30.01.2013

HİSSEDEBİLİYOR MUSUN....

gecenin karanlığında,
bir damla göz yaşı düşer toprağa..
alev renginde güller biter...
ve bir feryat yükselir  semaya...
sanki tüm mahlukat titrer....





29.01.2013

OLDU DA İYİ Mİ OLDU..

Bazen zafer kazandığını hisseder, sevinirsin..İçin kıpır kıpırdır.
İstediğin olmuştur...
Şu an senden iyisi de yoktur..
Az biraz, yani çok değil, 3-5 dakika geçince durup düşünürsün...
Ezilip, büzülerek hatta yalvararak elde edilen sonuç için onurun berdel verilmiştir...
Neyin zaferi,  bu zafer çığlıkları neyin nesi...
Hıçkırıkların   çıkar sahneye sonra...
Ne sevincin kalır, ne huzurun...
Elde var, atsan atılmaz, satsan satılmaz bir şeyler işte....






28.01.2013

MİM...MİM...MİM..

 Safransarı  arkadaşım beni  mimlemiş.. Sanırım okuyunca çok da pişman olacaktır :) Ben bu mim işini öğrenemedim, bir türlü ortaya güzel bir şey çıkartamıyorum ama neyse.....İşte mim..

Şu an olsa çok sevinirdim...
Şu an öyle bir ruh halindeyim ki, hani "tuttuğum altın olsa" yine de mutlu etmez beni...

Şimdi orada olmak vardı...
Dışarıda lapa lapa kar yağarken, bir dağ evinde çıtır  çıtır odunların yandığı şömine önünde olmak vardı.. Elimde kitap ve kahve..Ne televizyon olsun, ne de internet...Ama arkada çok hafif bir müzik olabilir...

Nerede o eski günler..
Bak ben bugün çok güzel bir söz söylemiştim, arkadaşımla konuşurken ama,  zerre aklımda değil şu an.... Hımmm hatırladım sanırım...Bir insan, yaşadığı kötü olaylar karşısında   haddini aşacak kadar sabır, metanet,  anlayış, dirayet..... gösterdiyse, zamanla  yaşadığı kötü hadiselerden ziyade,   bu sergilediği  insan üstü tavır için pişmanlık duymaya, keşke demeye başlar... Şimdi sorunun bu konuyla ne alakası var diyeceksiniz.. Bilmem,  alaka şart mıydı ?.. Ben beğendim ve yazdım :)

Neleri özlüyorum ?
 Çok tatlılardı, çok akıllılardı , çok uslulardı.. Beni hiç üzmediler... Hala da öyleler.. Çocuklarımın çocuklukları :)

Çok severim..
Sanırım duymayan, bilmeyen kalmadı..Uzun ve yalnız yolculukları severim.. Hani gerçekleştirebilir miyim bilmiyorum.  Ama bir gün, amaçsız, belirsiz , istediğim yerde konaklayabileceğim bir yolculuğa çıkmak istiyorum..

Nefret ederim..
İşte bu konuda sayfalar dolusu yazabilirim..
Çocuklarını döven anneleri sevmem..
Bana değer vermeyen birini çok önemsediğimde, O'nun için kaygılanıp üzüldüğümde, benimle olmak yerine başkalarıyla olmayı tercih ettiğinde...kendimi sevmem..Arkamı dönüp gidemediğim için...
"........ yapmayı, konuşmayı sevmem"  diyenleri, o şeyi yaparken ya da konuşurken görürsem sevmem...
Ben birine bir konudan rahatsızlığımı dile getirmeye çalışırken,  beni dinleyip olayı sorgulamak yerine savunmaya geçenleri sevmem..Hatta bununla yetinmeyip, " ama sen de....." diye başlayan cümleler sarf ederlerse daha da çok sevmem.. Önce benim derdimi bi çözelim, senin varsa problemin söyle onu da halledelim...Bir taraf saldırır, diğeri savunmaya geçerse sorunlar sadece büyür...
Bir soru sorduğum zaman cevabını vermek yerine lafı dolandıranları da sevmem...
Hayatım şöyle kötü, böyle kötü  diye hiç durmadan şikayet edenleri de sevmem.. Kimse sadece mutlu ya da sadece mutsuz değildir bana göre.. Zaten hayat dediğimizin gayesi  mutlu olmaya çalışmak değil,  mutlulukla mutsuzluk arasındaki dengeyi kurmaya çalışmaktır..İşte bu nedenle  her daim mutluluktan sarhoş olmuş vaziyette gezenleri de sevmem..  Tabi ki, bu  halet-i ruhiyesini, etrafa  pozitif enerji olarak  yayanlardan bahsetmiyorum.. Benim dediğim  burnu bir karış, aklı da onun bir tık üstünde, havada  gezenler....

