Galeyana gelmek kolay ama çözüm değil.
Biraz feraset, biraz sükunet, çokça sağduyuya ihtiyacımız var..
3.06.2013
2.06.2013
İSYAN DOĞRU, ADRES YANLIŞ....
Kimse aynı inancı, düşünce yapısını, siyasi görüşü paylaşmak zorunda değil...
Kimse iktidarın her icraatini onaylamak zorunda değil..
Gösteri yapmak, yürüyüş düzenlemek izin alındığı sürece demokratik hak..
Hepsine eyvallah..
İyi de bu adam padişah değil ki..
Diktatör de değil..
Seçimle gelen seçimle gönderilir..
Elbette yanlışları çok, bazı sözleri yenilir yutulur gibi değil..
Halka rağmen inat etmesi de kabul edilir gibi değil..
Ama bir değil, iki değil, üçüncü döneminde bu hükümet...
Bunca yıldır muhalefet nerede??
Ne yapıyor???
"Halkın yakasından düş " demek kolay...
O düşmese de bu halk yakasından sıyırmayı bilir ..
Yeter ki sen iki yakanı bir araya getir önce...
İşte bu nedenle isyan bunca yıldır , bunca seçimdir başta kalan hükümete karşı değil,
Muhalefette acizlik gösterene yapılmalıydı...
Hala iktidar olmayı beceremeyene yapılmalıydı...
"Aziz Nesin haklı" demek işin kolayına kaçmaktır..
Beceriksizliği örtmez, züğürt tesellisidir....
Gerçekten uyandığına emin misin Türkiye ?
28.05.2013
.......
İnsan bazen mutlu olduğu için değil,
Mutlu olmak için hayal kurar.....
Hayallerinden ,
Yorulduğu için değil ,
Umudu tükendiği için vaz geçer....
Mutlu olmak için hayal kurar.....
Hayallerinden ,
Yorulduğu için değil ,
Umudu tükendiği için vaz geçer....
26.05.2013
DOZ AŞIMI...
Hani hastalıktan ölsem doktora gitmeyi sevmem, görmezlikten gelirsem düzeleceğim zannederim.. Mecbur kalıp gidersem, yazılan ilaçları düzenli kullanamam, bir süre sonra tamamen bırakırım hatta .Çok kötü biliyorum, ihmale gelmez biliyorum, sonra başım daha çok ağrır onu da biliyorum. Ama yine de bildiğimi okuyorum işte..
Şimdi gittin doktora ilaçlarını aldın diyelim. Neticede hepsi kimyasal. Bu nedenle bir sorun çözülürken, vücudun başka bir yeri elbette zarar görüyor. Safradaki problemi giderirken, karaciğer bozuluyor, dalak şişmesin derken, kalp büyüyor...O zaman ne yapmak lazım, baştan kendine iyi bakacaksın, küçük bir pürüz gördüğünde hemen çözüm bulacaksın.. Gözün üzerinde olacak... Tabi işi abartıp hastalık hastası da olmamak lazım..
İşin bu yönü kolay..
Asıl mesele, fiziki rahatsızlıklardan ya da aksiliklerden ziyade, ister ruhsal deyin, ister duygusal deyin ya da karakteristik deyin...işte onlar...
Mükemmel olanımız yok ki..Hepimizin hoşlanmadığımız yönlerimiz var mutlaka.. Olmalı zaten. En büyük hastalıktır kendini kemale ermiş zannetmek..
Düşününce en rahatsız olduğum yönlerimden biri " hayır " diyememek. İstemiyorum, hoşlanmıyorum, vaktim olmuyor, kafam kaldırmıyor, canım istemiyor ama kendimi mecbur hissedip yapıyorum ..Ondan sonra da yaptığım şeyden keyif almıyorum.. Zorlama var çünkü. İnsan kendisini mecbur hissettiği, görev gibi gördüğü eylemlerden pek hoşlanmaz ki yapı olarak.. Severek yapmalı, isteyerek... İşte bu zorlamalar üst üste gelince, hemen karar alıp, istemediğim bir şeyi yapmayacağım bundan sonra diyorum.. Diyorum da, bu ben merkezli bir yaşam tarzı oluveriyor ki, hiç haz etmem bu insan tipinden..
Mecburen başkalarıyla da iletişim halindeyim. Sorumluluklarım var. Sevdiklerim, saygı duyduklarım, incitmek, kırmak istemediklerim... Gönlünü almak istediklerim, mutlu etmek istediklerim... Onların hatırına katlanıyorum bazı olumsuzluklara.. Ufak tefek sorunlar olsa da görmezden geliyorum.. Ama bir an durup düşününce bir de bakıyorum ki, alttan alan hep ben olmuşum, aman sorun çıkmasın deyip diken üstünde yaşar hale gelmişim.. Yani uyumlu ve hoşgörülü olmak kişiliksizlik gibi algılanır olmuş hem tarafımdan, hem karşı taraftan..İşte tam bu anda baş kaldırıyorum . Kendimi korumaya alıyorum. Ne düşünüyorsam, ne hissediyorsam söylüyorum patır patır..Bu defa omuzlarımda ağır bir yük istemiyorum derken, insanları kırmaya başlıyorum . Bu da daha ağır bir vicdan azabıyla baş başa bırakıyor beni..
