Nasıl başladığı önemli değildir aslında..
Çünkü çıkış noktası ne olursa olsun, hayatını birlikte idame ettirme kararı alan iki insan, sonunu kötü düşünmez hiç bir zaman..
Lakin, umulduğu gibi gitmez işler bazen..
Çatırdamalar, kırılmalar, mesafeler, sinir harbi ....derken, ayrılık kapıyı çalar...
İşte o ana kadar olağan ya da kurtarıcı vasıfla ( kötü giden ilişkiyi tamir etme amaçla dünyaya çocuk getirmek ! bu nasıl bir zihniyettir, çocuk üzerine nasıl kumar oynanır, küçücük bir yüreğe böyle bir sorumluluk nasıl verilir? Ayrı bir tartışma konusu tabi ki ) çocuk sahibi olunmuşsa , asıl pandomim bu aşamada kopar.
Henüz hakim velayet konusunda karara varmadan, " vermem- almam" tartışmaları başlar..
Bu konuda aslolan ise, tarafların kendilerinin çocukla olan ilişkileri ve onlara karşı hissettikleri değildir elbette.
Karşı taraf çocuğa düşkünse "göstermem", çok fazla da takmıyorsa "almam" edebiyatı parçalanır. Maksat karşı tarafa acı çektirmek ya da çocuk , "ayak bağı" olsun da hayatı zindana dönsün düşüncesidir.
Zaten ayrılan ebeveynin çocuğu olmak yeteri kadar zor ve üstesinden gelinmesi gereken bir problemken, bir de taraflar arası hesaplaşmanın malzemesi olmak çocuk için çok yıpratıcıdır. Ve faturayı genelde çocuk öder. Ya istenmediğini hissedecek, ya da anne veya babasından birine hasret büyüyecektir..Her ikisi de çocuğun kişiliğinde, hayatında derin izler bırakacak, kişiliğine yön verecektir..
Oysa boşanan, ayrılan eşlerdir sadece..
Yani karı- koca olma vasfı sona ermektedir..
Anne- babalık ise hayatla kaimdir...
Çocuğun en önemli, güzel, kötü, kritik .... anlarında, mezuniyetinde, hastalığında, evliliğinde ... bir araya gelmeleri gerektiğini, gelebileceklerini unuturlar...
Kendi hayatları sekteye uğradığı halde, bununla yetinmeyip, kendi kanından, canında olan çocuklarının da hayatını mahvettiklerini göz ardı ederler...
Beraber yaşamak zorunda olmadıkları ve bunu gerçekleştiremedikleri için, en doğal haklarına başvuran , ayrılan çiftler, ayrılırken en büyük beceriksizliği gerçekleştirir çoğu zaman..
Küçücük bir fidan boynu bükük büyür..
Bazen ayaz vurur erkenden...
Ve hüzün dolaşır damarlarında ....
Eşlere düşen, çocukların bu travmayı en az hasarla atlatmalarını sağlamaktır...
Ruhlarına yeni çentikler atmak değil...
Tahammül sınırının ötesinde bir durum. Anne ve babaların boşanması şüpesiz zor durumlarda gerçekleşiyor ama en zoru da o çocuk için oluyor.
YanıtlaSilBenim kanaatimce çiftler ölmeli ama boşanmamalılar. Kimse o çocuğun hakkını veremez.. Kötü bir aile mi hiç olmayan bir aile mi sorusuna kimsenin verecek secabı olamaz. Ama nihayetinde olan o yavrucaklara olur.
Allah yrdımcısı olsun onların.
İzbedenses/ Kötü bir aile mi, hiç olmayan bir aile mi ? Haklısınız, bu sorunun cevabı zor ve bence her olay kendi şartlarında değerlendirilmeli.. Bazen, çocuğun aile ortamında büyümesi, ruhunda onarılmaz yaralar da açabilir...
YanıtlaSilŞimdiye kadar mutlu bir evlilik görmedim desem yeridir.Genelde çocukları için katlanan çok kişi var.Ama aslında bunu evliliğe bağlamamak lazım.O eski ne olursa olsun mutlu olmayı başarabilen insanlar gitti.Çok azaldılar şimdi ağresif ve yetinmekten aciz bir toplum ortaya çıktı.Çok fazla kahraman izlediler ne yapsınlar.Herkesin hayalleri gökyüzünde kimse 2 çocuklu işinde gücünde bir aile babası olmayı düşlemiyor artık..Bir de artık kolay vazgeçiyoruz..
YanıtlaSilToz/ Refah seviyesiyle mi alakalı, yoksa gerçekten tahammül gücümü mü azaldı bilmiyorum ama haklısın..Her şartta mutlu olmayı başarabilen insanlar yok artık. Doyumsuz olduk sanırım..
YanıtlaSil