Aklıma takılan bir soru var..
Çocukların çok rahatlıkla yaptığı bir çok şeyi, biz büyükler neden yapamıyoruz ?
Hadi genelleştirmeyeyim, ben neden yapamıyorum? Mesela en basitinden, duygular arası geçiş çocuklarda neden bu kadar kolay?
Ağlamakta olan bir çocuk, nasıl oluyor da arkasından gülebiliyor?
Küsmek, kızmak, uzaklaşmak, nefret etmek, inatlaşmak gibi keskin hallerden nasıl ılımlı, sevimli, mutlu... hale nasıl gelebiliyorlar?
Çocuklar anı yakalıyor ve yaşıyorken, benim ruh hallerim neden zaman ve mekana hapsolmuyor? Neden gittiğim her yere, yaptığım her işe, sözüme, hareketime, tepkime yapışıp kalıyor ?
11.06.2015
3.06.2015
.......
A: Hayatın boyunca en çok söylemeyi istediğin cümle ne ?
G: " İyi ki varsın " diyebilmeyi çok isterdim...
A: Peki kime söylersin bu cümleyi ?
G: Kendimi yanında güvende hissettiğim, her şart ve durumda sevgi dolu, beni koruyup kollayan birine..
A: İyi de dünyada öyle biri yok ki.
G : ....!!!!
G: " İyi ki varsın " diyebilmeyi çok isterdim...
A: Peki kime söylersin bu cümleyi ?
G: Kendimi yanında güvende hissettiğim, her şart ve durumda sevgi dolu, beni koruyup kollayan birine..
A: İyi de dünyada öyle biri yok ki.
G : ....!!!!
BEN KÜÇÜKKEN ( MİM ) .....
Benjamin Button gibi hissediyorum kendimi çoğu zaman. Hayatı tersten yaşıyor gibiyim. Çocukken çok ağırbaşlıydım. Sessiz, sakin. Anne - baba için bulunmaz bir nimet ama benim için hayatta dolması mümkün olmayan bir boşluk . Hiç oyuncağım olduğunu hatırlamıyorum mesela. Aslında sokağa çıkıp oyun oynamışlığım da yoktur pek. Sanırım çocukluğum okumakla geçti. Çocukluk demek hafif kalır, ömrüm demem lazım, hala okuyorum :)
Yaz tatillerinde gittiğimiz köyde bile, öğretmen olan dayımın kitaplarını okurdum. Haa bir de köy bakkalından aldığımız ve sıcak suda eritip içtiğimiz tarçına bayılırdım. Rengi kokusu müthişti.
Abimle vakit geçirmeyi severdim. Belki de karakter olarak benzediğimiz için,şimdi de iyi anlaşırız.
Babamdan çok korkardım . Baba demek otorite demekti benim için :(
( Bu mim zormuş yaa :))
Annem çok güzel yemek yapardı. Okuldan geldiğimde duyduğum yemek kokuları hala hafızamda.Belki bu yüzden hiç bir yemeği ayırt etmem.
Konuşmayı pek sevmezdim. Yani severdim de, içimden :) Hep bi'şeyleri sorguluyor olurdum. Kendi kendime sorular sorar, cevapları yine kendim bulmaya çalışırdım. Sanırım başkalarının cevabı hala beni tatmin etmiyor. Kendim bulmalı ve ikna olmalıyım. Mantığıma oturmayan şeyleri kolay kolay kabul edemiyorum.
Sevgili Deeptone'a çok teşekkür ediyorum bu mim için. Okuyan, isteyen herkes yapabilir. Ama Değmesin Yağlı Boya, mutlaka yapmalı diyorum.. :)
25.05.2015
.........
Sevgili,
Kaç umuda düşük yaptık seninle
Kaç hayalimiz ölü doğdu, doğuma beş kala?
Her gün bir hatırayı daha verirken ben toprağa,
Yağmur altında,
Gözyaşlarımla.
Söyle kimleri kendine hayran bırakıyorsun?
Hangi bahçeden güller deriyorsun?
Ne zaman kendimi arasam,
Yüreğinin kapısında buluyorum..
Öyle inatçı, öyle kararlı,bir o kadar da sevdalı
Ama sen... görmezden geliyorsun..
Ne zaman kendimi arasam,
Yüreğinin kapısında buluyorum..
Öyle inatçı, öyle kararlı,bir o kadar da sevdalı
Ama sen... görmezden geliyorsun..
20.05.2015
ZAMAN....
Sabrı öğretiyor zaman,
Can evinden vura vura beklemeyi,
Sükuneti öğretiyor..
Her şeyi yerle bir edip,
Kendi seçtiklerini dayatıyor..
Karşı koyduğunda, cezan bir " tık" daha artıyor,
Bildiğin bütün anlamları siliyor zaman,
Doğruların elinde kalıyor,
Ama endişelenme,
Her şey geçiyor..
18.05.2015
PRENSES'E CEVAP..:)
Yazıyorum, ama içimden geldiği gibi değil ne yazık ki. Çünkü reelden tanıdıklarım da okuyorlar yazdıklarımı. Bu da sansürsüz yazmama engel oluyor. İki yüzlülük müdür ? olabilir . Ama mesele daha derin sanırım. Yanlış anlaşılma korkusu ?!? Konuyu şöyle bağlayayım. Ben içimden geldiği gibi yazarım da, toplum buna hazır değil :)
Yazdığım yazılara yorum yapılmasından çok, okunmuş olmalarıyla ilgileniyorum. Yorumlar insanın hoşuna gidiyor elbette. Hatta ilk yazmaya başladığım zamanları hatırlıyorum, yorum yapıldığında iki tur halay çekerdim :) Yok ya hu, şaka yapıyorum, mutlu olduğumu anlatmak istedim işte. Bak şimdi burada pek bi felsefi açıklama yapmak isterdim ama toparlayamadım. Yazılar ne kadar çok okunuyorsa, o kadar insan yazılarınızda kendisinden bir şeyler buluyor demektir.
Ne işim olursa olsun, hangi ruh halinde olursam olayım, mutlaka her yazısını okuduğum bloggerlar var elbette. Okuyorum ama yorum yapamıyorum. Yani Prensesciğim, racona ters davrandığımın farkındayım, kızma :)) Bu üşenmek ya da önemsememek değil elbette. Mesela bak dün geceydi sanırım, Serkan Aydemir'in şiirini okudum, bayıldım. Ya bu kadar güzel yazılan bir şiire yorum yapacaksan, şiirin güzelliğine gölge düşürmemelisin.Tabi ben yine de iki kelime de olsa yorum yaptım :)) Uğur Böceği'ne çoğu zaman yazacak bir kelime bulamıyorum, çünkü anlatımı bozmak istemiyorum..
Heee, bana yapılan yorumlara cevap verme meselesine gelince, protesto etme gözünü seveyim :) Mutlaka cevap vermeye çalışıyorum, ama bazı yazıların yorumlarını yayınlayıp, öylece bırakıyorum. Çünkü benim açımdan artık söylenecek söz kalmamış demektir.
Gelelim mim konusuna... Kafamdaki en komik ya da ilginç derneği kuracağım öyle mi ? Pat diye söyleyince aklıma gelmedi işte. Ama " Kaşifleri koruyalım, besleyelim, büyütelim " derneği olabilir. Kim bu kaşifler dersen, hangi bloga gitsem " bloğunuzu yeni keşfettim, sizi takibe aldım, bana da beklerim " deyip, link bırakıp gidenler elbette... Kaç blog takip ettiğimi saymadım, ama kimseye böyle bir yorum bırakmadım. Tolga hariç tabi :) Parçalanmış Gülüşler 'e sırf muziplik olsun diye öyle bir yorum yapmışlığım vardır.
Arkadaşım, her hangi bir bloğu beğendiysen, takip etmeye başlarsın. O sana ister gelsin, ister gelmesin. Sen oku geç git. Ama sakın öyle bir yorum bırakma, inan hoş olmuyor. Ben kendi adıma itici buluyorum.
Sevgili Prenses iyi ki varsın diyorum. Her şey gönlünce olsun arkadaşım :)
13.05.2015
ÖYLE İŞTE....
Çabalıyorum... Deli gibi okuyorum, uyanmayacakmışım gibi derin uykulara dalıyorum. Saatlerce yürüyorum, nereye gittiğimi bilmeden. Planlar yapıyorum. Hatta çiçeğimi büyük bir saksıya geçirmeye bile karar verdim bugün. Yeni insanlar tanıyorum senden izler taşımayan. Senin gibi gülmeyen, konuşmayan.. Nefes alışları farklı insanları dinliyorum, ne dediklerini anlamadan. Huysuzlanıyorum seni çağrıştıran herşeye karşı. Artık okumayı da bıraktım bana yazdıklarını.
İnan bana çabalıyorum. Hem de hiç ummadığın kadar. Dur, bu saçma oldu. Senin bi'şey umduğunu düşünmüyorum ki...Ummak benim gibilerin işi çünkü.
Umut etmek...
Hayal etmek...
İstemek..
Beklemek...
Özlemek...
Hatta biraz daha ileri gideyim istersen,
Sevmek...Hiç bir şey beklemeden sevmek demeyeceğim. Seven , sevilmeyi de istemez mi? Hatta sevdiğinden daha çok sevilmeyi.. Tüm varlıklara yetecek kadar, sonu gelmeyen, hiç eksilmeyen, eşi benzeri olmayan bir sevgiyi kim istemez ki ?
Ben ve benim gibiler işte bunlarla cebelleşirken, sen ve senin gibiler yaşar .. Evet evet, yaşar. Aramızdaki tek fark bu aslında. Yoksa hepimiz etten kemikten değil miyiz?
Daha bugün sevgili N' ya dedim ki, "insanlar hayatımıza girer, bir süre sonra çeker gider. Bizim için de geçerli . Biz de birilerinin hayatına dokunuyoruz. Gidenin ardından üzülmek kadar saçma bi'şey olabilir mi ? Miadı dolan gidiyor. Boş ver, hayatın senin için getirdiklerine bak."
Gördün mü , ara sıra ben de saçmalayabiliyormuşum.
Yok, öyle sevmek gibi falan değil bu.
Ama şundan eminim ki
Tanı(say)dık sev(er)dik
İnan bana çabalıyorum. Hem de hiç ummadığın kadar. Dur, bu saçma oldu. Senin bi'şey umduğunu düşünmüyorum ki...Ummak benim gibilerin işi çünkü.
Umut etmek...
Hayal etmek...
İstemek..
Beklemek...
Özlemek...
Hatta biraz daha ileri gideyim istersen,
Sevmek...Hiç bir şey beklemeden sevmek demeyeceğim. Seven , sevilmeyi de istemez mi? Hatta sevdiğinden daha çok sevilmeyi.. Tüm varlıklara yetecek kadar, sonu gelmeyen, hiç eksilmeyen, eşi benzeri olmayan bir sevgiyi kim istemez ki ?
Ben ve benim gibiler işte bunlarla cebelleşirken, sen ve senin gibiler yaşar .. Evet evet, yaşar. Aramızdaki tek fark bu aslında. Yoksa hepimiz etten kemikten değil miyiz?
Daha bugün sevgili N' ya dedim ki, "insanlar hayatımıza girer, bir süre sonra çeker gider. Bizim için de geçerli . Biz de birilerinin hayatına dokunuyoruz. Gidenin ardından üzülmek kadar saçma bi'şey olabilir mi ? Miadı dolan gidiyor. Boş ver, hayatın senin için getirdiklerine bak."
Gördün mü , ara sıra ben de saçmalayabiliyormuşum.
Yok, öyle sevmek gibi falan değil bu.
Ama şundan eminim ki
Tanı(say)dık sev(er)dik
4.05.2015
2.05.2015
İçimden geldiği gibi...
Hava güzel, ama ben evdeyim ne yazık ki.. Okumak , okumak ve bir o kadar daha okumak zorundayım. Lakin okumak dışında her şeyi yapıyorum.
