"Boş ver diyorum" aklıma geldikçe..
"Boş ver"...
lakin umursamıyor beni,
üstüne üstüne gidiyor...
olmadık sözü çekiştirip getiriyor bazen,
canımı yakacak ya,
biliyorum, aldırmıyorum..
daha beter saldırıyor.
bi' geri git diyorum, uzak dur benden..
önce duraksar gibi oluyor.
tamam diyorum, kurtuldum..
en şirin haliyle geri dönüyor çok geçmeden..
bak işte, gülüşünü takmış da gelmiş peşine..
direnemem biliyor,
Ve savaş yeniden başlıyor !!!
29.07.2016
Ölümüm,
ne hastalıktan,
ne yaşlılıktan....
Mutsuzluktan olacak sevgili, mutsuzluktan.....
Bu sözü nerede, ne sebeple , hangi ruh haliyle yazdım bilmiyorum. Ama kimin için yazdığımı bugün anladım....
Yüz hatları oldukça güzel.. Hokka gibi küçücük bir burnu var.. Ama gözleri, ah o gözleri....Buğulu mu desem, hüzünlü mü desem... Tarifi zor. Sesi titrek, konuşmaktan korkar gibi. Gözleriyle sesini birlikte düşündüğümde ağlamak üzere olduğunu hissettim.
Üzmeyin şu kadınları !!!!!
ne hastalıktan,
ne yaşlılıktan....
Mutsuzluktan olacak sevgili, mutsuzluktan.....
Bu sözü nerede, ne sebeple , hangi ruh haliyle yazdım bilmiyorum. Ama kimin için yazdığımı bugün anladım....
Yüz hatları oldukça güzel.. Hokka gibi küçücük bir burnu var.. Ama gözleri, ah o gözleri....Buğulu mu desem, hüzünlü mü desem... Tarifi zor. Sesi titrek, konuşmaktan korkar gibi. Gözleriyle sesini birlikte düşündüğümde ağlamak üzere olduğunu hissettim.
Üzmeyin şu kadınları !!!!!
2.07.2016
BAŞKALDIRAN RUHLAR / HALİL CİBRAN
Kitaplarına, yazı stiline, tasvirlerine, ruh tahlillerine , ifadelerindeki naifliğe hayran olduğum bir yazar. Okumayanlar için Kırık Kanatlar kitabını da mutlaka tavsiye ederim. İnsanı içine çeken , bir solukta kendini okutan kitapların yazarı Halil Cibran, yüzyılımızın filozofları arasında sayılmakta. Sadece bir yazar değil , aynı zamanda şair ve ressam. Bana göre Lübnanlı olmasına rağmen batıda ve Amerika'da da yaşadığı için,doğu- batı sentezini çok iyi yapan bir yazar. İçinde doğduğu ülkenin hayat şartlarını, toplumsal yapısını dışarıdan objektif gözle bakmayı bilmiş, olayların, siyasal sistemlerin, din adamlarının , toplumsal yapının ağır aksak giden, aldatıcı ve aynı zamanda dayatmacı tarafını çok iyi yakalamış. Doğudan vazgeçmeden , doğuyu gözden çıkarmadan yapmış eleştirisini. İfadeleri yalın, anlatımı akıcı, psikolojiye olan ilgisi nedeniyle de tahlilleri hayranlık uyandıracak kadar güzel.
Sanat sanat için midir yoksa halk için midir sorusuna Cibran sayesinde net cevabım , "ikisi de gayet güzel olabiliyor işte..."
Bu kitabı bir kaç kısa hikayeden oluşuyor. Ana tema hepsinde hemen hemen aynı. Din adamlarının, siyasilerin, ahlak kurallarının ele geçirdiği, hapsettiği ruhların uyanışına ve başkaldırışına dair örnekler. Refah içinde ancak boyunduruk altında yaşamaktansa, özgür fakat zor şartlarda yaşamayı kabul etmiş, mutlu ve huzurlu insanların onurlu mücadeleleri... Okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
28.06.2016
Şart mıdır başlık... her seferinde ne yazsam diye gerim gerim geriliyorum. yazıların başlığı olmamalı :)
Sanki başlık sorun sadece. Buraya ne yazmam gerektiğini bilmiyorum ki. Aslında yazmak istediğim çok şey var da, yazmamam gerek diye düşünüyorum.... Neyse başlayalım bakalım, suya sabuna dokunmadan , kimseye laf sokmadan , içimdekileri dökmeden nasıl yazılırsa artık....
Sınavlarım bitti. Artık 4. sınıfım. Şimdiden , bitince hangi bölüme başlasam düşüncesi sardı beni. Bu kafayı meşgul etmek lazım. Sayın savcımın dediği gibi "hayat boşluk kabul etmiyor". Sen kendini meşgul etmezsen, tercih hakkını kaybetmişsin demektir. Hayatın dayatmalarına boyun eğmek zorundasın ki seni neyle oyalayacağı belli olmuyor.
Dün akşam Halil Cibran 'ın Başkaldıran Ruhlar'ını okudum. ( Aslında bugünlerde mutluyum , tekrar aynı heyecanla, aynı hızla, aynı istikrarla kitap okumaya başladığım için. ) O kadar güzel cümleler var ki, okudukça anlamı derinleşen. İkisi benim için diğerlerine en azından bugün ağır basıyor.
"Merhamet, gerçekten suçlu olan bir mahkum için gereklidir, bir masuma gelince, onun ihtiyaç duyduğu tek şey adalettir."
Zaten darb-ı meseldir. Kendinin savcısı, başkalarının avukatı gibi davran.Çoğumuz biliriz de, uygulayanımız pek azdır. Yukarıdaki sözle bağlarsam, kendinin avukatı olur, kendini haklı çıkarırsan, bir de adalet istiyorum zira masumum dersen, yandı gülüm keten helva. Hepimiz yaptıklarımızın bedelini ödemek zorundayız. Ödeyelim de. Yeter ki vicdanımız rahat olsun.
Çok konuşan insanları sevmiyorum.
Çok konuşanlar ya bilmeyenlerdir, cahilliklerini örtmeye çalışırlar. Ya suçludurlar, suç bastırırlar.
Çok konuşan, karşısındakini dinlemez, dinleyemez. Bu nedenle de yaptığı sorunu çözmek değil, öfkesini,nefretini kusmaktan ibarettir.
Tam yirmi gün önce feci bir trafik kazası geçirdim. Gece yolculuğuna alışkınım. Acemi değilim. Ama sabah İzmir'den İstanbul'a yola çıkıp, akşama kadar bir oraya koş, bir buraya koş, işlerini bitir, sonra tekrar yola çık, iftarı yolda yap. Gece 11. 30 , bünye pes etti, trafik affetmedi , gözlerim kapanmış ve bammmm. Önce bariyerler, ardından önümde giden dolmuşa çarpmışım ki, zavallı adam iki takla atmış. Arabadan çıktığımda yan yatıyordu garibim dolmuş. Arabam pert oldu. Allahtan sağlam arabaymış da burnum bile kanamadı.
Çok şükür can kaybı yok.
Can kırıklığı var.
Ahım tuttu diyene ,
Oh olsun diyene kırgınlığım var.
Ben neymişim de bunca insanın ahını, bedduasını üzerime çekiyorum anlamadım ki :)
Biri de "Allah belanı versin" demişti:)) Versin, versin ki diğer tarafa bi'şey kalmasın. Versin ki, sizin başınız göğe yükselsin . Yeter ki siz iyi olun, huzurlu olun . Sizin hayatınız günlük güneşlik olsun, işleriniz yolunda gitsin. Öyle mutlu , öyle mutlu olun ki, aklınızın ucuna bile gelmeyeyim. N'olur gelmeyeyim...
Neyse, bir nebze rahatladığıma göre, bu kadarı yeter.
Diğer söz neydi, çok da önemli değilmiş demek ki... :))
24.06.2016
BİR KADININ YAŞAMINDAN YİRMİ DÖRT SAAT
Aristo'nun Poetika kitabının ardından , biraz düşünme payı kalsın, o güzel beyinciğim azıcık dinlensin diye elimin altındaki kitaplara baktım ve Stefan Zweıg'in Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat'i gözüme kestirdim. ( Vay be, bir kitap tanıtımı yapacağım, üstelik öncesinde okuduğum kitabın adını da veriyorum. Durun bitmedi, şimdi ben aynı yazarla ilgili daha önce yazdığım yazıya bağlantı vereyim de havam tam olsun )
Orhan Pamuk, " bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti " diye başlar ya hani Yeni Hayat romanına... Bu öyle hayatınızı değiştirecek bir kitap değil. En azından benim hayatımı değiştirmedi. Sizin adınıza konuşmayayım . İncecik bir kitap olduğuna bakmayın, çok esaslı mesajlar veriyor bana göre. Anlatımı oldukça akıcı, karanlık bir nokta kalmıyor, anlattığı her neyse, hangi duyguysa, hangi ortamsa aynen yaşatıyor. Sanki kitabın kahramanı sizmişsiniz gibi... Acıyı, umutsuzluğu, utancı, nefreti, tutkuyu içinizde hissediyorsunuz. İşte bunlardan dolayıdır ki, etkilendim. Öyle bir noktaya geldi ki hikaye, kitap elimde dakikalarca kalakaldım. Nasıl ya dedim kendi kendime... Bir insan nasıl kendi içinde bir birine bu kadar zıt iki kişilik sergileyebilir. Kendisi için yapılan fedakarlığı nasıl görmezden gelir? Hayata bağlanması için, birinin kendi hayatından vazgeçişinin karşılığı bu mu olmalı? Bırakın minnet duymayı, öfke ile hakaret ile aşağılama ile karşılık vermesi nasıl bir mantığın eseridir ? Tutku insanı nerelere sürükleyebilir? Hayatın geneline baktığınızda oldukça kısa sayılabilecek 24 saat insan hayatını bu kadar derinden nasıl etkileyebilir?
Daha fazla açıklamaya gerek yok , okunmalı diyorum.
13.05.2016
BEN ZATEN HER ACININ TİRYAKİSİ OLMUŞUM....
Ne garip bir gündü dün....
Düştüm, yuvarlandım..Dağ keçisi gibi tırmandım. İnemedim..Sıcaklıkla hissetmedim. Şimdi fenayım.Hem de ne için, yabani kekik toplamak için ! İki kişi cesaret edip çıkmamış, sen ne diye çıkarsın ? Çıkarken baktın zorlandın, devam etmeyip insene..Yok inatçıyım ya ben. aklıma koydum mu , bedeli ne olursa olsun, razıyım, yapmam şart. Üstelik, düştüğümü anlayınca ( düşerken görmediler, zira manzara seyrediyorlardı hatunlar ! arkaları bana dönük..) , gelip yardım edeceklerine, ben daha kendimi toplayamadan fotoğrafım çekilmiş, ona buna çoktaaaan servis edilmişti. Gece sol omuzumun ağrısından uyuyamadım..
Güç bela eve geldikten sonra, akşamüstü arkadaşımın kızının durumunu öğrendim, empati yapınca, " acı hissetmiyordur değil mi ? doktorlar hissetmez dedi ama içim rahat değil " sözlerine takılı kaldım, Başka bir arkadaşımı arayıp, gerçekten bilinci kapalı olduğu için hissetmez cevabı biraz rahatlattı. ama yüreğimin acısını dindirmedi.
Ruhum acıdı. hayal kırıklığına uğradım..Ayrıntısı bana kalsın..
Neticede bomboş bir akşam/ gece geçirdim..
Ama işte, dün dünde kaldı.. Geçen / hafifleyen sadece ağrılarım oldu. Gerisi bende baki...
Bugün oturup, kendimi ne kadar verebilirsem ders çalışacağım. Ara ara dalıp gideceğim.. Bir cümleyi, üstelik oldukça basit bir cümleyi defalarca okuyacağım. anlamayıp, geçeceğim...
Hayatta iyi ki yapmışım , başlamışım dediğim ender şeylerden sosyoloji okumak.. Finallere az kaldı. Hırs yapmamaya karar verdim. tabi ne kadar uygulayabilirsem. Olduğu kadar, olmadığı kader diyorum..
Güç bela eve geldikten sonra, akşamüstü arkadaşımın kızının durumunu öğrendim, empati yapınca, " acı hissetmiyordur değil mi ? doktorlar hissetmez dedi ama içim rahat değil " sözlerine takılı kaldım, Başka bir arkadaşımı arayıp, gerçekten bilinci kapalı olduğu için hissetmez cevabı biraz rahatlattı. ama yüreğimin acısını dindirmedi.
