama sandığı.. Ama nerde..Dolabı sıcak tutacak illede. Olmadı dolu gösterecek..
Hadi bunlar neyse, bir gece yarısı darbe yapar, halledersin..
Asıl sorun beynimdeki karmaşa.
Beynimdeki doluluk..
Haaa çok mu bilgiliyim..Yok canım ne haddime, kim çok para ister yarışmasına girsem ,suratıma bakan ilk soruyu sorma zahmetine bile girmeden, direkt eler beni .Öyle çok bişey bildiğim falan yok. Ama nerde gereksiz bilgi var, belki bir gün lazım olur deyip, depolamışım bir yerlere.. Lazım da oluyor gerçi ama, o kargaşalıkta ara bul bulabilirsen..
Tabi sadece gereksiz bilgi birikimi değil derdim.. Asla gerçekleşemeyecek hayallerim de var. İnsanda bi entellik merakı var ya hani..Ben kültür açısından fakir olunca, hayal enteli mi olmuşum ne. Mesela son zamanlarda ikinci ünv. takıntısı başladı. Ya kardeşim okuyacaksan, yap başvurunu git oku. Hem ne güzel sınav derdi de yokmuş..Ağzında sakız gibi ne dolandırıp duruyorsun.. Baktın gördün bu konuda girişimin yok, kaldır at çöpe.
Balerin mi olmak istiyorsun ( paniğe mahal yok, yaşım tutuyor :)) ama ille de yuvarlanarak mı yapmak istiyorsun, ( hoş ben ona da üşenirim ya, neyse ) bak bakalım balede o tür icat edilmiş mi? Hala yoksa öyle bir imkan , sar gazeteye, bir parkta bank üzerine bırak.. Belki bir taliplisi olur..
Hiç bana insana dinamizm kazandıran hayalleridir falan demeyin.. Oluru var olmazı var. Olmazların peşinden koşup hayal kırıklığına uğramaya ne gerek var. Olacakları besle büyüt..( Tam burda elin oğlu/ kızı gelsin , katletsin falan demeyeceğim )
Bunu unutmamam lazım.. aman ne çok şey biliyorum ben bir bilseniz ( Yukarıdakilere mi inanmıştınız yoksa, gereksiz o bilgi, derhal beyninizden atın, hatta bunu da az sonra atabilirsiniz :)) Hani konuşmaya başlasam bırakın külünü, mangal kalmaz ortada. Hoşgörülü olmaktan tutun da, insanın kendisini koruyabilmesi, insanlarla ilişkisini ayarlayabilmesi, beğenmediği yönlerini nasıl törpüleyebileceği, mutlu evliliğin sırları, 10 krizde iyi dost olmanın yolları ......hepsi hakkında konferans verebilirim.Ama uygulayabiliyor muyum ? Nerdeeee, hatta bazen bakıyorum yazdığım yazılara, altında da kendi yorumumu okuyorum, tamamen bir birine tezat....Bu kadar mı olur ya? Düşüncelerim otur oturduğun yerde diyor, yaptıklarım hadi kalk gidelim...Ufak tefek can sıkıntılarını kafaya takıyorum, ondan sonra da neden kafaya takıyorum diye takıyorum..Biraz rahat olmalı insan.O halde ne yapmak lazım, bildiklerini değil, yaptıklarını ölçüp biçeceksin..Kendini değiştirebiliyorsan değiştir, değiştiremiyorsan olduğun gibi kabul et, barış kendinle..Şimdi bunun beyinle ne alakası var.. Bilemedim ben de..Siz iliştiriverin konuya bi zahmet :)
Beynimiz nasıl bilmiyorum..Belki ikinciye başlar bitirirsem, üçüncü tıp düşünüyorum, o zaman söylerim.. ( bu hayaller çöpe gitmeden iyice kullanayım da aklımda kalmasın diye söylüyorum :)) Ama hep şöyle hayal ediyorum.. Küçük küçük odacıklar var. Birinde birikim, birinde hayaller, birinde sinirler..... gibi. Odacıkların da içinde dolaplar, dolaplarda çekmeceler.. İşte her şey oralarda depolanıyor. Çok karışık olursa lazım olanları bulmak, kullanmak zaman alıyor gibi.Ya da Allah korusun o karmaşada yanlış bişey de geçebilir insanın eline..
Gereksizleri atmak, ortamı havalandırmak lazım..
Kendimizle barışmak lazım...
Müdahale edemediğimiz olayları ve insanları oldukları gibi kabul etmek lazım..
Kapasite ile uyumlu hayal kurup, askıya almadan peşinden koşmak lazım..
Yapılacak işleri biriktirmeden sıraya koyup halletmek lazım..
Ruhtaki ataleti atmak lazım..
Her daim güler yüzlü, pozitif düşünceli olmak lazım...
Yeni bir yol, yeni bir kişilik lazım.
Hepimize , en çok da bana kolay gelsin :))
15.03.2013
BENDESİN ...
Artık eskisi kadar anmıyorum adını..
bir şey değişmedi aslında..
bıraktığın gibi..
gülüşün aklımda
ve ellerin
ve sözlerin
bazen içimi dağlayan, bazen de derde derman olan sözlerin
işime gelmiyor hepsini tek tek yeniden kendime söylemek..
ayıklıyorum teker teker
üşüdüğümde, dudaklarından dökülüveren sıcacık sevgi dolu sözlerini hatırlıyorum.
ve nefret çıktığında sahneye, ruhumu buz kesen kelimelerini düşünüyorum..
doğrusu neydi?
senden başka kim bilebilir ki?
hoş artık önemi de yok..
ne sen yüreğime yerleşebildin
ne de ben seni bırakıp gidebildim..
bendesin ama benim değilsin..
DİĞER YARI (M)
Çok sevdiğinde mi ?...
Çok sevildiğinde mi ?....
Hayır, karşısındaki, ayna olabildiğinde...
O'nda ve O'nunla kendisini keşfedebildiğinde...
14.03.2013
ÇALIŞAN KADIN / EVCİMEN ERKEK
Geleneksel Türk toplumunda eşlerin yeri de, görevleri de bellidir.
Erkek dışa dönüktür, evin geçimin sağlar,
Kadın evi çekip çevirir, anne olduysa, çocuklarına bakar.
Nitekim Kadir abimiz de " evimin kadını, çocuklarımın anası olacaksın üleynnn" diyerek bu duruma onay vermiştir.
Ancak gelin görün ki, hayat şartlarının değişmesi, kadının da eğitim seviyesinin yükselmesi, maddi sıkıntılar...vs. vs. vs. neticesinde kadın da çalışma hayatına atılmıştır mecburen.. Ha buna karşı mıyım elbette değilim. Çalışmanın kadının bilinçlenmesi, özgüveninin gelişmesi gibi olumlu etkilerini hepimiz biliyoruz. Benim anlayamadığım, gerçekten kadın ekonomik özgürlüğe sahip olmak için mi çalışıyor.. Kariyer yapma hırsı, geçim şartlarının zorluğu.... nedeniyle çalışan yok mu ?
Her çalışan kadın , aldığı maaşı istediği gibi tasarruf etme hakkına sahip mi ?
Kadın yorgun argın işten döndükten sonra yemek, bulaşık işleriyle uğraşırken, erkeğin dinlenmeye çekilmesi, " daha yemek hazır değil mi?" şeklindeki mızmızlanmaları , yemek sonrası , varsa çocuklarla ilgilenilmesi, sorunlarının çözüme ulaşması , eskide mi kaldı . Artık çalışma hayatında erkekle omuz omuza olan kadın, evde de eşiyle el ele verip evin düzeninin sağlanması konusunda yeteri kadar destek alıyor mu ?
Siz hiç şöyle bir konuşmayı bırakın duymayı, olacağına ihtimal veriyor musunuz?-İsmail oğlum, hadi dışarı çıkalım da, iki tur atar, sonra kafede maç seyrederiz...
-Ne dışarı çıkması oluuuum, daha çamaşırlar asılcak, çocukların odası toplancak..
-Boşver işleri, Sibel yok mu evde, O yapsın..
-Ya Sibel'i bilmez misin, evi böyle dandini gördü mü evden kaçar...Kimbilir kimle nerde geziyordur ?
Benim erkeklerin rahatını bozmak gibi bir derdim yok.Tam tersine, kadının eş ve anne olma görevlerinin yanında, değişen hayat şartları, gelişen sosyo- ekonomik yapı nedeniyle yeni yeni roller üstlenirken, erkeğin hala " evin direği" rolüyle dar alana hapsedilmesinden duyduğum rahatsızlığı dile getirmeye çalışıyorum..Rica ederim, ajan- provokatör gözüyle bakmayınız.. Ben kesinlikle erkeğe, " evine doğru dürüst bak, bakamıyorsan da, nasıl eşin, evin geçimine yardımcı olup, senden rol çalıyorsa (!), sen de aynı şekilde O'nun sorumluluklarını biraz azaltmaya çalış. " demiyorum.. Hele ki kadına, " ekonomik özgürlük" adı altında zamanını, ruhunu, bedenini var gücünle harcıyorsun, toparlan ve kendine gel. Bunları yaparken, azıcık kendini düşün de sorumluluklarının bir kısmını eşine devret hiç demiyorum.
Bana ne milletin iç ilişkisinden..
Amerika mıyım ben...
Kimsenin arı kovanına çomak sokmak gibi bi derdim yok..
İnanmıyor musunuz?
Bence de inanmayın...
13.03.2013
.......
İnsan hayatı, kimsenin arka bahçesindeki salıncağı değil.. Her canı istediğinde sallanıp, eğlenip, sıkılınca gidemez.. Giden sakın ola ki geri dönmeye kalkmasın !
