Pazar günü..Yağmur çiseliyor hafiften. Garipçe Köyü hedefimiz. Aslında bundan 4-5 yıl önce Koç Üniversitesi'ne kadar gitmiş, ilerisine geçmemiştim. İstanbul'un bu tarafını görmemiştim daha doğrusu. Ama o zamanlar bayılmştım o yeşilliğe.
Muhteşem boğaz manzarası eşliğinde yolumuza devam ederken, seyir tepesi her halde burası, birçok araba kenara park etmiş deyip, biz de durduk.. Boğaza tepeden bakma hayaliyle. İyi ki de durmuşuz. Fotoğraf çeke çeke ilerlerken, 5-6 kişi kenarda durmuş, teleskop benzeri bir cihazla kah gökyüzünü seyrediyor, kah konuşuyorlar.. Sorduğumuzda kuşları beklediklerini söylediler. Kuş sürüsü geçecekmiş az sonra. Onlar da kuş gözlemcisiymiş.
Biz sorular sordukça, konuyla ilgilendiğimizi anlayan orta yaşı biraz geçmiş kibar bir bey başladı anlatmaya..Kuş gözlemcisi olmak, oldukça sabır isteyen bir işmiş. Ne zaman geçecekleri belli değil zira. Ayrıca, İstanbulda hava günlük güneşlikken, burası buz keser, yollar donar, üşürsünüz diyor. Saatlerce beklemek sabır ister. peki diyorum, siz her hangi bir yere, kuruma, üniversiteye bağlı mı çalışıyorsunuz? .. Hayır diyor, ama bu iş sponsorsuz olmaz. Üniversite sponsor olur, bizden her hangi bir kuş türü hakkında bilgi ister. ne zaman burdan geçerler, sayıları, türleri, meteorolojik değişimlerde nasıl tavır sergilerler, onları araştırırız.
30 bin kuş türü varmış. Mesela leylekler, toprağın ısınmasını bekleyip, ne kadar yılan, kerkenkele varsa temizlermiş.
Baykuş yılda 1500 tarla faresi yermiş. Kerkenezler, kerkentekeleri...
Buralarda domuz çok olur diyor. Onların leşleri akbaba ve karaçaylaklar tarafından temizlenmezse, bakteriler çoğalır, havaya suya karışır.
Arı şahinler, eşek arısıyla beslenirmiş. Herhangi bir leşten bir parça koparan arı şahin, bunu eşek arısının görebilecğei bir yere koyar, o leşi yiyip karnını doyurunca, yuvasına gidene kadar takip edermiş. Daha sonra eşek arısının yuvasının olduğu kısmı pençeleriyle eşeler, kovanla birlikte dışarı çıkartıp yermiş. Arı şahinin baş bölgesindeki tüyler çok sık olduğu için, arılar hiç bir şey yapamazmış.Eğer arı şahinler, eşek arılarının sayısını dengede tutmazsa, bal arılarıyla beslenen eşek arıları çoğalacak ve denge bozulacak.
En ilginç olan kuş türlerinden biri de ebabiller.. Tüm yaşamları havada geçer, kolay kolay yere konmazlarmış. Yemeleri , içmeleri, çiftleşmeler hep havada.. Senede sadece 1,5- 2 ay yumurtlama döneminde yere konan bu hayvanlar, bu dönemde ormanlık alanlara ihtiyaç duyarlarmış.Ebabiller olmasa sivrisinekler çoğalır diyor, gönüllü rehberimiz..
başka ülkelerde, mesela Romanya'da kuşlar rahatsız olmasın diye trafik durur, onların yuva yaptıı alanlarda araba kullanamazsınız, yüksek sesle müzik dinleyemezsiniz, çünkü hayvanlara saygı duyarlar.. Ama biz şimdi bunca hayvanın yaşama hakkını çiğneyip, buraya 3. köprüyü yapmaya çalışıyoruz diyor. mesele sadece ağaçların kesilmesi, doğanın mahvolması değil. Sadece kuşlar da değil, binlerce sincap, tırtıl, kelebek.... yuvasız kalacak, rahatsız olacak..
Peki diyorum, Koç Üniversitesi yakınızda, onlarla işbirliği yapıp sesinizi duyuramaz mısınız ?
Acı bir tebessüm beliriyor yüzünde, neden güldüğü anlıyorum tabi. Onlar bu üniversite kurulurken tam 200 bin (!) ağaç kestiler diyor.. Kimi kime şikayet edeceğiz ki ? Kanım donuyor.. Dile kolay 2 değil, 20 değil 200 bin ağaç..
Asıl tehlike havaalanı da yapılanca ortaya çıkacakmış. Çünkü kuşlar kendilerini gördükleri ilk ışığa doğru atarlarmış.. Uçakların motoruna bir çok kuş çarpacak, ölecek, belki de uçağı düşürecek...
"Kuşlarımız ölmesin, uçaklarımız düşmesin..."
Bu kadar bedel ödemeye değer mi ? Doğanın daha az zarar göreceği bir yer bulunamaz mı ? Bulunabilir elbette, ama rant paylaşımı sözkonusu ya, birilerinin cebi dolacak ya.. Çoktan hesaplar yapılmış, yerler tutulmıştur..Yazık çok yazık... Tamam ben de insan olarak yaşadığım sürece çevreye zarar veriyorum. Kimyasal kullanıyorum bol bol, hiç bir şey yapmıyorsam oksijen tüketiyorum.. Ama "tüy dikmenin" de alemi yok ki...
Biz sordukça anlatıyor, büyük bir üzüntüyle..Aynı zamanda da umutla.. Bunları insanlara duyurun diyor..Hatta bizimle birlikte anlatılanları dinleyen genç, sıkılmış olacak ki araya girip, " dürbünüzü alıp bakabilir miyim " diye soruyor.. Azıcık sitemle, " tamam bakarsın, acele etme, önce bunları bi dinle " diyor...
Anlatılanlardan aklımda kalanlar bunlar. Ama çok etkiledi beni. Bu muhteşem manzarayı seyrederken 3-5 yıl sonra buraların ne hale geleceğini insanın muhayyilesi almıyor. Üzülüyorsunuz. Peki karşılığında ne yapıyoruz, koca bir hiç... Ünsiyet peydah ediyor bir süre sonra... İçinizdeki o cızlama geçiyor.. Bu kadar üzülürken , 2 saat sonra mükellef bir masada buluyorsunuz işte kendinizi.. Müstahak...Bize her şey müstahak !!!
Garipçenin en güzel görüntülerinden biri bu bence... Hele o yamaçtaki eve bayıldım. Bu evde oturup, bir yanda ağaçlar, karşımda deniz, yaşamak isterdim. Ama imkansız.. Neden mi.. Hele bir köprü yapılsın, havaalanı kondurulsun bi yerlere, bakın bakalım bu manzaradan eser kalıyor mu ?