20.01.2013

FIRTINAYA TUTULMAK..




Hayatındaki en şiddetli fırtınaya,
Sığındığı limanda yakalanan  insan
Engin denizlere açılmaktan  korkar mı hiç ?...






19.01.2013

HEP AKLIMDASIN...



Ne garip bir şey...
Bütün gece gözyaşlarıyla edilen duada, bir insanı unutmayı dilemek...
Ağlarken uyuya kalınan gecenin sabahında da unutmadığı için şükretmek...






18.01.2013

SUSTUN / SUSTUM.

bazen...
bir şeyler söylemek istersin..
ama bilirsin ki..
ne söylesen anlamsız
ne desen yetersiz kalacaktır..
susarsın.
anlayacak olsa yapmazdı
yaptığına göre anlamaz dersin...
bir sızı oturur içine
sessizce..
susarsın..
hesabın ortada kalır,
uzaklaşırsın..
belki şimdi
belki zamanı geldiğinde
sen sormasan da,
o hesap görülür..
bilirsin...






17.01.2013

BEN BUGÜN BÖYLEYİM..

Bugünü dünden ayıran ne ? ya da yarından farkı olacak mı acaba bugünün....
Biraz daha yorgunluk, biraz daha yılgınlık.. Çünkü hesap hep zararla devrediyor. Başkasını bilemem ama , benimki öyle işte..
Mutedil...
Benim hiç sevmediğim hal..
Oysa ben uçlarda olmayı severim genelde.. Ya çok mutlu olmalıyım, ya da çok mutsuz.. İfratla tefrit arasında gidip gelmeliyim, vasatı teğet geçmeliyim...Vasati 40 çöp yazardı kutuların üzerinde.. nerden aklıma geldi şimdi bu...neyse...
Sadece duyguda değil,  düşüncede de öyle olmalıyım ben. Ya hararetle  savunmalı, ya da  şiddetle karşı çıkmalıyım..  Ya çok sevmeli, ya da çok öfke duymalıyım.. Tamam sevginin karşıtı nefret. Ama öfke kadar gizli bir haz taşımıyor nefret. Ve insanı içten içe kemiren bir duygu, hoşuma gitmiyor...
Bu ikisi arasında his beslenilenler  çerez gibi midir acaba.. İnsanı oyalayan,  öylesine vakit geçirten, olsa da olur, olmasa da  dediğim insan tipleri mi ? İnsanları harcamak bu kadar kolay olmamalı..
Ama hep derim ya, biri hayatınıza girdiyse iz bırakmalı.. Bir şeyleri değiştirmeli.. Ya çok şey katmalı hayatınıza ya da hayatınızdan bir şeyleri alıp gitmeli.. Umutsuzluk , atalet , vesvese  gibi.. İşte bu törpü anlamında  olmalı. Yani sivri, hoşa gitmeyen, göze batan ne gibi haslet varsa onları  çekip almalı bizden.. .. Öyle mi oluyor ya..  Vazgeçtim  onanmayı, donanmayı..Arkadaşmış, komşuymuş, iş çevresiymiş... Bir giriyorlar hayatınıza,   umut, insan sevgisi, hayal gücü, daha iyiye ulaşma azmi  ( hırs değil, dikkatinizi çekerim) paylaşma, yardımlaşma...ne varsa elle tutulur, çekip alıyor sizden. Geriye yılgın, bezgin, " ben buralara ait değilim"  modunda bir insan bırakıp gidiyor işte...
Tamam  bazı insanlar öyle.. Peki ya ben ? Bana ne demeli....Benim çok mu farkım var acaba öylelerinden...Sorup soruşturmak lazım aslında..
Biliyorum ben kendimi. Farkındayım. İşim gücüm cerbeze yapmak benimkisi...