SANADIR MARUZATIM...
yanlış mı anladım..
doğru anladım da yanlış mı anlattım..
etliye sütlüye karışmadan kendi çapımda oyalanmalı mıydım..
herkes doğru düşünmek zorunda değil ki,,
yanlış olan benim düşüncelerim belki..
ama aslolan tartışarak doğruyu bulmak değil midir..
beyanımda ben çok saldırgandım, kim bilir..
şimdi bir soru var cevaplanması gereken
gelişen durumun benimle hiç ilgisi yok da olabilir.
hiç istemeden sözlerimiz , insanları kırabilir..
ne olursa olsun,
susamıyorum..
bu demek değil ki üzülmüyorum..
doğru anladım da yanlış mı anlattım..
etliye sütlüye karışmadan kendi çapımda oyalanmalı mıydım..
herkes doğru düşünmek zorunda değil ki,,
yanlış olan benim düşüncelerim belki..
ama aslolan tartışarak doğruyu bulmak değil midir..
beyanımda ben çok saldırgandım, kim bilir..
şimdi bir soru var cevaplanması gereken
gelişen durumun benimle hiç ilgisi yok da olabilir.
hiç istemeden sözlerimiz , insanları kırabilir..
ne olursa olsun,
susamıyorum..
bu demek değil ki üzülmüyorum..
12.03.2013
SANA KANMAM ARTIK..
Sen en büyük ihaneti bana değil, gözümden düşerken , kendine yaptın aslında..
artık sen gelince aklıma,
kalan izlerini tek tek sileceğim, akan gözyaşlarımda...
biliyorum,
kalbim yine kanayacak ,
ama bir daha sana asla kanmayacak..
11.03.2013
ÖĞRETMENLERİN YÜZ KARASI !!!
Kadın olmak zordur..
Hele ki Türkiye 'de..
Buna rağmen keşke erkek olsaydım demedim hiç..
Ta ki bugüne kadar...
Haberleri seyrederken..
Yüzünü tam göremedim, çünkü iki büklümdü, bir öğretmen müsveddesi acımasızca tekme tokat dövüyordu....
İçim acıdı..
İlk kez erkek olmak istedim..Küfretmek için !!!
Hiç mi vicdanın yok be adam ?
16-17 yaşındaki bir genci ( kaldı ki yaş kaç olursa olsun ) nasıl dövebilirsin?
Onca arkadaşının arasında yaşadığı travmayı nasıl aşacak o gencecik beyin..
İçine nasıl bir öfke tohumu saçtığının farkında mısın?
Ellerin, ayakların niye taş olmaz ki senin ?
İnsanlıktan bu kadar mı nasipsizsin ?
Senin gibi bir öğretmene nasıl evlat teslim edilir ki ?
Yok yok, ben bu devletin Milli Eğitimine deeee, Adalet Bakanlığına daaaa, ben böyle öğretmenlerin deeeeee
Sizin gibileri sadece Allah'a havale ediyorum, çünkü burada havale edilecek bir yer yok ...
Hele ki Türkiye 'de..
Buna rağmen keşke erkek olsaydım demedim hiç..
Ta ki bugüne kadar...
Haberleri seyrederken..
Yüzünü tam göremedim, çünkü iki büklümdü, bir öğretmen müsveddesi acımasızca tekme tokat dövüyordu....
İçim acıdı..
İlk kez erkek olmak istedim..Küfretmek için !!!
Hiç mi vicdanın yok be adam ?
16-17 yaşındaki bir genci ( kaldı ki yaş kaç olursa olsun ) nasıl dövebilirsin?
Onca arkadaşının arasında yaşadığı travmayı nasıl aşacak o gencecik beyin..
İçine nasıl bir öfke tohumu saçtığının farkında mısın?
Ellerin, ayakların niye taş olmaz ki senin ?
İnsanlıktan bu kadar mı nasipsizsin ?
Senin gibi bir öğretmene nasıl evlat teslim edilir ki ?
Yok yok, ben bu devletin Milli Eğitimine deeee, Adalet Bakanlığına daaaa, ben böyle öğretmenlerin deeeeee
Sizin gibileri sadece Allah'a havale ediyorum, çünkü burada havale edilecek bir yer yok ...
9.03.2013
AYRILIK VAKTİ..
Anladım ki vakit doldu..
Gözlerinde ayrılık bakışı var..
Sana sarılmadan, dokunmadan
İzin ver son kez yanına uzanayım ...
Seyrederken seni derin bir uykuya dalayım..
Sabah uyandığımda ya hiç ayrılmamış ol yanımdan..
Ya da sana ait ne varsa , gitmeden hepsini sil hafızamdan..
8.03.2013
8 MART KADINLARI ANMA GÜNÜ
Daha dün gece , hem de Kadınlar Gününe saatler belki de dakikalar kala öldürüldü Gülcan.
Başka nerelerde ne canlar yandı bilinmez.
Hangi kadın şiddet gördü,
Kim hakarete uğradı,
Kim kaşık düşmanı görüldü,
Ya da erkek çocuk doğuramadığı için horlandı ,
Hangi çocuk yaştaki kız zorla evlendirilip "kadın" oldu,
Ya da berdele kurban gitti,
Kaç kadının töre uğruna canına kast edildi,
Ya daha hayatının baharında ölümü tercih edenler?
İşten yorgun argın gelip , eşinin "yemek hazır değil mi daha" sızlanmalarının eşliğinde bir yandan masa hazırlayıp, bir yandan çocuklarıyla ilgilenen kadınlar da vardı...
İş yerinde sırf kadın olduğu için tacize uğrayan, erkek tercih edildiği için , kademesi daha fazla olmasına rağmen terfi edemeyen kadın da vardı....
Trafikte kadın olduğu için sıkıştırılan, kaza tehlikesi atlatan da .....
Saçı uzun aklı kısa görenler de var kadını,
Kendisi her türlü ahlaksızlığı yapıp , namusu sadece kadına ait ve kadının sorumluluğunda gören de...
Kadın erkekten korkmadığında,
Efendilik taslamadan sahiplenildiğinde,
Hak ettiği sevgiyi , değeri, mevkiyi , eğitimi aldığında,
İnsan olarak görülüp , insan gibi yaşamaya başladığında,
Hayatı kolaylaştıran ve yüklenen olarak değil , hayatı paylaşan olarak görülmeye başlandığında,
Erkeğin 3 adım gerisinde değil , yan yana , omuz omuza , el ele olmaya başladığında .....
İşte o zaman kutlayalım kadınlar gününü..
Ben ne yazık ki kutlamaya değer bir gün görmüyorum.
Kadın ezilip horlandığı, şiddet gördüğü sürece de kutlayamam...
8 Mart Kadınları Anma Günüdür bugün......
Kadınların kutlamaya değer günlere kavuşması dileğiyle.....
Başka nerelerde ne canlar yandı bilinmez.
Hangi kadın şiddet gördü,
Kim hakarete uğradı,
Kim kaşık düşmanı görüldü,
Ya da erkek çocuk doğuramadığı için horlandı ,
Hangi çocuk yaştaki kız zorla evlendirilip "kadın" oldu,
Ya da berdele kurban gitti,
Kaç kadının töre uğruna canına kast edildi,
Ya daha hayatının baharında ölümü tercih edenler?
İşten yorgun argın gelip , eşinin "yemek hazır değil mi daha" sızlanmalarının eşliğinde bir yandan masa hazırlayıp, bir yandan çocuklarıyla ilgilenen kadınlar da vardı...
İş yerinde sırf kadın olduğu için tacize uğrayan, erkek tercih edildiği için , kademesi daha fazla olmasına rağmen terfi edemeyen kadın da vardı....
Trafikte kadın olduğu için sıkıştırılan, kaza tehlikesi atlatan da .....
Saçı uzun aklı kısa görenler de var kadını,
Kendisi her türlü ahlaksızlığı yapıp , namusu sadece kadına ait ve kadının sorumluluğunda gören de...
Kadın erkekten korkmadığında,
Efendilik taslamadan sahiplenildiğinde,
Hak ettiği sevgiyi , değeri, mevkiyi , eğitimi aldığında,
İnsan olarak görülüp , insan gibi yaşamaya başladığında,
Hayatı kolaylaştıran ve yüklenen olarak değil , hayatı paylaşan olarak görülmeye başlandığında,
Erkeğin 3 adım gerisinde değil , yan yana , omuz omuza , el ele olmaya başladığında .....
İşte o zaman kutlayalım kadınlar gününü..
Ben ne yazık ki kutlamaya değer bir gün görmüyorum.
Kadın ezilip horlandığı, şiddet gördüğü sürece de kutlayamam...
8 Mart Kadınları Anma Günüdür bugün......
Kadınların kutlamaya değer günlere kavuşması dileğiyle.....
7.03.2013
MÜMKÜN. OLSA ....
Bir sabun köpüğü
Sarsa etrafımı
Ama kuşatmasa sım sıkı
Biraz rahat bıraksa
Kendimle kalsam
Hatta kendimden de uzaklaşsam
Yalnızlık bile dışarıda kalsa
Bir dünya kursam
İçeriye kimseyi almasam
Bir sabun köpüğü
Sarsa etrafımı....
Sarsa etrafımı
Ama kuşatmasa sım sıkı
Biraz rahat bıraksa
Kendimle kalsam
Hatta kendimden de uzaklaşsam
Yalnızlık bile dışarıda kalsa
Bir dünya kursam
İçeriye kimseyi almasam
Bir sabun köpüğü
Sarsa etrafımı....
6.03.2013
MEĞER BEN ÖNYARGILIYMIŞIM ! ! !
Bir insanın en çok karşı çıktığı ve asla tasvip etmediği bir durumun ortasında olduğunu görmesi kadar korkunç ne olabilir ki ?
Bu gün işte böyle hissettim ben.