Ruhum acıdı. hayal kırıklığına uğradım..Ayrıntısı bana kalsın..
Neticede bomboş bir akşam/ gece geçirdim..
Ama işte, dün dünde kaldı.. Geçen / hafifleyen sadece ağrılarım oldu. Gerisi bende baki...
Bugün oturup, kendimi ne kadar verebilirsem ders çalışacağım. Ara ara dalıp gideceğim.. Bir cümleyi, üstelik oldukça basit bir cümleyi defalarca okuyacağım. anlamayıp, geçeceğim...
Hayatta iyi ki yapmışım , başlamışım dediğim ender şeylerden sosyoloji okumak.. Finallere az kaldı. Hırs yapmamaya karar verdim. tabi ne kadar uygulayabilirsem. Olduğu kadar, olmadığı kader diyorum..
Okuyup paylaşmanız , destek olmanız dileğiyle .....
http://aylagingunlugu.blogspot.com.tr/2016/05/zuhal-olcay-konseri-daha-iyi-nefes-daha.html?m=1
12.05.2016
BİLİYORUZ DA....
"Aşina olan bilinmez" demiş Hegel... Bugünlerde çok kullanıyor, her yere yazıyorum bu sözü. Gönül isterdi ki, bu kadar gerek kalmasın tekrarlamaya. Hayat işte... Ne zaman ne olacağını kestiremiyoruz. Başımıza ne geleceğini... Dudağımızın ucuyla " vah vah" dediğimiz, dilimizden gönlümüze pek de inmeyen üzüntülerin, üzülmüş görünmelerin mesebbibi olan olaylara maruz kalacağımızı kestiremiyoruz. Ne aldığımız nefesin, ne sahibi olduğumuz sıhhatin kıymetini bilemiyoruz. Nankörlük değil bunun açıklaması. İnsan elindekinin kıymetini bilmiyor da, ne yoksa onu istiyor şeklinde de açıklayamıyorum. Bana göre, şükürsüzlük değil hayır. Aşinalık !!
Ölümle,savaşla, terörle, hastalıkla, yoklukla... o kadar iç içe yaşıyoruz ki.. O kadar aşinayız ki. Öylesine bildiğimiz şeyler ki.. Hissedemiyoruz ruhumuzda, vicdanımızda... Gözümüzün önünde ama bizden çok uzak gibi ..
Bir anneye sormuşlar. Hangi çocuğunu daha çok seviyorsun diye.Kadın cevap vermiş;
Küçüğünü büyüyene kadar,
Hasta olanı iyileşene kadar,
Gurbette olanı eve dönene kadar....
Yani, insanın öncelikleri zamanla değişebiliyor. Tıpkı bu anne gibi. Hangisi daha korunmasız, daha muhtaç, daha uzaktaysa O yavrusunu seven anne gibiyiz biz de... Hangisi elimizde yok, hangisine daha çok ihtiyacımız var, neyin yokluğunu çekiyoruz , o daha önemli oluyor bizim için. Elimizdeki önemini yitiriyor. Oysa hepsi elzem, hepsine muhtacız...
Belki de bu yüzden , ne büyük zenginliklere sahip olduğumuzun farkında değiliz. Ta ki elimizden gidene kadar. Duymamız, bilmemiz, görmemiz yetmiyor . Yaşamadan bilemiyoruz, anlayamıyoruz, önemini idrak edemiyoruz.
Yaşlılık ya da hastalık. Sadece çevremizdekilere özgü bir son değil . Biliyoruz ki, mutlaka bizim de yolumuz düşecek, biz de o yollardan geçeceğiz. Ölüm bizim de kapımızı çalacak, çalana kadar ruhumuzda hissetmeyeceğiz. En azından çoğumuz.
Tasavvufta üç mertebe vardır.
İlmel yakin
Aynel yakin
Hakkel yakin...
Yaratılmış ne kadar canlı varsa, elbette belirli bir ömrü var. Hiç bir şey sonsuza dek kalıcı değil. Bunu biliyor olmamız ilmel yakin. Bir yakınımızın vefat ettiğini görmek aynel yakin.. Biz öldüğümüzde hakkel yakin mertebesine ulaşmış oluyoruz. İş işten geçmiş olacak muhtemelen. O zaman anlayacağız ne boş şeylerle uğraştığımızı, kendimizi boş şeyler için üzdüğümüzü, gereksiz yere hırs yaptığımızı son nefesimizi verirken idrak edeceğiz de düzeltmeye fırsatımız olmayacak. Pişmanlık son nefeste uğrayacak ruhumuza, aklımıza, izanımıza. Bunu biliyoruz. Ama hissedemiyoruz. Yoksa niye didişelim ki birbirimizle, niye düşmanlık besleyelim ? Niye kötülük yapalım?..
Son zamanlarda üzücü şeyler yaşıyoruz...
Hiç durmadan şehit haberleri alıyoruz...
Sevdiklerimizi, yakınlarımızı kaybediyoruz...
Az önce bir arkadaşım, yavrusunun, canının, can paresinin hastanede olduğunu yazdı. Bilinci kapanmış.. Solunum sorunu varmış.
Çok üzüldüm.
Yaşamadığım bir duygu. Allah da yaşatmasın. Evlad acısı ne demek bilmiyorum, Allah bildirmesin..
Bildiğim, annemi babamı kaybettim. Evlad acısı çok daha zordur sanırım.
İnşallah , kuzusu iyileşir arkadaşımın, kucağına alır bir an önce..Sarılır sımsıkı..
Dün de bir arkadaşımız annesini kaybetti. İşte bu kayıp, bildiğim bir acıydı.Zamanla içime daha çok koyan, ruhuma yayılan, baş etmekte zorlandığım..
...
Ahirete göçmüş anne babalarımıza, yakınlarımıza, sevdiklerimize rahmet diliyorum... Arkadaşımın yavrusuna, kimin hastası varsa , hepsine acil şifalar diliyorum...
...
...
8.05.2016
help...
- kendi çektiğim ve yazılarımın arasına serpiştirdiğim fotoğraflar bir süre sonra neden görünmez oluyor ?
- Blogumda gezinirken, "kendi gezinmelerimi istatistiklere dahil etme" dediğim halde neden ısrarla dahil ediyor... Önceden söz dinler ve etmezdi, şimdi neden huyu değişti bu blogun ?
bilen var mı ? ne yapabilirim, nasıl düzeltirim ?
- Blogumda gezinirken, "kendi gezinmelerimi istatistiklere dahil etme" dediğim halde neden ısrarla dahil ediyor... Önceden söz dinler ve etmezdi, şimdi neden huyu değişti bu blogun ?
bilen var mı ? ne yapabilirim, nasıl düzeltirim ?
4.05.2016
ANNELER VE KIZLARI
Narda'yı biliyorsunuzdur. Bilmiyorsanız da bir bakın derim. Hatunu ve muhterem validelerini dün evimde misafir ettim. Şimdi çözdüm olayı. Yani şimdi derken,şimdiki şimdi değil, dün sohbet anında çözdüm. Narda 'nın bir numarası yokmuş meğer. Asıl marifet, edebiyat aşkı, engin bilgi birikimi, zeka, akıl..... hepsi valide hanımdaymış. Genetikle bazı konularda nasiplenmiş bizim hatun :)
Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denli dutuşan odlara kılmaz çare su
Fuzuli
İnanmayacaksınız ama, Fuzuli'yi daha 12- 13 yaşlarında okuduğunu, Karacaoğlan'la ve şu an hatırlayamadığım şairlerle hemhal olduğunu söyleyen Valide Sultan' dan bu dizeler. Yıllar önce okumuş ve unutmamış.Vay be dedim kendi kendime,ne şanslı insanlar varmış bu dünyada. Aha biri de Narda. Aman bende bir fesatlık,bir kıskançlık, demeyin gitsin. Dedim Sultan, Narda'yı aradan çıkaralım, seninle baş başa buluşalım. Bence sevindi, Narda hain planlar yapar da ket vurur diye pek sesini çıkaramadı ama gözlerinin parlamasından anladım. Sevindi :)
2.05.2016
CHALLANGE / BÖLÜM 2 VE İNŞALLAH SONDUR... DURUMA BAKİCİZZZZZ
Dün bitiremedim malum. Kaldığımız yerden devam....
16- Hadi bize el yazınızı gösterin...
Görmek istediğinizden emin misiniz ? Aslında ben inci gibi yazarım. Hattat gibi. Amma ve lakin, hızlı yazdığımdan böyle oluyor. Okulda da zeki ama çalışmayan öğrenciydim :) Yazım güzel ama canım güzel yazmak istemiyor...
17-Burcunuz nedir? Sizinle uyumlu özellikler hangileri ?
Burcum ikizler. 18 Haziran doğumluyum.
Ezbere konuşmamak için , ikizler kadınının özellikleri okuyayım dedim, hemen yarıda kestim. Anacığım neredeyse kendime aşık olacaktım :) Meğer neymişiz biz.
uyanlar; tutumluluk, değişiklikten hoşlanmak, hırslı olmak, emir almaktan hoşlanmayıp özgürlüğe düşkünlük.
Ya ben kendi bildiklerimi yazayım iyisi mi... Neşeli bir yapım var, espri yapmaktan hoşlanırım. Siz bakmayın burada melankolik şeyler yazdığıma ..Seyahat etmeye bayılırım, yeni insanlar tanımak, yeni yerler görmek hoşuma gider. Çok farklı kişilikler sergileyebilirim. Genelde kararsızlık yaşarım .. Bugün hayır dediğime, yarın evet diyebilirim. Düşünmüş ve fikir değiştirmişimdir. Ya hep ya hiç derim genelde. Bir insanı silmemek için çok çaba sarf eder, silince de dönüp bakmam..
18- Katıldığınız ilk konser hangisiydi?
Sibel Tüzün müydü acaba ? Evet hatırladığım kadarıyla öyleydi.
19- Satın aldığınız son giyisilerle birlikte bir fotoğrafınızı paylaşır mısınız?
Yüzümü eskitmemek gibi bir prensibim var :)) Sosyal medyada paylaşmam ki, yoksa dükkan sizin...
20-Günün birinde nereyi ziyaret etmek ya da nerede yaşamak isterdiniz?
Kuala Lumpur öğrencilik yıllarımda , arkadaşımla birlikte gitmeyi hayal ettiğimiz yerdi. Sanırım hala görmek isterim. Malezyalıları severim. Birini tanıma şansım olmuştu. Gerçekten çıtı pıtı, nazik insanlar...
Nerede yaşamak isterdim ? Küçük bir sahil kasabasında değil elbette. Oturduğum şehirden, semtten, evden.... memnunum... İzmir...
21- Sizi güldüren 5 kelime ya da söz öbeğini listeler misiniz ?
Benim gülmelerim "kullan at " cinsinden. Gülmüşümdür, geçmiştir. Yani aklıma gelmiyor şu an ...
22-Sahip olduğunuz en kıymetli şey nedir? Neden kıymetli ?
Yarım yamalak sağlığım var çok şükür. Akıl ve ruh sağlığından bahsediyorum. Benim için en kıymetli şeyler... Allah eksikliğini göstermesin dicem de iyi bi'şey demiş olur muyum, emin olamadım birden. Bu hayata akıllı olup ta katlanmak her aklın harcı değil.
23-Yaparken heyecan duyduğunuz bir şeyden bahseder misiniz ?
Heyecan yaramıyor bana, yasak :))
En doğru cevap, görmek için uzun süre hayalini kurduğum bir yere gitmek ve fotoğraflarını çekmek . Mesela bugün bir arkadaşımdan Uşak / Ulubey'de dünyanın ikinci büyük kanyonunun olduğunu öğrendim. Şimdiden heyecan sardı. Mutlaka gitmeliyim dedim...
Bu arada Turizm Bakanlığı ne işle meşgul merak ediyorum. Tamam bilmemek benim ayıbım olabilir de, zorla gözümüze sokun, bol reklamını yapın . Görülmesi gereken o kadar güzel yerlerimiz var ki...
24- Şu an okumakta olduğunuz ya da en son okuduğunuz kitap ?
Tabi ki de Parçalanmış Gülüşler blogunun sahibi Tolga'nın kitabı , Parçalanmış Gülüşler :))
25-Favori Disney karakteriniz hangisi ? Neden?