KUŞAK ÇATIŞMASI


Şu hayatta anlaşamadığın insanlar  vardır..
Hiç haz etmediğin..
Katlanamadığın..
Hatta  çok iyi anlaştığını zannettiklerinle gün gelir, yolların ayrılır..
Düşman bile olabilirsin..
Arkadaş, dost, yar, yaren bildiklerinle selamı sabahı kesersin..
Hatta hayat arkadaşı bellediğin insanla , eşinle bile dünyaların ayrılır, evin ayrılır, iki yabancı olursunuz.
Amaaaaa..
4  insan  grubu vardır ki, onlar için  geçerli değildir bu sıraladıklarım..
Anne, baba, evlat ve evladın seçtiği... Evet evet, evladının " hayat arkadaşım" dediğini sevmesen de saygı duymalısın... Tıpkı anne- baban gibi..
Ne kadar  öfkelensen de,  evladını olduğu gibi kabul etmek zorundasın. İstediğin insan tipine dönüştüremezsin..  Buna hakkın yok.  Kişiliğine de, hayata dair bakış açısına da,  seçtiği yaşam biçimine de  bir yere kadar müdahale edebilirsin ancak. Ama dayatmada bulunamazsın. İstediğin gibi bir insan olmadı, olamadı diye    yargılayamazsın. Çünkü sen de muhtemelen O'nun istediği gibi bir ebeveyn değilsin..
İşi kişilik savaşına dönüştürmek yerine, ortak bir paydada buluşmaktır en iyisi. ..







16.01.2013

ANAFORLU GÜNLER.....


Bir insan nasıl olur da kendini yalnızlığa hapseder, anlayamamıştım seni ilk gördüğümde...
Issız bir ada değil..
Bir dağ başı değil..
Senin tercihin, insanların arasında soyutlanmış bir yaşamdı..
Yüzünden ziyade, ruhundaydı maske
Belki de o nedenle, kuyunun dibinde gibiydin..
Dingin görüntünün altında  anaforlu bir  iç dünyan vardı ve   bu dünyanın kapıları herkese kapalıydı
Yanında, canında kim varsa   onlara bile yasaktı.
Kimse görmezdi içinin siyaha dönen griliğini..
Yavaş yavaş dibe çöküp,
En kesif duyguların pençesinde  kıvranışını
Ve kendine gelip,  nasıl aklandığını...
Kimse görmezdi...
Bir bana açardın ..
Bir benim önümde yaşardın....
Bazen el uzatırdım sana, beni dibe çekerdin.
Ya da el uzatırdın bana, seni  dibe iterdim ...
Gelgitli yaşardın,
Yaşardık,
Yaşadık..
Sonra toplayamaz olduk birbirimizi, dağıldık..
Çoğu gecelerde ağladık.
Güldük kimi zaman, mutlu olduk, eğlendik, coştuk..
Kuru bir yaprak gibi savrulduk..
Öyle garip bir ironiydi ki bu,
Vuslata duyulan  iştiyak kadar,
Bir olmanın  ateşinde kavrulduk...
Sevgiden  nefrete varmamız bir  adımdı,
Bir sesti,
Bir nefesti..
Yanımdayken varlığın  ne kadar  hayalse,
Gidişin de o kadar gerçekti...






HAKSIZ MIYIM...

Her hangi bir konuda , tam sonuç aşmasına gelindiğinde fikrimin sorulmasına, fizibilitenin en sona bırakılmasına...
" Bu bana pek hoş gelmiyor,  yapma " dediğimde,  umursayıp, yapmaya devam edip, başkası yaptığında bana gelip dert yanılmasına...
Aynı kişinin aynı özelliğinden övgüyle bahsederken, gün gelip zararı dokunduğunda  "terbiye etmek lazım" yaklaşımına...
Kişiler arasında kıyas yapılmasından hiç hazzetmediğim bilindiği halde karşımda kıyas yapılmasına, uyardığımda " bu kıyaslama değil ki " denmesine...
Sorularıma soruyla karşılık verilmesine, ısrar ettiğimde geçiştirilmesine, bir cevap için,  farklı   , en az  4-5 soru sormak zorunda kalmaya..
Verilen sözlerin tutulmamasından ziyade, sonrasında telafi yoluna gidilmemesine,,,,
Vaktinde sözleşilen yerde olunmamasına...
Azıcık bozuluyorum....