Ne kadar önyargılı olduğumu gördüm.
Her hangi bir makamı dolduran insanın , o makamdan ayrı değerlendirilmesi gerektiğini öğrendim .
Bir insanın vasfının , kişiliğinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini öğrendim .
Bir diş doktoru da insan. Doktor olması dişlerinin nasıl sağlam olmasını gerektirmiyorsa, bir polisin de asayişin sağlanmasında en birincil görevli olması , onun da asayişi bozmayacağı anlamına gelmiyor .
Şefkat timsali annedir. Ancak bu anneler arasından dünyanın en gaddar insanının çıkmasına engel olmuyor.
Ve en önemlisi hakkı hukuku, iyiyi kötüyü , haramı helali biliyor dediğin insanın da çok kişiliksiz çıkabileceği gerçeği insanın ruh dünyasına tokat gibi çarpabiliyor .
Vasfı ne olursa olsun, insan dediğimiz varlığın zaafiyetleri olabiliyormuş .
Hiç umulmadık yerden falsoları da.
Aldanmamak lazımmış.
Kimseye taşıyamayacağı kadar doğruluk ve dürüslük yüklememek te.
Ve sonsuz güven, teslimiyet kendimize karşı bile doğru değilmiş ...
Ve ben önyargılıymışım.....
Bu gün işte böyle hissettim ben.
Ne kadar önyargılı olduğumu gördüm.
Her hangi bir makamı dolduran insanın , o makamdan ayrı değerlendirilmesi gerektiğini öğrendim .
Bir insanın vasfının , kişiliğinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini öğrendim .
Bir diş doktoru da insan. Doktor olması dişlerinin nasıl sağlam olmasını gerektirmiyorsa, bir polisin de asayişin sağlanmasında en birincil görevli olması , onun da asayişi bozmayacağı anlamına gelmiyor .
Şefkat timsali annedir. Ancak bu anneler arasından dünyanın en gaddar insanının çıkmasına engel olmuyor.
Ve en önemlisi hakkı hukuku, iyiyi kötüyü , haramı helali biliyor dediğin insanın da çok kişiliksiz çıkabileceği gerçeği insanın ruh dünyasına tokat gibi çarpabiliyor .
Vasfı ne olursa olsun, insan dediğimiz varlığın zaafiyetleri olabiliyormuş .
Hiç umulmadık yerden falsoları da.
Aldanmamak lazımmış.
Kimseye taşıyamayacağı kadar doğruluk ve dürüslük yüklememek te.
Ve sonsuz güven, teslimiyet kendimize karşı bile doğru değilmiş ...
Ve ben önyargılıymışım.....
5.03.2013
ÖFKE AKLI BAŞTAN ALIR
Hepimiz kurbanı olmuşuz bir şeylerin.
Koca bir hayatı geçirmişiz, harcamışız boş yere.
Koca koca hedefler koyup önümüze,
Kendimizden geçmişiz, çalışıp didinmişiz delice...
Olduysa ne ala
Olmadıysa susup oturanlar da olmuş
Ayağa kalkıp hamle yapanlar da...
Kaderine razı gelmiş kimi
Öfkeyi dost edinmiş öteki
Bilmezler mi ki öfke , duyana yüktür
Öfke duyduğunun bundan haberi yoktur.
Akıl kenara çekilir
Kalbi bu necis duygular yönetir..
Hesaplaşmak kolaydır başkasıyla
Zira en büyük delil kendi elinle ettiğindir
Kaleminle yazdığın
Dilinle söylediğin...
Kendinle hesaplaşırken adil olamazsın asla
Ama iş yüzleşmeye gelince zararlı da çıkabilirsin unutma...
Kendini sorgulamak herkesin harcı değildir,
Hele ki hakkı teslim etmek enaniyete zor gelir...
Demem o ki
Öfkeyle kalkan zararla oturur
Öfke duymuyorum artık kimseye
Sevdiklerim de var, sevmediklerim de...
Doğruları söylemekse en büyük kaybım,
Kalanlar bana yeter, razıyım...
ÜŞÜTÜYOR İSTANBUL
İstanbul çok soğuk geldi bu defa. Hem içim üşüyor hem bedenim. Aramızda anlamsız bir soğukluk var. Sanki eve saklandım, sokaklarında dolaşmak bile istemiyorum...
4.03.2013
BANA BİR ŞEYLER OLUYOR....
Geçenlerde ( yaklaşık 1 hafta önce ) Dönence 'nin blogu bomboştu..Yazıları silinmişti..Merak ettim, mail atıp sorayım dedim.. Yorumlar mailime geldiği için oradan adresini buldum, yazdım gönderirken dikkatimi çekti, Meryem Can yazıyordu başta..Allah Allah dedim, niye bayan ismiyle mail aldı ki?...Neyse önemsemedim...
Az önce de Kafka'ya Mektuplar bloguna baktım, uzun süredir yorum yapılamıyordu ve nete son zaman fazla giremediği için, Levent'in bunu bilinçli yaptığını düşünmüştüm, ama anladım ki bir hata olmuş ve kendisine yorum yaparak denemede bulunmuş... Ben de yazan yorum yapabiliyor, bakalım okuyan yapabiliyor mu deyip yorum gönderdim ama nafile....yine olmuyor. maille belirteyim bari dedim.. ( İşte burası Sezen Aksu'dan " ne inkar, ne itiraf bu, yalnızca sitem" şarkısı eşliğinde okunacak ) Sağ olsun uzun süredir bana yorum yapmadığı ve adresi kayıtlı olmadığı için, yüzlerce silinmiş maili tarayarak adresini buldum, yazdım ve gönderirken yine Meryem çıktı karşıma.. Eyvah dedim, yanlışlıkla Dönence'ye gönderdim galiba... Baktım yanlışlık yok... mail Levent'e gitmiş.. Sonra azıcık dikkatli baktım, Meryem Can benmişim :))) Ya insan elifgez06 diye bir maili neden Meryem adıyla alır? Bu Meryem kimdir, nerden akla gelmiştir...Hem insan mailin başında yazan adın kendi adı ( takma, çakma...) olduğunu nasıl bilmez.. Bu kadar teknoloji özürlü, bu kadar mantıktan yoksun olur mu bir insan ? Çok güldüm çoookkk...
Benim durum vahim....
Az önce de Kafka'ya Mektuplar bloguna baktım, uzun süredir yorum yapılamıyordu ve nete son zaman fazla giremediği için, Levent'in bunu bilinçli yaptığını düşünmüştüm, ama anladım ki bir hata olmuş ve kendisine yorum yaparak denemede bulunmuş... Ben de yazan yorum yapabiliyor, bakalım okuyan yapabiliyor mu deyip yorum gönderdim ama nafile....yine olmuyor. maille belirteyim bari dedim.. ( İşte burası Sezen Aksu'dan " ne inkar, ne itiraf bu, yalnızca sitem" şarkısı eşliğinde okunacak ) Sağ olsun uzun süredir bana yorum yapmadığı ve adresi kayıtlı olmadığı için, yüzlerce silinmiş maili tarayarak adresini buldum, yazdım ve gönderirken yine Meryem çıktı karşıma.. Eyvah dedim, yanlışlıkla Dönence'ye gönderdim galiba... Baktım yanlışlık yok... mail Levent'e gitmiş.. Sonra azıcık dikkatli baktım, Meryem Can benmişim :))) Ya insan elifgez06 diye bir maili neden Meryem adıyla alır? Bu Meryem kimdir, nerden akla gelmiştir...Hem insan mailin başında yazan adın kendi adı ( takma, çakma...) olduğunu nasıl bilmez.. Bu kadar teknoloji özürlü, bu kadar mantıktan yoksun olur mu bir insan ? Çok güldüm çoookkk...
Benim durum vahim....
3.03.2013
ÇEKİRDEK AİLE Mİ GENİŞ AİLE Mİ?
Çok keyifli bir akşamdı.. İlk başta biraz gergindim, çünkü nahoş konular konuşmuştuk...Ama her şey Yılmaz Özdil'den bahsetmeye başladığımızda değişti. Canım benim, O'nun bazı eski yazılarını kesmiş, hiç üşenmeden kalktı, tam karşımdaki kitaplıktan aradı buldu, tek tek okudu... Gelmiş geçmiş tüm milletvekillerinin soyadlarına göre sınıflandırma yaptığı bir yazısıydı en çok güldüğümüz...Türklere özgü ölüm şekilleri, sonra siyasiler... Ardından görev yaptığı yerlerdeki ilginç anılar...Akbaba adlı mizah dergisini 3 yıl bedavaya nasıl okuduğunu anlattı.. Dergiye belli aralıklarla fıkralar yazıp gönderir, ödül olarak da bedava abonelik kazanırmış :) Zaten çok kitap okuduğunu biliyordum, can dostumdan sonra , hayatımdaki en mantıklı, en sıra dışı ikinci insan olduğunu da... Ama bu akşam bir kez daha hayran hayran baktım yüzüne... Baktıkça da düşündüm... Yalnızlığımızın, mutsuzluğumuzun, iyi ve güzel şeylerden hızla uzaklaşmamızın sebebi bu mu? Çekirdek ailede yetişmemiz mi ? Oysa sevgili dayımla daha sık görüşebilseydik, amca, hala, teyze, nine, dede hayatımızda daha çok yer alsaydı, bazı şeyleri daha küçükken öğrenir miydik ? Şimdi insanların büyüklerine karşı bu saygısızlığı, vurdumduymazlığı, paylaşmayı bilmemesi, sanal alemde kendine arkadaş aramaya kalkması bu nedenle mi ? Eskiden geniş ailelerde büyüyen çocuklar edebi öğrenirmiş büyüklerinden... Bir derdi olduğunda anlatabileceği, derdine derman olacak birileri olurmuş mutlaka etrafında.. Kuzenler, yeğenler güle oynaya, bazen bağrışa çığrışa büyürmüş.. Kime nasıl davranacağını, nasıl gönül alınacağını , zor günlerde kenetlenmeyi öğrenerek.. Oysa şimdi ufacık bir rüzgar , kanından canından olanları bile hiç umulmadık anda bir birinden uzaklara savurabiliyor..