Bugün annemi kaybedişimin ardından geçen 15. gün..Hala kendime gelemedim. Bol bol uyuyorum. Sanırım kendimi uykuyla avutuyorum..Keşkeler, acabalar.... Keşke O'nu daha çok mutlu edebilseydim, keşke benden hoşnut olduğunu bilseydim.. Acaba benden şikayeti var mıydı? İşte bu sorulara verdiğim hiç bir cevap beni tatmin etmiyor.. Bundan emin olamamak ne kadar kötü..
Hayatın hiç bir anlamı, tadı tuzu kalmamış gibi..
Bugün annemi kaybedişimin ardından geçen 15. gün..Hala kendime gelemedim. Bol bol uyuyorum. Sanırım kendimi uykuyla avutuyorum..Keşkeler, acabalar.... Keşke O'nu daha çok mutlu edebilseydim, keşke benden hoşnut olduğunu bilseydim.. Acaba benden şikayeti var mıydı? İşte bu sorulara verdiğim hiç bir cevap beni tatmin etmiyor.. Bundan emin olamamak ne kadar kötü..
Hayatın hiç bir anlamı, tadı tuzu kalmamış gibi..
26.04.2015
............
Şu an yine o şarkıyı dinliyorum. Hüzün kokuyor mu demiştim. Demek ki o zamanlar bu kadar acımıyormuş kalbim. Sızı nedir bilmiyormuşum. Hangi beste içimdeki hüznü anlatabilir ki?
21.04.2015
14.04.2015
AŞK KÖPEKLİKTİR....
Pazar günü izlediğim "Paramparça Aşklar ve Köpekler" filmi aşkın tanımı yapmıyor aslında. Sadece aşık olan bir insanın , aşkı uğruna nelerden vazgeçebildiğini gösteriyor. Ailesini, çocuklarını , evini nasıl geride bırakabildiğini.... Toplumun değer yargılarını , ahlak anlayışını, kendine olan saygısını nasıl bir kenara itebildiğini ... Aşkın insanı nasıl bencil yapıp, ihanete sürüklediğini..Aşkın diğer bir adının acı çekmek olduğunu.... Bazen insana " acaba, doğru mu yaptım / yapıyorum " dedirttiğini anlatıyor.
"Tanrıyı güldürmek istiyorsan, O'na planlarından söz et"
Film içinde geçen bu replik, gerçekten üzerinde düşünmeye değer. Üç farklı hayatın trafik kazasıyla kesişmesini anlatan bu film bence kesinlikle izlenmeli.. Meksika yapımı ve oldukça bol ödüllü. Kurgusu güzel, anlatımı akıcı , hikaye sürükleyici..
İyi seyirler...
9.04.2015
GAMZELİM...
Kantinde boş bulduğum sandalyeye oturdum. Hemen dikkatimi çekti. Aynı masada fakat çaprazımda oturuyordu. Yanında da sarışın bir hatun. Kömür karası gözleri vardı ve biçimli yay gibi kaşları. Gözlerimi alamadım, uzun uzun baktım.Beyaz tenliydi. Kısacık siyah saçları sayesinde yüzünün yuvarlaklığı iyice ortaya çıkmıştı. Konuşurken arada gülüyor, bembeyaz dişleri görünüyordu . Hele gamzesi, saatlerce baksam bıkmazdım. Bi' erkeğe bu kadar mı güzel yakışırdı gamze.
Üstü başı oldukça düzgündü. Yeşil bir kazak, altında siyah kadife pantolon. Bir anda kendi kendime gülümsediğimi fark edip, etrafa rezil olmamak için telefonumu kurcalamaya başladım. Ama gülüşünü duyduğum anda gayri ihtiyari yine ona baktım. Aman Allah'ım, sanki O da tetikte , bakmamı bekliyormuş. Göz göze geldiğimiz anda tekrar gülümsedim. Ama O gülümsemiyor, hatta oldukça sert bakıyordu. Kaşlarını çatarak " neden bakıyorsun" dedi. Gülümsemeye devam ettim." Ama çok tatlısın" dedim. Duymamış gibi yaptı, elindeki tostu yemeye başladı. Bir yandan da yanındaki hatunla konuşuyordu . Sanırım sarışın kıskanmıştı aramızdaki bu kısa bakışma ve konuşmaya. sessiz sakin otururken birden hırçınlaşıp, bir şeyler söyledi ve benimkinin (!) elindeki tostu aldı, Erkek adam dediğin kendi işini kendi halleder ama benimki muhallebi çocuğu çıktı azıcık. Mızmızlandı. Sarışın inat mı inat, vermiyor tostu. Bastı yaygarayı benimki, çığlık çığlığa bağırıyor. Şimdiye kadar varlığını bile fark etmediğim bir adam yanaşırken, sarışın tostu verdi. Adam geldi, gamzelimin başına sağ avuç içiyle vurup, "bağırmaaa!" dedi ve gitti. Sanırım babalarıydı. Dışarıda sigarasını içmeye devam etti. Ne de olsa vazifesi bitmişti. Sükunet sağlanmıştı !.
"Yaptığını beğendin mi, bak senin yüzünden kardeşin dayak yedi " dedim. Hiç oralı olmadı. Benimkinden en fazla 1-2 yaş büyük olan sarışın da fena değildi hani. Güzel bir kızdı. Ama sevmedim . Sinsiydi , kıskançtı, fesattı. Kim demiş bütün çocuklar masum diye. Masumiyet yaşla alakalı değil işte. Bazı insanlar çocukken de sadist olabiliyor.
Zaten Sezen demiyor mu "masum değiliz hiç birimiz" ...
Üstü başı oldukça düzgündü. Yeşil bir kazak, altında siyah kadife pantolon. Bir anda kendi kendime gülümsediğimi fark edip, etrafa rezil olmamak için telefonumu kurcalamaya başladım. Ama gülüşünü duyduğum anda gayri ihtiyari yine ona baktım. Aman Allah'ım, sanki O da tetikte , bakmamı bekliyormuş. Göz göze geldiğimiz anda tekrar gülümsedim. Ama O gülümsemiyor, hatta oldukça sert bakıyordu. Kaşlarını çatarak " neden bakıyorsun" dedi. Gülümsemeye devam ettim." Ama çok tatlısın" dedim. Duymamış gibi yaptı, elindeki tostu yemeye başladı. Bir yandan da yanındaki hatunla konuşuyordu . Sanırım sarışın kıskanmıştı aramızdaki bu kısa bakışma ve konuşmaya. sessiz sakin otururken birden hırçınlaşıp, bir şeyler söyledi ve benimkinin (!) elindeki tostu aldı, Erkek adam dediğin kendi işini kendi halleder ama benimki muhallebi çocuğu çıktı azıcık. Mızmızlandı. Sarışın inat mı inat, vermiyor tostu. Bastı yaygarayı benimki, çığlık çığlığa bağırıyor. Şimdiye kadar varlığını bile fark etmediğim bir adam yanaşırken, sarışın tostu verdi. Adam geldi, gamzelimin başına sağ avuç içiyle vurup, "bağırmaaa!" dedi ve gitti. Sanırım babalarıydı. Dışarıda sigarasını içmeye devam etti. Ne de olsa vazifesi bitmişti. Sükunet sağlanmıştı !.
"Yaptığını beğendin mi, bak senin yüzünden kardeşin dayak yedi " dedim. Hiç oralı olmadı. Benimkinden en fazla 1-2 yaş büyük olan sarışın da fena değildi hani. Güzel bir kızdı. Ama sevmedim . Sinsiydi , kıskançtı, fesattı. Kim demiş bütün çocuklar masum diye. Masumiyet yaşla alakalı değil işte. Bazı insanlar çocukken de sadist olabiliyor.
Zaten Sezen demiyor mu "masum değiliz hiç birimiz" ...
5.04.2015
ASLINDA BENİM DERS ÇALIŞMAM LAZIM, ZİRA SINAVLAR KAPIDA...
Stabil ; dengeli, düz, oturmuş, kararlı, değişmez... Ve elbette benim hiç sevmediğim bir kelime ve ahval..Bazen kendimden bile sıkılıyorum ben. Ortamdan, insanlardan...Beynimde fırtınalar esiyorsa hele, aynı hızla mekan değişsin, yanımdakiler değişsin istiyorum. Bi'şey yapmayı düşündüğüm anda, daha yapmaya başlamadan sıkıldığım oluyor...
Neden mi?
Dengesiz biri miyim, değil miyim o ayrı bi' konu... Düşünmek yoruyor.. Sorgulamak.. Sorularla boğuşmak.. Onun için hızla değişmeli her şey...Düşünmekten alıkoymalı beni. En azından yavaşlatmalı...
Ne yazık ki bu aralar stabil kelimesini hazmetmeye çalışıyorum ve sabırlı olmayı öğrenmeye ..... Sakin olmaya, öfkelenmemeye, iç huzurumu korumaya çalışıyorum...
İlişkinin seviyesi, düzeyi, niteliği ne olursa olsun, insan kaybetmeyi sevmiyorum ben. Gidenin ardından belki öylece bakıyorum bazen. Bazen içim yanıyor, yüreğim kanıyor , susuyorum ama sevmiyorum.. Hele iki kelime etmeden gidenleri anlayamıyorum. Hiç mi söylenecek sözleri olmuyor acaba ?
İyi insan yok. Nasıl herkesin doğrusu farklıysa, iyilik anlayışı da öyle. Kimseye yaranamıyorsun. En güzeli kendine iyi olmak belki de. Bencillik anlamında değil elbette. İçini, vicdanını rahat ettirme. Ben cümlelerimi toplayamasam da siz anladınız .
Bugün dışarı çıktığımda papatyalar gördüm yeşillikler arasında. Muhteşemdi. Bahar gelmiş meğer. Farkında değildim. Oysa hala üşüyorum ben. Ama cidden üşüyorum.
Neyse, çok şükür bu yazıyı da dereden tepeden bahsederek , kazasız belasız atlattım. İçimden geçenleri susturdum :) Duygularıma hakim olmayı öğreniyor muyum ne :))
Neden mi?
Dengesiz biri miyim, değil miyim o ayrı bi' konu... Düşünmek yoruyor.. Sorgulamak.. Sorularla boğuşmak.. Onun için hızla değişmeli her şey...Düşünmekten alıkoymalı beni. En azından yavaşlatmalı...
Ne yazık ki bu aralar stabil kelimesini hazmetmeye çalışıyorum ve sabırlı olmayı öğrenmeye ..... Sakin olmaya, öfkelenmemeye, iç huzurumu korumaya çalışıyorum...
İlişkinin seviyesi, düzeyi, niteliği ne olursa olsun, insan kaybetmeyi sevmiyorum ben. Gidenin ardından belki öylece bakıyorum bazen. Bazen içim yanıyor, yüreğim kanıyor , susuyorum ama sevmiyorum.. Hele iki kelime etmeden gidenleri anlayamıyorum. Hiç mi söylenecek sözleri olmuyor acaba ?
İyi insan yok. Nasıl herkesin doğrusu farklıysa, iyilik anlayışı da öyle. Kimseye yaranamıyorsun. En güzeli kendine iyi olmak belki de. Bencillik anlamında değil elbette. İçini, vicdanını rahat ettirme. Ben cümlelerimi toplayamasam da siz anladınız .
Bugün dışarı çıktığımda papatyalar gördüm yeşillikler arasında. Muhteşemdi. Bahar gelmiş meğer. Farkında değildim. Oysa hala üşüyorum ben. Ama cidden üşüyorum.
Neyse, çok şükür bu yazıyı da dereden tepeden bahsederek , kazasız belasız atlattım. İçimden geçenleri susturdum :) Duygularıma hakim olmayı öğreniyor muyum ne :))
26.03.2015
UMUT, GELDİYSEN ÜÇ KERE VUR...
