12.04.2013

........

Ne garip bir gündü..
Çok şey düşündüm, konuştum, kritik bir noktayı çözdüm kendimle ilgili..
 ( Nokta dediğime bakmayın...Benim için  yerçekiminin bulunması kadar mühim...)
ve günü içimi cız eden iki düşünceyle kapatıyorum..
acıtan ya da..
ne kadar kafa yorduysam, yok, bellekten çıkmadı bişey..
çok zorladım kendimi..ama çocukluğuma ait, bana ait ne bir oyuncak geldi aklıma,
ne de tüm ailenin birlikte olduğu keyifle, güle eğlene geçen bir an...
çok yazık be..





11.04.2013

........

Narindi..
kırılgandı..
buz dağına çarptığını anlayamadı..
koruyamadı
kollayamadı
tamir olmak istedi
daha beter yara aldı
tek kanadı vardı
uçmak, kanatlanmak istedi
onu da kırdı
kırıldı
yıprandı
yanlış yerde
yanlış mecralarda dolaştığını çok geç anladı
kendi gölgesinden bile sakınması gerekirken
gün yüzüne çıkması hataydı
şimdi içi sızlıyor
yüreğindeki ateş  ruhunu kavuruyor...
ne zor gerçekle yüzleşmek
çıkışın olmadığını bilmek
vaz geçti
en güvenli yeri kuyusu
guyucadısı artık kendinden bile saklanıyor..







BELİRSİZLİK BAZEN KÖTÜDEN HALLİCEDİR :)

 
yok gibi,
var gibi,
hiç gelmemiş gibi,
asla gitmeyecek gibi,
her şey gibi, hiç bir şey gibi..
gitmek ister gibi, kalmak ister gibi...
kafası  çok karışık gibi,  tıpkı benim gibi..




9.04.2013

KİMSE DUYMASIN, SUS....

  

Yaralı bi kuş gibisin ya hani...
Gönlün kırık,
Gözlerinde hüzün..
İçinde hayata karşı bir sitem...
Garip bir boşluktasın..
Sığınak arar gibisin..
Tamir olmak istiyorsun,
İçindeki   acıyı dindirmek..
Belki başını bir omza koyup doyasıya ağlamak..
Yeniden arınıncaya kadar,
Kanatlanıp uçuncaya kadar..
Dizlerine derman, gözlerine fer  geri dönünceye kadar..
Gönlü geniş biri genişletsin gönlünü istiyorsun..
Yeniden güvenmek insanlara
Ve tutunmak hayata...
Sen olmak yeniden..
O eski iyi, güçlü sen...
Kaybettiğin ne varsa geri almak istiyorsun ya..
Ruhun hafiflesin,
Yüzün gülsün istiyorsun..
Sakın kimselere belli etme..
Bilmesinler,
Anlamasınlar..
Bir yara da onlar açmasınlar..
Sus...
Köşene çekil..
Ne varsa kendinden var..
Sensin kendine  en büyük yar..
İnsanlar  senden beter derde düçar..
Farkederlerse yaralarını,  tuz basarlar.
Sus
Duymasınlar






GARİPÇE / 3. KÖPRÜ / KUŞLAR..




Pazar günü..Yağmur çiseliyor hafiften. Garipçe Köyü hedefimiz. Aslında bundan 4-5 yıl önce Koç Üniversitesi'ne kadar gitmiş, ilerisine geçmemiştim. İstanbul'un  bu tarafını görmemiştim daha doğrusu. Ama o zamanlar bayılmştım o yeşilliğe.
Muhteşem boğaz manzarası eşliğinde yolumuza devam ederken,  seyir tepesi  her halde burası, birçok araba kenara park etmiş deyip, biz de durduk.. Boğaza tepeden bakma hayaliyle. İyi ki de durmuşuz. Fotoğraf çeke çeke ilerlerken, 5-6 kişi kenarda durmuş, teleskop benzeri bir cihazla kah gökyüzünü seyrediyor, kah konuşuyorlar.. Sorduğumuzda kuşları beklediklerini söylediler. Kuş sürüsü geçecekmiş az sonra. Onlar da kuş gözlemcisiymiş.
  