2.03.2013
KÜÇÜK KÜÇÜK ÖFKELER BİRİKTİRDİM, VOLKAN OLUP PATLASIN DİYE....
Bayılıyorum
kendisini mükemmel görenlere,
her şart ve durumdan haklı çıkanlara
iç muhasebe yapmak yerine,
sorumluluğu başkasına ya da başkalarına atanlara,
kendi hatalarına , yanlışlarına, ihmallerine kılıf bulanlara,
kendisini sorgulamak ,
hatası varsa kabullenmek,
gerektiğinde özür dilemek
yaptığı hasarı telafi etmektense yağ gibi üste çıkanlara,
Bayılıyorum...
oysa acziyetlerim var benim,
bir de baş edemediğim zaafiyetlerim..
hayır demekte zorlanmak mesela
kırılmasınlar diye susmak insanlar karşısında,
ve kendi kendimi tamir etmeye çalışmak gücensem de kırılsam da...
ama öyle bir grift hal ki bu
çıkamıyorum bazen içinden
karışıyor akla kara
iyi midir uyumlu olmak
her türlü ahvale ayak uydurmak
yoksa kişiliksizlik midir adı
kişiliği oturmamış bir insan olmak mıdır karşıya yansıması
sen ne mesaj verirsen ver
bazıları istediğini anlar,
zanneder ki sen hazır ve nazır hep O'nun yanındasın..
her hareketini hoş karşılarsın
O zor durumdadır
çıkmazdadır
hezeyanlardadır
ama sen eğilip bükülmezsin hiç
yıkılmazsın
dağ gibi sağlamsın...
Hak görür kendinde
kırıp dökmeyi
öfkelendiğinde ağzına geleni söylemeyi
canı istemediğinde seni görmezlikten gelmeyi
bedel ödemez çünkü yaptıkları sonucunda
sen hep karşısında duruyorsun ya !!!...
oysa insan eziyet edilmesine izin vermemeli şahsına
uyumda ifrat
yok sayılmayı getirir ardı sıra..
vakur bir duruşu olmalı insanın
en güzeli kendine duyduğundur saygının
sen hiçe sayıyorsan onurunu
nerede görülmüştür onu başkasının koruduğu..
tepkinin en güzeli yerinde ve ölçüsünde olanıdır
dışa verilmeyen tepki içinde büyüyen bir volkandır
daha fazla tutamazsın
patlamasına engel olamazsın..
Ve unutma
eğer bir gün patlarsa, en çok da sen zararlı çıkarsın..
1.03.2013
28.02.2013
YOLUN AÇIK , İÇİN RAHAT OLSUN...
Bu gün bir kez daha uğurladım seni...
Diğer gidişlerinden farklı olarak, su dökmedim arkandan, ...
İstedim ki gittiğin yerde iyi ol,
Mutlu ol...
Sakın bakma geri...
Bu ikimiz için de en iyisi
27.02.2013
MİMLENDİK ...
Kaptan'ın Zehir Defter'i mimlemiş, bana da cevaplamak düşüyor :)
1- En son kime yalan söyledin, neden ?
Aslında yalan söylerim ama nedense düşündüm hatırlayamadım.. Bu endişe verici bir durum sanırım.. Hafızam iyice gitmiş..:)
2-Biz okumuyoruz farzet, kendine bir itirafta bulun..
Keşke hiç tanımasaydım...
3- Şu an istediğin işi mi yapıyorsun ?
Mesleğim avukatlık.. Bence güzel bir meslek. Hoş ben vergi davalarıyla haşır neşir olduğum için zor taraflarından bihaberim galiba.. Ama aklımın bir tarafı hala öğretmenlikte :)
4- Mutlu musun ?
Genelimiz ne kadar mutluysa :))
5- Keşke...
Keşke hakimlik sınavını kazanabilseydim :((( Bunalıma girdim resmen..
6-Sence ideal eş nasıl olmalı ?
Ooooo bu konuda kitap yazarım ben.. Ama kısaca "ben " gibi olmalı :)) Tamam işi sulandırmayalım.. İdeal eş, yanından hiç ayrılmak istemediğin, ayrıldığında en kısa zamanda kavuşmak istediğin biri olmalı ... ( çok mu politik oldu )
7- Nerede yaşıyorsun ve ömrünü nerede geçirmek istiyorsun?
İzmir'de yaşıyorum, bu şehri çok seviyorum.. Ömrümün kalan kısmını yine burada geçirmek isterdim..
8- Korkuların neler ?
Karanlıktan , evde yalnızken elektriklerin kesilmesinden korkarım :)
9- Seni en çok ne mutlu eder ?
Değer verilmek, önemsendiğimi bilmek... Ailemle beraber olmak..
10- Hayatında en çok utandığın an / anı...
Hımmm sanırım bu sorunun cevabını bulamadım... Mutlaka vardır ama aklıma gelmiyor şu an..
11- Kendinde en sevmediğin özellik ?
Başkalarının düşüncelerine, bana karşı tavırlarına haddinden fazla önem veriyorum.. Bu da pek hoşuma gitmiyor.. Bir de son zamanlarda tepkilerim sert ve aleni oluyor ki, bu duruma pek alışık değilim..
11 kişiyi mimlemem mi gerekiyor ? Hım bu konuda zorlanacağım sanırım... Hemen en son cevap yazanlara bakıyorum ( Malum Almila hariç... Almila mim konusunda koruma altında :))
Men De Boor
Hacer Yavuz
Eda
Olan biten
Benim Alfabem
Yolcu
Safransarı
Cem
Değmesin Yağlı Boya
Budeliçocuk
Toz ( hoşlanmayacaksınız biliyorum :(( )
Bir dahaki mim, hiç yorum yapmayanlar arasından seçilecek diyeyim ki, " yorum yapıp başıma iş açmayayam" şeklinde bir düşünce hasıl olmasın :))
25.KARE / SÜBLİMİNAL TELKİN İLE ZİHİN KONTROLÜ
Dün çok güzel bir konferansa katıldım. Eminim bir çoğunuzun duyduğu, bildiği bir konuydu. Benim de ilk defa bu kadar derli toplu dinlediğim bir konu.Katılımcıların çoğunun " anne" olması hasebiyle , genel hatlarıyla ve çocuklara yönelik verildi mesajlar. Yine de çok aydınlatıcı oldu.
İnsan olarak en öncelikli mükellefiyetlerimizden biridir " farkındalık"..Neler olup bittiğini, dünyada ne gibi hesaplaşmaların olduğunu, insan olarak, birey olarak, toplum olarak üzerimizde oynanan oyunları " bilinçli" olarak takip etmek, farkında olmak.. Zira bilinç kadar bilinçaltımız da önemli .
İşte 25. kare ve sübliminal telkin ile zihin kontrolü, bilinçaltının insan hayatında ne denli etkili olduğu anlaşıldıktan sonra toplumu istediği mecraya çekmeye çalışanların sistematik olarak yürüttükleri , tek dünya düzenine doğru adım adım hedeflerine yaklaştıkları pis ve sınır tanımaz bir plan..Yani bilincimize dokunmadan, bazı mesajları telkin ediyorlar.. Bu elbette bizi bilinçsiz hale getirmiyor, ancak herhangi bir şeye karar verirken, ister istemez ve farkında olmadan, karar verme mekanizmamızı etkiliyor.
Bilinçaltına gizli mesajlar gönderme olarak tanımlanan sübliminal telkinin 3 şekilde uygulanması mümkün;
1- Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel mesajlar..Dinlediğimiz müzik aralarına sıkıştırılan, kulağımızın duymadığı ancak beynimizin algıladığı frekansta verilenler..
2- Gözümüz saniyede 24 kare algılarken, 25 kare ile gözümüzün görmediği ancak bilinçaltımızın kaptığı görsel , flaş patlaması şeklinde anlık sinema veya televizyon görüntüsü şeklindeki mesajlar,
3- Tüketime yönelik ürünlerin logo ve reklamlarında, afişlerinde gizlenen gözün seçemediği ancak beynin algıladığı şekil, rakam ve kelimeler...
Dijital ses dosyaları bu amaç için en uygun olan yöntem..Sıkı durun, Madonna'dan tutun da Beatles grubuna kadar, Michael Jakson da dahil bir çok sanatçının şarkılarında kullanılmış. Beynin algıladığı , ancak kulağın duymadığı frekansta istenilen mesajlar gayet rahat verilebiliyor. şarkı sözleri içinde ;
- Yaşasın şeytan , o kendi dinini kurdu..
- Çünkü şeytan için yaşıyorum,
-İşte benim sevimli şeytanım... mesajları veriliyor.
Bunun en basit ve çoğumuzun yaşadığı durum da, pirinç almak için gittiğiniz marketten, kulağınıza gelen müzik sesiyle gevşeyip, koca alışveriş arabasını doldurup, pirinç almadan çıktığınız zamanlardır. Çünkü arka fondaki müzik içine " daha çok al, daha çok al " mesajı yerleştiriliyor..