Pek bi ağlak oldum şu son günlerde. Hava bulutlu diyene, sen bana su samuru mu dedin deyip, zırlıyorum. Samur demişken, İki yeşil Su Samuru ne güzel kitaptır öyle. Yıllar yıllar önce okumuştum da çok etkilenmiştim.Aile kavramını, bütün olmayı çok güzel anlatıyordu. Bir kitabın iyi, güzel olarak nitelendirilmesi için her cümlenin anlam yüklü olması gerekmiyor bana göre. Bir cümle, hatta bir kelime beni can evimden vurmuşsa güzeldir.
Filmler için de aynı şey geçerli. Sisten gelen diye bir film izlemiştim. Tarzı bana uygun değildi ama, başladığım işi bitireyim düşüncesiyle sonuna kadar izlemiş, son 5 dakikada tahmin edemeyeceğim kadar etkilenmiştim. Bir kasabayı yoğun bir sisle birlikte, yanlış hatırlamıyorsam devasa canavarlar basıyor. İnsanlar öldürmeye çalıştıkça çoğalıyorlar. Filmimizin kahramanı oğlunu, sevdiği kadını ve yaşlı bir çifti arabasına alıyor ve uzaklaşmaya çalışıyorlar ama, her yerde canavarlar var. Acı çekerek ölmek istemedikleri için, kahramanımızdan kendilerini öldürmelerini istiyor ve razı ediyorlar. Tabancada 4 mermi var ve beş kişiler. Sonunda adam tek tek hepsini öldürüp, araçtan dışarı çıkıyor. Ağlayarak ölümünü beklerken sislerin dağıldığını ve insanların akın akın kendisine yaklaştığını görüyor. Anlıyor ki artık canavarlar yok. Yaşadığı pişmanlığı düşünebiliyor musunuz? Bu yazı bir film tanıtımı olmadığına göre, sonunu söylememde sakınca yok değil mi? Yoksa süper bir filmdi. Sonuna kadar katili hizmetçi zannediyorsunuz ama bahçıvan çıkıyor gibi bir yorum yapmazdım :)
Demek ki neymiş, son ana kadar umudu yitirmemek lazımmış. Umut insanı ayakta tutarmış. Umudunu yitirenin hiç bir şeyi kalmazmış.
Umutlu olmam gereken zamanlardayım. Gün mü olur ay mı olur bilemiyorum. Annem yoğun bakımda ve durumunda değişiklik yok ne yazık ki.
Yanağına dokunabileceğim kadar yakınımda, yüreğine dokunamadığım kadar uzağımda...Umutluyum, iyileşecek ve ben O'nun yüreğine dokunacağım...
Filmler için de aynı şey geçerli. Sisten gelen diye bir film izlemiştim. Tarzı bana uygun değildi ama, başladığım işi bitireyim düşüncesiyle sonuna kadar izlemiş, son 5 dakikada tahmin edemeyeceğim kadar etkilenmiştim. Bir kasabayı yoğun bir sisle birlikte, yanlış hatırlamıyorsam devasa canavarlar basıyor. İnsanlar öldürmeye çalıştıkça çoğalıyorlar. Filmimizin kahramanı oğlunu, sevdiği kadını ve yaşlı bir çifti arabasına alıyor ve uzaklaşmaya çalışıyorlar ama, her yerde canavarlar var. Acı çekerek ölmek istemedikleri için, kahramanımızdan kendilerini öldürmelerini istiyor ve razı ediyorlar. Tabancada 4 mermi var ve beş kişiler. Sonunda adam tek tek hepsini öldürüp, araçtan dışarı çıkıyor. Ağlayarak ölümünü beklerken sislerin dağıldığını ve insanların akın akın kendisine yaklaştığını görüyor. Anlıyor ki artık canavarlar yok. Yaşadığı pişmanlığı düşünebiliyor musunuz? Bu yazı bir film tanıtımı olmadığına göre, sonunu söylememde sakınca yok değil mi? Yoksa süper bir filmdi. Sonuna kadar katili hizmetçi zannediyorsunuz ama bahçıvan çıkıyor gibi bir yorum yapmazdım :)
Demek ki neymiş, son ana kadar umudu yitirmemek lazımmış. Umut insanı ayakta tutarmış. Umudunu yitirenin hiç bir şeyi kalmazmış.
Umutlu olmam gereken zamanlardayım. Gün mü olur ay mı olur bilemiyorum. Annem yoğun bakımda ve durumunda değişiklik yok ne yazık ki.
Yanağına dokunabileceğim kadar yakınımda, yüreğine dokunamadığım kadar uzağımda...Umutluyum, iyileşecek ve ben O'nun yüreğine dokunacağım...
16.03.2015
..........
Bazen çelişkide kalıyor insan..
Ağzına geleni söyleyip, içini rahatlatmakla sessiz ve vakur kalıp, öfkesini bastırmak arasında...
Şu an susuyorum, ama içimde öfke de yok....İşte bu daha büyük bir çelişkiymiş gibi geliyor bana...
Ağzına geleni söyleyip, içini rahatlatmakla sessiz ve vakur kalıp, öfkesini bastırmak arasında...
Şu an susuyorum, ama içimde öfke de yok....İşte bu daha büyük bir çelişkiymiş gibi geliyor bana...
13.03.2015
GİTME DUR DİYEMEDİM YAAA!!!!
Son 10 gün içinde üçüncü kez, üç kişi dışarı çıkmamızın ardından eve dönüşte ..Hah sebebini buldum, bu kez takım değiştirmeyi unutmuşum. Sanırım ondan sebep bu başıma gelenler... Neyse, bahçemiz büyük ve karanlık. Ben de arka bahçeden dolaşıp eve girmeye çalışıyorum. Sağ tarafımda bir gölge hissedip döndüm sayın okuyucu. Ya hu bu sayın okuyucu da nereden dolandı ki dilime. Hangi blogda gördüm de ç/aldım acaba. Rica ediciim, sahibi kimse gelsin alsın..
Sağıma dönmemle birlikte ikinci kat balkon kenarında, klima ünitesi üzerinde konuşlanmış bir adam gördüm. O şaşkınlıkla " n'apıyorsun sen orda " dedim. Sorulabilecek en saçma soru. Hani otobüs falan bekliyorsa, " burdan geçmez, iki adım ötede metro var oraya git" diyeceğim ..Bi'şeyler geveledi de, ne olduğunu anlayamadım. Bağırdım avazım çıktığı kadar. Lakin, basiret bağlanması böyle bi'şey sanırım. "İmdat " diyeceğim yerde, "Kefilllll" diye bağırıyorum .. Kefil, apartman görevlimizin adı. En alt katta oturuyor. Kim , hangi sebeple koymuş bu adı bilmiyorum . Adamı ne zaman görsem, bankadan kredi çekesim geliyor. Nasılsa kefil hazır. Zavallı ürkmüş olacak ki, hemen yere atladı o yükseklikten. Ben bi' kez daha bağırdım ama nafile.. Üstelik olduğum yerde çakılı duruyorum. Üstüme doğru yürüse, çantamı alıp gitse yapacak bir şey yok. Kaçtı gitti bizimkisi.. Hani ellerimin arasından kayıp gider gibi.. Kimse duymadı ya hu. Çok bozuldum çookk. Apartmanın önünde saldırıya uğrasam kimsenin ruhu duymayacak demek ki.
Kalakaldım oracıkta. Benim kaderim mi acaba gidenlerin arkasından bakmak diye uzun uzun felsefi iç konuşmanın ardından eve girip, komşumun kapısını çaldım. Dediğine göre nefes alamıyormuşum. Üzülünce nefes alamam da demek ki, korkunca da alamıyormuşum..
Sonra aldı mı beni bi' düşünce. demek ki ben evde yalnızken, evimin duvarlarında örümcek adamlar dolaşıyormuş. Demek ki her akşam bayrak töreni gibi panjurlar kapatılıp, sabah aynı törenle açılacakmış. Ben daha 3 gün önce gecenin 2.30 unda evden çıkıp havalanına gittim. Ya o anda biri olsaydı, kesin helvam kavrulmuştu.
Son zamanlarda insanlar çığırından çıktı. Hayır saat daha 22.00 bile olmamış, bu neyin kafasıdır erkenden hırsızlığa çıkıyorsun.
Bu memleket gün geçtikçe yaşanmaz bir hal alıyor, benden söylemesi...
Sağıma dönmemle birlikte ikinci kat balkon kenarında, klima ünitesi üzerinde konuşlanmış bir adam gördüm. O şaşkınlıkla " n'apıyorsun sen orda " dedim. Sorulabilecek en saçma soru. Hani otobüs falan bekliyorsa, " burdan geçmez, iki adım ötede metro var oraya git" diyeceğim ..Bi'şeyler geveledi de, ne olduğunu anlayamadım. Bağırdım avazım çıktığı kadar. Lakin, basiret bağlanması böyle bi'şey sanırım. "İmdat " diyeceğim yerde, "Kefilllll" diye bağırıyorum .. Kefil, apartman görevlimizin adı. En alt katta oturuyor. Kim , hangi sebeple koymuş bu adı bilmiyorum . Adamı ne zaman görsem, bankadan kredi çekesim geliyor. Nasılsa kefil hazır. Zavallı ürkmüş olacak ki, hemen yere atladı o yükseklikten. Ben bi' kez daha bağırdım ama nafile.. Üstelik olduğum yerde çakılı duruyorum. Üstüme doğru yürüse, çantamı alıp gitse yapacak bir şey yok. Kaçtı gitti bizimkisi.. Hani ellerimin arasından kayıp gider gibi.. Kimse duymadı ya hu. Çok bozuldum çookk. Apartmanın önünde saldırıya uğrasam kimsenin ruhu duymayacak demek ki.
Kalakaldım oracıkta. Benim kaderim mi acaba gidenlerin arkasından bakmak diye uzun uzun felsefi iç konuşmanın ardından eve girip, komşumun kapısını çaldım. Dediğine göre nefes alamıyormuşum. Üzülünce nefes alamam da demek ki, korkunca da alamıyormuşum..
Sonra aldı mı beni bi' düşünce. demek ki ben evde yalnızken, evimin duvarlarında örümcek adamlar dolaşıyormuş. Demek ki her akşam bayrak töreni gibi panjurlar kapatılıp, sabah aynı törenle açılacakmış. Ben daha 3 gün önce gecenin 2.30 unda evden çıkıp havalanına gittim. Ya o anda biri olsaydı, kesin helvam kavrulmuştu.
Son zamanlarda insanlar çığırından çıktı. Hayır saat daha 22.00 bile olmamış, bu neyin kafasıdır erkenden hırsızlığa çıkıyorsun.
Bu memleket gün geçtikçe yaşanmaz bir hal alıyor, benden söylemesi...
10.03.2015
İÇ SES
Seni seviyorum kız Telve. İki gündür sabah altılara kadar çalışıp, bugünü boş boş geçirdin ya, tutup alnından öpesim geliyor. İşte en çok da bu dengesizliklerin hoşuma gidiyor. Yok yok, dengesizlik içinde denge tutturuşun diyeyim... Hiç rahatsız olmuyorsun ya bu serkeşlikten, bayılıyorum bu rahatlığına..
Ne diyordu, Rus edebiyatından bir kitabın kahramanı " neyse ki ölüm var !!!"..
Ölmeyecek miyiz bir gün, çalış çalış nereye kadar. Bak keyfine, hayatın tadını çıkar. Senin yerine olsam var ya, bi' film koyarım şimdi, bi' de kahve... Uzat ayaklarını izle. Romantik komedi olsun.
Haaa bu arada doktora gitmeyi unutma.. Gözlerini fazla yoruyorsun gibi..Ama yarın kendini topla mutlaka. Vur dediysek öldürme yani..
Ne diyordu, Rus edebiyatından bir kitabın kahramanı " neyse ki ölüm var !!!"..
Ölmeyecek miyiz bir gün, çalış çalış nereye kadar. Bak keyfine, hayatın tadını çıkar. Senin yerine olsam var ya, bi' film koyarım şimdi, bi' de kahve... Uzat ayaklarını izle. Romantik komedi olsun.
