17.11.2012

SENİ ASLA EBELEMEM...


hadi  seninle oyun oynayalım
gel
saklan kalbime
ve ben seni hiç bir zaman bulmayayım..

BENİM DİYEMEDİĞİM



büyüdün değil mi sen...
kocaman oldun..
hani  "gidiyorum artık" dediğin gün...
zafer senindi, terkeden sendin, giden,  dönmeyen..
ve hep beklenen
ve beyazlaştın, belki de hep beyazdın
bana griden başlayan, siyahımsı bir sürü ton bıraktın
rahat mısın...
sahi sen hiç ağlar mısın
ara sıra pişman olur, kendine kahreder misin
gözünü tavana dikip,
kendine sabit bir nokta belirleyip
bakar mısın  saatlerce
ne düşüneceğini bilemeden
ve korkar mısın aklına gelenlerden

sanmam
yoksa arkana bakmadan nasıl gidersin
hiç bir şey olmamış gibi
yabancı gibi...
sahi biz tanıştık mı seninle
ruhumun kıvrımlarını bilir misin sen
beynimin zayıf noktalarını..
nelere kızarım, nelere gülerim
en çok ne zaman kendime benzerim
nedendir sana tutsaklığım
her düşmemde, senin kapındır çaldığım..
ve açılmayacağını bilsem de nedendir   senden, sana ait olandan gidemeyişim
ekmeğin yanına sevgini katık etmem nedendir
susuzluğumu seni düşünerek gidermem ...
kendimden geçerim de, senden gidemem
bilmez misin ki ben bu sevdadan geçmedim, asla vazgeçemem

sanmam
yoksa arkana bakmadan nasıl gidersin
hiç bir şey olmamış gibi
yabancı gibi...
sahi sen tanıştın mı kendinle..
yüzleşir misin ara sıra ,
elin vicdanında
en magazin kokan soruları sorar mısın
ve her defasında ezber bozup  yeniden  cevaplar mısın
en güzeli, en iyiyi, en yakışanı bırakıp
sana ait olanı alır mısın
sahip olamadıkların kadar,
sahip çıkamadıkların da acıtır mı içini
kıymetini bilemediklerin
üstünü çizdiklerin.

sanmam
yoksa arkana bakmadan nasıl gidersin
hiç bir şey olmamış gibi
yabancı gibi.....
                                                                   

                                                          benim diyemediğim
                                                                         sevdiğim...
     






16.11.2012

AŞKIM DEPREŞTİ...



Aşk, Aşkın Gözyaşları, Aşk Ahlakı,  Suskunlar, Mavi Karanlık....
Ve daha niceleri..
Hepsi büyük bir şevkle başlayıp, bitiremeden bir kenara attığım kitaplar..Hele bir de Olasılıksız var ki, tam evlere şenlik.. İlk sayfasından itibaren  büyük bir şevkle okuduğum kitabı bitirmeye 25-30 sayfa kala ,  pat diye bırakmıştım...
Oysa böyle değildim ben...Başladığım bir işi mutlaka ama mutlaka bitirirdim. Hoşlanmasam da, anlamasam da , yarı uykulu, yarı uyanık  okurdum  her tür kitabı.
Bazen bir yazara dadanırdım. Mesela Doğu'nun Limanları ile başlayan Amin Maalouf  keşfim, diğer kitaplarıyla devam etmiş, hepsini bir solukta okumuştum.......
60 ihtilalini anlatan Bir Gün Tek Başına 'yı  okurken  her cümleyi, her olayı yüreğimin  en derininde hissettim. Ama aynı yazarın 80 ihtilalini anlatan Mavi Karanlık kitabı ne yazık ki aynı şekilde sürüklemedi beni..
Sebebini çok sorguladım. Neden bu uzaklık, geri duruş,  soğuk bakış...
Çözdüm..
Özledim ben
Hem de çok
O'nu
Yani Oruç'u
Yani Oruç Aruoba'yı
Bundan 11-12 sene önce tanımıştım O'nu..Kitabını elime ilk aldığımda,  çoğu cümlesi saçma ve zorlama gelmişti. Ama helezon misali  farkettirmeden  zamanla beni içine çekti.. Kana yayılan uyuşturucu gibi, önce  insanın başını döndüren, sonra  deli gibi kendine bağlayan tarzı  başka bir boyuta taşıdı sanki . O'nu okumak, kelimelerle dans etmeyi öğrenmek demek..O'nu okumak, herkesin dediğini anlamak, ama hiç kimse tarafından anlaşılamamak demek..O'nu anlamak, demek istediğini onlarca cümleyle anlatmak, ama birini bile karşındakine anlatamamak demek..O'nunla olmak, insanlardan  kopmak demek. Herkesin konuştuğu dili bilip,  kimsenin anlamadığı dilden konuşmak demek...
Kıskanç bir maşuk  gibi, aşık olanı  kendine bağlayan , herkesten  çekip koparan tarzını  anladığımda artık çok geçti..Hani, "nasılsın " sorusuna verilecek " iyidir, ne olsun, yuvarlanıyoruz işte..."   cevap kalıpları yerine, öyle sözler söyler olmuştum ki, karşımdaki bir tek şey dışında hiç bir şey anlamazdı. Anladığı tek şey ise " iyi olmadığım " dı...
Bir gün  tüm cesaretimi toplayıp, ne kadar kitabı varsa yok etmiştim. Evet evet yok etmiştim. Sanki başkasına verirsem bu lanet yeryüzüne yayılacaktı. Böylelikle kurtuldum / kurtulurum zannettim.. 
Ama aşk böyle bir şey demek ki... Kanınıza işledi mi,  bir gün döner dolaşır yakanıza yapışır yine... Demek ki, aşk  bir yerlerde pusuda bekler, en savunmasız anınızda çıkar karşınıza..Ben de böyle hissetim akşam  bir sohbetin ortasında..
 Birden aklıma düştü.. 
Özlediğimi farkettim...
Aşkım depreşti..
O'na koşmalıydım..
O'nunla olmalıydım..
O'nu okumalıydım..
Bu kadar ayrılık yeterdi..
Sanırım yeniden hemhal olma  vakti geldi...
Vakt_i visal....