25. kare yöntemi ise en tehlikeli ve yaygın olanı. Saniyede 24 kareyi algılayan beynimiz, araya sıkıştırılan 25 kare sayesinde verilen her mesajı hiç itirazsız kabul eder. Masum bir dizi seyrederken beynimiz nelerle doluyor farkında bile değiliz. İşin en acı tarafı ise, bu pis ve iğrenç planın asıl kurbanlarının çocuklarımız olması. Eğer çocuğumuz evde yalnız kalacaksa, defalarca " kapı çalarsa sakın açma, içeriye hiç bir yabancıyı alma " diye sıkı sıkı tembihler, ancak onu televizyon karşısında bu görünmeyen düşmanlarla baş başa bırakırız. Hatta biraz oyalansın da rahat rahat işimiz yapayım diyen anneler çizgi film karşısında oturan çocuğunun beyni ne gibi bombardımana tutuluyor haberi yok tabi ki..
Çizgi filmlerde uygulanan en iğrenç yöntemlerden biri, önce istenilen resmin ( bu genllikle cinsel bir uzuv oluyor ) çizilip, daha sonra etrafının çizimlerle doldurularak farkedilmez hale getirilmesinden oluşuyor. Göz bunu kesinlikle algılamıyor, ancak beyin ya da bilinçaltı, bu kareyi bir kenara depoluyor. En masum gördüğümüz , bir çok yetişkinin bile hala hatıralarında olan Tom ve Jerry, Alaattinin Lambası, Rapunzel gibi çizgi filmlerde bu mesajlar ne yazık ki oldukça bol miktarda..Siz çizgi film kahramnını, dumanı üstünde çorba içerken gördüğünüzde, beyin, o dumanlardaki " sex" yazısını algılıyor, ancak gözünüz görmüyor.
Bir kargo şirketinin logosu içinde saklanan ok işareti, o kargonun daha hızlı olduğu yönünde gizli bir uyarıda bulunuyor. ( E ile x harfi arasında gizlenmiş )
Peki bilinç altı bu gizli telkini nasıl algılıyor ?
- Kendisine gönderilen her şeyi kabul eder. Eğer gözümüz görseydi, bir sahnede beliriveren kan ve şiddet ya da cinsel mesaj içeren görüntüyü çocuğumuzun görmemesi için hamlede bulunurduk elbette. Ancak görmediğimiz anlık flaş patlamaları için ne yazık ki hiç bir şey yapamıyoruz.
- Akıl yürütmez. Çünkü amaç zaten dayatmadır. Muhakeme yapmayı engellemektir.
- Hayal- gerçek ayrımını yapamaz olur.
- Beden fonksiyonlarını kontrol eder. Bilinç altımızın davranışlarımızı ne kadar etkilediği hepimizin kabul ettiği bir gerçek. Yükseklik korkusu, kapalı yerde kalma fobisi, köpekten, kediden veya başka bir varlıktan korkma... bütün bunlar geçmişte yaşanan ve hatırlamasak ta beynimizin kaydettiği olaylar nedeniyledir. İşte gizli verilen bu mesajlar da aynı etkiyi veriyor. insan bedeni beynin sakladığı bir görüntünün tetiklemesiyle farklı davranışlarda bulunabiliyor.. Yanlış hatırlamıyorsam, 17 yaşlarında erkek - kız ayrımı yapmadan 8 çocuğa tecavüz eden, bir çok tecavüze teşebbüs suçu bulunana genç, verdiği ifadede " ben kendimi tutamıyorum" diyor.
Bıkmadan buraya kadar okuyanlar için diyebilirim ki, konu oldukça ciddi ve üzerine kitaplar yazılabilecek kadar derin. Elbette ki bu konuda ihtisas sahibi değilim. Maksat bir konuyu derinlemesine incelemek değil. Sadece kafanızda soru işaretleri oluşturabilmek ve cevap bulunabilmesi için sizi araştırmaya sevkedilmek. Bu konuda o kadar güzel yazılar var ki, merak edenler mutlaka o yazılara ulaşacaktır. Sıkmamak adına elimden geldiğince kısa tutmaya çalıştım. Çok fazla resim kullanmadım hem telif haklarından korktum, hem de bulduğum resimler yayınlayamayacağım kadar iğrençti.
Farkındalık , bilinçlenme ve bilinç altımıza sahip çıkma en büyük insanlık görevlerimizden diye düşünüyorum..
İnsan olarak en öncelikli mükellefiyetlerimizden biridir " farkındalık"..Neler olup bittiğini, dünyada ne gibi hesaplaşmaların olduğunu, insan olarak, birey olarak, toplum olarak üzerimizde oynanan oyunları " bilinçli" olarak takip etmek, farkında olmak.. Zira bilinç kadar bilinçaltımız da önemli .
İşte 25. kare ve sübliminal telkin ile zihin kontrolü, bilinçaltının insan hayatında ne denli etkili olduğu anlaşıldıktan sonra toplumu istediği mecraya çekmeye çalışanların sistematik olarak yürüttükleri , tek dünya düzenine doğru adım adım hedeflerine yaklaştıkları pis ve sınır tanımaz bir plan..Yani bilincimize dokunmadan, bazı mesajları telkin ediyorlar.. Bu elbette bizi bilinçsiz hale getirmiyor, ancak herhangi bir şeye karar verirken, ister istemez ve farkında olmadan, karar verme mekanizmamızı etkiliyor.
1- Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel mesajlar..Dinlediğimiz müzik aralarına sıkıştırılan, kulağımızın duymadığı ancak beynimizin algıladığı frekansta verilenler..
2- Gözümüz saniyede 24 kare algılarken, 25 kare ile gözümüzün görmediği ancak bilinçaltımızın kaptığı görsel , flaş patlaması şeklinde anlık sinema veya televizyon görüntüsü şeklindeki mesajlar,
3- Tüketime yönelik ürünlerin logo ve reklamlarında, afişlerinde gizlenen gözün seçemediği ancak beynin algıladığı şekil, rakam ve kelimeler...
Dijital ses dosyaları bu amaç için en uygun olan yöntem..Sıkı durun, Madonna'dan tutun da Beatles grubuna kadar, Michael Jakson da dahil bir çok sanatçının şarkılarında kullanılmış. Beynin algıladığı , ancak kulağın duymadığı frekansta istenilen mesajlar gayet rahat verilebiliyor. şarkı sözleri içinde ;
- Yaşasın şeytan , o kendi dinini kurdu..
- Çünkü şeytan için yaşıyorum,
-İşte benim sevimli şeytanım... mesajları veriliyor.
Bunun en basit ve çoğumuzun yaşadığı durum da, pirinç almak için gittiğiniz marketten, kulağınıza gelen müzik sesiyle gevşeyip, koca alışveriş arabasını doldurup, pirinç almadan çıktığınız zamanlardır. Çünkü arka fondaki müzik içine " daha çok al, daha çok al " mesajı yerleştiriliyor..
25. kare yöntemi ise en tehlikeli ve yaygın olanı. Saniyede 24 kareyi algılayan beynimiz, araya sıkıştırılan 25 kare sayesinde verilen her mesajı hiç itirazsız kabul eder. Masum bir dizi seyrederken beynimiz nelerle doluyor farkında bile değiliz. İşin en acı tarafı ise, bu pis ve iğrenç planın asıl kurbanlarının çocuklarımız olması. Eğer çocuğumuz evde yalnız kalacaksa, defalarca " kapı çalarsa sakın açma, içeriye hiç bir yabancıyı alma " diye sıkı sıkı tembihler, ancak onu televizyon karşısında bu görünmeyen düşmanlarla baş başa bırakırız. Hatta biraz oyalansın da rahat rahat işimiz yapayım diyen anneler çizgi film karşısında oturan çocuğunun beyni ne gibi bombardımana tutuluyor haberi yok tabi ki..
Çizgi filmlerde uygulanan en iğrenç yöntemlerden biri, önce istenilen resmin ( bu genllikle cinsel bir uzuv oluyor ) çizilip, daha sonra etrafının çizimlerle doldurularak farkedilmez hale getirilmesinden oluşuyor. Göz bunu kesinlikle algılamıyor, ancak beyin ya da bilinçaltı, bu kareyi bir kenara depoluyor. En masum gördüğümüz , bir çok yetişkinin bile hala hatıralarında olan Tom ve Jerry, Alaattinin Lambası, Rapunzel gibi çizgi filmlerde bu mesajlar ne yazık ki oldukça bol miktarda..Siz çizgi film kahramnını, dumanı üstünde çorba içerken gördüğünüzde, beyin, o dumanlardaki " sex" yazısını algılıyor, ancak gözünüz görmüyor.
Ancak görüntüyü dondurarak elde edilen bu karedeki çıplak kadın resmini, gözümüz değil ama bilinç altımız algılıyor..
Bir diğer yöntem ise, reklam vasıtasıyla beyne mesaj göndermek.. Reklam içine sıkıştırılan bir kelime, şekil ya da rakam nedeniyle, bilinçaltı o ürüne yönlendiriyor insanı. Film aralarına sıkıştırılan bu sübliminal mesajlar sayesinde ( kola iç, popcorn ye mesajı ) satışların önemli ölçüde arttığı tespit edilmiş. Yani tercih hakkımız elimizden alınarak, belli ürünler için dayatma yapılıyor.
Bu logoda görünen a ve z arasındaki ok işareti, beyne " a'dan z'ye herşeyi burada bulabilirsin mesajı veriyor.
Ticari amaçla yapılan bu gizli telkinler bir yere kadar hoş görülebilir. Ancak, çizgi filmlerde ( özellikle Walt Disney yapımı olanlarda ), reklamlarda, müziklerde kullanılan bu gizli mesajlar , gelişme çağındaki çocukların beynine cinselliği, şiddeti yerleştiriyor. Bu mesajlar insanın kişiliğinde, sosyal ilişkilerinde, verdiği tepkilerde ve seçtiği hayat tarzında önemli rol oynuyor. Dünyanın çizdiği gidişata bakarsak, bu yöntemin ne gibi sakıncalar doğurduğunu gayet rahat görebiliriz..Peki bilinç altı bu gizli telkini nasıl algılıyor ?