Bi kedisevere sorulacak sorumu bu ? Cevap belli değil mi ? Elbette , gece rahat uyumak için gündüzleri dinlenen Garfield :))
26-Ziyaret etmek istediğiniz 10 yeri sayabilir misiniz ?
Uşak / Ulubey kanyonları
Kuala Lumpur / Malezya
Mardin
Adıyaman'da güneşin doğuşunu seyretmek
Urfa/ Halfeti
Hindistan / Tac Mahal
Fas / Marakeş
İspanya
Mısır / Piramitler
Bali adası
27- Dağınık mısınız yoksa düzenli mi ?
Of of of, hem de nasıl dağınığım... Leyla'ya bi sorun isterseniz :)))
28-En sevdiğiniz 3 müzik grubu?
Duman
Depeche Mode
....... aklıma gelmedi...
29-Korkularınızdan bahseder misiniz?
Alzaymır olmaktan korktuğum için, gözlerimi kapayıp tek ayak üzerinde , kollar yana açık durmaya çalışırım bazen. En iyi yöntem buymuş. Bir de denizde boğulmak gibi saçma ve mesnetsiz bir korkum vardır.
çok şükür bitiyo galibaaaaaaa
30-Neden blog yazmaya başladınız ? Blog adınızın bir hikayesi var mı ?
Depresyona girmemek için :)) İşe yaradı mı tartışılır...
Kazanmayı çok istediğim bir sınavı kazanamayınca açmıştım bu blogu. 2011 yılıydı sanırım. Bir dönem, tüm yazılarımı silip, sonra tekrar başladım.
Blog adıma gelince.... Kahveyi çok severim ve günde bazen abartıp 5-6 fincan içtiğim olur. O nedenle "kahve molası" adını seçtim,lakin kullanılıyormuş , hem de pek bi ünlü blogmuş. Mecburen "kahve telvesi"ni de ekledim. Bana "telve " denmesinden müthiş memnunum şu an.
Nihayet bitti, inşallah okuyan da olur diyor ve şanslı isimleri söylüyorum. Profösör, Serhat Ocak ve tabiki de Değmesin Yağlı Boya.. Yolcu sevmiyordu. Hımmm Prensesi de mi eklesem acaba.Sanırım yapmadı henüz, evet Sessiz Prenses... Sessizkaldım...O kadar kitabının reklamını yaptık, Tolga..Bir de Didemika Bir Deli Bir Dolu :)) Miras'ın yazılarına çok gülüyorum ve cevaplarını merak ediyorum...
Kimlermiş, sıralayayım bari;
Profösör
Serhat Ocak
Değmesin Yağlı Boya
Sessiz Prenses
Sessizkaldım
Didemika Bir Deli Bir Dolu
Parçalanmış Gülüşler
Miras
Miras
Bu kadarla kalalım ki, bir sonrakine yazacak isim olsun elimizde :))
CHALLANGE
Bakmayın anlamının "meydan okumak " olduğuna.... Kimseye hatta kendime bile meydan okumak gibi bir gayem yok. Çelınç kelimesini görünce merak edip, aslı ne ola ki diye araştırınca, aslında burada yapılmak istenenin, verilen cevaplar vasıtasıyla, kişiyi tanımak olduğunu anladım. İnşallah yanlış anlamamışımdır. "Mim " devri kapandı, "çelınç" devri başladı sanırım.
Mimlenmek kelimesi yerine çelınçlanmak mı dememiz gerekiyor şimdi ?
Calimero aman ısrar kıyamet yap diyeli çoook oldu aslında.:) Gezip tozmaktan anca vakit buluyorum. Siz oturup kalkıp benim finallerin yaklaşmış olmasına dua edin. Hiç durmadan yazıp, yazmadığım zamanlarda blog okuyorum. Neden? Çünkü ders çalışmak zor geliyor. Ah bi başlasam.... Başlayabilsem....
Neyse yavaştan geçelim cevaplara...
1- Müzik listenizdeki ilk 10 şarkıyı paylaşın. Dinlerken nasıl hissediyorsunuz ?
- Radio Tarifa / Lamma Bada
ŞU yazımda bahsettiğim Mi'den bana kalan en güzel hatıralardan biri bu şarkı. Dinlerken kelimelerle tarif etmekte zorlandığım hüzün, özlem...ne bileyim bir sürü duygusal duygu işte :))) Böylelikle Türkçemiz " duygusal duygu " ile tanışmış oldu sayemde....
- Emre Aydın / Eyvah
Emre Aydın'ın tüm şarkılarını , şarkı sözlerini beğenirim. Felsefi bir tadı var. Ama bu günlerde bu şarkıyı çokça dinliyorum. Hele "Düşüyor sustuklarım gözlerimden yine eyvah" dizesi yok mu !!! ?...
- Zeynep Casalini / Duvar
Bir insan etrafına duvar ördüyse, o duvarları yıkmaya çalışmayacaksın. İnat ediyorsan da, duvarlara çarpa çarpa oran buran yamulunca şikayet etmeyeceksin. Bu kadar net...İşte bazen bu gerçeği unutuyorum da ben... Bu şarkı hatırlatıyor sağ olsun..
-Neşet Ertaş / Cahildim dünyanın rengine kandım...
Bunu da anlatmayayım.... Cehaletimi anlatıyor işte :) Zahidem türküsünü de severim aslında ama ikisini birden yazmayayım dedim.
- Leonard Cohen / A Thousand kisses deep
Kadife gibi,insanın ruhunu okşuyor . Cohen'i çok severim...
-Depeche Mode / Wrong
Özellikle uzun araba yolculuklarında , sadece bu şarkıyı değil, şarkılarını dinlemekten çok keyif alırdım. Dinlerken ne hissediyorum? Sanırım birazcık baş kaldırı, isyan, başına buyrukluk, uzaklara gitme arzusu, alttan alta sitem... Bunlar şarkının bana verdikleri değil, şarkıları dinlerken , onlardan bağımsız hissettiklerim.. Kabul karışık oldu biraz :)
-Sting/ shape of my heart
Desert Rose ile sevdiğim Sting'in bu şarkısı harika...
-Sezen Aksu / Vazgeçtim / Sarı Odalar
Tercih yapmak zorunda mıyam :)) Dilber Ay'dan da tavukları pişirmişem eklesem mi acaba ? Evetttt konuyu kaynattığımıza göre, sonraki şarkıya geçebiliriz...
Vazgeçtim, bu kadar yeter :))
2- Göbek adınız nedir ? Sizin için önemini anlatabilir misiniz ?
Olsa,hiç üşenmez anlatırdım ama ne yazık ki yok.
Çocukluğumda komşumuzun yeğeni vardı. Anne babası Almaya'da olduğu için, halasında kalıyor, yaz tatillerinde ailesinin yanına gidiyordu.Bir gün sokaktaki tüm çocuklar, başına toplanıp , isimlerimizin Almancasını sormuştuk. O da tek tek saymıştı. Benimkine ne dedi şu an hatırlamıyorum. Hatırladığım ve hala bırakamadığım saflığım... İnsanlara inanmaktan , güvenmekten vazgeçmeyeceğim ben :))
Tamam ben de biliyorum göbek adıyla alakası yok, aklıma geldi, ondan şeettim ..
3- Cüzdanınızda neler olduğunu bizimle paylaşın..
İki kez okudum soruyu,çanta demiyor Allah'tan. Hayatımda benim çantam kadar karışık çanta görmedim, çünkü kimsenin özel eşyasını karıştırmam ben.
Cüzdanımda ehliyetim, mesleki kimlik kartım ( nüfus cüzdanı taşımıyorum . çünkü özellikle nüfus cüzdanı kaybetmede olağanüstü yetenekliyim ) kredi kartı, para kartı, kartvizitlerim, fatura kartı, kent kart , para.
4- Kim veya ne olmadan yaşayamazsınız ? Neden ?
O olmazsa yaşayamam dediğim kim varsa gittiler de hala yaşıyorum. demek ki neymiş, onlarsız da yaşanırmış ... Ben kalbim olmadan yaşayamam sadece :)
5- Koleksiyonunu yaptığınız herhangi bir şey var mı ?
hımmm hiç bir zaman olmadı.
6-Evcil hayvan olarak ne beslemek isterdiniz?
Alerjik astımım olmasına rağmen Behlül 'ü besliyorum. Ama son zamanlarda küçücük, minnacık köpeklere merak sardım. Ama cıkkkk olmaz. Kedi candır.
-Depeche Mode / Wrong
Özellikle uzun araba yolculuklarında , sadece bu şarkıyı değil, şarkılarını dinlemekten çok keyif alırdım. Dinlerken ne hissediyorum? Sanırım birazcık baş kaldırı, isyan, başına buyrukluk, uzaklara gitme arzusu, alttan alta sitem... Bunlar şarkının bana verdikleri değil, şarkıları dinlerken , onlardan bağımsız hissettiklerim.. Kabul karışık oldu biraz :)
-Sting/ shape of my heart
Desert Rose ile sevdiğim Sting'in bu şarkısı harika...
-Sezen Aksu / Vazgeçtim / Sarı Odalar
Tercih yapmak zorunda mıyam :)) Dilber Ay'dan da tavukları pişirmişem eklesem mi acaba ? Evetttt konuyu kaynattığımıza göre, sonraki şarkıya geçebiliriz...
Vazgeçtim, bu kadar yeter :))
2- Göbek adınız nedir ? Sizin için önemini anlatabilir misiniz ?
Olsa,hiç üşenmez anlatırdım ama ne yazık ki yok.
Çocukluğumda komşumuzun yeğeni vardı. Anne babası Almaya'da olduğu için, halasında kalıyor, yaz tatillerinde ailesinin yanına gidiyordu.Bir gün sokaktaki tüm çocuklar, başına toplanıp , isimlerimizin Almancasını sormuştuk. O da tek tek saymıştı. Benimkine ne dedi şu an hatırlamıyorum. Hatırladığım ve hala bırakamadığım saflığım... İnsanlara inanmaktan , güvenmekten vazgeçmeyeceğim ben :))
Tamam ben de biliyorum göbek adıyla alakası yok, aklıma geldi, ondan şeettim ..
3- Cüzdanınızda neler olduğunu bizimle paylaşın..
İki kez okudum soruyu,çanta demiyor Allah'tan. Hayatımda benim çantam kadar karışık çanta görmedim, çünkü kimsenin özel eşyasını karıştırmam ben.
Cüzdanımda ehliyetim, mesleki kimlik kartım ( nüfus cüzdanı taşımıyorum . çünkü özellikle nüfus cüzdanı kaybetmede olağanüstü yetenekliyim ) kredi kartı, para kartı, kartvizitlerim, fatura kartı, kent kart , para.
4- Kim veya ne olmadan yaşayamazsınız ? Neden ?
O olmazsa yaşayamam dediğim kim varsa gittiler de hala yaşıyorum. demek ki neymiş, onlarsız da yaşanırmış ... Ben kalbim olmadan yaşayamam sadece :)
5- Koleksiyonunu yaptığınız herhangi bir şey var mı ?
hımmm hiç bir zaman olmadı.
6-Evcil hayvan olarak ne beslemek isterdiniz?
Alerjik astımım olmasına rağmen Behlül 'ü besliyorum. Ama son zamanlarda küçücük, minnacık köpeklere merak sardım. Ama cıkkkk olmaz. Kedi candır.
Ama bu kedi sevilmez miiii, beslenmez miiii?
8- Sizi gülümseten bir şeyleri bizimle paylaşır mısınız ?
Çok hazırlıksız yakalandım . Aile içinde, kendi aramızda yaptığımız, birbirimizi gömdüğümüz ! espirilere gülerim / gülümserim. Onun haricinde hayvan , özellikle kedi / köpek ve bebeklerle ilgili resimler,videolar gülümsetir.
9- Hangi alanda iyi olmak isterdiniz ?
Seçme hakkım da var demek. Ne olursa olsun bir alanda iyi olabilseydim keşke :) İyi bir yazar olmak isterdim mesela. İyi fotoğraf çekmeyi, iyi keman ya da piyano çalmayı... bunlardan birinde iyi olsam bana yeterdi.
10-Bize biraz güçlü yönlerinizden bahseder misiniz?
Altıncı hissim kuvvetli galiba benim. Ya da iyi tahminlerde bulunuyorum. Hislerimin arkasından giderim genelde, yanılmadığımı görmek her zaman mutlu etmiyor tabi ki....
