28.11.2012

ŞİMDİ NERDESİN


sen geldiğinde yoktun aslında..
ve gittiğinde hep buradaydın, yanımda..


27.11.2012

KURTUL KORKULARINDAN, YIK DUVARLARINI..



hayat size önce kendinizi  korumayı öğretir
korumak için savunmayı
savunmak için saklanmayı
ve daha çocukken başlarsınız saklanmaya
önce başkalarından
yavaş yavaş kendinizden..
zırh giyinirsiniz bedeninizden öte ruhunuzu sarıp sarmalayan
o kadar hoşunuza gider ki bu
ve o kadar zahmetsiz gelir ki hayatın debdebesinde
daha fazlasını istersiniz
daha saklayanını
daha koruyanını
duvarlar örmeye başlarsınız inceden inceye
küçük pencereler açarsınız 
ara sıra dışa dönmek için
dünyayı görmek için
siz herkesi görürsünüz
ya da gördüğünüzü zannedersiniz
ve bilirsiniz ki siz emniyettesiniz
ne yağmur ıslatır, ne güneş kavurur 
ne de rüzgarlar savurur
sonra korkulan olur
o duvarlarda siz de kaybolursunuz
kendinizden uzaklaşmış
kendinize yabancılaşmış
ve bedeniniz ruhunuzdan ayrılmış
"insan"sınızdır artık
 herkesin kendinden bile saklandığı bu dünyada salınırken
biri çıkıverir karşınıza aniden
gözlerinizden okur içinizi
söylediğiniz sözlerden giriverir iç dünyanıza
ve sizden daha iyi tanır sizi
önce hoşunuza gider, unuttuğunuz bu "sen" le yeniden tanışmak
ve sizi size tanıtana  hayranlık duymak
 elinizde olmadan kapılıp gidersiniz
ve gözler anlaşır konuşmadan, cümleler sessiz
tam teslim olmuşken bu gidişata
eski korkular geliverir aklınıza
hani sizin zırhınız, yıkıldı mı yoksa duvarlarınız
bakın işte sanki çırıl çıplak kaldınız
hemen sığınacak bir şeyler ararsınız
önce rehberinize kızar, ona öfke duyarsınız
onun kalbini her kırışınız
bir tuğla koymaktır  sanki , etrafınıza yeniden  ördüğünüz duvarınıza
ondan uzak durmak, tekrar bürünmektir zırhınıza
ve ondan giderken attığınız her adım
kendinizden  uzaklaşmaktır aslında
ve savurursunuz dağlardan aşağıya
hem  onu, hem kendi ruhunuzu
kolay gelir saklanmak
zannedersiniz ki bunun adı yaşamak
 tutsaklıktır oysa bu
hem beynin, hem ruhun   tutsaklığı
insanoğlu yenemedikçe korkaklığı
 yalnızlıktır alın yazısı....



HEP BÖYLE KAL...



öyle saf, öyle  içtendin  ki sen
 korktum  zamanla değişmenden..
istedim ki , ne kem gözler nazar etsin sana
ne de hoyrat eller dokunsun ruh dünyana..
kıyamadım
kendimden bile sakındım
ve ben seni çocukluğuma sakladım.