Haaa bu arada doktora gitmeyi unutma.. Gözlerini fazla yoruyorsun gibi..Ama yarın kendini topla mutlaka. Vur dediysek öldürme yani..
BIRAKTIĞIN YERDEYİM...
Düşünüyorum da, yükler bindirdim yüreğine. Her şeyim ol istedim. Yetinmeliydim oysa. Senden gelen her esinti ruhumu okşayıp geçerken, daha fazlasını istememeliydim. Çocukça sahiplenme duygusuydu benimki. Sadece bana bakarken gülsün gözlerinin içi, sadece ben olayım tüm yürekten gelen sözlerinin muhatabı, akşam koşarak bana gel istedim. Hüznünde, sevincinde, yıkıldığında aklına ben geleyim istedim.
Ama sen yıkılmazsın ki !!!
Sana hayranlığım bu yüzdendi işte. Bu kadar güçlü olduğun için sığınmak istedim sana. Şimdi bilmediğim bir şehrin, bilmediğim sokaklarında adımların kime doğru? Aklına düşüyor muyum olmadık bir zamanda. Hangi şarkıda için cız ediyor. Hangi cümle beni sana hatırlatıyor? Yoksa en iyi yaptığın şey unutmak mı?
Sevgili,
Sevmeyi beceremedik, ayrılmayı beceremedik. Bir vedayı çok gördük birbirimize..
Sen giderken yalnızdın,
Ben severken.......
8.03.2015
KUTLANACAK Bİ'ŞEY YOK, DAĞILALIM ....
Eğer yazmazsam çatliiyycimm sevgili okuyucu..
Bir günün daha sonuna geldik, attık tuttuk, protesto ettik, ona buna laf giydirdik. Kadına uzanan eller kırılsın dedik, dilleri es geçtik. Şiddet ve ölümdü karşı çıktığımız, tecavüzdü en korkunç bulduğumuz.
Bu ülkede her gün, kaç " yasal tecavüz " yaşanıyor haberiniz var mı sizin? Hatta böyle bir kavram literatürümüzde var mı acaba ? İşin resmi kurum içinde gerçekleşmesi suç olmasını engeller mi gerçekten? Hadi ortada suç yok diyelim, bunun kadın ruhu üzerindeki yansıması nedir ? Bu konuda araştırma yapılmış mıdır ? O imza her şeyi mübah kılıyor mu gerçekten? Tecavüzü protesto etmek için etek giyen erkekler böyle bir suçu mütemadiyen işliyor olabilir mi sizce ?
Şiddetten anladığımız nedir?
Tekme tokat girişmiyor olsak bile, " sen ne işe yarıyorsun ki bu evde " sözü psikolojik şiddet değil midir? Beceriksiz, kaşık düşmanı, iki lafı bir araya getiremeyen sünepe... lafları dille dövmek değil midir? Kadının aldığı maaşı küçümsemek, maaşını elinden almak, çalışmıyorsa eğer, ihtiyaçları için hiç durmadan para istemek zorunda bırakmak ekonomik şiddet değil midir?
Sorunlarımızın üzerini örtmekten ne zaman vazgeçeceğiz acaba?
Teşhis konmadan tedavi mümkün müdür ?
Büyük bir şirkette üst düzey yönetici olan bir kadının, sırf eşinden daha iyi bir pozisyonda diye hakarete maruz kalması şiddet değil mi ?
Sadece aşık olduğu için evlendiği eşi liseyi bile bitirememişken, kadının üniversite mezunu olmasını hazmedemeyen ve her fırsatta açığını yakalamak için uğraşan adamın yaptığı ne sizce ?
Kadın sevince gözü hiç bir şey görmüyor sayın okuyucu..
Alttan alıyor,
Sabrediyor,
Görmezden geliyor,
Yutuyor, yutkunuyor da ağzını açıp bişey söylemiyor.
Ama adam sevince öldürüyor...
Bazıları gerçekten öldürüyor,
Daha insaflısı mı diyeyim, yoksa daha vahşi olanı mı diyeyim bilemedim... İşte onlar hayatta bırakıyor da , kadının hayallerini katlediyor. Umuduna ket vuruyor. Yaşama sevincini an be an çekip alıyor. Ruhuna işkence ediyor hiç yılmadan.
Eğer bir kadın öldürüldüyse, tecavüze uğradıysa lanet okumaktan da geri durmuyor böyleleri.. Çünkü ne yaptıklarının farkında değiller çoğu zaman.. Kendi acizlikleri altında öyle ezilmişler ki...
İşte bütün bu katiller, tecavüzcüler böyle aileler içinde yetişiyor sayın okuyucu.. Huzurun, güvenin, sevginin ve her şeyden önemlisi saygının esamesinin okunmadığı bu evlerde suça meylin tohumları atılıyor .
Lütfen " ben ne dedim ki, ben ne yapıyorum ki" savunmalarının arkasına sığınmayalım. Söylediğinize ya da yaptığınıza bakmaktan vazgeçin artık. Karşınızdaki insanda yansıması nasıl oluyor, nasıl bir travma yaşatıyorsunuz bunu anlamaya çalışın diyorum..
Şiddet sadece kadınların maruz kaldığı bir travma değil. Erkeğimiz de, çocuğumuz da bu travmayı yaşıyor. Ama kadın daha savunmasız, daha aciz..
Ortada kutlanacak bir gün yok sayın okuyucu, şimdi sessizce dağılalım....
Bir günün daha sonuna geldik, attık tuttuk, protesto ettik, ona buna laf giydirdik. Kadına uzanan eller kırılsın dedik, dilleri es geçtik. Şiddet ve ölümdü karşı çıktığımız, tecavüzdü en korkunç bulduğumuz.
Bu ülkede her gün, kaç " yasal tecavüz " yaşanıyor haberiniz var mı sizin? Hatta böyle bir kavram literatürümüzde var mı acaba ? İşin resmi kurum içinde gerçekleşmesi suç olmasını engeller mi gerçekten? Hadi ortada suç yok diyelim, bunun kadın ruhu üzerindeki yansıması nedir ? Bu konuda araştırma yapılmış mıdır ? O imza her şeyi mübah kılıyor mu gerçekten? Tecavüzü protesto etmek için etek giyen erkekler böyle bir suçu mütemadiyen işliyor olabilir mi sizce ?
Şiddetten anladığımız nedir?
Tekme tokat girişmiyor olsak bile, " sen ne işe yarıyorsun ki bu evde " sözü psikolojik şiddet değil midir? Beceriksiz, kaşık düşmanı, iki lafı bir araya getiremeyen sünepe... lafları dille dövmek değil midir? Kadının aldığı maaşı küçümsemek, maaşını elinden almak, çalışmıyorsa eğer, ihtiyaçları için hiç durmadan para istemek zorunda bırakmak ekonomik şiddet değil midir?
Sorunlarımızın üzerini örtmekten ne zaman vazgeçeceğiz acaba?
Teşhis konmadan tedavi mümkün müdür ?
Büyük bir şirkette üst düzey yönetici olan bir kadının, sırf eşinden daha iyi bir pozisyonda diye hakarete maruz kalması şiddet değil mi ?
Sadece aşık olduğu için evlendiği eşi liseyi bile bitirememişken, kadının üniversite mezunu olmasını hazmedemeyen ve her fırsatta açığını yakalamak için uğraşan adamın yaptığı ne sizce ?
Kadın sevince gözü hiç bir şey görmüyor sayın okuyucu..
Alttan alıyor,
Sabrediyor,
Görmezden geliyor,
Yutuyor, yutkunuyor da ağzını açıp bişey söylemiyor.
Ama adam sevince öldürüyor...
Bazıları gerçekten öldürüyor,
Daha insaflısı mı diyeyim, yoksa daha vahşi olanı mı diyeyim bilemedim... İşte onlar hayatta bırakıyor da , kadının hayallerini katlediyor. Umuduna ket vuruyor. Yaşama sevincini an be an çekip alıyor. Ruhuna işkence ediyor hiç yılmadan.
Eğer bir kadın öldürüldüyse, tecavüze uğradıysa lanet okumaktan da geri durmuyor böyleleri.. Çünkü ne yaptıklarının farkında değiller çoğu zaman.. Kendi acizlikleri altında öyle ezilmişler ki...
İşte bütün bu katiller, tecavüzcüler böyle aileler içinde yetişiyor sayın okuyucu.. Huzurun, güvenin, sevginin ve her şeyden önemlisi saygının esamesinin okunmadığı bu evlerde suça meylin tohumları atılıyor .
Lütfen " ben ne dedim ki, ben ne yapıyorum ki" savunmalarının arkasına sığınmayalım. Söylediğinize ya da yaptığınıza bakmaktan vazgeçin artık. Karşınızdaki insanda yansıması nasıl oluyor, nasıl bir travma yaşatıyorsunuz bunu anlamaya çalışın diyorum..
Şiddet sadece kadınların maruz kaldığı bir travma değil. Erkeğimiz de, çocuğumuz da bu travmayı yaşıyor. Ama kadın daha savunmasız, daha aciz..
Ortada kutlanacak bir gün yok sayın okuyucu, şimdi sessizce dağılalım....
6.03.2015
İYİYİM İYİ...
Neyse, Çarşamba akşamı üç arkadaş kız kıza eğlendik, fasıl eşliğinde yemek yedik. Güldük, şarkı söyledik. Perşembe, yani dün Kuşadasına gittik. Yine üç kişi ama farklı bi ekip tabi ki. Malum, sıkıntılıyız. Mekan ve şahıs değişikliği şart :) Kuşadası'na gitmek için bundan daha güzel bir vakit olamazdı. Sessiz sakin ve deniz çarşaf gibi...
Hava Mart ayında olmamıza rağmen süperdi. Güneşli, tatlı bir serinlikte. İçeride soba yakıp, hatta" üşüyorum bennnnnn" diye sızlanıp, yarım saat sonra denize giren arkadaşımı görünce , " acaba ben de mi girsem" diye de düşünmedim değil..Ya hu arkadaş, insan soğuk der, yavaş yavaş suya girer. Ama resmen attı kendini . Çok kıskandım çok. Ben yazın bile seramoni eşliğinde binbir nazla giriyorum denize.
Tabi ki sadece kumsala yazılar yazmakla yetindim, gerçi dalgalar hepsini götürdü, anca adımı temize çıkarabildim :))
Günün en güzel taraf, Sally Coper ve Emma Shaplin'le tanışmaktı. Hele Sally'e bayıldım. Bu nasıl bir yetenektir, nasıl bir keman çalmaktır böyle..Bayıldım, bayıldım...
Kedicik olmadan olmaz :))
4.03.2015
GİDEN KİMDİ, KİMDİ KALAN ?
3.03.2015
........
Birbirimize ne çok benziyoruz sevgili....
Ben hasreti göze alıp sevecek kadar gözü karaydım,
Sen, kalbimi kırıp, gidecek kadar ...
Ben hasreti göze alıp sevecek kadar gözü karaydım,
Sen, kalbimi kırıp, gidecek kadar ...
LUCİA DE B.
Verdiği mesaj güzeldi ama..
Haklı olduğuna inanıyorsan, sonuna kadar dik durmayı bileceksin.
Umudunu yitirmeyeceksin...
Doğru mutlaka gün yüzüne çıkacak, sabredeceksin...
En güzeli de kulağın hep vicdanında olacak. Oradan gelen mırıltıyı bile es geçmeyeceksin..
İnsanı çevresine, olaylara, insanlara en çok da kendisine karşı öfkelendiren şeylerden biri de vicdanına kulak tıkaması sanırım.. Engelleyebileceği haksızlıklar karşısında susarak ortak olmak.. Vermesi gereken tepkiyi verememek.
Sonuç ne olursa olsun, kendi zararına olsa bile, doğrunun ortaya çıkmasına seyirci kalmamalı insan....Ne yapması gerekiyorsa yapmalı..
28.02.2015
....
