4.02.2013

İZMİR'İM....

     Dün hava çok güzeldi.. Tabi insan böyle havaları değerlendirmek istiyor.. Yaklaşık 1 ay önce  yine bir pazar gezmesi yaparken, işi epeyce abartmış, Karaburun'a kadar gitmiştik. Manzaralar harika. Küçük küçük koylara dalası geliyor insanın. İşte  bu gezinti esnasında  muhteşem bir yer görmüştük. Hemen gidip baktık.. Daha yeni devralmışlar,  temizlik yapıyorlardı. .Orada oturup bir kahve içmek, her şeye değerdi. Dün hava güzel olunca yine oraya gidelim dedik.. Düşünün evden 100 km ( tam olarak 105 ) öteye kahve içmeye gidiyorsunuz. Allah akıl fikir  versin bize ne diyeyim.. Ama tabi ki, sonu hüsran oldu, yine açılmamış bizim yer. Yani ne zaman açıp da para kazanacaklar anlamadım ki ...Neyse, yine de şikayetçi olmadık tabi bu durumdan...Gözümüz gönlümüz açıldı.. Bilgisayara yükleyebildiklerimden seçtiklerim işte bunlar.. Muhteşem İzmir'in, göz gönlü açan, doyuran, ferahlatan  karelerinden seçmeler....















SEVENLERİN AŞKINA....

Sabahın  kör bir vakti..
Henüz gün ışımamış, yarı uykulu yoldayım...
Bir önce evime varsam da, kendimi uykuya atsam.. Radyoda şu aralar en sevdiğim şarkı..Tarkan söylüyor.."Sevenlerin aşkına,  sev beni..."
Ne menem bir şey bu sevgi ki, canlı cansız her varlığı ayakta tutuyor..
Sadece insanlara değil, diğer canlılara da enerji veriyor.
Nedir bu bitmez tükenmez sevme- sevilme isteği...
Ama en çok da sevilme..
Acaba diyorum,önemsenme ve değer verilme isteği mi daha baskındır insanda yoksa sevilme isteği mi ? İnsan sevdiğini önemser, ama önemsediğini sevmeden saygı duyabilir..
Hep taltif edilme isteğinin temelinde nasıl bir yoksunluk yatar acaba ?. Çocukluktan gelen  hiçleştirme hareketleri mi? Öz güven eksikliği mi ?
Oysa insan dediğimiz varlık, kendi  tanımalı, bilmeli değil mi? Artı ve eksi yönlerinin farkına varıp, kendindeki olumlu değerler   öz güven için neden yetmiyor? Neden illaki  başkasından onay bekliyor?
Üstelik, başkasının önemsemesi kişinin kendi davranışlarıyla doğrudan orantılı değilken...Bir insan size değer verir ya da vermez. Bu onun bileceği bir iş. Siz ağzınızla kuş tutsanız da bazen kimseye yaranamazsınız. Bu  bir çekimdir. Olur ya da olmaz. Hatta  insanın üstüne çok fazla gitmek, değer kazanmaya çalışmak itici bile gelebilir bazen..
Bir çok ilişkinin bitiminde  karşıdaki insandan yoksun kalmaktan ziyade, O 'nun hatıralarında iyi yer edinememe  kaygısı yer alır..
Kendini bilmeli insan önce.. Başkasından beklediği değeri önce kendine vermeli.. Bu da sanırım bir ölçüde komplekslerden kurtulup, kendisiyle barışması halinde mümkün...







3.02.2013

HÜZÜNLERİM ...HOŞGELDİNİZ..



Ey hüzünlerim, hoş geldiniz...
Gerçi siz benden hiç gitmemiştiniz..
Avının en dalgın halini bekleyen avcı gibi
Hep beni kuytu köşelerde beklersiniz...





31.01.2013

EVLİLER DE SEVER (Mİ?) / SEVGİ ÖZGÜR MÜDÜR...