11- Biraz da zayıf yönlerinizden ?
Sevdiğim insana çok fazla şans tanırım. Moda tabirle salağa yatarım. Ta ki canımı iyice acıtsın. Ne gerek varsa :)))
12- 8. soru gibi, bunu da özel buluyor ve es geçiyorum :))
13- Favori şiiriniz ya da sizin için anlamı olan bir şiir var mı ?
Üniversite yıllarımda Sezai Karakoç hayranlığım vardı. Neredeyse kitaplarının tamamını alıp okumuştum. Mona Roza şiirini, hikayesini de öğrendikten sonra çok sevmiştim. Hala da severim..
14- Özel bir yeteneğiniz var mı ?
Bir arkadaşım " sende olağanüstü sevme yeteneği var " demişti. Bu sayılır mı ? :))
15- Favori mevsiminiz hangisi ? neden?
Yazı sevmem sıcak olur, kışı sevmem, yakacağı olmayanlar, damı akanlar vardır. Baharı İzmirde yaşayamıyoruz ne yazık ki.Belki de bu sebepten Bahar diyeyim. Her yer yemyeşil, papatyalar, laleler..insanın içi açılıyor .
( Ama laf aramızda, ruhum sonbahara uygun )
ayyyy bayılicimmmm .. daha yarıya gelmişim. üstelik iki soruyu es geçmiştim.Yok devam edemiycem. İyisi mi seriye bağlayayım ben bunu :))))
Çok hazırlıksız yakalandım . Aile içinde, kendi aramızda yaptığımız, birbirimizi gömdüğümüz ! espirilere gülerim / gülümserim. Onun haricinde hayvan , özellikle kedi / köpek ve bebeklerle ilgili resimler,videolar gülümsetir.
9- Hangi alanda iyi olmak isterdiniz ?
Seçme hakkım da var demek. Ne olursa olsun bir alanda iyi olabilseydim keşke :) İyi bir yazar olmak isterdim mesela. İyi fotoğraf çekmeyi, iyi keman ya da piyano çalmayı... bunlardan birinde iyi olsam bana yeterdi.
10-Bize biraz güçlü yönlerinizden bahseder misiniz?
Altıncı hissim kuvvetli galiba benim. Ya da iyi tahminlerde bulunuyorum. Hislerimin arkasından giderim genelde, yanılmadığımı görmek her zaman mutlu etmiyor tabi ki....
11- Biraz da zayıf yönlerinizden ?
Sevdiğim insana çok fazla şans tanırım. Moda tabirle salağa yatarım. Ta ki canımı iyice acıtsın. Ne gerek varsa :)))
12- 8. soru gibi, bunu da özel buluyor ve es geçiyorum :))
13- Favori şiiriniz ya da sizin için anlamı olan bir şiir var mı ?
Üniversite yıllarımda Sezai Karakoç hayranlığım vardı. Neredeyse kitaplarının tamamını alıp okumuştum. Mona Roza şiirini, hikayesini de öğrendikten sonra çok sevmiştim. Hala da severim..
14- Özel bir yeteneğiniz var mı ?
Bir arkadaşım " sende olağanüstü sevme yeteneği var " demişti. Bu sayılır mı ? :))
15- Favori mevsiminiz hangisi ? neden?
Yazı sevmem sıcak olur, kışı sevmem, yakacağı olmayanlar, damı akanlar vardır. Baharı İzmirde yaşayamıyoruz ne yazık ki.Belki de bu sebepten Bahar diyeyim. Her yer yemyeşil, papatyalar, laleler..insanın içi açılıyor .
( Ama laf aramızda, ruhum sonbahara uygun )
ayyyy bayılicimmmm .. daha yarıya gelmişim. üstelik iki soruyu es geçmiştim.Yok devam edemiycem. İyisi mi seriye bağlayayım ben bunu :))))
30.04.2016
TEBDİL-İ MEKANDA FERAHLIK VARDIR -3
Berlin Duvarı'na kadar gidip de ismimi yazmamak olmazdı..Benim için küçük, insanlık için büyük bir yazı :))
Şehir turumuzun 2., gezimizin 3. günü , bana göre çok verimli geçti. Zira hep görmek istediğim Berlin Duvarı'na gittik. Heyecan vericiydi. Sonradan öğrendiğime göre dünyaca ünlü 100 ressamın çizdiği duvar resimleri karşımızdaydı. Hepsi karşısında durup dakikalarca incelemeye / seyretmeye değerdi. Biz Berlin'in doğu tarafında kalıyorduk ve doğuya bakan duvarda oldukça soyut ( soyutun oldukçası nasıl oluyor ya hu ? ) , felsefi çözümlemeler isteyen resimlerdi. Ancak duvarın arkasına baktığımda sadece ve sadece yazılar vardı. Hava çok soğuktu ve Leyla " gidelim " diye tutturdu. Bu nedenle kabaca baktım hepsine....
Bu araba, duvar müzesine dahil. Ancak sırrı nedir çözemedim. Netten yaptığım araştırmaya göre, arabalarıyla Batıya geçen ve alkışlarla karşılanan bir çiftin ve genel anlamda geçişlerin sembolü olabilir mi acaba ?
Bu resim en çok etkilendiklerimden...
Duvarın arkasına geçtiğinizde bu manzaralar karşılıyor sizi. Batıdaki binalar daha eski, Doğu, bir önceki yazımda da bahsettiğim üzere, şantiyeye benzediğinden, eski binalarla yeniler yan yana... Hatta bazen bana çok çirkin gelen görüntüler oldu. Yeni binaları ne kadar modern olursa olsun, sevmedim..... Yama gibi duruyordu..
Ve işte Batıya bakan duvar. Önce acaba doğu ile batıyı karıştırıyor muyum dedim. Bana göre resimler, yazılardan çok daha ilgi çekiciydi ve batıya yakışıyordu.Sonra düşündüm, toplumların ve kişilerin bunalımlı zamanlarında, kaos halinde sanatsal açıdan üretim daha fazla olur gibi bir yorum getirdim kendimce.Ama , bu resimlerin ressamlar tarafından yapıldığını göz önünde bulundurunca ( yazıların menşeini bilmiyorum, ya da kimlerin yazdığını) tezimi kendi kendime çürütmeye karar verdim:))
Araba gibi, bisikletin de sembol ve müzeye dahil olduğunu düşünürken, genç bir kız gelip, zinciri çözdü ve alıp gitti. Bana da saflığıma gülmek kaldı :))
Leyla artık mızmızlanmanın şiddetini artırmaya başlayınca, O'na değil, ellerimi donduran soğuğa yenildim ve hadi gidelim dedim. Gönlü olsun, kıramayıp tamam dediğimi düşünsün .Tabi bunu okuyunca ne diyecek bilemiyorum :))) Otobüsümüze binip, Berlin Duvarı'nın orijinal halinin bulunduğu yere gittik.
Berlin Duvarı aslında böyleymiş...
Duvarın arkasındaki, birbirine paralel bu blokların ne olduğunu , ah almanca bileydim de rehbere soraydım..
Gogıl amca , 155 km uzunluğunda diyen tur şoförünün aksine , duvarın 46 km uzunluğunda olduğunu söylüyor. Yıkılan duvar kalıntıları bir yerde depolanmış, saklanıyormuş.Kalan kısmı da sökülecekmiş zamanla. Tabi ki hepsi değil.
Belki de Berlin Duvarı'nı utanç duvarı yapan sebeplerden biri de, duvarı aşmaya çalışırken insanların canlarından olmaları. Değişik tarihlerde, küçük büyük, kadın çocuk demeden bir çok insan bu uğurda can vermiş. Hayatını kaybedenlerin resimlerinin ve ölüm tarihlerinin yer aldığı .... ne denir ki buna ? anıt mezar mı ? işte öyle bir yer vardı. Küçük çocukların da olduğunu görünce içim cız etti....
Berlin duvarı yıkıldıktan sonra, depoya kaldırılanların dışında bir bölümü Amerika'ya satılmış. Ancak dükkanlarda 5-10 euro karşılığında duvar kalıntılarından almak/ edinmek mümkün....
Sıra geldi günün özetine.....
Yani Duvar, kapitalist sistemin çarklarına daha fazla karşı koyamadığı için yıkılmış. :)
29.04.2016
TEBDİL-İ MEKANDA FERAHLIK VARDIR - 2
Eğer gezmek işkence olsun istemiyorsanız, konaklama için seçeceğiniz yer , merkezi olmalı. Ya da merkeze ulaşımı oldukça kolay bir yer seçmelisiniz. Bizim Leyla, muhteşem bir seçim yapıp Alexanderplatz Meydanında otel seçmiş. Takdir ettim.
Günün hemen hemen her saati dolu bu meydan. Kimse kimseye bakmıyor, herkes kendi havasında. Yere uzananlar, olduğu yere çöküp, etrafı seyredenler, gitar çalıp şarkı söyleyenler... Ne ararsanız var. Ayıplama yok, utanma yok, insanlar alabildiğine doğal ve rahat..
Odamızdan şehrin görünümü
gece otelden manzara harika ( bu görsel alıntı ama bizim manzara da böyleydi :)))
Tatilin en sıra dışı karesini kaçırdım tabi ki. Sonrasında çok aradım ama bulamadım. 18-19 yaşlarında bir genç oturmuş yere, önünde 5-6 kağıt bardak. Hepsi özenle yere sabitlenmiş bantla. Her bardak üzerinde ayrı bir şey yazıyor. Aklımda kalanlar, " BMW, extacy, beer.." O kadar güldüm ki, biz ekmek parası için dilenirken, millet olayı aşmış, BMW parası istiyor.
İlk gün sadece öğleden sonramız olduğu için , sadece etrafı keşfetmekle yetindik. Berlin Katedrali , yürüme mesafesindeydi.
1700 yıllarında yapılmış olmasına rağmen, hala ihtişamını koruyor , büyüleyici ...
Lustergarten
Hava çok soğuk olduğu, hatta bir ara kar bile atıştırdığı için,kanalda tekne gezisi yapamadık. En çok içimde kalan bu oldu. Ama bir dahaki sefere mutlaka... İnşallah ...
Perşembe günü olması münasebetiyle, oldukça sakin. İstanbul'u hatırlattı bana burası, neden bilmem. Oturup, soğuk havada kahve yudumlamak çok keyifliydi...
Lustgarten
Doğu ile batının birleşmesinden sonra, Almanya'nın başkenti Berlin olunca, şehir dev bir şantiyeye benzemiş.Her yerde inşaat var. Ya restore ediyorlar ya da yeni binalar yapıyorlar. Ancak 5 mt kazıldığında bile su çıktığı için, bu pembe borularla suyu kanala aktarıyorlarmış.
İkinci gün sabah, "hop on hop off" denilen şehir turuna çıktık. İki günlük bilet aldık. İlk gün A turu, ikinci gün B turu. Otobüsler her 10- 15 dk da bir aynı noktadan geçiyorlar. Ring usulüne benziyor.Böylelikle istediğiniz durakta, ki bu duraklar genellikle tarihi bir yerde oluyor. İnip istediğiniz kadar dolaşıyor ve aynı noktadan binip, turunuza devam ediyorsunuz. Hem zamandan kazandırıyor, hem de bana göre ekonomik. Tek problem, otobüsteki tur rehberinin Almanca konuşması. Güya kulaklıklarla Türkçe dinleyebilirsiniz diyordu kitapçıkta ama, lafta kalmış. Sadece izlemekle kaldık bir çok yeri. Ya da yarım yamalak ingilizcemizle anladığımız kadarıyla yetindik.
Brandenburg Kapısı
Berlin Zafer Sütunu
Tiergarten Park
Berlin Hayvanat Bahçesi
Akvaryum / Berlin
Günün özeti, lisan şart :))
TEBDİL-İ MEKANDA FERAHLIK VARDIR -1....