Biz sorular sordukça, konuyla ilgilendiğimizi anlayan orta yaşı biraz geçmiş  kibar bir bey başladı anlatmaya..Kuş gözlemcisi olmak, oldukça sabır isteyen bir işmiş. Ne zaman geçecekleri belli değil zira. Ayrıca, İstanbulda hava günlük güneşlikken, burası buz keser, yollar donar, üşürsünüz diyor. Saatlerce beklemek sabır ister.  peki diyorum, siz her hangi bir yere, kuruma, üniversiteye bağlı mı çalışıyorsunuz? .. Hayır diyor,  ama bu iş sponsorsuz olmaz. Üniversite sponsor olur, bizden her hangi bir kuş türü hakkında bilgi ister. ne zaman burdan geçerler, sayıları, türleri, meteorolojik değişimlerde nasıl tavır sergilerler, onları araştırırız.
  
30 bin kuş türü varmış. Mesela leylekler, toprağın ısınmasını bekleyip, ne kadar yılan, kerkenkele varsa temizlermiş.
Baykuş yılda 1500 tarla faresi yermiş. Kerkenezler,  kerkentekeleri...
Buralarda domuz çok olur diyor. Onların leşleri akbaba ve karaçaylaklar tarafından temizlenmezse, bakteriler çoğalır, havaya suya karışır.
Arı şahinler, eşek arısıyla beslenirmiş. Herhangi bir leşten bir parça koparan arı şahin, bunu eşek arısının   görebilecğei bir yere koyar, o leşi yiyip karnını doyurunca, yuvasına gidene kadar takip edermiş. Daha sonra  eşek arısının yuvasının olduğu kısmı pençeleriyle eşeler, kovanla birlikte dışarı çıkartıp yermiş. Arı şahinin baş bölgesindeki tüyler çok sık olduğu için, arılar hiç bir şey yapamazmış.Eğer arı şahinler, eşek arılarının sayısını dengede tutmazsa, bal arılarıyla beslenen  eşek arıları çoğalacak ve  denge bozulacak.
En ilginç olan kuş türlerinden biri de ebabiller.. Tüm yaşamları havada geçer,  kolay kolay yere konmazlarmış. Yemeleri , içmeleri, çiftleşmeler hep havada.. Senede sadece 1,5- 2 ay  yumurtlama döneminde  yere konan bu hayvanlar, bu dönemde ormanlık alanlara ihtiyaç duyarlarmış.Ebabiller olmasa sivrisinekler çoğalır diyor, gönüllü rehberimiz..
başka ülkelerde, mesela Romanya'da kuşlar rahatsız olmasın diye trafik durur, onların yuva yaptıı alanlarda araba kullanamazsınız, yüksek sesle müzik dinleyemezsiniz, çünkü hayvanlara saygı duyarlar.. Ama biz şimdi bunca hayvanın yaşama  hakkını çiğneyip, buraya 3. köprüyü yapmaya çalışıyoruz diyor. mesele sadece ağaçların kesilmesi, doğanın mahvolması değil. Sadece kuşlar da değil, binlerce sincap, tırtıl, kelebek.... yuvasız kalacak, rahatsız olacak..
Peki diyorum, Koç Üniversitesi yakınızda, onlarla işbirliği yapıp sesinizi duyuramaz mısınız ?
Acı bir tebessüm beliriyor yüzünde, neden güldüğü anlıyorum tabi. Onlar bu üniversite kurulurken tam 200 bin (!)  ağaç kestiler diyor.. Kimi kime şikayet edeceğiz ki ? Kanım donuyor.. Dile kolay 2 değil, 20 değil 200 bin ağaç..
Asıl tehlike havaalanı da yapılanca ortaya çıkacakmış. Çünkü kuşlar kendilerini gördükleri ilk ışığa doğru atarlarmış.. Uçakların motoruna bir çok kuş çarpacak, ölecek, belki de uçağı düşürecek...
"Kuşlarımız ölmesin, uçaklarımız düşmesin..."
Bu kadar  bedel ödemeye değer mi ? Doğanın daha az zarar göreceği bir yer bulunamaz mı ? Bulunabilir elbette, ama rant paylaşımı sözkonusu ya, birilerinin cebi dolacak ya.. Çoktan hesaplar yapılmış, yerler tutulmıştur..Yazık çok yazık... Tamam ben de  insan olarak yaşadığım sürece çevreye zarar veriyorum. Kimyasal kullanıyorum bol bol,  hiç bir şey yapmıyorsam oksijen tüketiyorum.. Ama  "tüy dikmenin"  de alemi yok ki...