- Kendisine gönderilen her şeyi kabul eder. Eğer gözümüz görseydi, bir sahnede beliriveren kan ve şiddet ya da cinsel mesaj içeren görüntüyü çocuğumuzun görmemesi için hamlede bulunurduk elbette. Ancak görmediğimiz anlık flaş patlamaları için ne yazık ki hiç bir şey yapamıyoruz.
- Akıl yürütmez. Çünkü amaç zaten dayatmadır. Muhakeme yapmayı engellemektir.
- Hayal- gerçek ayrımını yapamaz olur.
- Beden fonksiyonlarını kontrol eder. Bilinç altımızın davranışlarımızı ne kadar etkilediği hepimizin kabul ettiği bir gerçek. Yükseklik korkusu, kapalı yerde kalma fobisi, köpekten, kediden veya başka bir varlıktan korkma... bütün bunlar geçmişte yaşanan ve hatırlamasak ta beynimizin kaydettiği olaylar nedeniyledir. İşte gizli verilen bu mesajlar da aynı etkiyi veriyor. insan bedeni beynin sakladığı bir görüntünün tetiklemesiyle farklı davranışlarda bulunabiliyor.. Yanlış hatırlamıyorsam, 17 yaşlarında erkek - kız ayrımı yapmadan 8 çocuğa tecavüz eden, bir çok tecavüze teşebbüs suçu bulunana genç, verdiği ifadede " ben kendimi tutamıyorum" diyor.
Çiçekler arasındaki kelimeye dikkat ediniz.. İşte çocukların beyni bunları kaydediyor..
!968 yılında bu yöntem yasaya aykırı bulunarak yasaklanmış .Çünkü dolandırıcılık olarak kabul edilmiş. ( ne basit bir ifade ! ) Halen 55 ülkede bu tür mesajlar kullanmak yasak. Hatta Rusya 'da "Otur ATN izle " mesajı verildiği tespit edilerek, bu kanalın 2 ay lisansı iptal edilmiştir. Bizim yasalarımıza göre gizli telkinle mesaj uygulaması yasak. Ancak ne yazık ki, izlediğimiz dizi ve filmlerde, reklamlarda bu tür mesaj verilip verilmediğini denetleyecek bir kurumumuz yok.Bıkmadan buraya kadar okuyanlar için diyebilirim ki, konu oldukça ciddi ve üzerine kitaplar yazılabilecek kadar derin. Elbette ki bu konuda ihtisas sahibi değilim. Maksat bir konuyu derinlemesine incelemek değil. Sadece kafanızda soru işaretleri oluşturabilmek ve cevap bulunabilmesi için sizi araştırmaya sevkedilmek. Bu konuda o kadar güzel yazılar var ki, merak edenler mutlaka o yazılara ulaşacaktır. Sıkmamak adına elimden geldiğince kısa tutmaya çalıştım. Çok fazla resim kullanmadım hem telif haklarından korktum, hem de bulduğum resimler yayınlayamayacağım kadar iğrençti.
Farkındalık , bilinçlenme ve bilinç altımıza sahip çıkma en büyük insanlık görevlerimizden diye düşünüyorum..
26.02.2013
BİR KELİME...
Uzun lafa ne hacet..
"Gel " desem yetmez mi?
O bir kelimede,
Sevgim, hasretim, sensizliğim.. sezilmez mi?...
"Gel " desem yetmez mi?
O bir kelimede,
Sevgim, hasretim, sensizliğim.. sezilmez mi?...
25.02.2013
İNSANLIĞA ÇAĞRI...
Güzel ve güneşli bir gün..
Öyle bahardan kalma falan değil, bilerek isteyerek gelmiş gibi..
Bilinci yerinde, zaman tünelinde kaybolmamış yani..
Şimdi bu güzel havada öfke kontrolü ile ilgili yazılar okumanın ne anlamı var ki diyorum, kapatıyorum sayfaları..
Anladım ki, insan beyni çok karmaşık ve oyun delisi..
Eğer bir konu üzerinde yoğunlaşır ve vaktinizi, hislerinizi o konuya hasrederseniz, pireyi deveye çevirme fırsatını çok iyi değerlendiriyor.
Haberleri açıyorum, çocuğu makineden oyuncak alamadı diye, yedi düveli toplayıp bakkal basan baba...
Kanada polisinin hırsızlığa teşebbüs edene tekme tokat saldırısı..
Metroda bıçakla yaralanan adamın çelişkili ifadeleri....
Acil servise arabayla dalanlar,
Doktor dövmeye kalkanlar...
Ne oluyoruz ya hu !!
Alıp veremediğimiz ne...
Hayat bu kadar çekilmez , dünya bu kadar yaşanmaz olmamalı..
İnancı nedeniyle aşağılananlar,
Kıyafeti, küpesi, uzun saçı sebep gösterilip dışlananlar...
Makama mevkiye prim vermeler,
Düşene bir tekme de bizden demeler...
Rüşveti, adam kayırması, "hamili kart yakınimdir" uygulamaları....
Yargısız infazlar...
Nerede kaldı empati, hoşgörü ?
Tamam kimse kimseyi sevmek zorunda değil
Ama saygımızı da mı yitirdik ?
Başkalarını yargılama hakkını nereden buluyoruz ki ?
Kendi doğrularımızdan başka doğruya yaşama hakkı tanımayışımız neden ?
Mevkinin verdiği gücü, şahsi düşmanlıklar için kullanım hakkını kim veriyor?
Asayişi sağlamakla yükümlü olanlar nasıl oluyor da asayişin baş düşmanı haline gelebiliyor ?
Ufacık bir kıvılcım nasıl oluyor da infiallere sebebiyet verebiliyor ?
Hava güzel...
Doğa uykusundan uyanıyor...
Uykudaki insanlık !!
Sen ne zaman uyanacaksın ?
Öyle bahardan kalma falan değil, bilerek isteyerek gelmiş gibi..
Bilinci yerinde, zaman tünelinde kaybolmamış yani..
Şimdi bu güzel havada öfke kontrolü ile ilgili yazılar okumanın ne anlamı var ki diyorum, kapatıyorum sayfaları..
Anladım ki, insan beyni çok karmaşık ve oyun delisi..
Eğer bir konu üzerinde yoğunlaşır ve vaktinizi, hislerinizi o konuya hasrederseniz, pireyi deveye çevirme fırsatını çok iyi değerlendiriyor.
Haberleri açıyorum, çocuğu makineden oyuncak alamadı diye, yedi düveli toplayıp bakkal basan baba...
Kanada polisinin hırsızlığa teşebbüs edene tekme tokat saldırısı..
Metroda bıçakla yaralanan adamın çelişkili ifadeleri....
Acil servise arabayla dalanlar,
Doktor dövmeye kalkanlar...
Ne oluyoruz ya hu !!
Alıp veremediğimiz ne...
Hayat bu kadar çekilmez , dünya bu kadar yaşanmaz olmamalı..
İnancı nedeniyle aşağılananlar,
Kıyafeti, küpesi, uzun saçı sebep gösterilip dışlananlar...
Makama mevkiye prim vermeler,
Düşene bir tekme de bizden demeler...
Rüşveti, adam kayırması, "hamili kart yakınimdir" uygulamaları....
Yargısız infazlar...
Nerede kaldı empati, hoşgörü ?
Tamam kimse kimseyi sevmek zorunda değil
Ama saygımızı da mı yitirdik ?
Başkalarını yargılama hakkını nereden buluyoruz ki ?
Kendi doğrularımızdan başka doğruya yaşama hakkı tanımayışımız neden ?
Mevkinin verdiği gücü, şahsi düşmanlıklar için kullanım hakkını kim veriyor?
Asayişi sağlamakla yükümlü olanlar nasıl oluyor da asayişin baş düşmanı haline gelebiliyor ?
Ufacık bir kıvılcım nasıl oluyor da infiallere sebebiyet verebiliyor ?
Hava güzel...
Doğa uykusundan uyanıyor...
Uykudaki insanlık !!
Sen ne zaman uyanacaksın ?
24.02.2013
SINIR ÖTESİ...
Deliliğin sınırlarında gezdim bugün...
Yok yanlış oldu,
O sınırı aştım bugün..
Güzeldi..
Kendini dizginlemeden, nasıl anlaşılır diye düşünmeden,
Otokontrolsüz,
Alabildiğine acımasız,
Ama dürüstçe,
Tam kendin gibi olmak...
Düşündüğünü olduğu gibi söylemek,,
Sokaklarda bağıra çağıra yürümek...
(Sokak değil, deniz kenarıydı gerçi :))
İşte sınırı aşınca bunlar karşılıyor seni..
Önce müthiş bir sinir harbi,
Ardından yokuş aşağı iniyor gibi, hakimiyeti kaybetme...
Sonrasında rahatlama..
Şimdi mi?
Şimdi baş ağrısı ve yorgunluk..
Çünkü delilikten akıllılığa, kendini akıllı zannetmeye dönüş biraz sancılı ve zor oluyor...
Ama tavsiye ederim, kesinlikle değiyor....:))
Yok yanlış oldu,
O sınırı aştım bugün..
Güzeldi..
Kendini dizginlemeden, nasıl anlaşılır diye düşünmeden,
Otokontrolsüz,
Alabildiğine acımasız,
Ama dürüstçe,
Tam kendin gibi olmak...
Düşündüğünü olduğu gibi söylemek,,
Sokaklarda bağıra çağıra yürümek...
(Sokak değil, deniz kenarıydı gerçi :))
İşte sınırı aşınca bunlar karşılıyor seni..
Önce müthiş bir sinir harbi,
Ardından yokuş aşağı iniyor gibi, hakimiyeti kaybetme...