Geçen hafta sonu Berlin'e gittik arkadaşım Leyla ile.. Kafayı sıfırladım, yüzlerce fotoğraf çektim, insanları gözlemledim, kıyasladım, ölçtüm biçtim, tarttım. Sonuç; insanın evi gibi yok :)))
Leyla okulda hep fransızca gördüğü için, ingilizceyi ordan burdan, biraz yurt dışı seyahatlerinden , en çok da evde hep ingilizce kanallar izlendiği için televizyondaki filmlerden, dizilerden öğrenmiş.Tabi başta epey zorluk çekmiş. Hatta eşine " niye hala öğrenemiyorum şu ingilizceyi" dedikçe , eşi " bir tık kaldı Leyla, inan birden çözecek ve sen bile şaşıracaksın " dermiş. Bir gün bizim akıllı Leyla, açmış televizyonu, o da ne, alt yazıları okumadan anlıyor konuşulanları. Sevinçten hoplamış, zıplamış, yetmemiş çığlık atmış. Hemen eşini aramış müjdeyi vermek için. Sonra farketmiş ki, adamlar zaten Türkçe konuşuyor. Nasıl olmuşsa, biri dil tercihini Türkçe yapmış. Bana anlatırken diyor ki, " inanamazsın Telve o 15- 20 saniyelik heyecanımı. Nasıl mutlu olmuştum İngilizceyi öğrendim diye..."
Berlin'e gittiğimizde ilk işimiz otele yerleşmek oldu. Sonra aşağıya inip, yemek yiyelim dedik. Otelden çıkar çıkmaz bir kaç yer bulduk. Gözümüze kestirdiğimiz yere daldık. Ne yesek, ne alsak diye kendi aramızda konuşurken , garson "ne alırsınız ? " diye sordu. Hemen Leyla'nın kulağına eğilip " bak sakın Almanca'yı çözdüm diye ortalık yerde çığlık atıp beni rezil etme, adam Türkçe konuştu " dedim.
Benim dilime düşmeyeceksin arkadaşım...:)
20.04.2016
DOWN CAFE / DENİZLİ
Yaklaşık 2,5 yıl önce yazdığım bir yazıda Down Cafe 'den bahsetmiş, İzmir'de olmadığı ve gidemediğim için hayıflanmıştım. Hafta sonu Denizli'ye gidince, işim biter bitmez " hadi " dedim A'ya. "Beni Down kafeye götür". Birazcık aradık ama çok da zorlanmadık. Yol üstünde geniş bir yeşillik alan üzerinde, ağaçların arasında , huzur verici ( laf olsun diye söylemiyorum, gerçekten huzur vericiydi. Belki yeşilliğin bol olmasından, belki de benim sempatimden...) bir kafeydi. Hava oldukça sıcak ve bence mevsim normallerinin üzerinde , ki 32-33 derece civarı olduğu için çimlerin üzerinde atılmış masalarda oturmak istedik.
Bir kaç 46 lık garson görünce etrafta şaşırdım. Biz kendi aramızda konuşurken , kız yanımızda bitmiş, farkında değilim.Göz göze gelince karşılıklı gülümsedik.
"Tüm çalışanların 46+1 olduğunu düşünüyordum" dedim. "Ama onlar tek başlarına olsa yürümez ki burası " cevabını aldım. Meğer 9 tanesi 46+1, geri kalan 5 tanesi de 46 lıkmış. Siparişleri isminin Ecem olduğunu sohbet esnasında öğrendiğimiz dünya tatlısı , güler yüzlü sevimli kızımız getirdi. Ardından Onur geldi.
Yanlış hatırlamıyorsam ikisi de 22 yaşlarındaydı, ama daha küçük gösteriyorlardı. Araştırmacı gazeteci kişiliğim hortlamış gibi, soruları sıraladım. Hayatlarından memnunlardı. Mutlu oldukları anlaşılıyordu. Daha sonra fotoğraflarını çekmek için izin istedim. Sohbetimizi fazla anlatmayayım, birazcık merak edip siz de bulunduğunuz şehirde arayıp bulun, umarım yaygınlaşmıştır. Her ilde benzeri kafelerin açılması gerekir.
Hesabı ödemek için içeri girdiğimde duyuru panosu gözüme ilişti. Kısacık notlar yazılıp asılmış. Arada beni gülümseten notlar da vardı. Hiç olumsuz yazanı görmedim.
Kafeden ayrılmadan önce , son kez dönüp arkama baktığımda , şarkıya eşlik ederek dans ediyordu Ecem.
Çalışanların güler yüzlü oluşları, samimi ve sıcak ortam, çimlerin üzerinde yudumlanan kahveler.... Daha ne isterim ki ben.Tüm yorgunluğumuzu atıp ayrıldık... Hepsine çoookkk çok teşekkür ediyorum.
16.04.2016
AKIŞINA BIRAK / KADI KIZI
MERHABA KENDİM,
En az merhabayı kendime söylediğimi fark ettim bugün. Oysa en çok kendimizleyiz. Ama bazen kendimize bir beş dakika ayıramıyoruz. Bundan böyle her gün beş dakikam var kendime ayırdığım. Yeni kararlar arifesindeyim anlaşıldığı üzere. Yoğun tempom arasında bu beş dakikalık kaçamakların ruhuma iyi geleceğini, beni yeniden yazının büyülü atmosferine çekeceğini düşünüyorum. Mümkünse uyanır uyanmaz bir beş dakika buluşalım diyorum kendime...."Söz veremem" diyor, "işim gücüm var, oyun oynamıyoruz , sen gel " diyorum, "ben burada olacağım". Cevap asice "Belki gelmem, gelemem, beş dakika bekle git :)) "
Yukarıdaki satırlar, yazılarını severek okuduğum Kadı Kızı'na ait. Hukukçu gözüyle çok iyi gözlemlediği günlük olayları, blog yazılarını "Akışına Bırak " adıyla ilk kitabında toplamış. Bu arada ikinci kitabı da hazırlık aşamasında.
Siz hiç aşık oldunuz mu ? Yalnızken bile iki kişilik attı mı kalbiniz ?
Akışına Bırak, hayata bakışı farklı bir pencereden gözlerimizin önüne sermekle kalmıyor, okuyucunun kendi iç dünyasına yolculuğunun yollarını da gösteriyor. Bildiğimizi sandığımız, aşina olduğumuz ve bu nedenle sıradanlaştırdığımız dünyayı, ilişkileri, duyguları bir de Kadı Kızı'nın kaleminden okumanızı tavsiye ederim.
Bu arada, edebiyat ve kitap tutkunları için hatırlatayım, Kadı Kızı yarın (17 Nisan 2016) saat 19:00 da Kanal b' de yayınlanan Kitap Dünyası programına konuk oluyor ....
Bırakın dünyanın keşmekeşini....
Umutsuzluğa kapıldığınızda nefes almak için....
Yorulduğunuzda satır aralarında dinlenmek için.....
Kendinizi kendinizde kaybettiğinizde başka yollar bulmak için...
Akışına bırakmak için....
İhtiyacınız olan şey, bir fincan kahve eşliğinde " Akışına Bırak " :))
İyi okumalar....
12.04.2016
12. 04 DÜNYA DEEPTONE GÜNÜ.
Madem ki böyle bir etkinlik başlatılmış , katılmamak olmaz değil mi ?
Deeptone'u tanımayan yoktur sanırım. Ya da oldukça azdır diyeyim. Hiç kimseyi takip etmese de , bir çok paylaşımı okur ve mutlaka yorum yapar. Yardım istediğinizde ( hatta istemeseniz de o gerekli gördüğünde teklif eder ) elinden geleni seve seve yapar.
Deep, sen blog aleminde gördüğüm, tanıdığım en naif insanlar arasındasın. Yazım tarzını, kitaplarını zaten es geçiyorum. Sıcak ilişkiler kurman, samimiyetin, yardımseverliğin hepimize örnek olabilse keşke. Özellikle izlenesi bloglar başlığı ile blogerları birbiriyle tanıştırman takdir edilecek bir davranış. Eminim ki seni tanıyan her insanın hayatında mutlaka bir iz bırakıyorsun Deep.
Dünya Deeptone günün kutlu olsun güzel insan :)
DEVAMI SİZDE......
İzmir'de yaşıyor olmanın bir çok güzel tarafı vardır. Hatta İstanbullular gibi, başka yerde duramaz, ibreniz hep İzmir'e dönük olur. Bana göre tek ve en kötü yanı , kıştan yaza geçerken baharı teğet geçer, direkt sıcaklarla boğuşuyor bulursunuz kendinizi. Ama arada benim gibi üstün yetenekliler de yok değildir hani. Baharın yaşanmadığı bir şehirde "bahar yorgunluğu" yaşayanlar :) Bu konudaki yeteneğim saygı duyulacak seviyede kabul de, başkalarının hiç mi suçu yok ? Her gün şaşırmayı nasıl beceriyorum anlamış değilim hala....
Alışamadım işte. Alışamayacağım da.
İsmi lazım değil, görevi veya mevkisi de...
Açıklama şu " 18 yaşındakinin zinasına karşı çıkamıyorsanız , 7 aylık bebeğe tecavüze karşı çıkmak , timsahın gözyaşlarıdır " !!!
Şimdi yazının devamı buna ilişkin olacak diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü ne yazarsam yazayım, duygularımı, öfkemi, üzüntümü, sinirimi, şaşkınlığımı yansıtamayacağım için, geri kalanını size havale ediyorum..
25.03.2016
NELER OLUYOR BİZE ?
Gerçekten neler oluyor bize. Bu gidişat sizi de korkutuyor mu beni korkuttuğu kadar. Toplum olarak mutsuz, agresif, doyumsuz, vefasız, kadir kıymet bilmez olup çıktık. Hadi bunlara da razıyım. Yani en azından bir yere kadar hoş görebilirim. Nedir bu duyarsızlığımız. Olmadık konularda hoşgörümüzün sınırsızlığına ne demeli ? Birazcık empati yapsak ölür müyüz? Biz nasıl vekiller seçmişiz, o vekillerden nasıl bakanlar çıkmış?
Adını anmadan geçemeyeceğim Mi...Sen de görüyor musun bu olup bitenleri ? Hani şu takdir ettiğin partinin milletvekilleri komisyon kurulmasına gerek yok demiş. Bakan da bir kereden bi'şey olmaz deyip, normalleştirmiş olayı. Oysa yerin göğün yıkılması lazımdı. Keşke bunları da konuşabilseydik, tartışabilseydik. Kanunen yasağı nasıl deldiler de , küçücük çocuklar için yatılı yurt / ev açtılar acaba ? Hiç mi denetlenmedi? Hiç mi farkedilmedi ? Bir şekilde gün yüzüne çıkan taciz olayları nasıl oldu da ört bas edildi ? Aileler çocuklarının yaşadığı travmayı, o travmanın yansımalarını nasıl farkedemediler ?
Anne babalara çok iş düşüyor.
Yanlış hatırlamıyorsam, blogtaki ilk paylaşımım şöyleydi ( dönüp bakmaya üşendim )
" Çocuklarınıza gelecek hazırlamayın, çocuklarınızı geleceğe hazırlayın "
Bırakın evleri barkları olmasın, bırakın zengin olmayıversinler, bunca soysuzluğa, iğrençliğe , rezalete, işkenceye göz yumacaklarsa , ört bas ederek suç ortağı olacaklarsa mevki sahibi olmasınlar !!!!! Ama her biri onurlu, güvenilir, hakkaniyetli, vicdanlı, merhametli birer vatandaş olsunlar. Kendine hakim olamayan , sefih arzularının peşinde koşan, hayvani arzularını yular yapıp, sürüklediği yere giden insan müsveddesi olacaklarına hiç olmasınlar !!!!
Herkes çocuğuna sevgi veremeyecekse, koruyup kollamayacaksa, eti senin kemiği benim anlayışıyla birilerine teslim edip, ne halde olduklarına bakmayacaksa , o masum ruhları insanlıktan nasibini almamışlara yem edecekse, yaşadıkları böylesine çirkin, iğrenç, alçakça travmaya, ömürleri boyunca etkisini yaşayacakları rezalete bedel biçip, susup oturacaklarsa, bu dünyaya çocuk getirmesinler....
Lütfen, toplum olarak duyarlı olalım. Çevremize bakalım biraz. Neler olup bitiyor bilelim. Aynı durumda biz olsak, bizim çocuğumuz olsa ne yapardık , nasıl davranılmasını isterdik düşünelim ve ona göre gerekeni yapalım.. Aman bize ne demek, bizi de sorumlu kılar.
Çocuklarımızla nitelikli zaman geçirelim. Kendilerini nasıl koruyabilirler utanmadan,çekinmeden konuşalım. Bizden bir şey saklamamaları gerektiğini, hayatta en güvenilir ve hatta tek güvenilir insanların anne- babaları olduğunu bilsinler.
Her şeyi devletten beklememek lazım sözünü, devletten hiç bir şey beklememek lazım diye değiştiriyorum artık.