Gözü kapıda olup, ilk fırsatta gidenin ardından, keşke şöyle demeseydim, öyle yapmasaydım demenin anlamı yok...O zaten gitmenin bir yolunu bulacaktı..
N' ya...
N' ya...
İŞTE ÖYLE.....
Son 2-3 gündür çevremdeki insanlarla konuşuyorum.
Konu öyle bir yere geliyor ki, kendimi akıl verirken buluyorum :)) Çok iddialı oldu değil mi ? Kendimi fikir beyan ederken buluyorum ..
Aslında konular birbirinden farklı, ama benim söylediklerim üç aşağı, beş yukarı aynı şeyler..( Dün akşam üstü yaşlılar hakkında yaptığımız konuşma hariç )
Beni en çok şaşırtan şey iste, şu aralar, başkalarına söylediğim bu sözlere fazlasıyla ihtiyaç duyuyor olmam. Ama insanın ağzından çıkanı kulağının duyması farklı şey, duyduklarını yüreğine kabul ettirmesi farklı...
Önce kendimi dinlemem lazım..
Ne hissediyorum,?
Ne düşünüyorum,?
Bunların sebebi ne ?
Nasıl çözebilirim?
İnsan başkalarına yalan söyleyebilir ama kendine asla..Kendini kandırmaya başladığı anda umutsuz vak'a haline dönüşmüş demektir. Teşhis doğru olmalı ki, tedavi işe yarasın...
Yalan söylemek deyince, dün çok sevdiğim ve hayatıma yeni yeni giren bir arkadaşımla kahve içimi sohbet ettik. Eyvallah şehrini anlattı bana.İlk defa duydum ve hoşuma gitti. Allahın işine karışma, kulun işine karışma, asla yalan söyleme...Kısacık görünen , geniş kapsamlı düsturlar...
Bütün bunların dışında, hiç durmadan konuşasım var sevgili okuyucu.. Dereden tepeden, ipe sapa gelmez şeyler hakkında..
Ya da herkes sussun, sessizleşsin dünya...
25.02.2015
.....
Önümde 4 koca dosya, bir birimize bakarak akşamı ettik... Akşam rapor vermem lazım oysa..
Umarım bu kadar bakışmadan sonra ortaya tutkulu bir aşk çıkmaz... :))
Umarım bu kadar bakışmadan sonra ortaya tutkulu bir aşk çıkmaz... :))
20.02.2015
MİKROSEFALİ ANNELERİ
Sadece güldü Sevgili Zeynep...
Açtım, inceledim, yaptığım espriden utandım.
Mikrosefali aileleri diye bir grup. Hiç duymamıştım böyle bir şey. Çevremde duyan var mıydı onu da bilmiyorum. Okudum. Hem hastalıkla ilgili bilgiler edindim. Hem de bambaşka bir dünya ile tanıştım.
Mikrosefali, yaş ve cinsiyete bağlı olarak değişen , baş ve baş çevresinin standartlardan küçük olması demekmiş.Tabi buna bağlı olarak beynin gelişememesi. Hamilelikte oluşan bir hastalık. İlk yedi ayda olması ile, son iki ayda olmasının sebepleri farklıymış . Ne kadar erken yakalanılırsa, durum o kadar ciddi olabiliyormuş.
Hastalıkla ilgili bilgiler vermeyeceğim elbette. Zaten merak eden netten öğrenebilir.
Benim yazmak istediğim, çocuklarına karşı bu kadar büyük sevgi, şefkat besleyen, "uyuduğunda bile özlüyoruz" diyen anneler.. Ne yedireceğini, nasıl yedireceğini bilemeyen anneler.. Çünkü çocuklarda yutma zorluğu var. Hatta bir çoğunda yok . Püre haline gelen yemeği bile yedirmekte zorlanıyorlar. O çocukların ağzından çıkan bir kelime ile öyle mutlu oluyorlar ki..
Bu annelerin yalıtılmış bir hayatları var anladığım kadarıyla. Öncelikle dışa açılmaya vakitleri yok. Çünkü bir çoğu yalnız, yardımcı olacak kimseleri yok. Hastaneye gidip gelirken, evde çocuklarıyla ilgilenirken yalnızlar. Bir diğer sebep, insanların saçma sapan sorularına karşı tahammülleri kalmamış. Bu nedenle evde çocuklarıyla ilgilenip, vakit buldukça internete giriyorlar. Araştırma yapmak için, karşılaştıkları sorunlara çözüm bulmak için, bir birlerine destek olmak, zorlandıkları konularda yardımlaşmak için...Banyo yaptırmak bile sorun olduğunda ( ayakta duramayan çocuklar var çünkü ) neyi nasıl yaparsam daha kolay olur, çocuğumun canını acıtmam derdinde bu anneler. Karşılaştıkları zorluklar için hiç de şikayetçi değiller. Tek korkuları "bizden sonra bu çocuklar ne olur?, kim bakar " . Annelik böyle bi'şey işte. Tek düşünceleri, tek dertleri yavrularının emin ellerde olduğunu bilmek.
"Ben çok şükür gözyaşı döktüm " diyor bir anne... Düşünebiliyor musunuz? Artık şırıngayla yemeği bıraktı, yutabiliyor diye sevinen anneler..
Birbirlerine öyle güzel destek oluyorlar ki ... Bir çok şeyi kendileri bulmak zorunda.. Farklı sorunlarla karşılaşıp, kimsenin denemediğini deneyip, bunları kendi aralarında konuşup tartışıyorlar.
Ve görüyorum ki, çocuklar bu annelerin yaşam kaynağı.. Yaşama sevinci. "neden biz, neden ben" sorusu yok .."neyi, nasıl yapabilirim " sorularına cevap arıyorlar sadece..
Ben bu anneleri hayranlıkla takip ediyorum..
Sevgi dolu oluşları, gayretleri, sabırları, enerjileri gerçekten etkileyici..
Dilerim ki gözlerinden düşen her damla sevinç gözyaşları olsun..
Dilerim ki bu enerjileri ve sevgileri hiç bitmesin..
17.02.2015
TÜM TACİZCİLERDEN, TECAVÜZCÜLERDEN ÖZÜR DİLEYİN OLSUN BİTSİN...!!!!!!!
Henüz Özgecan'ın acısı bu kadar taze iken. "Japon turiste cinsel saldırıdan yargılanan İ.K. 2 yıl hapisle cezalandırıldı. Duruşmadaki saygın tutumu nedeniyle cezası 1 yıl 8 aya indirildi ,Mahkeme, yeniden suç işlemeyeceği hususunda olumlu kanaat edindiğinden dolayı, sanık hakkında verilen cezanın hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verdi.."
Ben bu cezayı veren ( veremeyen, vermeyen) hakimin deeeeeee, bu adamı savunan avukatın daaaaaa.....
Hayatımda ilk kez avukat olduğumdan dolayı utanıyorum...
16.02.2015
.....
Bazı acıların tarifi yok. Bazı acıların telafisi yok.. Bazı acıları anlatmaya kelime yok...
Her ikisi de ana..
Öldüreninki de, vahşice öldürüleninki de...
İkisinin de ciğeri yanıyor..
Ne yazık ki bu ne ilk, ne de son olacak..
Gerekli yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalı.
Psikologlar, psikiyatristler insanımızın ruh sağlığı haritasını çıkartmalı.
Tıpkı diş taraması gibi, ruh sağlığı taraması periyodik yapılmalı...
Mesleklerin ruhsal deformasyona yol açması önceliğine göre yılda bir, üç yılda bir, beş yılda bir... psikolojik testler yapılmalı...
Bu tür insanlık dışı suçlar için hafifletici sebep, iyi hal vb. indirimler uygulanmamalı...
Yapılır mı bilmiyorum, ama artık bu tür olaylar yaşanmamalı...
Her ikisi de ana..
Öldüreninki de, vahşice öldürüleninki de...
İkisinin de ciğeri yanıyor..
Ne yazık ki bu ne ilk, ne de son olacak..
Gerekli yasal düzenlemeler ivedilikle yapılmalı.
Psikologlar, psikiyatristler insanımızın ruh sağlığı haritasını çıkartmalı.
Tıpkı diş taraması gibi, ruh sağlığı taraması periyodik yapılmalı...
Mesleklerin ruhsal deformasyona yol açması önceliğine göre yılda bir, üç yılda bir, beş yılda bir... psikolojik testler yapılmalı...
Bu tür insanlık dışı suçlar için hafifletici sebep, iyi hal vb. indirimler uygulanmamalı...
Yapılır mı bilmiyorum, ama artık bu tür olaylar yaşanmamalı...
6.02.2015
3.02.2015
İÇ SES
Canı krokanlı pasta istemiş. Üst kata çıkıp alalım dedi, bir adım atacak halim yok, sen git ben burada beklerim dedim. Kenardaki banka attım kendimi.. İnsanlar .. Türlü türlü, her biri başka bir alem. Sonra önümden bir çift geçti. Kendi halinde bir kadın. Saçlarını tepeden toplamış. Elinden tuttuğu küçücük kızını adeta sürüklercesine yürüyor. Adamın siniri yürüyüşüne vurmuş. Yüzü ne alemde bilmiyorum, Allahtan sırtı bana dönük. 5-6 metre ileride , tam önümde duruyorlar. O anda biri kız, diğeri erkek, muhtemelen ardışık yaşlı iki çocuk daha çarpıyor gözüme..Onlar kendi halinde..
Adamın mütemadiyen "Ben sana söyleme demedim mi, neden söyledin? " sözlerini duyuyorum. Kadın mırıl mırıl. Belli ki yaptığı hatayı farketmiş. Biraz utangaç, biraz da adamın vereceği tepkiyi kestirememekten mütevellit bir çekingenlik var yüzünde.. Ama adam durmuyor. Bir iki adım sağa sola gidip, tekrar kadına yöneliyor."Ben sana söyleme demedim mi, neden söyledin? ".
Bu kadın, adamı çileden çıkartacak kadar ne söylemiş olabilir, bilmiyorum. Adamın tavrı ve ısrarı beni çileden çıkarmak üzere. Çok uğultulu ve kalabalık bir ortam. Sesleri seçemiyorum. Azıcık halim olsa yerimden kalkıp, adamı kolundan savurmak istiyorum "Yeter be kardeşim, olmuş bitmiş, derdin ne ?" Yok adama ilişmemek lazım, bir tokat atsa , ki beklerim, şaşırmam, zaten ayakta duramıyorum, yere savrulurum kesin. İyisi mi kadına "hadi güzel kardeşim, topla çocuklarını uzaklaş bu adamdan, söylensin kendi kendine " demeli..
Duydu, vallahi duydu kadın benim iç sesimi. O ürkek ceylan gitti, dişi bi aslan geldi. "çok uzattın" dedi adama.. Çocuklarını toparladı, adamın çıtı çıkmıyor. Dondu kaldı resmen. O anda , bir güruh insan önümden geçmeye başladı. 15 saniye sonra ne kadın vardı ortada, ne adam, ne çocuklar...
Dışarıda çocuk terbiye etmeye kalkanlara, bir de eşine ( kadın erkek farketmez) bağırıp çağıranlara, küçük düşürenlere sinir oluyorum. Yapmayın ya hu böyle şeyler. Gidin evinizde halledin ne sorununuz varsa...
24.01.2015
.....
Yokluğun hiç bu kadar üşütmemişti...
Sahi, seni unutmak için, kaç çizik daha atmam gerek yüreğime....
Sahi, seni unutmak için, kaç çizik daha atmam gerek yüreğime....
19.01.2015
.......
"Çok çabuk kırılmaya başladım galiba ben" dedim...
"Yooo, eskiden de çabuk kırılırdın, sadece artık içinde saklayamıyorsun .." dedi...
13.01.2015
12.01.2015
MİM..MİM..MİM..
Cuma günü sinemaya gittik okul arkadaşlarımla..Okul kırmak, ders kaynatmak gibi zevklerden mahrum olduğumuz için, anca bu kadarını yapabiliyoruz :))
Seyredenlerin düşüncesini bilemem ama, ben pek sevemedim Son Umut filmini.. Sanırım beklentim fazlaydı. Bir cümle, bir sahne hoşuma gitmedi ve filmin bütününe sirayet etti bu olumsuzluk.. Bana çok absürt geldi.