Sonrasında rahatlama..
Şimdi mi?
Şimdi baş ağrısı ve yorgunluk..
Çünkü delilikten akıllılığa, kendini akıllı zannetmeye dönüş biraz sancılı ve zor oluyor...
Ama tavsiye ederim, kesinlikle değiyor....:))
23.02.2013
BOŞANMADA ÇOCUKLAR...
Nasıl başladığı önemli değildir aslında..
Çünkü çıkış noktası ne olursa olsun, hayatını birlikte idame ettirme kararı alan iki insan, sonunu kötü düşünmez hiç bir zaman..
Lakin, umulduğu gibi gitmez işler bazen..
Çatırdamalar, kırılmalar, mesafeler, sinir harbi ....derken, ayrılık kapıyı çalar...
İşte o ana kadar olağan ya da kurtarıcı vasıfla ( kötü giden ilişkiyi tamir etme amaçla dünyaya çocuk getirmek ! bu nasıl bir zihniyettir, çocuk üzerine nasıl kumar oynanır, küçücük bir yüreğe böyle bir sorumluluk nasıl verilir? Ayrı bir tartışma konusu tabi ki ) çocuk sahibi olunmuşsa , asıl pandomim bu aşamada kopar.
Henüz hakim velayet konusunda karara varmadan, " vermem- almam" tartışmaları başlar..
Bu konuda aslolan ise, tarafların kendilerinin çocukla olan ilişkileri ve onlara karşı hissettikleri değildir elbette.
Karşı taraf çocuğa düşkünse "göstermem", çok fazla da takmıyorsa "almam" edebiyatı parçalanır. Maksat karşı tarafa acı çektirmek ya da çocuk , "ayak bağı" olsun da hayatı zindana dönsün düşüncesidir.
Zaten ayrılan ebeveynin çocuğu olmak yeteri kadar zor ve üstesinden gelinmesi gereken bir problemken, bir de taraflar arası hesaplaşmanın malzemesi olmak çocuk için çok yıpratıcıdır. Ve faturayı genelde çocuk öder. Ya istenmediğini hissedecek, ya da anne veya babasından birine hasret büyüyecektir..Her ikisi de çocuğun kişiliğinde, hayatında derin izler bırakacak, kişiliğine yön verecektir..
Oysa boşanan, ayrılan eşlerdir sadece..
Yani karı- koca olma vasfı sona ermektedir..
Anne- babalık ise hayatla kaimdir...
Çocuğun en önemli, güzel, kötü, kritik .... anlarında, mezuniyetinde, hastalığında, evliliğinde ... bir araya gelmeleri gerektiğini, gelebileceklerini unuturlar...
Kendi hayatları sekteye uğradığı halde, bununla yetinmeyip, kendi kanından, canında olan çocuklarının da hayatını mahvettiklerini göz ardı ederler...
Beraber yaşamak zorunda olmadıkları ve bunu gerçekleştiremedikleri için, en doğal haklarına başvuran , ayrılan çiftler, ayrılırken en büyük beceriksizliği gerçekleştirir çoğu zaman..
Küçücük bir fidan boynu bükük büyür..
Bazen ayaz vurur erkenden...
Ve hüzün dolaşır damarlarında ....
Eşlere düşen, çocukların bu travmayı en az hasarla atlatmalarını sağlamaktır...
Ruhlarına yeni çentikler atmak değil...
ARADA BİR SEVİYORUM SENİ :))
Çiçekliköy ' e kahvaltıya gitmişim....Güzel, akıllı, alımlı ( ah bir de çok konuşmayaydık iyiydi..neyse, mesleki hastalık diyelim :)) 8 kadınla kahvaltımı yapmışım...Çam havası, dağ manzarası....güzel güzel...bu gün gözüme girdin hayat... :)
OLSA MI OLMASA MI ?
Bir şeyin olmasını çok istersiniz..Gece gündüz, aklınızda fikrinizde, hayalinizde düşünüzde hep o vardır... Sonra beklemekten yorulur, vazgeçersiniz. Çünkü zaten olma ihtimali çok zayıftır.. İçinizi rahatlatmak için olmamasının ne kadar iyi olduğuna dair uzuuuuuuuun bir liste hazırlar, hepsini ezberlersiniz.. Aklınız da kalbiniz de ikna olmuştur, mütmainsinizdir...
Sonra...
Birden bire..
Hiç beklemediğiniz bir anda, gerçekleşiverir isteğiniz...
Kafanız karışır....
Ne hissedeceğinizi bilemezsiniz....
Üzülmeli mi sevinmeli mi karar veremezsiniz...
Sonra...
Birden bire..
Hiç beklemediğiniz bir anda, gerçekleşiverir isteğiniz...
Kafanız karışır....
Ne hissedeceğinizi bilemezsiniz....
Üzülmeli mi sevinmeli mi karar veremezsiniz...
21.02.2013
BEN BU İŞİ ÇÖZDÜM !!!
Anladım ki, mutluluk ta zeka gibi genetik bir şey..
Mutlu olmak için , mutlu çocukluk geçirmek şart..
Bu aşamayı sağ salim atlattıysanız eğer, hayatınızda sonradan zuhur eden aksilikler, tatsızlıklar, dertler lezzetli bir yemeğin, fazla kaçmış tuzu gibidir...
Yani..
Hayatınıza bol bol patates doğrayın, fazla tuzunu çeksin :))
Mutlu olmak için , mutlu çocukluk geçirmek şart..
Bu aşamayı sağ salim atlattıysanız eğer, hayatınızda sonradan zuhur eden aksilikler, tatsızlıklar, dertler lezzetli bir yemeğin, fazla kaçmış tuzu gibidir...
Yani..
Hayatınıza bol bol patates doğrayın, fazla tuzunu çeksin :))
20.02.2013
.....
Bazen kapıların tek tek yüzüme kapandığını hissediyorum...her zaman açık olana dönmeyi, neden akıl edemez ki insan ?
19.02.2013
ZORLU YOLLAR..
madem ki karar verildi
yola çıkmak gerek
zor olduğunu, zorlu olduğunu bilerek
ne çıkar karşına bilinmez
yağmur olur, kar olur
soğuk olur ayaz olur...
bazen yokuş aşağı inmek gerekir,
bazen de dik yokuşları tırmanmak..
nefesin kesilir,
yorulursun,
pişman olursun,
dinlenmek, soluk almak istersin,
hatta beki de geri dönmek...
ama dönüşü olmaz bazı yolların,
geri geri gitse de ayakların,
dönemezsin..
dönersen bir daha kendine bakamazsın..
madem ki karar verildi
yola çıkmak gerek..
ne kararsızlıkla,
ne ruhundaki ataletle bir yere varamazsın..
karar verdiğin an, zaten yolu yarılarsın..
sinendeki rahatsa eğer verdiğin karardan,
ne korkarsın ki yolun zorluğundan, karanlığından.....
hedefe yaklaştıkça artar şevkin,
geri döner, uçurup azat ettiğin bütün ümitlerin,
sen istesen ne yollar ne dağlar aşarsın,
ayağına taşlar takılsın varsın,
canın da yansa,
için de acısa,
yolunda gitmek zorundasın...
sakın ola ki gözünde büyütme,
hem aklını, hem kalbini dinle...
ağdırma birini diğerine..
ve asla düşman etme bir birine..
korkma, yılsa da biri
salsa da içine vesvese,
sen adaletli olduğun sürece,
onlar yine yanında olur, hep el ele..
asla ardına dönüp bakma..
kötü düşünme, kötüyü çağırma...
her yolun sonunda ferahlık vardır
zahmet olmadan, rahmet olmaz demişler , unutma...
BEN BÖYLE OKURUM....
Mahalle dayısının mimine geldi sıra...Biraz gecikmeli oldu gerçi:)
Öncelikle deli gibi kitap okuduğum zannedilmesin.. Her konuda olduğu gibi, bunda da tutarsızım epeyce..
Genelde felsefi kitapları tercih ederim.Dönüp dolaşıp okuduğum kitaplar vardır. Çünkü her defasında cümleler farklı yansır beynimde. Daha önce farklı çağrışımlar yapmıştır, sonrasında "ben bunu niye böyle anlamamışım ki " demek hoşuma gider. her okuyuşumda hayıflanırım.
Polisiyeleri ve kişisel gelişim kitaplarını hiç sevemedim.
belli bir ortam aramam, kitap sardıysa, top atılsa duymam. Her fırsata okumaya çalışırım. Bazı kitaplar için uykumdan çok fedakarlık etmişimdir. Bitirmeden rahat edemem.
Okuduklarım kadar, yarım bıraktıklarım, oraya buraya atıp kaybettiklerim de çoktur. Önceden başladığım kitabı mutlaka bitirir, hiç hoşlanmasam da yarım bırakmazdım. Artık bu eziyetten vazgeçtim. Olmuyorsa olmuyordur.
Çok beğendiğim kitabı tavsiye etmeyi severim, hatta dilimden düşüremem.. Özellikle başka biriyle tartışmak hoşuma gider.
Yanında çay kahve aramam. Bazı kitaplardan sıyrılıp, dünyaya dönmek zor gelir :)
Benden bu kadar...
Nefes, Budeliçocuk, Olanbiten, İzbedenses mimlendiniz :)
Almila sen hürsün :))
18.02.2013
olmayanı , oldurmaya çalışmak ne kadar anlamsız...
eğer hayatımız bir senaryo ise, kime ne rol vereceğimizi iyi tespit etmemiz gerekmez mi? yanlış seçimler yapıyorsak, ehline vermiyorsak o payeyi, gereği gibi yapamıyor diye sızlanmak ne kadar abes...
ya seçimlerinde aklı başında davran, ya da sonrasında sızlanmayı bırak...
yoksa işte böyle boş çuval gibi ortada kalırsın da kimsenin ruhu duymaz...
eğer hayatımız bir senaryo ise, kime ne rol vereceğimizi iyi tespit etmemiz gerekmez mi? yanlış seçimler yapıyorsak, ehline vermiyorsak o payeyi, gereği gibi yapamıyor diye sızlanmak ne kadar abes...
ya seçimlerinde aklı başında davran, ya da sonrasında sızlanmayı bırak...
yoksa işte böyle boş çuval gibi ortada kalırsın da kimsenin ruhu duymaz...
