Bir olaya, duruma, insana, amaca çok fazla odaklanmayacaksın..Ne zamanını, ne enerjini, ne de maddi - manevi birikimini tek bir yere hasretmeyeceksin..
Yoksa bir bakıyorsun ki, ulaşmak için deli gibi çırpındığın şeyler yüzünden , hayatında daha önemli yer tutan başka şeyler sana teğet geçip gitmiş ve farkedememişsin..
Aslında bu sadece ulaşmak istediklerin yüzünden olmuyor her zaman.. Ters giden, olumsuz durum- duygu halleri de ayağa takılan taş parçaları gibi.. Sendeleyip düşüyorsun.. Canın acıyor, sızlanıp dertleniyorsun.. Bu da seni yolundan alıkoyuyor.. En azından o süreçte dış dünyadan kopup , içine kapanıyorsun.
Bazen kendimi , hayatımın seyircisi gibi hissediyorum.. Benim dışımda gelişiyor herşey ve ben zamanında müdahale edemiyorum..
Sebep işte bunlar..
Ya lüzumsuz bir şeyin peşine düşmüşüm...
Ya da olmadık şeyleri kafaya takıp dibe vurmuşum....
8.11.2013
6.11.2013
ZOR ŞARTLAR...
Zor şartların, insanın yeteneklerini geliştirdiği söylenir..
Bir bakıma doğrudur..
Ancak unutmamak gerekir ki, her şey zıddıyla kaimdir. Zor şartlar dediğimiz olguların insana ivme kazandıran, bileyen, iyiye tetikleyen bir tarafı olduğu gibi, dibe çeken, enerjisini tüketen , hayattan umudunun kesilmesine sebep olan hali de unutulmamalıdır.
Benim gözlemlediğim şu.. Maddi açıdan ele alınabilecek olanların , insanın her açıdan sınıf atlamasına, ilerleme kaydetmesine yardımcı olduğu.. Ancak duygusal açıdan değerlendirdiğimiz şartların da insanı olumsuzluğa ittiği...
5.11.2013
........
Çocuklar ilgi çekmeyi sever.. Bunu normal yolla yapamazlarsa, kendilerine has yöntemleri kullanırlar..
Ya şaklabanlık yapıp , alabildiğine sevimli olurlar, gülümsetirler, kendilerini sevdirirler ya da şımarıklık yapıp canınızı sıkarlar.. Hatta bazen canınızı yakarlar..
Çocuk gibiyim bu aralar...
Ancak gülümsetmediğim ve başımın okşanmayacağı kesin...
Korkuyor muyum ?
Sadece en kötü kesinliğin belirsizlikten iyi olduğunu biliyorum..
Emin olmak istiyorum...
Ya şaklabanlık yapıp , alabildiğine sevimli olurlar, gülümsetirler, kendilerini sevdirirler ya da şımarıklık yapıp canınızı sıkarlar.. Hatta bazen canınızı yakarlar..
Çocuk gibiyim bu aralar...
Ancak gülümsetmediğim ve başımın okşanmayacağı kesin...
Korkuyor muyum ?
Sadece en kötü kesinliğin belirsizlikten iyi olduğunu biliyorum..
Emin olmak istiyorum...
4.11.2013
3.11.2013
GÜL VE DİKEN...
Genç adam ayağa kalktı,
Kompartımandan dışarı çıkıp, koridordaki pencereyi açtı..
Başını uzattı , ılık esen rüzgarı hissetti yüzünde...
Ellerini iki yana açıp gülümsedi..
İşte tam o anda,
Kendine doğru yaklaşmakta olan beyaz gülü farketti...
Tüm safiyeti ve masumiyetiyle gül , bağırıyordu sanki
" al beni, al beni "
Elini uzatıp koparmak istedi..
Büyük bir heyecanla gülü kavradı,
İşte o anda gülün dikenleri eline battı..
Acıyla bıraktı gülü..
Dikenler elini kanatmıştı.
Hatta gülün beyaz yapraklarına da kan bulaşmıştı..
Her şey bir kaç saniyede olup bitmişti.
Bu kadar kısa süre, ikisinin de hayatını değiştirmişti..