Bugünlerde çok dinledim..
Aslında son zamanlarda  hiç bir şarkı üzerinde yoğunlaşmadım ne yazık ki...Yani bu soruyu es geçiyorum...

Şimdiki ruh halim..
Hazmedememe, öfke....ama bu defa fevri davranmayıp, sabredeceğim...:)..

Kimseyi mimlemiyorum, isteyen yapsın diyorum....








ÖNCE BEN..YA DA HİÇBİRİMİZ..

   Belki de doğrusu buydu diye geçiyor içimden, bildiğim tüm doğrular derin bir kuyuya teker teker atlarken üstelik...İntihar gibi görünüyordu her birinin gidişi..Belki de saklanmaktı niyetleri. Arkalarında hiç bir iz bırakmadan ve  hatta görgü şahidi.. Ama ben gördüm ..Yüzlerindeki  boş ifadelerden ürktüm önce, sonra  sorular bakışlarımı çekti aldı.  Ben miydim sebebi. Ben  yargılamadım ki... Hatta  sorguya bile çekmemiş, kendi hallerine bırakmıştım. Zira varılan her yargı eylem gerektirirdi.  Buna ne cesaretim vardı ne de yüzüm.. Kaç kez yarı yolda bırakmıştım ben onları. Her defasında bir önceki pişmanlığın verdiği kararlılıkla , bu defa olacak dedim. baş koydum dedim...... Ama  hantal ruhum kıpırdamama izin vermedi.....Korkaklığın diğer adı mı diğergamlık ?  Ne demişti dostun biri? Ne zaman dara düşsek sığınak ya da dal ararız tutunacak.. Kendimizi temize çekerek var etmek isteriz benliğimizi. Oysa bu sırta yeni yük bindirmektir. İtiraf et ve kurtul hadi..Doğruyu bulmada gösterdiğin  alicenaplığı,  bir kez daha sergile ve  hatalıyım de...Yap seçimini ki hayat bıraksın yakanı.. Kapat  o kuyuyu, izin verme doğruların ölümüne... Ya da at kendini oraya, hepsinden önce..






......

sureten her şey güzeldi..
ama hiç bir zaman,
zahir, batına
olamadı ayna...
belki de  bu yüzden,
ruhsuz yaşandı..
hepsi
 yarım yamalak kaldı...





26.01.2013

AYLİN....BİR KÜÇÜK YÜREK..