               Kendi olarak , sana gelen
               Sana gereksinimi olmadan seni isteyen
               Sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
               Kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan
               O, işte......
                                                   Oruç Aruoba







PARADOKS



sen bana tutsaktın...ben özgürlüğe hasret...
sen bana azaptın...ben sana nimet...
kanadımı kırdım...
hayallerimi  gömdüm..
vazgeçtim benliğimden, kendimden
yaşarken öldüm
şimdi ben sana tutsak, sen "eski ben " e hasret....

14.11.2012

O BEN GİBİ, BEN O GİBİYİM...



 Bir kaç günlük grip !  hapsine  daha fazla dayanamayıp , kendimi dışarı attım ..Ohhhh işte hayat bu...Hava mis gibi, güneş alabildiğine cömert, deniz kıyısında  oturuyoruz. Manzara muhteşem...
         Seviyorum ben  bu şehri.. Hem de her halini, her mevsimini..
         Bu şehirde buluyorum kendimi..
     Kadına benzetiyorum, ne zaman ne yapacağı belli olmayan. Bazen çok durgun, bazen nerede nasıl davranacağını bilecek kadar olgun...Küstüğünde, kırıldığında suskun... İnsan bu şehirde kendini huzurlu ve dingin hissediyor... Emin ellerde gibi. Bilmediği sokaklar bile aşina gibi.
       En çok muzip bir çocuğa benzediğinde büyülüyor beni. İşte o zaman keyifleniyorum. Şımarık halleri beni  biraz daha kendine bağlıyor. Olmadık zamanda açan güneş, güneşli havada çiseleyen yağmur ve ardından  geliveren gökkuşağı..
      Gamsız  güzel bir kadın hallerine aldanmayın. Çok da hüzün vardır aslında derununda. Ama  aksettirmez öyle pek dışa.. İçinde yaşar hep  ne varsa. Denizin dalgaları vurduğunda kıyıya, anlayın ki artık tutamamıştır içindeki öfkeyi.. Ama zararı dokunmaz kimseye, eser yağar, kızar köpürür,  bir süre sonra hiç bir şey olmamışçasına kahkaha attığını duyarsınız..


   İzmir kadın gibi, kadın çocuk gibi, o çocuk tıpkı ben gibi...
  İzmir'de kadını, kadında çocuğu, çocukta kendimi gördüm bugün...





BELKİ DE...



gerçek aşkın mayasında anne şefkati vardır..
bu yüzden uzun ömürlü, hatta sonsuzdur
çünkü ancak anneler
günahıyla, sevabıyla,
karşılıksız ve affederek  defalarca
sevebilir....