Genç adam, belki dikenlerin acısını çabuk unutacak,
Ama sahip olamadığı gülü asla aklından çıkaramayacaktı..
Gül mü...
O, kırılan dalıyla asla başedemeyecek,
önce solup, sonra kuruyacaktı...
2.11.2013
.........
Kadın ya da erkek, fark etmez, huysuz bir insan düşünün... Geçimsiz, etrafını huzursuz eden, insanın enerjisini alan , hatta daha da ileri gidip zulmeden birisi...
Zamanla bu insanın halim selim bir kişiliğe büründüğünü gördüğünüzde acele etmeyin... Değişti, yola geldi diye hemen sevinmeyin...
Önce bir düşünün.. Bu değişimin sebebi ne ?
Hatalarını anlamış olması mı ?
Yaptıklarından duyduğu pişmanlık mı ?
Yaşın ya da yaşanılanların verdiği olgunluk mu ?
Yoksa karşısındaki insanların bilinçlenmesi ve başkaldırmaya başlamaları mı ?
Güçler dengesinin değişmesi mi ?
Eğer imkan bulsa, aynı tavırlara devam edip etmeyeceğinden emin değilseniz, boşuna sevinmeyin..Dışa vurulmasa bile içinde aynı duygular saklıysa, o insana asla güvenemezsiniz........
Zamanla bu insanın halim selim bir kişiliğe büründüğünü gördüğünüzde acele etmeyin... Değişti, yola geldi diye hemen sevinmeyin...
Önce bir düşünün.. Bu değişimin sebebi ne ?
Hatalarını anlamış olması mı ?
Yaptıklarından duyduğu pişmanlık mı ?
Yaşın ya da yaşanılanların verdiği olgunluk mu ?
Yoksa karşısındaki insanların bilinçlenmesi ve başkaldırmaya başlamaları mı ?
Güçler dengesinin değişmesi mi ?
Eğer imkan bulsa, aynı tavırlara devam edip etmeyeceğinden emin değilseniz, boşuna sevinmeyin..Dışa vurulmasa bile içinde aynı duygular saklıysa, o insana asla güvenemezsiniz........
LAF Ü GÜZAF .......4
İnsan hayatını ya da bir insanın niteliklerini, kendine has değerleri bir tablo gibi düşünün..
Ama domino taşlarından oluşturulmuş bir tablo...
İşte hayatımıza dahil olan her insan bize yakınlığı, verdiği değer ya da kendi donanımı ölçüsünde bu domino taşlarından birini ya da bir kaçını devirerek , bizim tamamlanmamıza katkıda bulunur..Ancak bunun karşılığında bedel ödememiz de mümkün.. İhtiyari ya da mecburi ayrılıklar gibi... Ya da her canımızın acıması neticesinde tecrübelerimizin artması gibi...
Bazıları da hayatımıza girer, bir başkasının yaptığını bozarak gider.. İnsanlara olan güvenimizin sarsılması , hayallerimizin yıkılması, umutlarımızın kırılması gibi..Hayatımıza giren her insan bize güzellik katmaz çünkü...
Kimi insan çok şanslıdır.. İyi bir aile, bilinçli ebeveyn sayesinde devrilen ilk taş, tüm güzelliği yavaş yavaş ve zamanı geldiğinde ortaya çıkarır.. Ya da bunu insanın ruh ikizi , eşi, dostum dediği kişi veya mürşidi yapar ... ( Buradaki mürşid doğru yolu gösteren, eğiten anlamında kullanılmıştır..)
En kötüsü ise, içinde sakladığı güzellikleri ortaya çıkarma imkanı bulamadan, kendini tamamlayamadan hatta tanıyamadan hayatın sonuna gelmektir..
Peki donanım insanın içindeyse, kendisi dışa vuramaz mı ? Mutlaka birilerine mi ihtiyaç vardır ?
Elbetteki hayır. Ancak bunu yapabilmek için insanın kendini aşmış olması gerekir. Ne geçmişle kapanmamış bir hesap, ne insani zaaflar, ne de törpülenmesi gereken necis duygular....Bunların olmadığı insanlar da büyük olasılıkla ya peygamberdir ya da evliyalar :))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)