17.02.2013
KİMSİN SEN ?
Tanıyor musun kendini
Ne zaman tanıştın içindeki "sen" le
Her zaman birlikte olabiliyor musunuz ?
Yoksa kuytu köşelerde,
Kimsenin görmediği yerlerde
Gizlice mi buluşuyorsunuz?
Kimsin sen?
En son ne zaman " sen " oldun hatırlıyor musun?
Kendini kasmadan, saklamadan , içindeki senle kol kola yürüyebiliyor musun?
Kendini bildin bileli sana dayatılan kalıplardan koruyabiliyor musun " sen "i...
İçinden geldiği gibi konuşabiliyor musun ?
Kızdığında aklına gelen cümleleri,
Öfkelendiğinde içindeki patlamaları
En mutlu anındaki çığlıkları,
Kırıldığında, incindiğinde gözünün ucuna geliveren yaşları,
Haksızlık karşısındaki isyanını,
Aldatıldığında düştüğün boşluğu,
Yalnızlığında seni çepeçevre sarıveren hüznü,
Alabildiğince özgür yaşıyor musun ?
Kimsin sen?
Kendin için en son ne zaman bir şeyler yaptın ?
Sokaklarda serseri adımlarla yürüdün mü ?
Deniz kıyısında ya da bir ağaç altında banka oturdun mu , etrafı seyrederek
Çocukluğuna özenip, pamuk şeker yedin mi eline yüzüne bulaştırarak,
Kaldırımdaki çizgileri görünce dayanamayıp sek sek oynadın mı hiç ?
Duvarlar üstüne geldiğinde dışarı attın mı kendini,
Otobüste, dolmuşta yanında oturanla havadan sudan konuştun mu?
Bunları yapabiliyor musun?
Yoksa kendin olmaktan utanıyor musun ?
Kimsin sen ?
İşin istediğin miydi?
Eşin yanında yaşlanmak istediğin,
Annen en müşfik dostun,
Baban sarsılmaz dağ oldu mu ?
Evine koşar adımlarla dönebiliyor musun ?
Her gece huzurla uyuyup, sabah heyecanla kalkıyor musun ?
Yapmak, görmek, okumak, paylaşmak istediklerinin listesi çoğalıyor mu?
Sevdiklerin var mı etrafında,
Yalnızlık çukuruna düşmekten alıkoyan dostların,
Örnek aldığın şahsiyetlere ne kadar benzersin?
Hayran oldukların kadar, hayran olanların var mı çevrende?
Kimsin sen ?
Kimin için iyi ve hayırlı olursun?
Kime el uzatır, candan davranırsın,
Kime kIlavuz oldun, kimi çoğalttın, kimi donattın ?
Kimin için neyi, neleri alttan aldın?
Kime hayır dersin, kimin için hayırların evet olur ?
Kimsin sen ?
Kim olduğun önemli mi?
Dürüst olamıyorsan kendine ve herkese
Zırhlara sardıysan ruhunu,
Prangalıysa beynin,
Her adımın , tavrın, tutumun " ne derler" kapısından çıkıyorsa dışarıya,
Yüzleşemiyorsan zaaflarınla,
Kim olduğun önemli mi?
Emin misin,
Aynaya baktığında karşında gördüğün " sen " misin?
Sahi, sen kimsin ?
15.02.2013
ŞİDDET YOK DANS VAR...
1 milyar kadın..
Ciddi rakam.
Ulaşabildiler mi bilmiyorum,
Şiddete karşı dans ettiler...
Muhtemelen çoğu fiziksel şiddete maruz kalan hemcinslerine destek amaçlı dans ettiler..
Muhtemelen onlara acıyarak baktılar...
Kendilerinin, şiddetin başka türlerine maruz kaldıklarından bihaber üstelik...
Hakaretin ve aşağılamanın,
Sosyal hayattan kısıtlanmanın,
Maddi açıdan bağımlı olmanın ve sömürülmenin,
Zorla ve isteksiz halde ilişkiye zorlanmanın da şiddet olduğundan bihaber...
Ve erkekler...
Eminim ki şiddete eğilimli olan hemcinslerini kabalık ve eğitimsizlikle suçladılar..
Çağdaş dünyaya yakıştıramadılar...
Kendilerinin de farklı şekillerde şiddete eğilimli olduklarını,
Kendilerinin de şiddet uyguladıklarını bilmeden üstelik...
Dans yeterli gelir mi acaba ?
Yoksa bu hayatı müzikal tadında mı yaşamak lazım şiddetin kökünü kurutmak için...
Ciddi rakam.
Ulaşabildiler mi bilmiyorum,
Şiddete karşı dans ettiler...
Muhtemelen çoğu fiziksel şiddete maruz kalan hemcinslerine destek amaçlı dans ettiler..
Muhtemelen onlara acıyarak baktılar...
Kendilerinin, şiddetin başka türlerine maruz kaldıklarından bihaber üstelik...
Hakaretin ve aşağılamanın,
Sosyal hayattan kısıtlanmanın,
Maddi açıdan bağımlı olmanın ve sömürülmenin,
Zorla ve isteksiz halde ilişkiye zorlanmanın da şiddet olduğundan bihaber...
Ve erkekler...
Eminim ki şiddete eğilimli olan hemcinslerini kabalık ve eğitimsizlikle suçladılar..
Çağdaş dünyaya yakıştıramadılar...
Kendilerinin de farklı şekillerde şiddete eğilimli olduklarını,
Kendilerinin de şiddet uyguladıklarını bilmeden üstelik...
Dans yeterli gelir mi acaba ?
Yoksa bu hayatı müzikal tadında mı yaşamak lazım şiddetin kökünü kurutmak için...
14.02.2013
SEVENLER GÜNÜ...
Kalbinizde sevgiye yer varsa,
Nefret sarıp sarmalamadıysa ruhunuzu,
İnsan olarak kalmayı başaranlardansanız eğer,
Sadece kendinizi değil başkasını da düşünebiliyorsanız,
Başkası için üzülüp ağlayabiliyorsanız,
Yeter ki iyi olsun temennisi hala içinizdeyse,
Size kalbini açan, rahatlayarak ayrılabiliyorsa yanınızdan,
El uzatabiliyorsanız mahzun bir gönüle,
Sevgililer günü de neymiş,
Her gün "sevenler günü"..
En sevdiğinize " seni seviyorum " demek için fırsatları değerlendirin..
İçinizden sevgi hiç eksilmesin...
Hep sevin ve sevilin...
13.02.2013
HATIRALAR BAZEN GÜZELDİR...
Hayatımda benim kadar dağınık birini görmedim..Neyin nerede olduğunu asla bulamam. Çünkü en olmadık yerlerden çıkar. Misal, daha geçenlerde bir yüzüğümü kaybettim. Tamam maddi değeri yoktu ama hatıraydı....Üşenmedim, iğrenmedim çöpü bile karıştırdım, acaba yanlışlıkla gitti mi diye.. Bilin bakalım nereden çıktı ? Buzdolabındaki biber poşetinin içinden..Muhtemelen elimden kayıp içine düştü. Tamam bu anlattığımın dağınıklıkla ilgisi yok ama, "en olmadık yer" kısmı tutuyor en azından :))
Tabi insan kendisi dağınık olunca, çocuklarına da bir şey diyemiyor. Rol model olmak lazım ya.. Zaten evden bir kaç gün uzaklaşmışsam, odalarına girmeden önce besmele çekerim. Malum çarpılma tehlikesi var. Sonra gaaayet sakin bakmak lazım. Hırsız varrrrr diye bağırabilir insan gayri ihtiyari...Bir de kedi eniğini kaybetse bulamaz derler bizde. Kedimiz var da, eniği yok çok şükür..
Asıl konumuza dönersek, bir fotoğraf arıyordum. Ama öyle Ajda Pekkan'ın " çerçeve değil, resim arıyorum" türünden bir fotoğraf değil.. İşte o fotoğrafı ararken elime çooook eski yıllara ait bir kaset geçti. Teyp olmadığı için dinleyemiyorum ne yazık ki..
Üniversite yıllarında , can sıkıntısından herhalde, sesimizi kasete alıp dinlemek istemiştik. Ama ne söyleyeceğiz , ne yapacağız anlaşamadık . Her sene değişen ev muvcuduna göre, o sene sanırım 5 kişiydik. Edebiyat fakültesinde okuyanlar da var aramızda. Bir arkadaş Necip Fazıl'ın Sakarya Türküsünü okuyalım dedi, bi başkası ille de eğlenceli bir şeyler olsun diye , düriyenin kalaylarını istedi. Tabi hemen demokratik bir yöntemle oylama yaptık şiir kazandı.. Biz büyük bir ciddiyetle şiiri okuduk, kayıt tamamlandı, dinlemeye başladık... Ama gülmekten de öldük.. 4 arkadaş harıl harıl iştiyakla şiir okurken, arada ağlamaklı bir ses karışıyor..." düriyeeee......düriyeeeeee..." Katletmişti şiirimizi, ama hafızalarda hoş bir anı oldu..
Kaset sayesinde o günlere gitmek güzeldi.. Öğrencilik yıllarım sanırım benim en mutlu olduğum zamanlar....
Sahi, teybi olan var mı ?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)