İnsan bazen mutlu olduğu için değil,
Mutlu olmak için hayal kurar.....
Hayallerinden ,
Yorulduğu için değil ,
Umudu tükendiği için vaz geçer....
28.05.2013
26.05.2013
DOZ AŞIMI...
Hani hastalıktan ölsem doktora gitmeyi sevmem, görmezlikten gelirsem düzeleceğim zannederim.. Mecbur kalıp gidersem, yazılan ilaçları düzenli kullanamam, bir süre sonra tamamen bırakırım hatta .Çok kötü biliyorum, ihmale gelmez biliyorum, sonra başım daha çok ağrır onu da biliyorum. Ama yine de bildiğimi okuyorum işte..
Şimdi gittin doktora ilaçlarını aldın diyelim. Neticede hepsi kimyasal. Bu nedenle bir sorun çözülürken, vücudun başka bir yeri elbette zarar görüyor. Safradaki problemi giderirken, karaciğer bozuluyor, dalak şişmesin derken, kalp büyüyor...O zaman ne yapmak lazım, baştan kendine iyi bakacaksın, küçük bir pürüz gördüğünde hemen çözüm bulacaksın.. Gözün üzerinde olacak... Tabi işi abartıp hastalık hastası da olmamak lazım..
İşin bu yönü kolay..
Asıl mesele, fiziki rahatsızlıklardan ya da aksiliklerden ziyade, ister ruhsal deyin, ister duygusal deyin ya da karakteristik deyin...işte onlar...
Mükemmel olanımız yok ki..Hepimizin hoşlanmadığımız yönlerimiz var mutlaka.. Olmalı zaten. En büyük hastalıktır kendini kemale ermiş zannetmek..
Düşününce en rahatsız olduğum yönlerimden biri " hayır " diyememek. İstemiyorum, hoşlanmıyorum, vaktim olmuyor, kafam kaldırmıyor, canım istemiyor ama kendimi mecbur hissedip yapıyorum ..Ondan sonra da yaptığım şeyden keyif almıyorum.. Zorlama var çünkü. İnsan kendisini mecbur hissettiği, görev gibi gördüğü eylemlerden pek hoşlanmaz ki yapı olarak.. Severek yapmalı, isteyerek... İşte bu zorlamalar üst üste gelince, hemen karar alıp, istemediğim bir şeyi yapmayacağım bundan sonra diyorum.. Diyorum da, bu ben merkezli bir yaşam tarzı oluveriyor ki, hiç haz etmem bu insan tipinden..
Mecburen başkalarıyla da iletişim halindeyim. Sorumluluklarım var. Sevdiklerim, saygı duyduklarım, incitmek, kırmak istemediklerim... Gönlünü almak istediklerim, mutlu etmek istediklerim... Onların hatırına katlanıyorum bazı olumsuzluklara.. Ufak tefek sorunlar olsa da görmezden geliyorum.. Ama bir an durup düşününce bir de bakıyorum ki, alttan alan hep ben olmuşum, aman sorun çıkmasın deyip diken üstünde yaşar hale gelmişim.. Yani uyumlu ve hoşgörülü olmak kişiliksizlik gibi algılanır olmuş hem tarafımdan, hem karşı taraftan..İşte tam bu anda baş kaldırıyorum . Kendimi korumaya alıyorum. Ne düşünüyorsam, ne hissediyorsam söylüyorum patır patır..Bu defa omuzlarımda ağır bir yük istemiyorum derken, insanları kırmaya başlıyorum . Bu da daha ağır bir vicdan azabıyla baş başa bırakıyor beni..
Hoşgörülü olmayı hedef haline getirdim hayatımın her diliminde.. Kırılsam da affettim, üstünde durmadım. Hatta çoğu zaman kıranın, üzenin peşinden gittim. Gönlünü almaya çalıştım, görmezden geldim.. Haksızsın diye inat etmedim. Ama bu defa da insanlar, yaptıklarının doğru olduğuna inandılar hep.. Kırıp dökmelerinin sonu gelmedi..O zaman da gardımı alıp sildim çoğunu .. Değer verdiklerimi, sevdiklerimi de çıkardım hayatımdan.. Orta yolu bulamadım anlayacağınız..
Bu konu çok su götürür biliyorum..