Eve dönüşte arkadaşımla sohbet ederken " çok zor ve sıkıntılı günlerdi ve o bana yardımcı olamadı" dedi. "Sanırım, o zamanlar, O'nun da psikolojisi iyi değildi". İşte bu cümleler , beynimden vurulmuşa çevirdi beni. Doğru ya, kimi ne için suçluyoruz, niye kızıyoruz. İnsanların hangi durumda olduğunu bilmeden, nasıl yargılayabiliyoruz. Yardımını istediğimiz insanların ne durumda olduğundan haberimiz var mı acaba ? Sanırım olaylara ve insanlara bakış açımda bu hep göz önünde tutmam gereken bir düstur olacak.. Kimsenin iç yüzünü, ruh dünyasını bilmemize imkan yok. İnsan kendisini bile yeri geldiğinde tanıyamazken, halini anlatamazken..
Neyse efendim. Gelelim asıl konumuza..
Sevgili Sessiz Prenses mimlemiş beni. Yılın ilk mimi :) Hadi bana kolay gelsin..
1- 2014 yılının size kattığına inandığınız en önemli şey nedir ?(İnsan, duygu, hayvan, kitap..vs. )
Acı kayıplar yaşadığım bir yıl oldu 2014.. Ama en güzel tarafı, Absalom'un " neye göre, kime göre" felsefesi :))) Ve az önce yukarıda bahsi geçen cümle, 2015 in kattığı güzelliğe aday ..Mutlak doğru olmadığını öğrenmek hayatı daha yaşanılır kılıyor sanırım. Keskin çizgilerimden vaz geçmem gerektiğini anladım. Sıra uygulamaya geldi ..
2-2014 yılında yaptığınız ve sizi gururlandıran şey nedir?
Okullu oldum, sınıfımı geçtim :)) Sanırım hayatımın en doğru kararlarından biriydi, ikinci üniversite okumak. Manevi olarak beni doyuruyor, çok şey öğretiyor. Kendimce başarılı olmak ,beni gururlandırdı..
3- 2014 yılında gerçekleşen ve sizi en çok üzen şey nedir?
Kendi hayatım açısından, abimin hastalığı ve geçirdiği ciddi ameliyat..
Ülke bazında hangi partiden olursa olsun, vekil seçtiğimiz insanların akla mantığa sığmayan açıklama ve davranışları, hayatını kaybeden yüzlerce işçimiz, olaylar sırasında ziyan olan gençlerimiz...Ülkenin birliğini ve istikrarını koruma ve sağlama konusundaki endişelerim kısacası...
Dünya açısından bakacak olursak, Ortadoğu' nun kaynayan kazan olması...Ülkelerin işgal edilmesi..Sivil halkın hayatının hiçe sayılması, ölen yüzlerce, binlerce çocuk, Namusuna göz dikilen bir o kadar kadın... İnsanlığımdan utanıyorum bazen...
4-2014 yılında kendi başınıza yaptığınız en büyük şey nedir?
Henüz böyle bir başarıya imza atamadım ne yazık ki...
5- 2014 yılındaki en büyük pişmanlığınız nedir?
Kaybettiğim arkadaşlarım, sevdiklerim.. Biraz daha hassas olabilirdim o konuda..
6-2014 yılında başınıza gelen en komik olay nedir?
Bunu da bulamadım ben :(( Ama her ihtimale karşı, 2015 mimi için çalışmalara derhal başlayıp, bu soruyu cevaplamayı düşünüyorum...
Mim için çok teşekkür ederim Sessiz Prenses..
Hoşlanan vaaarrr, hoşlanmayan var. Ama ben cevabını merak ettiklerimi mimlemek istiyorum..
N. Narda
Cem
Absalom
Levent ( Kafkaya Mektuplar)
Evrenimden...
Şimdiden kolay gelsin....
Seyredenlerin düşüncesini bilemem ama, ben pek sevemedim Son Umut filmini.. Sanırım beklentim fazlaydı. Bir cümle, bir sahne hoşuma gitmedi ve filmin bütününe sirayet etti bu olumsuzluk.. Bana çok absürt geldi.
Eve dönüşte arkadaşımla sohbet ederken " çok zor ve sıkıntılı günlerdi ve o bana yardımcı olamadı" dedi. "Sanırım, o zamanlar, O'nun da psikolojisi iyi değildi". İşte bu cümleler , beynimden vurulmuşa çevirdi beni. Doğru ya, kimi ne için suçluyoruz, niye kızıyoruz. İnsanların hangi durumda olduğunu bilmeden, nasıl yargılayabiliyoruz. Yardımını istediğimiz insanların ne durumda olduğundan haberimiz var mı acaba ? Sanırım olaylara ve insanlara bakış açımda bu hep göz önünde tutmam gereken bir düstur olacak.. Kimsenin iç yüzünü, ruh dünyasını bilmemize imkan yok. İnsan kendisini bile yeri geldiğinde tanıyamazken, halini anlatamazken..
Neyse efendim. Gelelim asıl konumuza..
Sevgili Sessiz Prenses mimlemiş beni. Yılın ilk mimi :) Hadi bana kolay gelsin..
1- 2014 yılının size kattığına inandığınız en önemli şey nedir ?(İnsan, duygu, hayvan, kitap..vs. )
Acı kayıplar yaşadığım bir yıl oldu 2014.. Ama en güzel tarafı, Absalom'un " neye göre, kime göre" felsefesi :))) Ve az önce yukarıda bahsi geçen cümle, 2015 in kattığı güzelliğe aday ..Mutlak doğru olmadığını öğrenmek hayatı daha yaşanılır kılıyor sanırım. Keskin çizgilerimden vaz geçmem gerektiğini anladım. Sıra uygulamaya geldi ..
2-2014 yılında yaptığınız ve sizi gururlandıran şey nedir?
Okullu oldum, sınıfımı geçtim :)) Sanırım hayatımın en doğru kararlarından biriydi, ikinci üniversite okumak. Manevi olarak beni doyuruyor, çok şey öğretiyor. Kendimce başarılı olmak ,beni gururlandırdı..
3- 2014 yılında gerçekleşen ve sizi en çok üzen şey nedir?
Kendi hayatım açısından, abimin hastalığı ve geçirdiği ciddi ameliyat..
Ülke bazında hangi partiden olursa olsun, vekil seçtiğimiz insanların akla mantığa sığmayan açıklama ve davranışları, hayatını kaybeden yüzlerce işçimiz, olaylar sırasında ziyan olan gençlerimiz...Ülkenin birliğini ve istikrarını koruma ve sağlama konusundaki endişelerim kısacası...
Dünya açısından bakacak olursak, Ortadoğu' nun kaynayan kazan olması...Ülkelerin işgal edilmesi..Sivil halkın hayatının hiçe sayılması, ölen yüzlerce, binlerce çocuk, Namusuna göz dikilen bir o kadar kadın... İnsanlığımdan utanıyorum bazen...
4-2014 yılında kendi başınıza yaptığınız en büyük şey nedir?
Henüz böyle bir başarıya imza atamadım ne yazık ki...
5- 2014 yılındaki en büyük pişmanlığınız nedir?
Kaybettiğim arkadaşlarım, sevdiklerim.. Biraz daha hassas olabilirdim o konuda..
6-2014 yılında başınıza gelen en komik olay nedir?
Bunu da bulamadım ben :(( Ama her ihtimale karşı, 2015 mimi için çalışmalara derhal başlayıp, bu soruyu cevaplamayı düşünüyorum...
Mim için çok teşekkür ederim Sessiz Prenses..
Hoşlanan vaaarrr, hoşlanmayan var. Ama ben cevabını merak ettiklerimi mimlemek istiyorum..
N. Narda
Cem
Absalom
Levent ( Kafkaya Mektuplar)
Evrenimden...
Şimdiden kolay gelsin....
7.01.2015
........
Bi'şeyler yapmalı...
Bir yerden başlamalı,
Yola devam etmeli,
Ya da yoldan dönülmeli..
Bilmiyorum..
Bildiğim tek şey, bi'şeylerin yolunda gitmediği...
Ne kadar ağır...
İnsanlar mı çok pervasız, yoksa ben mi fazla şey bekliyorum incelik adına.. Ben mi kırılganım, insanlar mı çok kırıcı.. Yaptığım iyiliğin karşılığını beklemek gibi bi'şey değil bu. Fazla beklenti içine girmek de değil..Ben yaparım ama sen yapma demiyorum.. Ben yapmasam da sen yap da demiyorum.. Neden kimseye anlatamıyorum bunu.. Ben kimseyi hiç bir şey için suçlamıyorum. Yargılamıyorum. Sadece herkesin kişiliği , yapısı, karakteri farklı da olsa genel geçer kurallar vardır. Adab_ı muaşeret denen bi'şey vardır. İşte onu bekliyorum...
Bir yerden başlamalı,
Yola devam etmeli,
Ya da yoldan dönülmeli..
Bilmiyorum..
Bildiğim tek şey, bi'şeylerin yolunda gitmediği...
Ne kadar ağır...
İnsanlar mı çok pervasız, yoksa ben mi fazla şey bekliyorum incelik adına.. Ben mi kırılganım, insanlar mı çok kırıcı.. Yaptığım iyiliğin karşılığını beklemek gibi bi'şey değil bu. Fazla beklenti içine girmek de değil..Ben yaparım ama sen yapma demiyorum.. Ben yapmasam da sen yap da demiyorum.. Neden kimseye anlatamıyorum bunu.. Ben kimseyi hiç bir şey için suçlamıyorum. Yargılamıyorum. Sadece herkesin kişiliği , yapısı, karakteri farklı da olsa genel geçer kurallar vardır. Adab_ı muaşeret denen bi'şey vardır. İşte onu bekliyorum...
5.01.2015
YENİDEN BAŞLAMAK ???
Geri dönersin, kaldığın yerden devam edersin, yön değiştirirsin, her şeyi oluruna bırakırsın..
Ama yeniden başlayamazsın.. Yok öyle bi'şey..Yeni sayfa açmakmış, sıfırdan başlamakmış, eski defterleri kapatıp, yeni başlangıçlara imza atmakmış..
Yok öyle bi'şey...
Bunca yaşanmışlıklar varken...
İçini buran pişmanlıklar, canını yakan hatalar, kalp kırıklıkları, başarısızlıklar, hüzünler, özlemler, gerçekleşmemiş hayaller.... Sırtında bunca yük, ayaklarında bunca pranga varken, neyin yenisiymiş, başlamasıymış ki bu...
Önce kabul edeceksin, barışacak, uzlaşacaksın. Olmadı ağzına geleni söyleyip içini rahatlatacaksın. İyisiyle kötüsüyle, hatasıyla sevabıyla yaptığın ve söylediğin her şeyi kabul edeceksin. Yok öyle yeniden başlıyorum deyip, onları cami avlusunda bırakır gibi çekip gitmek..
Yeniden başlayamazsın...
Yeniden yapılandırabilirsin...
Hali hazırdaki şartları tekrar gözden geçirip, yeni rota belirleyebilirsin...
Geçmişin izlerini silemezsin, terkedemezsin, görmezden gelemezsin...
Ama onları sindirebilirsin, lehine çevirebilirsin....
Ya da boşver, bildiğin gibi yap işte...
Neticede bunlar benim doğrularım...:)
1.01.2015
APOCALYPTO
Yılbaşında film izlemekten daha parlak bir fikir olamazdı benim için. Ama nasıl olmuş ta bu filmin adını daha önce duymamışım, şaşırdım doğrusu. Eh ne yapalım, bu kadarlık kusur kadı kızında da olur...
Mel Gibson'un Farhad Safinia ile senaryosunu yazdığı ve yönettiği bir film.
