Yine sabah oldu..
Yeni bir gün başlıyor. Ve ben oradaki insanların güne nasıl başladığını düşünmek bile istemiyorum..Aynı umut var mı acaba içlerinde? Yoksa her geçen gün omuzlara iyice çöküyor mudur acı ?
Evlat, eş, kardeş , baba .. kaybetmenin üzüntüsü umutları boğmuş mudur çoktan ?
Birey olarak üzülüyoruz .Elimizden pek de bir şey gelmiyor. Ama sosyal paylaşımlardan izlediğim kadarıyla finans kurumlarının , bankaların borçları silmesi, kulüp, dernek ve grupların ( Çarşı gibi ) Soma'daki çocukların eğitimlerini üstlenmeleri sevindirici.. Elbet bunlar acıyı hafifletmez, ama en azından hayatı kolaylaştırır diye düşünüyorum..
Hadi siyasetçiler, şimdi sıra sizde.. Oturup düşünün, kendinize yakışanı değil, böyle durumlarda ne yapılması gerekiyorsa onu yapın...
16.05.2014
14.05.2014
UYUDUM /UYUYORUM /UYUYORUZ
Dün gece epeyce bir şeyler okuduktan sonra, hem ağrıyan gözlerimden hem de sabah yola çıkacağımdan dolayı uyumaya karar verdim. Aslında benim için erken bir vakitti 2.30 da uyumak. Deliksiz bir uyku çekmişim. Sabah 7 civarı uyandım ve Denizli'ye doğru yola koyuldum...
Yol boyunca radyo dinledim. Soma' daki felaketten haberim vardı elbette. Ama bu kadar büyük boyutlu olduğunu bilmiyordum. İçim acıdı. Kendimden utandım. Deliksiz uyumuş olmaktan dolayı vicdan azabı çektim bi an.
Umutla yakınlarının maden ocağından sağ salim çıkmasını bekleyen, uyumadan, dinlenmeden ocak ağzında dua eden insanlar geldi aklıma. Onların yaşadıklarını ne kadar anlayabilirim ki? Sonuçta ateş düştüğü yakıyor.
Üzülüyorum, üzülüyoruz. Ama yaşadığımız her felaketten sonra bir kaç gün galeyana geliyoruz, tepki gösteriyoruz ..Sonra.... Sonra normal hayatımıza dönüyoruz. ta ki, yeni bir felakete kadar... Her kafadan bir ses çıkıyor, eleştiriyoruz. Kalıcı çözümlere yanaşan olmuyor ne yazık ki...
Kaçırılan ya da kaybolan çocuk olaylarında, hayatına kastedilen, kocaları, aileleri, sevgilileri tarafından öldüren kadın cinayetlerinde de aynı.
Uyuyoruz, uyutuluyoruz....
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum..Henüz dışarı çıkarılmamış işçilerin de sağ salim kurtulmalarını umut ediyorum...
Yol boyunca radyo dinledim. Soma' daki felaketten haberim vardı elbette. Ama bu kadar büyük boyutlu olduğunu bilmiyordum. İçim acıdı. Kendimden utandım. Deliksiz uyumuş olmaktan dolayı vicdan azabı çektim bi an.
Umutla yakınlarının maden ocağından sağ salim çıkmasını bekleyen, uyumadan, dinlenmeden ocak ağzında dua eden insanlar geldi aklıma. Onların yaşadıklarını ne kadar anlayabilirim ki? Sonuçta ateş düştüğü yakıyor.
Üzülüyorum, üzülüyoruz. Ama yaşadığımız her felaketten sonra bir kaç gün galeyana geliyoruz, tepki gösteriyoruz ..Sonra.... Sonra normal hayatımıza dönüyoruz. ta ki, yeni bir felakete kadar... Her kafadan bir ses çıkıyor, eleştiriyoruz. Kalıcı çözümlere yanaşan olmuyor ne yazık ki...
Kaçırılan ya da kaybolan çocuk olaylarında, hayatına kastedilen, kocaları, aileleri, sevgilileri tarafından öldüren kadın cinayetlerinde de aynı.
Uyuyoruz, uyutuluyoruz....
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, ailelerine sabırlar diliyorum..Henüz dışarı çıkarılmamış işçilerin de sağ salim kurtulmalarını umut ediyorum...
12.05.2014
......
Bu hayatın çekilmez yanları var... İnsanı boğan, çaresiz bırakan, bunaltan, yoran yanları..Eh eli mahkum çekiyoruz işte, başka çare yok, kaçacak, saklanacak yer yok.. Her şeye eyvallah da, en kötüsü ne biliyor musunuz ?
Biliyorsunuzdur muhtemelen de, benimkiyle örtüşmüyor olabilir. Ne de olsa tecrübeler farklı..
İşte tecrübe, demek istediğim tam da bu..
En kötüsü tecrübenin alınıp satılan, miras yoluyla devredilen , genlerle aktarılan bi'şey olmaması..
İlla ki yaşanacak, o sıkıntılar çekilecek, acı yüreğin tam orta yerini dağlayacak ki, o tecrübeden pay alınsın.. Bedava yok yani.. Bedeli ağır olacak, inim inim inletecek...Yoksa bu bel nasıl bükülür, saçlar nasıl ağarır değil mi :))
Biliyorsunuzdur muhtemelen de, benimkiyle örtüşmüyor olabilir. Ne de olsa tecrübeler farklı..