Ama anladım ki bir çizgisi, bir duruşu olmalı insanın.. Uç noktalarda dolaşmamalı..Esneme payım olsun, olacak elbette. Ama bu aralığı ne kadar uzun tutarsam o kadar yıpranacağım demektir....
Doz aşımına meydan vermemeliyim...
Ne eksik, ne fazla...
Herkes hak ettiği değeri bulmalı ve görmeli...
Yoksa ben kendimi değersiz hissetmeye başlayacağım..
23.05.2013
GİTME DESEN / M
Yenildik..
Neye yenildiğimizi bilmeden üstelik..
Yığın yığın toprak altında kaldık kimi zaman..
Kıpırdayamadık..
Soluklanamadık..
Sevdik, sevildik de,
Yaşayamadık..
Kelimelerde asılı kaldı bazen duygular ,
Ya da bakışlarda sustuk..
Kimi zaman arkamızı dönüp gittik,
Gidecek yerimiz olmadığını bile bile..
Giden kim olursa olsun, kalan çekti o yükü..
Sözünü tutmayan başı önünde geri döndü..
Ama biz yenildik..
Direnmek boşunaydı bilemedik..
Her gün batımında
El ayak çekildiğinde,
Usul usul sokulduk birbirimize,
Bazen unuttuk zamanı ,
Bazen ok gibi saplandı yüreğimize.
En zoru ayrılmaktı,
Gün doğmadan önce.
Alelacele,
Konuşmadan,
Ruhumuzun çığlıklarını bastıramadan...
Yenildik..
Neye yenildiğimizi bilemeden üstelik...
22.05.2013
İSTANBUL HATIRASI...
Arkadaşımı akrabasına emanet edip eve dönüş yoluna koyuluyorum.... da o kadar kolay değil tabi. Otobüsten in, metroya bin, sonra siteye giden servise yetiş.. Metroya gelince Taksim yazana atlıyorum . İşi garantiye almak için bakışlarından zeka fışkıran bir hanım kıza " sanayi durağına gider mi ? " diye soruyorum.. İşte aldığım evet cevabıyla hayatımın hatasını yaptığımı az sonra farkediyorum tabi..
Boş bir yer bulup kitabıma gömülüyorum.. Bu arada bir hanım kız " falan duraktayız, filan yere gidecek olanlar öteki falancaya binsinler" gibi bi anons yapıyor ama çok da kulak kabartmıyorum.. Bir ara başımı kaldırdığımda , herkesin metrodan indiğini, başkalarının bindiğini görüyorum..Sabit kalan bir ben bir de o gözlerinden zeka fışkıran kız... Aldırmıyorum, kitaba devam.. Az sonra kız yanıma geliyor " yanlış binmişiz, bu fünikülermiş " diyor.. Yani iki durak arası ( Taksim -Kabataş ) gelip gidiyormuşuz ! Tavafla ( 7 şavt) hacı olunuyor yanlış bilmiyorsam.. Ama Taksim- Kabataş arasında kaç kere gidip gelmekle ne olunuyor işte bu meçhul..Zaten o şaşkınlıkla ışık hızıyla inip, karşı tarafa koşturuyorum hemen..
Ya ben hayatımda ilk kez duyuyorum füniküleri.. İzmir'de vardı da ben mi öğrenmedim sanki. Adını söylemek bile zor, " mini mini birler" deseler daha mantıklı.. Ya da benim gibi köyden indim şehire durumuna düşenler için, "iki durak arası gelip giden, ne uzayan ne de kısalan ulaşım aracı " bile denebilir..
Hayır istanbul seni yenmeye geldim gibi bir iddiam da olmadı ki benim...Ne diye beni aptal bi duruma soktu anlamadım...Dedim dava açayım, vakit kaybı nedeniyle maddi, aptal duruma düştüğüm için de manevi tazminat talep edeyim ..Vazgeçtim, neme lazım şeytana pabucunu ters giydiren bir avukata denk gelirim de, şak diye "aptal" raporu dayar suratıma..
Evdekilere anlatıyorum, saflığıma gülmekten ölüyorlar.. Tabi ben de...
Böylelikle ana fikirsiz bir yazının daha sonuna geldik efendim.. Sakın ola ki, okuyup, " Telve de ne safmış " demeyiniz rica ederim :))
19.05.2013
......
Gittiğinde biter mi zannediyorsun ,
Ben ruhunu özgür bırakmadan...