İnternette zaten filmle ilgili bir çok bilgi edinebilirsiniz. İlaveten diyorum ki, insanın / insanlığın karanlık bir tarafı var sayın okuyucu. Yaşadığı yüzyıl, kaydettiği ilerleme, içinde bulunduğu çağ ne olursa olsun, asla yok edemediği, saklayamadığı, bastıramadığı vahşi ve acımasız bir tarafı var işte. Maya halkının kan, vahşet ve acımasızlık dolu hayatından kesitler verirken, günümüzde de aslında hiç bir şeyin değişmediğini görüyoruz. Güçlü olan, zayıfı ezmeye hala devam ediyor ne yazık ki. Belki yöntem farklı, belki daha akıllıca ve kurnazca..Ya da pervasızca... Ama insanlığın ilk gününden bugüne kadar saflığından hiç bir şey kaybetmemiş vahşet...Günümüzde de devletler işgal ediliyor, halka zulmediliyor, kadın - çocuk ayrımı yapmadan insanlık dışı muameleler sürüyor ne yazık ki..
Filmin ana teması hakkında yazılanlar açıkcası pek de umurumda değil. İster Amerika'yı protesto etmek için olsun, ister hristiyanlığa sırt çevirme mesajı verilmiş olsun, filmin bir solukta izlenmesine engel değil hiç birisi. Bir babanın oğluna korkusuzluğu aşılamasını, oğulun, atalarından gelenlere sahip çıkmasını, ailesine kol kanat germesini, umudunu kaybetmeyenin sonunda mutlaka kazanacağını gördüm ben...
İzlemenizi tavsiye ederim :)
.....
Sevmiyorum dayatmaları. Sebebi, gerekçesi ne olursa olsun.
Ben kimseye sitem etmiyorsam, insanlarla savaşmak yerine kabuğuma çekiliyorsam,
Kimseden hesap sormuyorsam, kimseye hesap vermek istemediğim içindir...
Vazgeçin siz de...Tıpkı benim vazgeçtiğim gibi...
Ben kimseye sitem etmiyorsam, insanlarla savaşmak yerine kabuğuma çekiliyorsam,
Kimseden hesap sormuyorsam, kimseye hesap vermek istemediğim içindir...
Vazgeçin siz de...Tıpkı benim vazgeçtiğim gibi...
29.12.2014
"Yazacak çok şeyim var" ile "ne yazsam acaba arasında" gidip geliyorum sayın okuyucu. Halim harap.Sabahtan beri geçmek bilmeyen baş ağrısı, nefes almada zorlanma...Üstelik sabah 4 dersten final sınavına girecek olmanın gerginliği de cabası. Haa ne diye geriliyorum, onun cevabını ben de bilmiyorum.
......
Taslağa aynen devam:)
......
Artık finallerim bitti . Çok yoruldum çok. Evdekilerin deyimiyle, şartelleri yakmak üzereymişim. Şartelin attığını biliyorum da, nasıl yanar, hep birlikte göreceğiz.Ya hu " bayandan az kullanılmış beyin " diye ilan verecek halim yok ya.. Kapasiteyi zorlasam da , madem var kullanayım bari diyorum.
Geçen sene istatistik dersimiz vardı ve ben çalışamadığım için bütünlemeye razı girdim sınava. Ama nasıl bir mantığım varsa, mantıkla çözerek geçtim . Bu sene de uzantısı/ devamı metod dersimiz var, ona da çalışamadım ondan da geçecek gibiyim.
Tabi neden çalışamadı ki bu telve dersine diyeceksiniz. Perşembe çalışırım, cumartesi kısa bir tekrar yapar, pazar da sınava girerim diyordum.
Naz geldi.
Misafir..
Şehir dışından. Severim kendisini, iyi de anlaşırız. Baktı ben çarşamba günü pas vermiyorum, gömülmüşüm ders notlarına. Sabahtan akşama film seyretti. Arkadaşım, hangi akla hizmet 4 filmi arka arkaya izliyorsun. Hadi kendine acımadın, bana da mı acıman yok. Gece olmuş saat 4.
" Uyucam ben yoruldum" dedim.
"Gitme aynı odada uyuyalım" dedi.
"niye"..
"Korkuyorum"
"Ne izledin sen sabahtan beri"
"4 tane korku filmi izledim".
Üç harflilere gelesin Nazzzz diye diye kıvrıldım koltuğa. Zaten olup olacağı günde 3-4 saatlik uykum var. Onu da koltuk tepesinde geçirdim iyi mi..
Naz'ın intikamı ertesi gün de devam etti tabi ki. Tutturdu Kemeraltına gidelim. Ya hu 2 gün sonra sınavım var, rahat bırak beni dediysem de dinlemedi.Bütün bu olumsuz ahval ve şerait içinde sabah Kemeraltı'nın yolunu tuttuk.
"Hayatımı kararttın benim" diye söylene söylene gezindim bütün gün... (Tabi ki şaka yollu) Böylelikle ben hayatımın tesbitini yapmış oldum.
Kadınların morali bozuk olduğunda neden kendilerini alışverişe verdiklerini çözdüm sayın okuyucu. Ben nefret ederim alışverişten ama, yok karar verdim sık sık gideceğim bugünden sonra. Efendim, şimdi o satış temsilcisi dediğimiz tezgahtar kızlar var ya, üzerinize bir şey giydiğiniz zaman öyle sözler söylüyorlar ki..Aynaya dönüp bir daha bakıyorsunuz, bu bahsettiği ben miyim acaba diye.. Kilonuzun fazlalığı, boyunuzun azlığı hiiiç önemli değil... Geçirin üzerinize bi çuval, bırakın kendinizi tezgahtar kızın yaratıcılığına... Zannedersiniz ki dünyaca ünlü bir mankensiniz. Aman efendim, elbiseyi ne güzel taşıyormuşsunuz, bu renk de pek bi açmışmış. Zaten bu modeli bu sene çok satmışmış..
Tezgahtar kızla yarıştık, her seferinde ben kazandım. Aldırtmadım hiç bişey. Ta ki artık dolaşmaktan sıkılana kadar....Tam 6 saat ..Rekora gitmek üzereydim ki, sürünerek evin yolunu tuttuk..
Şimdi elime "Ayşegül Tatilde" kitabını alıp, dinlenmek istiyorum..
Ya da "Neşeli Günler" filmini bilmem kaçıncı kez seyretmek...
Çok yoruldum çok...
......
Taslağa aynen devam:)
......
Artık finallerim bitti . Çok yoruldum çok. Evdekilerin deyimiyle, şartelleri yakmak üzereymişim. Şartelin attığını biliyorum da, nasıl yanar, hep birlikte göreceğiz.Ya hu " bayandan az kullanılmış beyin " diye ilan verecek halim yok ya.. Kapasiteyi zorlasam da , madem var kullanayım bari diyorum.
Geçen sene istatistik dersimiz vardı ve ben çalışamadığım için bütünlemeye razı girdim sınava. Ama nasıl bir mantığım varsa, mantıkla çözerek geçtim . Bu sene de uzantısı/ devamı metod dersimiz var, ona da çalışamadım ondan da geçecek gibiyim.
Tabi neden çalışamadı ki bu telve dersine diyeceksiniz. Perşembe çalışırım, cumartesi kısa bir tekrar yapar, pazar da sınava girerim diyordum.
Naz geldi.
Misafir..
Şehir dışından. Severim kendisini, iyi de anlaşırız. Baktı ben çarşamba günü pas vermiyorum, gömülmüşüm ders notlarına. Sabahtan akşama film seyretti. Arkadaşım, hangi akla hizmet 4 filmi arka arkaya izliyorsun. Hadi kendine acımadın, bana da mı acıman yok. Gece olmuş saat 4.
" Uyucam ben yoruldum" dedim.
"Gitme aynı odada uyuyalım" dedi.
"niye"..
"Korkuyorum"
"Ne izledin sen sabahtan beri"
"4 tane korku filmi izledim".
Üç harflilere gelesin Nazzzz diye diye kıvrıldım koltuğa. Zaten olup olacağı günde 3-4 saatlik uykum var. Onu da koltuk tepesinde geçirdim iyi mi..
Naz'ın intikamı ertesi gün de devam etti tabi ki. Tutturdu Kemeraltına gidelim. Ya hu 2 gün sonra sınavım var, rahat bırak beni dediysem de dinlemedi.Bütün bu olumsuz ahval ve şerait içinde sabah Kemeraltı'nın yolunu tuttuk.
"Hayatımı kararttın benim" diye söylene söylene gezindim bütün gün... (Tabi ki şaka yollu) Böylelikle ben hayatımın tesbitini yapmış oldum.
Kadınların morali bozuk olduğunda neden kendilerini alışverişe verdiklerini çözdüm sayın okuyucu. Ben nefret ederim alışverişten ama, yok karar verdim sık sık gideceğim bugünden sonra. Efendim, şimdi o satış temsilcisi dediğimiz tezgahtar kızlar var ya, üzerinize bir şey giydiğiniz zaman öyle sözler söylüyorlar ki..Aynaya dönüp bir daha bakıyorsunuz, bu bahsettiği ben miyim acaba diye.. Kilonuzun fazlalığı, boyunuzun azlığı hiiiç önemli değil... Geçirin üzerinize bi çuval, bırakın kendinizi tezgahtar kızın yaratıcılığına... Zannedersiniz ki dünyaca ünlü bir mankensiniz. Aman efendim, elbiseyi ne güzel taşıyormuşsunuz, bu renk de pek bi açmışmış. Zaten bu modeli bu sene çok satmışmış..
Tezgahtar kızla yarıştık, her seferinde ben kazandım. Aldırtmadım hiç bişey. Ta ki artık dolaşmaktan sıkılana kadar....Tam 6 saat ..Rekora gitmek üzereydim ki, sürünerek evin yolunu tuttuk..
Şimdi elime "Ayşegül Tatilde" kitabını alıp, dinlenmek istiyorum..
Ya da "Neşeli Günler" filmini bilmem kaçıncı kez seyretmek...
Çok yoruldum çok...
24.12.2014
......
Bir insanı, yaptığı hata nedeniyle cezalandıracağınız zaman, ceza ile hatanın orantılı olmasına dikkat edin.. Aksi takdirde, her şey aleyhinize dönebilir. Aşırı suçluluk duygusu, karşınızdakini savunmaya itebilir...
Ve bir de bakmışsınız ki, sonunda suçlanan siz olmuşsunuz..
Ve bir de bakmışsınız ki, sonunda suçlanan siz olmuşsunuz..
4.12.2014
BEN BİLİRİM...!!!
Geçenlerde bir yarışma programını izlerken dedim ki " bu çocukta Leonard Cohen tadı var." Tabi çok geçmeden jüri üyesi de aynı cümleleri sarfedince "vay beee " dedim kendi kendime. Müzikte otorite olmuşum da haberim yok.
Severim kendisini. Ara ara açar, dinlerim. Ama deseniz ki Cohen'in 3 şarkısını say. Bilemem.
İşin şakası bir yana, Hep düşünmüşümdür bu konuyu. Herşeyden biraz biraz mı bilmek lazım, yoksa bir konuda uzmanlaşmak mı ?
Emin olduğum şu ki, milletçe genlerimizde var bu bilmişlik taslama. İşin ehline bile işi öğretmeye kalkma... Bayılırız çok bildiğimizi göstermeye. Mesela doktorsundur. Her hangi bir toplulukta bunu öğrenen kendini bilmez, sana bir soru sorar. Cevap verirsin. Ardından bir soru daha sorar. Maksadı öğrenmek değil, açığını yakalayıp seni alt etmektir. Avukatsındır, başka bir avukata vekalet verir. Lakin sana sormaktan da geri durmaz. Gayesi her iki tarafı da ölçüp tartmaktır. Birinden aldığıyla diğerine hava atmaktır.
Herşeyi bilmek zorunda değiliz. Bu ayıp değil. Ayıp olan bilmediğimizi bilmemek . Ya da bilmediğimizi bildiğimiz halde, biliyormuş gibi yapmak.