Konuyu derleyip toparlayamadım, farkındayım. Çünkü gerçekten çok öfkeliyim. Kaç gündür içimde volkanlar patlıyor, kahroluyorum, ama elimden bir şey gelmiyor..... Kahretsin ki hiç bir şey yapamıyorum. O küçücük bedenlere sarılamıyorum. Ruhlarını okşayamıyorum, yüreklerine dokunamıyorum... Yapamıyorummmm
18.03.2016
Bazen....
Seni sevmek yerine bir hayali sevseydim diyorum.
Daha mı az incinirdim ?
Ne duymak istersem o hayale söyletirdim mesela...Zira duymak istediklerim, sana yabancı, ruhuna eğreti, diline acemi sözler olurdu. Asla lanet okumamış birine yakışacak türden... İnsan bilmez mi kendini? neyin mutlu edeceğini? nelerin özlemini çektiğini ?
Öyle değilmiş işte. Ben de öğrenmiş oldum sayende.
Ruha güzel gelen, sevdiğinden gelenmiş. Velev ki sevdiği sevmiyor olsa bile...
Seni sevmek yerine bir hayali sevseydim diyorum.
Daha mı az incinirdim ?
Ne duymak istersem o hayale söyletirdim mesela...Zira duymak istediklerim, sana yabancı, ruhuna eğreti, diline acemi sözler olurdu. Asla lanet okumamış birine yakışacak türden... İnsan bilmez mi kendini? neyin mutlu edeceğini? nelerin özlemini çektiğini ?
Öyle değilmiş işte. Ben de öğrenmiş oldum sayende.
Ruha güzel gelen, sevdiğinden gelenmiş. Velev ki sevdiği sevmiyor olsa bile...
16.03.2016
TOMURCUKLANMA VAKTİ
Dün 8. kürümüzü aldık. Alan arkadaşımızdı, biz refakat ettik sadece. Çok şükür ki birinci evrede fark edip, daha ne olduğunu anlamadan ameliyata alındığı için şanslıydı/ şanslıydık. Çok vakit ayıramıyorum . Yoğunluktan gerektiği gibi ilgilenemiyorum. Hem malum memleketin gidişatı. Keyif, enerji, umut namına elimizde ne varsa almak isteyenlere karşı direniyoruz . Ama yine de ayakta dimdik durmak şart.Kendimiz için, çevremizdeki insanlar için ,en önemlisi de bizden sonraki nesil için.
Bulduğum ilk boşlukta arayıp, " hadi " diyorum. " havamız değişsin , gezelim biraz". Bazen keyfi olmuyor film izliyoruz. Bazen sohbet ediyoruz. Feyste rastladığım birinden bahsettim geçen gün."Oyuncu Anne- Şermin Çarkıcı" Arkadaş ben böyle sinir bozucu bir kadın görmedim. Daha çok genç, ikiz oğulları ve onlardan tahminen 2 yaş küçük kızıyla bu ne bitmez enerjidir, bu ne nev-i şahsına münhasır bir kişiliktir. Sıradan birinin illallah diyeceği durumlarda bile hem eğitici, hem eğlendirici bir nokta yakalayıp nasıl değerlendirmedir böyle. "Bak" dedim arkadaşıma " senin böyle küçük çocukların yok, ama zaten önemli olan taklit etmek değil, hiç birimiz O'nun gibi olmak zorunda değiliz, olamayız da... Sadece sıkıldıkça oku, kendi hayatına uyarla. Şerri hayra tebdil eyle " Çok mutlu oldu. "Seninle olduğum sürece mutlu oluyorum , kendimi iyi hissediyorum. Ve ne çok şey öğreniyorum her seferinde " dedi. ( Ah bu benim iki yüzlü hallerim öldürecek beni. Ne yetenekli biriyim. İçim kan ağlarken bile gülebiliyorum ya, pesss. Kendimi alkışlamak istiyorum. Bi gece düzenleyip, ödül vereceğim oyunculuğuma :))
Bunları duymak için yapmıyorum elbette. Amacım ne enaniyetimi besleyip büyütmek ne de vicdanımı rahatlatmak. Nitelikli beraberlik adına, O'nunla olduğum süre içinde gönlünün bahar dalı tomurcuklansa, o tomurcuk çiçek açsa, yalnız olmadığını ve sevildiğini bilse yeter. Çünkü biliyorum ki, insan en çaresiz ve mutsuz olduğu anlarda yüreğine biri dokunsun ister. Belki acısı yok olmaz, endişeleri körelmez ama gülümser. Derdine gülümser, yalnızlığına gülümser, çeresizliğine gülümser. Gülümsedikçe güçlenir insan.
Geçen hafta eve gelir gelmez hemen yanıma yiyecek- içecek bi'şeyler alıp, pikniğe gidelim dedim. Evden çıkmamızla dönmemiz 1 saat anca sürdü. Evimizden 4-5 yüz metre ileride oldukça yeşillik, ağaçlık bir yere götürdüm O'nu. Çimenlerin üzerine oturduk. Sohbet ettik. O meyve suyunu içti sadece, ben açlıktan bayılmak üzere olduğum için atıştırdım. Sonra ayakkabılarımızı çıkarıp, toprağa bastık. Negatif enerjiyi toprağa gömdük. Baharla birlikte onlar da çiçek açsın diye. Yürüdük , temiz havayı, bol oksijeni içimize çektik. Bana da iyi geldi.
İnsanları mutlu etmek, pozitif enerji vermek, hayattaki zorluklarını kolaylaştırmak inanın zor değil. Masraflı değil. Çok vakit isteyen bir şey de değil. Yeter ki yüzeysel olmasın ilgimiz. Bakışlarımız ruhunu görmek istercesine derin, sözlerimiz sade, alakamız samimi olsun. Ruhumuzla, bedenimizle, yüreğimizle, sözlerimizle o an , orada, O'nun yanında sadece O'nun için bulunduğumuzu hissettirebilelim yeter.
13.03.2016
Daha ne kadar ? Nereye kadar ?
Adı yok , tanımı yok .... İnsanlık dışı bu olanlar . Lanetlemek değiştirmiyor , yetmiyor . Ne yazacağımı bile bilmiyorum . Kimbilir kaç insanın yüreği yanıyor , kimlerin canı acıyor ? İsyan edecek gücüm bile yok . Yazıklar olsun bunca acıdan nemalananlara !!!!
29.02.2016
HUNİ'M NEREDE BENİM ?
Aydınlanma çağına giriş yaptım sanırım. O da nereden çıktı diyeceksiniz. Uzun süredir belirtileri hissediyordum da, en son buzdolabının derin dondurucu bölmesini açtığımda karşımdaki manzarayı görünce emin oldum. Tam orta raftaki siyah, fermuarlı, küçük deri çanta, kısa süreli akıl tutulması yaşamama sebep oldu.
Bu bir tansiyon aletiydi ve derin dondurucuda ne işi vardı ?
Hangi ara,hangi akla hizmetle koymuştum oraya ?
İşte bu sorulara cevap arama zahmetinde bile bulunmadım.
Zira bu aydınlanma çağına girişimin işaretiydi ve deli gibi sevinmeme yeterli bir sebepti, gerisi teferruattı :))
Bu bir tansiyon aletiydi ve derin dondurucuda ne işi vardı ?
Hangi ara,hangi akla hizmetle koymuştum oraya ?
İşte bu sorulara cevap arama zahmetinde bile bulunmadım.
Zira bu aydınlanma çağına girişimin işaretiydi ve deli gibi sevinmeme yeterli bir sebepti, gerisi teferruattı :))
25.02.2016
ACIDAN GEÇMEYEN ŞARKILAR DA İNSANLAR DA EKSİKTİR...
Hüznün tüm duygulardan ayrı, daha nahif bir ruhu vardır,
Kendine has tadı, kokusu rengi...
Hüzün, törpüler sivri huyları, tavırları...
Daha mülayim yapar insanı,
Öfkeden, enaniyetten ari hüzün olgunlaştırır...
Ve bu parçanın bende ayrı bir yeri vardır,
Gözümü kapatıp dinlediğimde benden bir şeyler alır,
Aldığından daha fazlasını da ruhuma taşır..
Yüreğimi ferahlatır....
18.02.2016
MERHAMETSİZ RUHLAR
"Gizli anahtar, joker, temel, olmazsa olmaz, iskelet, kurtarıcı....... adının, niteliğinin, sınırlarının hiç bir önemi yok, ister arkadaşlık, ister dostluk, ister evlilik, şahsi ya da genel her ilişki, her düzen için olması gerekir sevgi - saygı "derdim bir zamanlar. Resmiyet ihtiva edenlerde saygı olmazsa olmazımdı. Çünkü kimse kimseyi sevmek zorunda olmasa da saygı göstermek zorundaydı zannımca.. Sevgi ise daha öznel ilişkilerde lokomotif vazifesini yüklenirdi. Evliliklerde mesela.
Şu an saçma diyorum... cidden saçma. Aşkın karın doyurmaması gibi, sevgi ve saygının da işe yaramadığını, daha doğrusu yetersiz kaldığını anladım şu son bir kaç gün içinde. Allah merhametten yoksun bırakmasın yüreklerimizi. Sözüm ona seven insan, içindeki vahşi duygular, şiddet eğilimi tezahür ettikçe sevginin etekleri altına saklanıyor zira. Çok sevdiği için kıskanıyor, çok sevdiğinden dövüyor, sevgisi terk edilmeyi kaldıramıyor, bıçaklıyor, öldürüyor, yüzüne kezzap atıyor. Düşününce " demek ki sevgi iyi bi'şey değil" diyorum. Hatta "sevgi, kötülüklerin anası" oluveriyor birden ..Sevmesin beni kimse, sevmeyeyim ben kimseyi....
Oysa " lanet olsun içimdeki merhamete, acıma duygusuna, vicdana.... beni, bir insanın canını/ hayallerini/ duygularını / geleceğini katletmeye sevk eden işte bunlar. Yufka yürekli olduğum için , içimden bir canavar çıktı ve bunları yapmama sebep oldu !!!" diyebilir mi insan ? Merhamet, sevgi gibi insanın gözünü kör edip, aklını başından alabilir mi ?
Ve Ankara...
Patlayan bomba....
Hayatını kaybeden onlarca insan...
Yaralılar...
İnsanların o anda yaşadığı dehşet...
Ya sevdikleri?
Ailelerinin endişeleri?
Acaba eşime, evladıma, arkadaşıma , sevdiğime bi'şey oldu mu korkusu?
Hangimiz hesap soracağız? dahası kimden, kimlerden?
Kimin bunları yapanlara, sebep olanlara, azmettirenlere söz söylemeye hakkı var ?
Kim atacak ilk taşı ?
Siyasi hesaplaşmaları, gruplaşmaları bir tarafa bırakarak kim objektif bakabiliyor olaylara ?
Hangimiz farkındayız neden bu hale geldiğimizin ?
Toplumların, örgütlerin, siyasilerin, küreselleşen dünyada güç odaklarının çıkarları doğrultusunda, kimin eli kimin cebinde belli olmayan bu düzensiz düzene vicdanımız rahat söz söyleyebilir miyiz ? Eleştirebilir miyiz ? Lanet okuyabilir miyiz ?
Belki adam öldürmedik, adam kullanmadık, petrolde ya da altın yataklarında olmadı gözümüz. Falanca devletin yönetimine, düzenine çomak sokarsam daha da güçlenirim, filanca devlet karşısında dengeler benim lehime değişir demedik belki. Ama demeyişimiz insanlığımızdan değil emin olun. Çapımız yetmedi/ yetmiyor. Biz daha küçük çaplı bombalar patlatıyoruz. İnsan öldürmüyor , yaşayan ölülere sebep oluyoruz. Bizim iktidar mücadelemiz iki bilemediniz üç kişilik. Bizim hakimiyet kurma isteğimiz koca devletler üzerinde değil, etrafımızdaki insanlar üzerinde.... Önemli olan keyfiyet değil mi ?