İLK İŞ GÜNÜM


     Yok yok heyecanlanmayın. İşe falan başlamadım ben. Sadece çok yakın bir arkadaşım " ofise gel de en azından manevi destek ol" diye beni çağırınca heyecanla  fırladım evden. Bu arada nüfusta ufak bir işim vardı.Önce onu halletmek istedim. Neyse ki 5 dakika anca sürdü işim. Arkadaşımın yanına gelir gelmez , telefonumu çıkarmak için çantamı sehpanın üzerinden geri aldım. Bir gariplik vardı. Niye hafif bu çanta derken, cüzdanımın içinde olmadığını fark ettim. Hemen bir koşu  hükümet konağına geri gittim. Neyse ki pazar yerinde annesini kaybetmiş  veletler gibi boynu bükük bir kenarda beni bekliyormuş cüzdanım. Derin bir oh çektim. Kaybolduğuna yanmam, işin yoksa kartları , kimlikleri yeniden çıkartmak için uğraş.
       Ofise geri geldim tabi hemen. Yolda vakit kaybetmeye gelmez. İş beni bekliyor :) Hadi diyorum, ne yapılacaksa yapalım bir  an önce. Arkadaş ağırdan alıyor. " Acelen ne, az soluklan, sohbet edelim"  havasında. Ve çok geçmeden günün ikinci şokunu yaşıyorum. Destek olmam için çağırdı derken, tutuşturuyor dosyayı elime" ister burada yaz, ister evinde" diyor. Çaresiz evime geri geliyorum. 
      Oysa ne kadar hevesliydim , iş ortamında şu bloga yazı yazmaya.. Ne çok özenirdim iş arası yazı yazanları ben. Ama olsun, demokrasilerde çareler tükenmez. masanın üzerine koydum dosyayı. Aslında üzerine koymak kelimesi hafif kalır, dağıttım resmen. Bir iki kitap ta attım ortaya   resmi tamamlasın diye. Al işte sana mis gibi home ofis :) 
        Bu kadar gevezelik yeter  patronum ( !) aramadan ben bir iki klavye tuşuna basayım...:)) Hadi bana kolay gelsin..

BENİM GÜNEŞİM SENSİN..


hani şimdi karanlık ya her yer
güneşin doğmasını beklemiyorum ben
seni düşünüyorum hemen 
güneşim doğuyor
dünyam aydınlanıyor
içim ısınıyor..

26.11.2012

BU SÖZLER KİME ? BELKİ SANA BELKİ KENDİME...


Ruhundaki açlık, bedenini doyurunca gider mi zannediyorsun
hala anlamadın mı, yara ruhunda ama sen bedenini merhemliyorsun...
istediğinden kaç
istediğin yere kaç
istediğin kadar kaç
nafile
yine döneceksin geriye
bu defa daha yılgın olacaksın üstelik
bir kez daha kendine yenik
zaaflarına, duygularına, açlığına yenik

Ağlayabiliyor musun..
öyle kuytu köşelerde değil
yanında yörende kim varsa gözlerine bakarak
bakışlarınla ondan medet umarak ağlayabiliyor musun?
küçük düşmekten
zayıf görünmekten
hakir görülmekten korkmadan
kendin gibi olabiliyor musun
eksik olan ne sende
ya da aradığın ne yok çevrende
ne istiyorsun da neyi bulamıyorsun
bulamadıkların için neyle avunuyorsun
nelerle, kimlerle oyalanıyorsun

Kendini tanımayan kazanabilir mi bu mücadeleyi...
" İç dışa, dış içe çevrilse..." demiş ya hani büyüklerden biri,
hazır mısın içini görmeye
içini dışa çevirmeye..
bu halinle bakabilir misin kendine,
düşün neler var ruhunun derinliklerinde..
uyumsuzluk mu
acılar mı yoksunluklar mı, yoksulluklar mı?
öfke mi, başkaldırı mı, düşmanca tavırlar mı?
kimi  yok edersen kazanmış olacaksın
kendini mi başkasını mı ?
neyin peşindesin
duygularının mı mantığının mı
kimi susturmak  daha zor
aklını mı vicdanını mı

Kaçmaktan vazgeç
hem kendinden hem herkesten
bırak bulsunlar seni
ya da gayret et bul kendini
bir daha bozmamak üzere, yeniden et yeminini
sevildiğin kadar sev ve göster sevgini
sevmek ne zayıflıktır, ne de acizliktir
sevince çoğalır insan, anla artık ey sevgili..
sevince huzur  bulursun,  sev ve  içinde mutluluk biriktir.



                                             ne senin kendinle kavgan bitecek...
                              ne de benim sana sözüm ...

ASLINDA BEN BEYAZ GÜL SEVERİM..


Yaşasın..
iki günlük ayrılıktan sonra evimdeyim.
hava güzel, güneş güzel, yaşamak güzel..
Ah bi de şu kedicik dışarı kaçmayaydı
kaçıp ta bitlenip gelmeyeydi iyiydi..
Ama hiç bir şey keyfimi kaçıramaz bugün...