Ramazan gelir, hepimiz fetva makamı oluruz...
Kaza olur, ilk yardım uzmanı kesiliriz...
Memleketi elimize verseler gül-i zar ederiz..
Zaten zamanında hakkımızı yemeselerdi, kimbilir şimdi hangi makamda, hangi koltukta oturuyor olurduk...
Biz o mektebi bitirmemişizdir ama bitirenden daha iyi bilirizdir...
Herşey dilimizde bizim..
Uygulamaya gelince tık yok...
İnancımızda öyle..
Bu memleketin yüzde kaçı müslüman ?
Müslüman olanların yüzde kaçı İslam ?
Müslümanım deyip, islam olamamışların deistlerden farkı ne?
Bu konuyu sorgulamak bana mı kaldı?
Yukarıda eleştirdiğim insanlardan benim ne farkım var?
Elbette ki bana düşmez.
Haddim değil...
Lakin sinir oluyorum...
Kabe resmi olan seccadede namaz kılınır mı sorusuna,
Çorap giymezsem namazım efdal olmaz mı endişesinde olana,
Erkeklerde dizden yukarı giyilirse günah olur mu diyene...
Sinir oluyorum..
Kel başa şimşir tarak hesabı...
Asılları hallettik de teferruatlar kaldı sanki..
Biz önce insan olalım.. Yalanın, riyanın, adam kayırmanın, rüşvetin kökünü kurutalım...
Kadına, çocuğa , insana kalkan eli bi indirelim..
İşçinin hakkını yemeyelim..Can güvenliğini sağlayalım, emeğini sömürmeyelim.. İnsana insanca yaşama hakkı ve imkanı verelim.
Hayvanlara eziyet etmekten, ağaçları, ormanları talan etmekten vazgeçelim..
Sakın yanlış anlamayın,takva yaşamak isteyen yaşasın, kimseye sözüm yok. Ya hep ya hiç de demiyorum aslında.
Denizi geçip derede boğulmayalım diyorum.
Müslümanlık sadece şekilcilik olmamalı diyorum...
Hassasiyet ibadetlerde olduğu kadar , insan ilişkilerinde, hak hukuk meselelerinde de gözetilmeli diyorum..
Severim kendisini. Ara ara açar, dinlerim. Ama deseniz ki Cohen'in 3 şarkısını say. Bilemem.
İşin şakası bir yana, Hep düşünmüşümdür bu konuyu. Herşeyden biraz biraz mı bilmek lazım, yoksa bir konuda uzmanlaşmak mı ?
Emin olduğum şu ki, milletçe genlerimizde var bu bilmişlik taslama. İşin ehline bile işi öğretmeye kalkma... Bayılırız çok bildiğimizi göstermeye. Mesela doktorsundur. Her hangi bir toplulukta bunu öğrenen kendini bilmez, sana bir soru sorar. Cevap verirsin. Ardından bir soru daha sorar. Maksadı öğrenmek değil, açığını yakalayıp seni alt etmektir. Avukatsındır, başka bir avukata vekalet verir. Lakin sana sormaktan da geri durmaz. Gayesi her iki tarafı da ölçüp tartmaktır. Birinden aldığıyla diğerine hava atmaktır.
Herşeyi bilmek zorunda değiliz. Bu ayıp değil. Ayıp olan bilmediğimizi bilmemek . Ya da bilmediğimizi bildiğimiz halde, biliyormuş gibi yapmak.
Ramazan gelir, hepimiz fetva makamı oluruz...
Kaza olur, ilk yardım uzmanı kesiliriz...
Memleketi elimize verseler gül-i zar ederiz..
Zaten zamanında hakkımızı yemeselerdi, kimbilir şimdi hangi makamda, hangi koltukta oturuyor olurduk...
Biz o mektebi bitirmemişizdir ama bitirenden daha iyi bilirizdir...
Herşey dilimizde bizim..
Uygulamaya gelince tık yok...
İnancımızda öyle..
Bu memleketin yüzde kaçı müslüman ?
Müslüman olanların yüzde kaçı İslam ?
Müslümanım deyip, islam olamamışların deistlerden farkı ne?
Bu konuyu sorgulamak bana mı kaldı?
Yukarıda eleştirdiğim insanlardan benim ne farkım var?
Elbette ki bana düşmez.
Haddim değil...
Lakin sinir oluyorum...
Kabe resmi olan seccadede namaz kılınır mı sorusuna,
Çorap giymezsem namazım efdal olmaz mı endişesinde olana,
Erkeklerde dizden yukarı giyilirse günah olur mu diyene...
Sinir oluyorum..
Kel başa şimşir tarak hesabı...
Asılları hallettik de teferruatlar kaldı sanki..
Biz önce insan olalım.. Yalanın, riyanın, adam kayırmanın, rüşvetin kökünü kurutalım...
Kadına, çocuğa , insana kalkan eli bi indirelim..
İşçinin hakkını yemeyelim..Can güvenliğini sağlayalım, emeğini sömürmeyelim.. İnsana insanca yaşama hakkı ve imkanı verelim.
Hayvanlara eziyet etmekten, ağaçları, ormanları talan etmekten vazgeçelim..
Sakın yanlış anlamayın,takva yaşamak isteyen yaşasın, kimseye sözüm yok. Ya hep ya hiç de demiyorum aslında.
Denizi geçip derede boğulmayalım diyorum.
Müslümanlık sadece şekilcilik olmamalı diyorum...
Hassasiyet ibadetlerde olduğu kadar , insan ilişkilerinde, hak hukuk meselelerinde de gözetilmeli diyorum..
29.11.2014
........
Bir insana verilebilecek en büyük ceza, onu, kafasındaki soru işaretleriyle baş başa bırakıp gitmektir.
28.11.2014
BAŞLIK BULAMADIM, BAŞLIKSIZ OLUVERSİN ARTIK
Şu aralar keyfim yerinde. Yani şu aralar dediysem, öyle 3-5 gün gelmesin aklınıza, tahminen 23 dakikadır falan :)
Kafam karışık arkadaşlar, ben de istiyorum güzel şeyler yazmayı. Ama olmuyor işte. Lunaparktaki o aynalar gibi ruh halim. Bir öyle bir böyle. Tam şöyle melankolik bi'şey yazayım derken, yahu keyfim yerindeyken böyle bir yazı yazılır mı diyorum. Haydi dönüyorum öbür tarafa, keyifli bi'şeyler olsun diyorum. O da malum, bünyeye ters. Sayfa bana , ben sayfaya bakıyorum..
Ama ciddi bugün güzel bir gündü. Üç arkadaş voltran oluşturduk . İşte bu cümleyi N.Narda'ya söyledim akşam vakti konuşurken. Hatta " ben bu cümleden yola çıkar, yazı bile yazarım " dedim de, " eee ilham kaynağın kim, tabi ki ben " dedi ve kendine yine pay çıkardı.
Malum öğrenciyiz, finaller de yaklaştı. Felsefe gibi bir dersi tek başıma çalıştığım zaman, gözlerim okuyor, zihnim seyr-ü sefere çıkıyor.İşte onun için arkadaşlara dedim, gelin beraber çalışalım. Liseliler gibi güle oynaya ders çalıştık. Hatta gerçekçi felsefenin önde gelen filozoflarını , kimya formüllerini kodlar gibi kodladık. "Ağustosta bot giyilmez, muşa gidilmez, erik ve ananas yenmez.... " Sor isimlerini , birini bile hatırlamıyorum. Sanki ben biliyormuşum gibi , okuduğumuz her cümlenin arkasından " hadi telve, bunu da anlat " demiyorlar mı? N'apim ben de uyduruyorum bi'şeyler. Nasılsa onlar da bilmiyor ben de, Söylediklerim doğru mu yanlış mı anlayacak kadar bilgili değil ki kimse :)) Bir kez daha Oruç Aruoba'ya hayran oldum bugün. O'nun kitaplarını okuya okuya felsefeye istidadım olmasa da , iştiyakım gelişmiş.
Ama sınavda bu isimler kesin çıkacak ve ben o soruyu yapacağım. E hani ben ders ya da sınıf geçmek için değil de öğrenmek için okuyordum ?
Demek ki neymiş, hırs insanın gözünü bürümeye görsünmüş...
Zamanla insan sözünü unuturmuş,
Yoldan çıkar, amaçtan saparmış...
İnsan şiddetle eleştirdiği bir şeyi yaşamadan ölmezmiş. İşte bu lafı geçenlerde bir arkadaşım söyledi, yaşadığı bir olayı anlatırken. Ben de dedim ki " zeki, espirili, anlayışlı, romantik, duygusal, insaflı, vicdanlı adamlarla evli olan tüm kadınları şiddetle ve esefle kınıyorum"... Şimdi oturup sonucu bekleyeceğiz :)
Kafam karışık arkadaşlar, ben de istiyorum güzel şeyler yazmayı. Ama olmuyor işte. Lunaparktaki o aynalar gibi ruh halim. Bir öyle bir böyle. Tam şöyle melankolik bi'şey yazayım derken, yahu keyfim yerindeyken böyle bir yazı yazılır mı diyorum. Haydi dönüyorum öbür tarafa, keyifli bi'şeyler olsun diyorum. O da malum, bünyeye ters. Sayfa bana , ben sayfaya bakıyorum..
Ama ciddi bugün güzel bir gündü. Üç arkadaş voltran oluşturduk . İşte bu cümleyi N.Narda'ya söyledim akşam vakti konuşurken. Hatta " ben bu cümleden yola çıkar, yazı bile yazarım " dedim de, " eee ilham kaynağın kim, tabi ki ben " dedi ve kendine yine pay çıkardı.
Malum öğrenciyiz, finaller de yaklaştı. Felsefe gibi bir dersi tek başıma çalıştığım zaman, gözlerim okuyor, zihnim seyr-ü sefere çıkıyor.İşte onun için arkadaşlara dedim, gelin beraber çalışalım. Liseliler gibi güle oynaya ders çalıştık. Hatta gerçekçi felsefenin önde gelen filozoflarını , kimya formüllerini kodlar gibi kodladık. "Ağustosta bot giyilmez, muşa gidilmez, erik ve ananas yenmez.... " Sor isimlerini , birini bile hatırlamıyorum. Sanki ben biliyormuşum gibi , okuduğumuz her cümlenin arkasından " hadi telve, bunu da anlat " demiyorlar mı? N'apim ben de uyduruyorum bi'şeyler. Nasılsa onlar da bilmiyor ben de, Söylediklerim doğru mu yanlış mı anlayacak kadar bilgili değil ki kimse :)) Bir kez daha Oruç Aruoba'ya hayran oldum bugün. O'nun kitaplarını okuya okuya felsefeye istidadım olmasa da , iştiyakım gelişmiş.
Ama sınavda bu isimler kesin çıkacak ve ben o soruyu yapacağım. E hani ben ders ya da sınıf geçmek için değil de öğrenmek için okuyordum ?
Demek ki neymiş, hırs insanın gözünü bürümeye görsünmüş...
Zamanla insan sözünü unuturmuş,
Yoldan çıkar, amaçtan saparmış...
İnsan şiddetle eleştirdiği bir şeyi yaşamadan ölmezmiş. İşte bu lafı geçenlerde bir arkadaşım söyledi, yaşadığı bir olayı anlatırken. Ben de dedim ki " zeki, espirili, anlayışlı, romantik, duygusal, insaflı, vicdanlı adamlarla evli olan tüm kadınları şiddetle ve esefle kınıyorum"... Şimdi oturup sonucu bekleyeceğiz :)
25.11.2014
23.11.2014
EVRENİMDEN...
Buraya bir bakın derim :)
Ne geçen zamana hükmüm geçer, ne de hayatın vurdumduymazlığına
Zaten benim sorunum kendimle, ne zamanla ne de hayatla
Ne geçen zamana hükmüm geçer, ne de hayatın vurdumduymazlığına
Zaten benim sorunum kendimle, ne zamanla ne de hayatla
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)