Akşam adını hatırlamadığım bir dizide, erkeğin kadına söyledikleri mealen şöyleydi " ne bu sahiplenmeler falan ? Ben seninle berabersem, hesap sormadığın ve benim hayatıma müdahale etmediğin içindi. " Dehşete düştüm bu sözleri duyunca. Ve aynı sözleri sarf eden adam, beraber olduğu kızdan karnındaki bebeği öldürmesini istiyordu. Bombayla adam öldürmekten farkı neydi ? Hem sana güvenen, yürüye gelen ilişkiye binaen hayal kuran kadının umutlarını, insanlara olan güvenini katledeceksin, hem de henüz doğmamış bir canlının ölüm fermanına tek başına karar vereceksin ...Bu kadar duyarsız ,duygusuz, bencil, acımasız, merhametsiz bir adam hayvani ! ihtiyaçlarını karşılarken insanlık dışı kararlar verebiliyorsa, bu adamı bir devletin başına başbakan ya da başkan yapsan Ankara'daki olayın zuhuruna sebep olmaktan çekinecek mi ?
Eğer bu düzen hoşumuza gitmiyorsa, endişe duyuyorsak dünyanın gidişatından, çocuklarımız için,gelecek nesiller için kaygılıysak....Kendimizden başlayacağız düzelmeye ve düzeltmeye.. İncitmekten , kırmaktan, ah almaktan , hakka tecavüz etmekten korkacağız. Vicdanımızı sık sık karşımıza alıp hesaplaşacağız. Söylediğimizin, yaptığımızın ya da yapmadıklarımızın nelere mal olacağını düşüneceğiz.
Allah'a inanalım ya da inanmayalım, mahşer günü var ya da yok ne gam. Başımızı yastığa rahat koyacağız/ koymalıyız kendi adımıza. Bumerang gibi, her şey gün gelir bize döner.
İyisi de kötüsü de....
Şu an saçma diyorum... cidden saçma. Aşkın karın doyurmaması gibi, sevgi ve saygının da işe yaramadığını, daha doğrusu yetersiz kaldığını anladım şu son bir kaç gün içinde. Allah merhametten yoksun bırakmasın yüreklerimizi. Sözüm ona seven insan, içindeki vahşi duygular, şiddet eğilimi tezahür ettikçe sevginin etekleri altına saklanıyor zira. Çok sevdiği için kıskanıyor, çok sevdiğinden dövüyor, sevgisi terk edilmeyi kaldıramıyor, bıçaklıyor, öldürüyor, yüzüne kezzap atıyor. Düşününce " demek ki sevgi iyi bi'şey değil" diyorum. Hatta "sevgi, kötülüklerin anası" oluveriyor birden ..Sevmesin beni kimse, sevmeyeyim ben kimseyi....
Oysa " lanet olsun içimdeki merhamete, acıma duygusuna, vicdana.... beni, bir insanın canını/ hayallerini/ duygularını / geleceğini katletmeye sevk eden işte bunlar. Yufka yürekli olduğum için , içimden bir canavar çıktı ve bunları yapmama sebep oldu !!!" diyebilir mi insan ? Merhamet, sevgi gibi insanın gözünü kör edip, aklını başından alabilir mi ?
Ve Ankara...
Patlayan bomba....
Hayatını kaybeden onlarca insan...
Yaralılar...
İnsanların o anda yaşadığı dehşet...
Ya sevdikleri?
Ailelerinin endişeleri?
Acaba eşime, evladıma, arkadaşıma , sevdiğime bi'şey oldu mu korkusu?
Hangimiz hesap soracağız? dahası kimden, kimlerden?
Kimin bunları yapanlara, sebep olanlara, azmettirenlere söz söylemeye hakkı var ?
Kim atacak ilk taşı ?
Siyasi hesaplaşmaları, gruplaşmaları bir tarafa bırakarak kim objektif bakabiliyor olaylara ?
Hangimiz farkındayız neden bu hale geldiğimizin ?
Toplumların, örgütlerin, siyasilerin, küreselleşen dünyada güç odaklarının çıkarları doğrultusunda, kimin eli kimin cebinde belli olmayan bu düzensiz düzene vicdanımız rahat söz söyleyebilir miyiz ? Eleştirebilir miyiz ? Lanet okuyabilir miyiz ?
Belki adam öldürmedik, adam kullanmadık, petrolde ya da altın yataklarında olmadı gözümüz. Falanca devletin yönetimine, düzenine çomak sokarsam daha da güçlenirim, filanca devlet karşısında dengeler benim lehime değişir demedik belki. Ama demeyişimiz insanlığımızdan değil emin olun. Çapımız yetmedi/ yetmiyor. Biz daha küçük çaplı bombalar patlatıyoruz. İnsan öldürmüyor , yaşayan ölülere sebep oluyoruz. Bizim iktidar mücadelemiz iki bilemediniz üç kişilik. Bizim hakimiyet kurma isteğimiz koca devletler üzerinde değil, etrafımızdaki insanlar üzerinde.... Önemli olan keyfiyet değil mi ?
Akşam adını hatırlamadığım bir dizide, erkeğin kadına söyledikleri mealen şöyleydi " ne bu sahiplenmeler falan ? Ben seninle berabersem, hesap sormadığın ve benim hayatıma müdahale etmediğin içindi. " Dehşete düştüm bu sözleri duyunca. Ve aynı sözleri sarf eden adam, beraber olduğu kızdan karnındaki bebeği öldürmesini istiyordu. Bombayla adam öldürmekten farkı neydi ? Hem sana güvenen, yürüye gelen ilişkiye binaen hayal kuran kadının umutlarını, insanlara olan güvenini katledeceksin, hem de henüz doğmamış bir canlının ölüm fermanına tek başına karar vereceksin ...Bu kadar duyarsız ,duygusuz, bencil, acımasız, merhametsiz bir adam hayvani ! ihtiyaçlarını karşılarken insanlık dışı kararlar verebiliyorsa, bu adamı bir devletin başına başbakan ya da başkan yapsan Ankara'daki olayın zuhuruna sebep olmaktan çekinecek mi ?
Eğer bu düzen hoşumuza gitmiyorsa, endişe duyuyorsak dünyanın gidişatından, çocuklarımız için,gelecek nesiller için kaygılıysak....Kendimizden başlayacağız düzelmeye ve düzeltmeye.. İncitmekten , kırmaktan, ah almaktan , hakka tecavüz etmekten korkacağız. Vicdanımızı sık sık karşımıza alıp hesaplaşacağız. Söylediğimizin, yaptığımızın ya da yapmadıklarımızın nelere mal olacağını düşüneceğiz.
Allah'a inanalım ya da inanmayalım, mahşer günü var ya da yok ne gam. Başımızı yastığa rahat koyacağız/ koymalıyız kendi adımıza. Bumerang gibi, her şey gün gelir bize döner.
İyisi de kötüsü de....
9.02.2016
PEKİ SİZ KAÇ YAŞINDASINIZ ?
Cumartesi günü iş için şehir dışına gitmemiz gerekti. Aslında zar zor ve isteksiz kalkmıştım. "Acaba başka güne mi ertelesek" diye düşünürken, "hadi" dedim kendi kendime... "Hafta içi çok zorlanırsın, üşenme ! "
Denizli 'nin içine girmeden işlerimizi hallettik, öğle yemeği için kasabasına gittik mecbur. Goncalı idi sanırım . Tren istasyonunun hemen dibinde, salaş bir lokanta . Kapısı kapalı olunca tereddüt ettik ama neyse ki açıkmış. Hazırlıklı değillerdi tabi. Hemen sobayı tutuşturdu genç adam . Elektrik sobasını da yaktı bir yandan. Kaç katlı olduğuna bakmadığım bir evin alt katı... Çiçekler ayrı bir hava vermiş, bir kenarına kitaplık ve kitaplar konmuş. Üzerinde de yazı " Okumak için ödünç alabilirsiniz "
Meğer,bizim Ortaklar 'daki meşhur çöp şişin ana vatanı bu Goncalı imiş.Hemen mangalı yakıp, dışarıda çöp şişleri pişirirken, bir yandan masaya süzme yoğurt getirdiler. Dayanamayıp, bir çatal aldım..Muhteşem ! Ardından yeşillik... Kuzu kulağı, maydanoz, tere, roka... Hepsi sıra sıra tabağın etrafına dizilip, tam ortasına turp dilimlemişler. Bu kadar mı güzel bir sunum olur .
Yemeğimizi beklerken, elinde bastonu, başında bembeyaz örtüsü ile yaşlı bir teyze indi merdivenlerden. Evine misafir gelmişiz gibi karşıladı bizi. Öyle sıcak, öyle samimi...Bizimle sohbet etmek ister gibi bir hali vardı. Konuştukça konuşuyor, anlattıkça şevke geliyordu.. Bir ara sordum " kaç yaşındasınız " diye.. Ve hayret ilk defa sinirlenmedim. Daha önce yazmıştım sanırım,sorularıma kısa ve net cevap isterim, lafın uzatılmasından hoşlanmam diye.. Ama iki eliyle bastona yüklenip, öyle bir tatlı anlatışı vardı ki .. ( tüm ısrarlarımıza rağmen yanımıza oturmadı ) sinirlenmek ne mümkün.
" Bir zamanlar , bir adam yolda giderken karşısına biri çıkmış. Başlamışlar sohbete..Adam sormuş,
- Evladın var mı ?
- Bir tane.
-Malın mülkün ?
- Bir devem var .
-Kaç yaşındasın ?
- 20 .
Ayrılmışlar bu sohbetin ardından ve adam yoluna devam etmiş. Az gittikten sonra, kadınlı erkekli bir grupla karşılaşmış. Sormuşlar " buralarda dolaşan yaşlı bir adam gördün mü" .Cevap vermiş adam " evet birini gördüm ama, 20 yaşında olduğunu söyledi". Hemen ardından koşup, yetişmişler aradıkları adama. Bizim yolcu da merakından onların peşine takılmış tabi.
- Siz nesi oluyorsunuz?
- Biz O' nun çocuklarıyız .
- Ama bana tek çocuğum var demişti ?
Baba cevap vermiş ;
- Bir evladımı kaybettim küçücük yaşında... O nedenle bir tane dedim, bu gördüklerin sadece emanet...
- Babamız buranın zenginlerindendir , hatırı sayılır bir insandır , diye eklemiş evlatları..
- Ama sen bana bir tane devem var demiştin..
Baba;
- Allah için bir deve kestim. Tek malım işte o kestiğim devedir, diğerleri sadece Allah'ın emaneti.
- Yaşını sordum, 20 dedin ?
Yine ilginç bir cevap vermiş baba;
- Kendim için sadece 20 yıl yaşadım ! Geri kalanı dünya derdiyle geçti.."
Ve anlatmaya devam etti teyzem ;
" 17 yaşımda gelin geldim bu eve. O zamandan beri de bu işle uğraşırız. Eşim öldükten sonra da işte bu gördüğünüz oğlumla devam ediyoruz. Gelinim salatayı yapar,oğlum mangalı yakar. Yaşımı sorarsanız 76 ."
Yemeğimizi yedik, ardından kabak tatlısı getirdiler ikram niyetine... Kireç suyuna batırılmış, ayva çekirdeği ile renklendirilmiş, dışı sert, içi yumuşacık. Tam istediğim gibi. Beklemediğim lezzet, ummadığım muhabbet ve teyzeden beklemediğim felsefi bakış açısıyla ayrıldık oradan...Ve, tahmin edersiniz ki kaç yaşında olduğumu düşündüm yol boyunca...
İyi ki diyorum, geç de olsa fark ettim kendi seçimlerimin ve isteklerimin önemini...
İyi ki artık kendime de zaman ayırıyorum...
İyi ki karar vermeden önce , tüm zorunlulukları ve dayatmaları bir kenara bırakıp,gerçekten ne istediğimi düşünüyorum...
( Gördüğü her şeyin fotoğrafını çeken ben, ne hikmetse, o gün hiç çekmemişim :( Şimdi ne güzel olurdu , koysaydım bir iki kare. )
5.02.2016
ESKİ ! KİTAPLAR
İstanbul gibi sahaflar çarşımız yok bizim :(
Ne alaka diyeceksiniz.Garip ..... işte buraya hangi kelimeyi kullanmalıyım bilemedim. Takıntılarım mı, zevklerim mi, huylarım mı ? Var işte böyle bi'şey. Görünenin ardındakini ortaya çıkarma. Bir mimi cevaplarken, demiştim ki, "insanların zaaflarını merak ederim ben.Aleyhlerinde kullanmak için değil elbette. Bilirim ki bir insanı tanımanın en iyi yolu, ruhuna inmenin tek çaresidir zaaflarını, travmalarını bilmek. " Yine aynı düşüncemin arkasındayım. Bunun bana ne faydası oluyor, elime ne geçiyor, tartışılır elbette. Yanlış olduğunu söyleyebilirsiniz, abesle iştigal diyebilirsiniz. Gerçekten ruh dünyamı açtığım/ açacağım , sıradanlığı aşan bir münasebet varsa arada kendimce şart. Kimlik, kaş göz, endam ... bunlar önemsiz ya da ikinci planda kalır nazarımda.