    Bardaktan boşanırcasına yağıyordu yağmur..İnsanlar aceleyle oradan oraya koşarken,  sadece Aylin hiç  hareket etmeden, öylece  olduğu yerde duruyordu..Ne   ıslanmak umurundaydı, ne de koşuşan insanlar. Kucağına aldığı kedi yavrusunu ısıtmaya, bir yandan da sakinleştirmeye çalışıyordu.  Şimşek çaktıkça iyice  büzüşen kedi yavrusu, nasıl olduysa bir anda Aylin'in elinden kurtulmuş,  yağmurun altında, koşarak gözden kaybolmuştu..
     Kedi yavrusunun ardından buğulu gözlerle bakarken,  uzun süredir  hiç bir canlıyı, kendisine bu kadar yakın hissetmediğini farketti. Üzüldü.. Ama artık oyalanmanın  alemi yoktu, çünkü az sonra hava kararacaktı. Adımlarını hızlandırdı,  bir an önce yurda dönmeliydi. Yaklaştıkça yavaşladı..Yine kızacaklardı, belki de  azıcık dayak yiyecekti . Aldırmadı, geçiyordu ki canının acısı hemen...
    Kimseciklere yakalanmadan içeri girmeyi planlarken ,  gardiyan karşıladı O'nu... Ablalarından duymuştu, sert mizaçlı olduğu için , herkes gardiyan diyordu. Omuzlarından tutup,  sertçe sarstı, sonra  etini burdu Aylin'in.."Akıllanmayacak mısın sen kız, dayak arsızı oldun iyice.. Nerdesin bu vakte kadar? "
   Kedi yavrusu gibi, Aylin de gardiyanın elinden fırlayıp kaçtı içeri.. Hemen  yatakhaneye gitti, dolabını açıp  giysilerini çıkardı. Büyük bir çeviklikle üzerini değişti..Tam 4 senedir bu yurttaydı. Daha 5 yaşındaydı ilk geldiğinde.. Hiç başkasının  değiştirmesine izin vermemişti elbiselerini.. Söz vermişti o kendine, daha geldiği ilk gün.. Hayatı boyunca da o sözünü tutmaya yeminliydi..
   Bir anda annesi düştü yine aklına..Şimdi yanında olsaydı, saçlarını tarasaydı eskisi gibi...Her akşam, hikayeler anlatarak tarardı saçlarını..İnce ince örer, uçlarını  başka başka renkli iplerle bağlardı.. İşte  o anlar, Aylin'in hayatındaki en güzel   dakikalardı..Annesinin önüne oturup,  kendisini O'nun  yumuşacık ve şefkatli ellerine, tatlı sesine bıraktığı anlar...
   Ama yüzünü hatırlayamıyordu bir türlü....
   Kimselere saçlarını taratmadı bir daha...Hatta her işini kendi görmeye çalışırdı. Hayatın  ,  savunmasız bir anda arkadan vuran kalleşliğine karşı dimdik duracaktı ayakta. Ölse minnet etmeyecekti kimselere, ram olmayacaktı.. Ama çocuk haliyle ancak bu kadar oluyordu işte.. Üstü başı genelde perişandı. Çoğu insan  gerçek adını bilmez, pasaklı diye çağırırdı zaten. Hiç de şikayetçi değildi bu durumdan. Böylelikle, annesinin "Aylinnn"  diyen kadife sesi, karışmıyordu başka seslerle...
    Biliyordu, çok güzeldi annesi..
    Ama yüzünü hatırlamıyordu bir türlü..
    En son o gece....O gece   babasının  hırpaladığı andaki sesler  çınlıyordu bazen kulağında.. Annesinin feryatları, babasının  saçlarından tutup yere fırlatışı.....Korku içinde  elleriyle kulaklarını kapatır, bu işkencenin bitmesini beklerdi hep  Aylin.. Çok korkuyordu babasından..Bir defasında annesinin çığlıklarına dayanamamış, önüne atlamıştı. İşte alnındaki iz de o günden kalmıştı. O da dayaktan nasibini almış, bir daha cesaret edememişti kavgaya karışmaya. ...
    Belki de  çoğunlukla ağlarken gördüğü için, unutmak istemişti o melek yüzü. Derin acıların bıraktığı derin izlerle dolu o yüz, annesinin olmamalıydı,  hafızasına kazınmamalıydı... Ama  sesi...ah o sesi.. Her gece gözlerini kapatıp hayal etmese nasıl dayanırdı bu  küçücük yüreği bunca acıya...
   İşi bittikten sonra yatağına uzandı hemen..Yorulmuştu, acıkmıştı da hatta.. Canı yemekhaneye gitmek istemiyordu. Yine kızacaklar, azarlayacaklardı. Ama  bu gece kendinden emin değildi. Eğer birisi bir şeyler söylerse, ağlayabilirdi. Başkasının yanında ağlamaktansa, aç uyumayı yeğledi.. Yorganın altına girdi...       Yavaşça,  değil birilerinin, kendisinin bile duymasından korkarak  " annee"  dedi.. "Anne ne zaman alacaksın beni yanına"... Sustu...Gözlerinden iki damla yaş aktı önce. Hemen sildi o küçücük elleriyle.. Kimse görmemeliydi. Daha fazla hakim olamadı kendine..Hem kim olacaktı ki bu vakitte yatakhanede.. Herkes yemek yiyordu şu an... Önce sessiz, sonra tutamadığı hıçkırıklarla usul usul  ağladı bir süre...
    Bir kaç kez derin derin içini çekti..Artık tutamıyordu göz kapaklarını, gözlerini kapadı, uykuya daldı...Ama hala gözlerinden yanaklarına   damla damla süzülüyordu,  küçücük yüreğinin acısı....
   
    








25.01.2013

SUÇLUYU / M / Z


kandırmadım
ne seni, ne de kendimi
sadece bir çıkış aradım..
belki de 
ruhumuzun kıvrımlarındaki,
aklımızın karanlık köşelerindeki hezeyanlara
sonu gelmeyen sorulara
çıkmazlara
bir çıkış aradım
belki de işime geldi perdelemek
çıkış demek, üstünü örtmek..
oysa yüzleşmeliydim
çok önce.
çökmeden daha dibe...
sen biliyordun ..
su akamadı,  yolunu bulamadı..
ve ben bir avuç suda boğuldum..
şimdi sen kıyıdasın
kendince haklı ve masumsun..
ama kendine göre olmuyor işte doğrular...
ya sen de yüzleş kendinle
ya da  an olur  geçmiş bulur seni , yargılar..
artık ne kesilen cezanın hükmü var
ne da yaşanmış sayılanların...
kocaman bir yalan ,
 hem de  bizi içine alan..
ya kurtulalım bu saçma hezeyanlardan
ya da batalım
ama ne yaparsak yapalım
 aynı cezaya mahkum olalım...