Hoşgörülü olmayı hedef haline getirdim hayatımın her diliminde.. Kırılsam da affettim, üstünde durmadım. Hatta çoğu zaman kıranın, üzenin peşinden gittim. Gönlünü almaya çalıştım, görmezden geldim.. Haksızsın diye inat etmedim. Ama bu defa da insanlar, yaptıklarının doğru olduğuna inandılar hep.. Kırıp dökmelerinin sonu gelmedi..O zaman da gardımı alıp sildim çoğunu .. Değer verdiklerimi, sevdiklerimi de çıkardım hayatımdan.. Orta yolu bulamadım anlayacağınız..
Bu konu çok su götürür biliyorum..
Ama anladım ki bir çizgisi, bir duruşu olmalı insanın.. Uç noktalarda dolaşmamalı..Esneme payım olsun, olacak elbette. Ama bu aralığı ne kadar uzun tutarsam o kadar yıpranacağım demektir....
Doz aşımına meydan vermemeliyim...
Ne eksik, ne fazla...
Herkes hak ettiği değeri bulmalı ve görmeli...
Yoksa ben kendimi değersiz hissetmeye başlayacağım..
23.05.2013
GİTME DESEN / M
Yenildik..
Neye yenildiğimizi bilmeden üstelik..
Yığın yığın toprak altında kaldık kimi zaman..
Kıpırdayamadık..
Soluklanamadık..
Sevdik, sevildik de,
Yaşayamadık..
Kelimelerde asılı kaldı bazen duygular ,
Ya da bakışlarda sustuk..
Kimi zaman arkamızı dönüp gittik,
Gidecek yerimiz olmadığını bile bile..
Giden kim olursa olsun, kalan çekti o yükü..
Sözünü tutmayan başı önünde geri döndü..
Ama biz yenildik..
Direnmek boşunaydı bilemedik..
Her gün batımında
El ayak çekildiğinde,
Usul usul sokulduk birbirimize,
Bazen unuttuk zamanı ,
Bazen ok gibi saplandı yüreğimize.
En zoru ayrılmaktı,
Gün doğmadan önce.
Alelacele,
Konuşmadan,
Ruhumuzun çığlıklarını bastıramadan...
Yenildik..
Neye yenildiğimizi bilemeden üstelik...
22.05.2013
İSTANBUL HATIRASI...
Arkadaşımı akrabasına emanet edip eve dönüş yoluna koyuluyorum.... da o kadar kolay değil tabi. Otobüsten in, metroya bin, sonra siteye giden servise yetiş.. Metroya gelince Taksim yazana atlıyorum . İşi garantiye almak için bakışlarından zeka fışkıran bir hanım kıza " sanayi durağına gider mi ? " diye soruyorum.. İşte aldığım evet cevabıyla hayatımın hatasını yaptığımı az sonra farkediyorum tabi..
Boş bir yer bulup kitabıma gömülüyorum.. Bu arada bir hanım kız " falan duraktayız, filan yere gidecek olanlar öteki falancaya binsinler" gibi bi anons yapıyor ama çok da kulak kabartmıyorum.. Bir ara başımı kaldırdığımda , herkesin metrodan indiğini, başkalarının bindiğini görüyorum..Sabit kalan bir ben bir de o gözlerinden zeka fışkıran kız... Aldırmıyorum, kitaba devam.. Az sonra kız yanıma geliyor " yanlış binmişiz, bu fünikülermiş " diyor.. Yani iki durak arası ( Taksim -Kabataş ) gelip gidiyormuşuz ! Tavafla ( 7 şavt) hacı olunuyor yanlış bilmiyorsam.. Ama Taksim- Kabataş arasında kaç kere gidip gelmekle ne olunuyor işte bu meçhul..Zaten o şaşkınlıkla ışık hızıyla inip, karşı tarafa koşturuyorum hemen..
Ya ben hayatımda ilk kez duyuyorum füniküleri.. İzmir'de vardı da ben mi öğrenmedim sanki. Adını söylemek bile zor, " mini mini birler" deseler daha mantıklı.. Ya da benim gibi köyden indim şehire durumuna düşenler için, "iki durak arası gelip giden, ne uzayan ne de kısalan ulaşım aracı " bile denebilir..
Hayır istanbul seni yenmeye geldim gibi bir iddiam da olmadı ki benim...Ne diye beni aptal bi duruma soktu anlamadım...Dedim dava açayım, vakit kaybı nedeniyle maddi, aptal duruma düştüğüm için de manevi tazminat talep edeyim ..Vazgeçtim, neme lazım şeytana pabucunu ters giydiren bir avukata denk gelirim de, şak diye "aptal" raporu dayar suratıma..
Evdekilere anlatıyorum, saflığıma gülmekten ölüyorlar.. Tabi ben de...
Böylelikle ana fikirsiz bir yazının daha sonuna geldik efendim.. Sakın ola ki, okuyup, " Telve de ne safmış " demeyiniz rica ederim :))
19.05.2013
......
Gittiğinde biter mi zannediyorsun ,
Ben ruhunu özgür bırakmadan...
Ruhun özgür kalır mı zannediyorsun,
Seni yürekten affetmeden...?
Ben ruhunu özgür bırakmadan...
Ruhun özgür kalır mı zannediyorsun,
Seni yürekten affetmeden...?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)