Bilmek güç istiyor, öğrenmek cesaret, öğrendiklerini kabullenebilmek hoşgörü...
Bunlara sahip olduğumu düşünüyorum. Yargılamadan, suçlamadan, yüze vurmadan.... Yeter ki karşımdaki buna açık olsun.. Açık olduğunu söyleyip, hala samimi davranmayanlar olunca sigortalar atıyor işte. Sınırları kaldırmaktan yana olduğundan bahsedip, görünmez duvarlar örenlerin yansıması , hayal kırıklığı olarak geri dönüyor tabi ki...
Neyse.... Madem ki bu bana göre gerekli, karşımdaki için saldırganlığa varan abeste iştigali farklı yöne sevk etmeli diyerek , aklıma çok ilginç fikir geldi. Kendimce psikolog edasıyla , kişilik tahlilini bilmediğim kişi / kişiler üzerinde yapmalıyım dedim, ikinci el kitap satanlarda aldım soluğu. Ya hu bu kadar mı temiz titiz kitap okunur. Elinizi korkak alıştırmayın pek sevgili okurlar. Çizin sevdiğiniz cümlelerin altını, yanına hayret nidası uyandıracak ünlemler koyun, "aynı ben" diye bir iki kelime çiziktirin. Çok kızdım size çoook. Onca kitap karıştırdım, tozdan nefes alamaz hale geldim, istediğim gibi bir kitap bulamadım. Bir insanın elinin, gözünün değdiğini hissettirecek , bir ruh bu kitabı okurken neler hissetti acaba dedirtecek bir kitap yoktu.. Elim boş döndüm tabi ki. Ama ahdim var, İstanbul'a gidince ilk işim bu tarz kitapların peşine düşmek olacak..
Kitapçıları dolaşırken, bir anne oğul dikkatimi çekti.Anlatmazsam çatlarım :))
Yüzlerine çok bakmadım, sanırım 11-12 yaşlarında erkek çocuk kitap seçerken, annesinin söylediği cümle aynen şu " oğlum, biraz daha kalın kitaplar okusana, artık büyüdün " Beni bi gülme tutacaktı ki, gülme tutmadan ben kendimi tuttum.
İnsanların samimiyetlerini az çok sezebiliyorum. Bana şu mesajı vermeye çalıştığının farkındayım , "bak benim oğlum kitap okumayı çok seviyor , hatta artık yarım santim daha kalın kitaplara geçebilecek seviyeye geldi yaaaa " Bir zamanlar, insanların cildine bakarak , odasıyla / kitaplığıyla renk uyumu sağlayacak kitaplar seçtiklerini alay konusu eden karikatürlere benzettim durumu. Neredeyse "Çocuğum, boş ver sen anneni,klasikleri okumaya başla " diyecektim ki, hadi dedim, kadıncağızı bozmayayım..
Öyle çok yazasım var ki... Ama vaktim yok, hemen dışarı çıkmalıyım,..
Yağmurlu bir İzmir'den sevgiler...
1.02.2016
28.01.2016
HASTA KADIN KADAR ÇEKİLMEZ Bİ'ŞEY YOK ŞU DÜNYADA.....
İzmir İzmir olalı böyle soğuk görmedi ....
Bugün fena değil gerçi,en azından güneş var. Ama geçen 2-3 gün dondum resmen. Allahın işine bak ki, onca soğukta sabahtan akşama dışarıda ol, grip ol, hava normalleşmeye başladığında eve kapan..Yapacak bi'şey yok..Feriştah değilim ki ben, narin, çıtkırıldım olunca böyle oluyor işte ...
Ah be Feriştah, sendeki hayal gücü bende olsun isterdim.Tam tersi, hayatımızda Numanlardan bol bi'şey yok.
**
İzmir'in eski fotoğraflarına baktım az önce... O halini hiç görmedim. Bir " zamanlar buralar hep dutluktu " diyecek kadar bilgi sahibi değilim . Sevimliymiş , sakinmiş, sıcakmış.... Başka bir güzelmiş. O da bizim gibi değişmiş. İyi mi olmuş kötü mü,tartışılır elbet. Her şey değişiyor..Nasıl görmek istediğine bağlı. Bak yeminle lafı sana getirmek gibi bi' niyetim yok, ama kafamı kaldırdığımda, gideceği yeri kestirebiliyorum :))
**
Ben yokken artan takipçi sayısı, geri döndüğümde azalmaya başladı. 5 kişi tarafından terkedildim !! Bakmadım bile kim gitmiş, kim kalmış. Zaten anlayamam ki, sevdiklerim gitmesin yeter. Zaten 3-5 kişi arasında dönüyor , malum blog dünyası..
**
Kişisel iç dökmeye döndü burası. Okumasını istediklerimin buradan haberi olmadığından mütevellit, kendi çapımda eğleniyor gibiyim. Okusunlar ister miydim ....sanmam... rahatları, huzurları bozulmasın, canları sıkılmasın yeter. Tehlikeli oluyorlar sonra. Suçluluk psikolojisi daha saldırgan yapıyor o kişiliktekileri...Ve ne söylersen söyle,asıl söylenmesi gerekenler unutulmuş gibi hissediyorsun. Rahatlayamıyorsun.. İyisi mi sus , gerçekten bak.
Biraz iyileşeyim, en iyisi başka bir blog açmak. Olmuyor böyle, mesela " haspam" diye başlayan bir cümle yazacaktım, tuttum kendimi, yazmadım :))) şimdi bu kelime yanlış anlaşılır mı, ayıp olur mu diye sorgulayacaksam, ne anlamı kaldı ki yazmanın.
Oysa gayet rahat savurmalıyım ortaya, aklıma gelenleri... Sen şimdi, beni kendinden uzaklaştırdın da rahatladın mı diyebilmeliyim mesela ... Karanlıkta kurt adama dönüşüp, yeni avlar peşinde koşarken ........işte bu cümleyi tamamlayabilmeliyim....
**
Film izlemek en güzeli..hem belki izlerken uyur kalırım. Grip dinlenerek geçiyordu değil mi ?
Ölmez sağ kalırsam, görüşürüz :))
Bugün fena değil gerçi,en azından güneş var. Ama geçen 2-3 gün dondum resmen. Allahın işine bak ki, onca soğukta sabahtan akşama dışarıda ol, grip ol, hava normalleşmeye başladığında eve kapan..Yapacak bi'şey yok..Feriştah değilim ki ben, narin, çıtkırıldım olunca böyle oluyor işte ...
Ah be Feriştah, sendeki hayal gücü bende olsun isterdim.Tam tersi, hayatımızda Numanlardan bol bi'şey yok.
**
İzmir'in eski fotoğraflarına baktım az önce... O halini hiç görmedim. Bir " zamanlar buralar hep dutluktu " diyecek kadar bilgi sahibi değilim . Sevimliymiş , sakinmiş, sıcakmış.... Başka bir güzelmiş. O da bizim gibi değişmiş. İyi mi olmuş kötü mü,tartışılır elbet. Her şey değişiyor..Nasıl görmek istediğine bağlı. Bak yeminle lafı sana getirmek gibi bi' niyetim yok, ama kafamı kaldırdığımda, gideceği yeri kestirebiliyorum :))
**
Ben yokken artan takipçi sayısı, geri döndüğümde azalmaya başladı. 5 kişi tarafından terkedildim !! Bakmadım bile kim gitmiş, kim kalmış. Zaten anlayamam ki, sevdiklerim gitmesin yeter. Zaten 3-5 kişi arasında dönüyor , malum blog dünyası..
**
Kişisel iç dökmeye döndü burası. Okumasını istediklerimin buradan haberi olmadığından mütevellit, kendi çapımda eğleniyor gibiyim. Okusunlar ister miydim ....sanmam... rahatları, huzurları bozulmasın, canları sıkılmasın yeter. Tehlikeli oluyorlar sonra. Suçluluk psikolojisi daha saldırgan yapıyor o kişiliktekileri...Ve ne söylersen söyle,asıl söylenmesi gerekenler unutulmuş gibi hissediyorsun. Rahatlayamıyorsun.. İyisi mi sus , gerçekten bak.
Biraz iyileşeyim, en iyisi başka bir blog açmak. Olmuyor böyle, mesela " haspam" diye başlayan bir cümle yazacaktım, tuttum kendimi, yazmadım :))) şimdi bu kelime yanlış anlaşılır mı, ayıp olur mu diye sorgulayacaksam, ne anlamı kaldı ki yazmanın.
Oysa gayet rahat savurmalıyım ortaya, aklıma gelenleri... Sen şimdi, beni kendinden uzaklaştırdın da rahatladın mı diyebilmeliyim mesela ... Karanlıkta kurt adama dönüşüp, yeni avlar peşinde koşarken ........işte bu cümleyi tamamlayabilmeliyim....
**
Film izlemek en güzeli..hem belki izlerken uyur kalırım. Grip dinlenerek geçiyordu değil mi ?
Ölmez sağ kalırsam, görüşürüz :))
26.01.2016
BAŞLIK FALAN YOK !!!!
"Anne, ben büyüğünce babamı öldürcem !!!!"
Vefasızlık, sorumsuzluk, patavatsızlık, uyuşukluk vs. bunları anlarım. Bu kişilikteki insanlarla yaşamak zordur belki, uzun soluklu düşünüldüğünde. Ama şiddeti anlayamıyorum. Fiziksel, psikolojik, ekonomik ve diğer türevlerini aklım almıyor.
Bir insan hangi sebeple diğerinin bile isteye canını yakabilir ?
Nasıl olur da aşağılayabilir ?
Kendisi mükemmel midir ki; başkasının zaafiyeti, noksanlığı, geç anlaması ya da algılaması bahanesiyle saldırıda bulunabilir ? Ve bunu tekrar tekrar,vicdanı sızlamadan nasıl yapabilir ?
Bu kadar basit olmamalı ! Şiddete maruz kalan nasıl atlatamıyorsa bu travmayı,izlerini taşıyorsa ömür boyu, şiddet gösteren de kolayca sıyrılmamalı bu işten. Ben iyiliği için yapıyorum, adam olsun diye yapıyorum safsatalarına da sığınmasın boş yere...
Daha ilkokul 1. sınıfın yarısındaki oğlu okumayı sökemedi diye şiddet uygulayan, gözünden sakınması gereken evladını döven adamdır, çocuğuna bu afları söyleten.
Annelik şefkatiyle , yavrularına kıyamadığı için ayrılmak istediğinde , "seni öldürürüm" diye, eşini tehdit eden....
"Adamım" diye ortalıkta dolaşan....
Vefasızlık, sorumsuzluk, patavatsızlık, uyuşukluk vs. bunları anlarım. Bu kişilikteki insanlarla yaşamak zordur belki, uzun soluklu düşünüldüğünde. Ama şiddeti anlayamıyorum. Fiziksel, psikolojik, ekonomik ve diğer türevlerini aklım almıyor.
Bir insan hangi sebeple diğerinin bile isteye canını yakabilir ?
Nasıl olur da aşağılayabilir ?
Kendisi mükemmel midir ki; başkasının zaafiyeti, noksanlığı, geç anlaması ya da algılaması bahanesiyle saldırıda bulunabilir ? Ve bunu tekrar tekrar,vicdanı sızlamadan nasıl yapabilir ?
Bu kadar basit olmamalı ! Şiddete maruz kalan nasıl atlatamıyorsa bu travmayı,izlerini taşıyorsa ömür boyu, şiddet gösteren de kolayca sıyrılmamalı bu işten. Ben iyiliği için yapıyorum, adam olsun diye yapıyorum safsatalarına da sığınmasın boş yere...
Daha ilkokul 1. sınıfın yarısındaki oğlu okumayı sökemedi diye şiddet uygulayan, gözünden sakınması gereken evladını döven adamdır, çocuğuna bu afları söyleten.
Annelik şefkatiyle , yavrularına kıyamadığı için ayrılmak istediğinde , "seni öldürürüm" diye, eşini tehdit eden....
"Adamım" diye ortalıkta dolaşan....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)