     
 "Sevgi yargılanmaz" dedim.."Evet, ama tam özgür değil sevgi" dedi...Olmamalıydı da zaten..Bana göre  sevebilirsiniz, ama bunun dışa sirayet etmesi, teşmil edilmesi hoş olmaz.. Toplumun değer yargılarına, düzenine ters düşer..İçte ne yaşarsan yaşa.. "İnsan düşündüğü gibi, hissettiği gibi yaşamalı...Hiç gizli yaşanır mı, o zaman sevgiyi tam anlamıyla yaşamış olmaz ki insan"....
    Muhatabım, ortayı geçmek üzere olan, muhtemelen evliliğinden sıkılmış ve yeni heyecanların peşinde olduğunu tahmin ettiğim bir bey.. Tartışma konumuz ise,  geniş kapsamlı olmakla beraber, evli bir insanın  eşinden başkasını sevip sevemeyeceği üzerine... Beyefendi, almış sazı eline ha bire döktürüyor. Sevebilirmiş, yaşamalıymış, insan özgür olmalıymış, neden toplumun baskılarına ve güdük kalmış kurallarına uyacakmışız....İnsan birden fazla kişiyi de sevebilirmiş, ama toplum baskısı öne çıktığı için gizli yaşanıyormuş, bu da sevginin tam tezahürüne engelmiş...
    Tamam dedim, bir gün eşiniz karşınıza dikilip, ben başkasını seviyorum dese, bu ilişkimi onayla ki ben ele ele diz dize yaşayabileyim...Dışarıda   dolaşıp, bir yerlerde kahve içeyim dese cevabınız ne olurdu diye soruyorum . Afallıyor. Çünkü hiç çalışmadığı bir yerden soru geldi. Sevgi, sevene de sevilene de zarar vermez, sınırsız yaşanmalı diyen adam , birden ne diyeceğini bilemedi.. Efendim eşi belki aradığı  her şeyi zatında bulabilirmiş, böyle bir ilişkiye tevessül etmeyebilirmiş...miş miş. miş...
     Oruç Aruoba, şu an ikinci kez okuduğum " İLE" kitabında der ki, ( mealen yazıyorum ) " bir çok şeyi en mükemmel şekilde yapacağınız bir kişi bulamazsınız.. Bir şeyi biriyle iyi yaparken, başka bir şeyi ötekiyle iyi yaparsınız" .. Biriyle oturup tartışmak çok hoşunuza gider, başkası size yaşam enerjisi verir, ivme kazandırır.. Bir diğeri kendinizi tanımanıza yardımcı olur vs. vs. vs.. Ama kendinize eş seçeceksiniz ortalama her şeyi en iyi yapmaktan keyif aldığınız birini seçersiniz...
    Yani efendim, siz kimsiniz ki her şeyin en iyisini sizde bulsun... Yüklenmeye devam ediyorum .." diyelim ki, her şeyi sizde bulamadı ve sevdi, tepkiniz ne olurdu"..." Bilemem , bunu kestirmek zor " diyor..E hani sevgi özgür olacaktı... Hani gizli yaşanırsa sevgi tam anlamıyla tezahür etmezdi, inkişaf etmezdi?..."sevgini destekliyorum diyebilir misiniz " diye soruyorum, desteklemeyebiliyorum diyor...
    Efendim, her türlü görüşe açığım.. Kafama, mantığıma, kişiliğime uymayan  görüşleri  tartışabilirim. Ama rica ederim, altı boş olmasın savunulanların..  Kendi açısından düşünüp, çok cazip gördüğü bir durumun, görüşün, sözün savunucusu olanlar,  savunduklarının altında ezilebileceklerini de hesaba katmalılar.. Özgürlük kendime olursa ala, pek güzel, ama başkasına aynı özgürlüğü tanımam diyorsanız, hiç çıkmayın karşıma...Hele ki, eşim aleni yaparsa, bu hayvansal ve içgüdüsel bir özgürlük olur  derseniz,  ben de size  bir   hayvan sürüsünü durduracak kadar " çüşşş" derim...
     İnsan bugün kerih gördüğü ve asla tasvip etmediği, etmeyeceği durumlara düşebilir. Hayatın insanı nereye savuracağı belli olmaz.  Ayıpladığı bir şeyi, kendisi yaparken de bulabilir bir anda.. Bunu hoş karşılayabilirim.. Dediğim gibi, şartlar insana ne getirir,  ( afedersiniz)  insana t....nü nasıl yalattırır  belli olmaz... Ama  ben yaptım oldu,  yaparım olur, lakin karşımdaki yapmamalı derseniz    sinir katsayım  daha fazla  dinlemeye izin vermez....







30.01.2013

HİSSEDEBİLİYOR MUSUN....

gecenin karanlığında,
bir damla göz yaşı düşer toprağa..
alev renginde güller biter...
ve bir feryat yükselir  semaya...
sanki tüm mahlukat titrer....





29.01.2013

OLDU DA İYİ Mİ OLDU..