Ruhun özgür kalır mı zannediyorsun,
Seni yürekten affetmeden...?
Ben ruhunu özgür bırakmadan...
Ruhun özgür kalır mı zannediyorsun,
Seni yürekten affetmeden...?
16.05.2013
UNUTUR MUYUZ ?
Söylenecek çok şey var aslında..
Boğazda düğümlenen,
İçteki isyanı,
Öfkeyi,
Nefreti,
Çaresizliği anlatır mı bilmem..
Ama dolu dolu bağırmak istiyorum..
Bir çok insanın içi yandı,
Bir çok eve ateş düştü..
Ateş sadece düştüğü yeri yakmadı..
Hepimizin canı yandı..
Söylenenden daha çok kaybımız...
Ama sadece " insan " kaybetmedik..
İnancımızı kaybettik
Umudumuzu kaybettik..
Milli iradenin varlığı şüpheli,
Milli birlik beraberlik şüpheli,
Mossad, CIA bizim içimizi MİT den nasıl daha iyi biliyor, şüpheli,
İstihbarat zaafiyeti var mı ?, şüpheli,
Aslında şüphe falan yok ortada, her şey gün gibi ortada..
Ama medyaya yasak getir, istediğin bilgiyi servis et,
Unuturuz biz,
Kendimizi oyalayacak bir şeyler buluruz nasılsa,
Biz unuturuz..
Unutulur mu gerçekten,
Sanmam,
Bu kez unutmaya fırsatımız olmayacak gibi..
Daha çok karışacak ortalık,
Bakalım daha nerelere sürükleyecekler bizi..
Ne zaman , nasıl, nereye adım atacağımıza "biz" karar vermediğimiz, veremediğimiz sürece
Daha çok ateş düşer bu yüreklere...
Boğazda düğümlenen,
İçteki isyanı,
Öfkeyi,
Nefreti,
Çaresizliği anlatır mı bilmem..
Ama dolu dolu bağırmak istiyorum..
Bir çok insanın içi yandı,
Bir çok eve ateş düştü..
Ateş sadece düştüğü yeri yakmadı..
Hepimizin canı yandı..
Söylenenden daha çok kaybımız...
Ama sadece " insan " kaybetmedik..
İnancımızı kaybettik
Umudumuzu kaybettik..
Milli iradenin varlığı şüpheli,
Milli birlik beraberlik şüpheli,
Mossad, CIA bizim içimizi MİT den nasıl daha iyi biliyor, şüpheli,
İstihbarat zaafiyeti var mı ?, şüpheli,
Aslında şüphe falan yok ortada, her şey gün gibi ortada..
Ama medyaya yasak getir, istediğin bilgiyi servis et,
Unuturuz biz,
Kendimizi oyalayacak bir şeyler buluruz nasılsa,
Biz unuturuz..
Unutulur mu gerçekten,
Sanmam,
Bu kez unutmaya fırsatımız olmayacak gibi..
Daha çok karışacak ortalık,
Bakalım daha nerelere sürükleyecekler bizi..
Ne zaman , nasıl, nereye adım atacağımıza "biz" karar vermediğimiz, veremediğimiz sürece
Daha çok ateş düşer bu yüreklere...
13.05.2013
KAFAM DEĞİL, KAVRAMLAR KARIŞIK..
Sonu gelmeyecek..
Ya da gelecek ama zaten "son" gelmiş olacak..
Bildiklerimi unutmalıyım..
Unutmamak için hep uyanık olma zamanı.
Her şeye baştan başlamak... imkansız..
Yeni başlangıçlar gerek..
Güvenemezsin hiç kimseye..
Bir omuza güvenle yaslanma ihtiyacı...
Senden öğrenmek istediklerim var..
Hiç bir şey bilmediğini anladım..
Seninle olmak huzur verici gibi..
İçindeki fırtınaları nasıl bastırdığını görüyorum..
Uzak durmak şart..
Yakınlık istiyorum..Biraz daha, biraz daha...
10.05.2013
YAŞATMAYI BİLEMEDİYSEN, BİTİRMEYİ BİL...
Kim kalmış ki sonsuza kadar..
Herkes bir gün gidecek..
Gidenin yerine yenisi gelecek..
O yenisi de vakti geldiğinde terkedecek..
Biliyoruz..
Ama kabullenemiyoruz.