 Biz sordukça anlatıyor, büyük bir üzüntüyle..Aynı zamanda da umutla.. Bunları insanlara duyurun diyor..Hatta bizimle birlikte  anlatılanları dinleyen genç, sıkılmış olacak ki araya girip, " dürbünüzü alıp bakabilir miyim " diye soruyor.. Azıcık sitemle, " tamam bakarsın, acele etme, önce bunları bi dinle " diyor...
Anlatılanlardan aklımda kalanlar bunlar. Ama çok etkiledi beni. Bu muhteşem manzarayı seyrederken 3-5 yıl sonra  buraların ne hale geleceğini insanın muhayyilesi almıyor. Üzülüyorsunuz. Peki karşılığında ne yapıyoruz, koca bir hiç... Ünsiyet peydah ediyor bir süre sonra... İçinizdeki o cızlama geçiyor.. Bu kadar üzülürken , 2 saat sonra  mükellef bir masada buluyorsunuz işte kendinizi.. Müstahak...Bize her şey müstahak !!!




Garipçenin en güzel görüntülerinden biri bu bence... Hele o yamaçtaki eve bayıldım. Bu evde oturup, bir yanda ağaçlar, karşımda deniz, yaşamak isterdim. Ama imkansız.. Neden mi.. Hele bir köprü yapılsın, havaalanı kondurulsun bi yerlere, bakın bakalım bu manzaradan eser kalıyor mu ?





8.04.2013

EVLİLİK AKDİ...

" Cidden anlamıyorum" dedi.."Siz kadınlar ne istiyorsunuz?"...
Benim bildiğim her kadının ne istediği farklıdır. Çünkü insanların öncelikleri farklı. Ve eminim ki, herkes istediği  neyse, bunu karşı tarafa mutlaka dili döndüğünce aktarıyordur..
İşte evlilik ya da birlikteliği güzel yapan, dört dörtlük insanların birbirini bulmaları değil,  insanların önceliğini bulmalarıdır.
" Bence evlilikler, 5 yılda bir yenilenen sözleşmeye tabi olmalı"...
Bu fikri Hülya Avşar da atmıştı ortaya..Ama olmaz, mantıklı değil.. Sen evlen, 2 sene sonra çocuk için işinden feragat et, doğur, büyüt.... Sözleşme yenileme zamanı hoppp kapı önündesin..Çocuk ne olacak o ayrı konu..
Ben diyorum ki, insanlar evlenmeden önce mutlaka ve mutlaka 2-3 aylık kursa tabi tutulsunlar, kurs sonunda kişilik testleri yapılsın, şiddet  bağımlısı mıdır, madde bağımlısı mıdır, sorumluluk sahibi midir.....ne menem şeyse ortaya çıksın..Durumun vehametine göre, kurs tekrarlansın, tedaviye yönlendirilsin...Hatta 5 yılda bir testler tekrarlansın..
Saçma demeyin..İşe başvurduğunuzda sabıka kaydı istenmiyor mu? En azından ehliyet almak istediğinizde.. Yani sizin  bir arabayı kumanda edebilmeniz için sicilinizin  temiz olması gerekirken, aileyi çekip çevirmeniz daha mı hafife alınır bişeydir ki bu fikir saçma olsun ? Arabanızı mutad aralıklarla muayeneye götürüyorsunuz,  kadın - erkek, ailenin  yapı taşı ise, onların da bakımdan, kontrolden geçmesi gerekmez mi ?
İşte o zaman boşanmalar azalacaktır, kadın şiddet görmeyecek ve canından olmayacaktır, bugünün mutsuz çocukları ,geleceğin problemli  insanları ortalıkta kol gezmeyecektir...Kadını, erkeği ile mutlu bir toplum istiyorsak,  ciddi önlemler almamız gerekir bence...




7.04.2013

.....


Egosu yüksek insanlara dikkatle bakın...
Acaba hangi eksikliklerini bastırmaya çalışıyorlar ?.....