Bazen zafer kazandığını hisseder, sevinirsin..İçin kıpır kıpırdır.
İstediğin olmuştur...
Şu an senden iyisi de yoktur..
Az biraz, yani çok değil, 3-5 dakika geçince durup düşünürsün...
Ezilip, büzülerek hatta yalvararak elde edilen sonuç için onurun berdel verilmiştir...
Neyin zaferi,  bu zafer çığlıkları neyin nesi...
Hıçkırıkların   çıkar sahneye sonra...
Ne sevincin kalır, ne huzurun...
Elde var, atsan atılmaz, satsan satılmaz bir şeyler işte....






28.01.2013

MİM...MİM...MİM..

 Safransarı  arkadaşım beni  mimlemiş.. Sanırım okuyunca çok da pişman olacaktır :) Ben bu mim işini öğrenemedim, bir türlü ortaya güzel bir şey çıkartamıyorum ama neyse.....İşte mim..

Şu an olsa çok sevinirdim...
Şu an öyle bir ruh halindeyim ki, hani "tuttuğum altın olsa" yine de mutlu etmez beni...

Şimdi orada olmak vardı...
Dışarıda lapa lapa kar yağarken, bir dağ evinde çıtır  çıtır odunların yandığı şömine önünde olmak vardı.. Elimde kitap ve kahve..Ne televizyon olsun, ne de internet...Ama arkada çok hafif bir müzik olabilir...

Nerede o eski günler..
Bak ben bugün çok güzel bir söz söylemiştim, arkadaşımla konuşurken ama,  zerre aklımda değil şu an.... Hımmm hatırladım sanırım...Bir insan, yaşadığı kötü olaylar karşısında   haddini aşacak kadar sabır, metanet,  anlayış, dirayet..... gösterdiyse, zamanla  yaşadığı kötü hadiselerden ziyade,   bu sergilediği  insan üstü tavır için pişmanlık duymaya, keşke demeye başlar... Şimdi sorunun bu konuyla ne alakası var diyeceksiniz.. Bilmem,  alaka şart mıydı ?.. Ben beğendim ve yazdım :)

Neleri özlüyorum ?
 Çok tatlılardı, çok akıllılardı , çok uslulardı.. Beni hiç üzmediler... Hala da öyleler.. Çocuklarımın çocuklukları :)

Çok severim..
Sanırım duymayan, bilmeyen kalmadı..Uzun ve yalnız yolculukları severim.. Hani gerçekleştirebilir miyim bilmiyorum.  Ama bir gün, amaçsız, belirsiz , istediğim yerde konaklayabileceğim bir yolculuğa çıkmak istiyorum..

Nefret ederim..
İşte bu konuda sayfalar dolusu yazabilirim..
Çocuklarını döven anneleri sevmem..
Bana değer vermeyen birini çok önemsediğimde, O'nun için kaygılanıp üzüldüğümde, benimle olmak yerine başkalarıyla olmayı tercih ettiğinde...kendimi sevmem..Arkamı dönüp gidemediğim için...
"........ yapmayı, konuşmayı sevmem"  diyenleri, o şeyi yaparken ya da konuşurken görürsem sevmem...
Ben birine bir konudan rahatsızlığımı dile getirmeye çalışırken,  beni dinleyip olayı sorgulamak yerine savunmaya geçenleri sevmem..Hatta bununla yetinmeyip, " ama sen de....." diye başlayan cümleler sarf ederlerse daha da çok sevmem.. Önce benim derdimi bi çözelim, senin varsa problemin söyle onu da halledelim...Bir taraf saldırır, diğeri savunmaya geçerse sorunlar sadece büyür...
Bir soru sorduğum zaman cevabını vermek yerine lafı dolandıranları da sevmem...
Hayatım şöyle kötü, böyle kötü  diye hiç durmadan şikayet edenleri de sevmem.. Kimse sadece mutlu ya da sadece mutsuz değildir bana göre.. Zaten hayat dediğimizin gayesi  mutlu olmaya çalışmak değil,  mutlulukla mutsuzluk arasındaki dengeyi kurmaya çalışmaktır..İşte bu nedenle  her daim mutluluktan sarhoş olmuş vaziyette gezenleri de sevmem..  Tabi ki, bu  halet-i ruhiyesini, etrafa  pozitif enerji olarak  yayanlardan bahsetmiyorum.. Benim dediğim  burnu bir karış, aklı da onun bir tık üstünde, havada  gezenler....

Bugünlerde çok dinledim..
Aslında son zamanlarda  hiç bir şarkı üzerinde yoğunlaşmadım ne yazık ki...Yani bu soruyu es geçiyorum...

Şimdiki ruh halim..
Hazmedememe, öfke....ama bu defa fevri davranmayıp, sabredeceğim...:)..

Kimseyi mimlemiyorum, isteyen yapsın diyorum....