Çünkü itirazımız gidene değil,,
Gidişe değil...
Gidiş şekline, tarzına...
İster arkadaşlık, ister dostluk, ister evlilik, ister sevda birlikteliği olsun..
Başta güzel şeyler şeyler yakalanmış, ortak noktalar bulunmuş ki bir zemine oturmuş..
Beraber zaman geçirilmiş, gülünüp eğlenilmiş, dertleşilmiş, kavga edilmiş, küsülmüş, barışılmış...
Bunlar yapılırken de kalp kırılmış bazen..
Can yakılmış..
Sınırlar aşılmış..
Ama illa ki güzel şeyler de yaşanmış..
Paylaşılmış..
işte bu güzel günlerin hatırına, karşıdakine duyulan sevgi / saygı adına, ayrılmayı bilmeli insan..
Hoyratça, kırıp dökerek değil,
Soru işareti bırakarak değil,
Kanayan bir yarayla hiç değil...
İnsanca başlayan, insanca bitmeli..
Giderken kalp kırmak yerine, kırılanlar tamir edilmeli..
Öyle bir gitmeli ki,
Öyle bir bitirmeli ki,
Giden de kalan da , kapının hep açık olduğunu bilmeli..
En azından ihtiyaç duyulduğunda, karşılaşıldığında, özlenildiğinde, hatıra geldiğinde selam verebilmeli..
İki çift kelam edebilmeli...
Öyle bir gitmeli ki,
Küçük düşmeden, küçük düşürmeden
Öyle bir gitmeli ki,
Küçük düşmeden, küçük düşürmeden
Yiğidin hakkını teslim etmekten çekinmeden,
İyilikleri, güzellikleri görmezden gelmeden,
Bitirmeli..
Sırlar ortaya dökülmemeli,
Arkadan atıp tutmamalı,
Kimsenin kimsede ne aklı kalmalı, ne de hakkı...
7.05.2013
ŞİMGİ GELSEN NE FARKEDECEK..
Sana doğru koşmam için, yeterliydi yüzünü bana dönmen ..
Gerek yoktu konuşmana, ben söylerdim dinlesen..
Şimdi
Ne yana dönsen beni arıyorsun
Baktığın her yerde beni görüyorsun,
Biliyorum
Ama sevinemiyorum..
Ben senden gideli
Çok oldu be sevgili...
5.05.2013
........
Kendimi aramakla öylesine meşgulüm ki , yokluğunu farketmiyorum bile....
Ahh bir de ara sıra içimde bir yerler sızlamasa....
Hayatıma dokunup gittiğini bile hatırlamayacağım...
2.05.2013
"AHH"
ruhumu seninle özgürleştirmek isterken,
sana tutsak kalacağımı bilemedim...
şimdi
tıpkı bu kuşlar gibi uçmak istiyorum..
ya sana doğru kanat çırpmak,
ya da senden kaçmak...
1.05.2013
MİM...MİM..MİM...
Nesli tükendi zannedip, mim olayını unutmuşken, mimlenmişim..
Tamam mimler güzel oluyor olmasına da bu mim beni aşar..
Konu çocukken oynadığımız oyunlar..Pe hito tarafından mimlenmişim.
Ama ben hayatı tersten yaşayan bir insanım.. Şu an oynadığınız oyunlar olsaydı, daha çok oyun yazardım kesin :))
Hımmm düşünmem lazım..Ben öyle sokakta oyun oynayan bi çocuk değildim ki..Çok nadirdir , ama okulda, pikniklerde bir de yaz tatillerinde köye gittiğimizde oynadığım oyunlar var aklımda..
Yağ satarım bal satarım, istop, yakantop ( yakartop mu yoksa ?) saklambaç malum, bir de ip atlama...
Yüzük saklama oynardık ninemle..3-4 fincan olur, ters çevrilir, birinin içinde yüzük saklanır..Hızlıca karıştırılan fincanlardan yüzüklü olanı bulan kazanır...
Benim en çok keyif aldığım oyun ise, 5 taş, 40 taş... Olsa da oynasak :)
Biliyorum pek keyifli bir mim olmadı..
Umarım mimlediklerim hoş şeyler yazar :))
Pabuç, nefes, budeliçocuk...
Her mimde olduğu gibi, adlarını anmadan geçemiyeceğim Uçurum Çiçeği ve Cem, azadedir :)))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)