İşte tecrübe, demek istediğim tam da bu..
En kötüsü tecrübenin alınıp satılan, miras yoluyla devredilen , genlerle aktarılan bi'şey olmaması..
İlla ki yaşanacak, o sıkıntılar çekilecek, acı yüreğin tam orta yerini dağlayacak ki, o tecrübeden pay alınsın.. Bedava yok yani.. Bedeli ağır olacak, inim inim inletecek...Yoksa bu bel nasıl bükülür, saçlar nasıl ağarır değil mi :))
...........
Sanırım 9-10 yaşlarındayım..Sabahın ilk saatlerinde gözümü açıyorum. Yer minderindeyim.
İki kanatlı tek pencerenin aydınlattığı küçük bir oda. Tam karşımda maviye boyanmış kapı. Pencereyle aynı renk. Ve ikisi arasında tel dolap..Dolabın önünde dedem. Yüzünü pencereden gelen aydınlığa dönmüş, önünde rahle. Üzerinde Kur'an-ı Kerim.. Sanırım sesini duymuyorum.. Hafif öne arkaya eğilerek, içinden okuyor.
Sağ tarafımda ocaklık.. Ve ninem ( anneannem) ateşi yakmış, ekmek yapıyor sacın üzerinde.. ( O zamanlar ekmekler günlük olarak her sabah yapılırdı ). Ortalığı mis gibi ekmek kokusu sarmış.. Sağ tarafımdaki duvarda asılı küçük bir saat. Üzerindeki tavuk, her saniyede başını yere eğip, yemleniyor... Tam arkamda duvarın dibinde sedir.... Bir ucunda yorganlar üst üste yığılmış....
Her insanın sığınağı, limanı vardır. Başı dara düştüğünde, sıkıldığında, üzüldüğünde, bunaldığında, önemli bir karar arefesinde....... saklandığı, düşüncelere daldığı, rahatladığı , çıkar yol bulduğu/ bulmaya çalıştığı bir sığınak... Kendini güvende, rahat, huzurlu, dingin hissettiği bir liman... Bu kişi de olabilir, her hangi bir yer de, hatta bir eylem..... Bazen bir şiir, bir şarkı....
Galiba benim sığınağım işte bu hatıra.. Son günlerde çok fazla aklıma geliyor.. Aslında sığınmayı gerektirecek bir hal üzere de değilim. Gayet iyi olduğumu bile söyleyebilirim.. Ama neden aklıma geliyor o sahne çözemedim....
11.05.2014
MADEM KEDİDEN KORKUYORDU.....
Dün hayatımın en özel ve güzel günlerinden biriydi. İlkokul öğretmenim ve 6 arkadaşım, Denizli 'den İzmir'e bana geldiler. Onları evimde ağırlamak, misafir etmek beni çok mutlu etti. Arkadaşlarımdan biriyle ilk kez karşılaştık. Ama ne sıcak bir kucaklaşmaydı :) Sanki araya 5-10 gün girmiş gibi, aynı samimiyetle..
Gerçi hafızam ne yazık ki onlarınki kadar iyi değil. Bir çok şeyi hayal meyal hatırlıyorum.. Ama asla unutamayacağım anılarım da var.. Mesela öğretmenimizin çok disiplinli olması. Bu yaşına rağmen hala hafızası ve aklı bizden iyi işliyor..
Biz diğer sınıflardan yarım saat erken gelir, bahçede sıraya dizilirdik. Ev ödevlerimiz zil çalmadan bakılırdı. Korkardık öğretmenimizden. Ama bir o kadar da sever, saygı duyardık. Tembelliğe müsamahası olmazdı. Azıcık dayak yediğimiz de olurdu tabi :)) Gerçi ben sıra dayağı hariç, hiç dayak yemedim. Pek uslu bir öğrenciydim övünmek gibi olmasın :) Şimdi çoğumuz okuyup bir meslek sahibi olduysak, O'nun temelimizi iyi atmasındandır. İyi okul arayanları anlayamam bu nedenle. Önemli olan öğretmenin iyi olmasıdır bana göre. Özel okul, devlet okulu ayrımı sosyalleşme açısından, ufkun geniş olması bakımından değerlendirilebilir. Neyse, bu çok tartışılacak bir konu , geçelim...
Bir çok arkadaşımla faceten de görüşüyoruz. Malum, evimizin bireyi, canımız, ciğerimiz bir kedimiz var. Her halini, gök görmediğin bir kedisi olmuş kıvamında paylaşıyorum. Evde de görünce aman pek sevdiler. Ama bizimki ağır abi rolünde. Pek pas vermedi. Yine de sıkıştırıp, kucaklarında fotoğraf çektiler sırayla. Tabi bu arada öğretmenimiz kediden korktuğu için, salonda yalnız kaldı bir müddet.
Ritüel sona erdiğinde mutfağa geçtim. F. yanıma gelip kulağıma fısıldadı " Kız Telve, madem öğretmenimiz kediden korkuyordu, bizim oğlanların niye aklına gelmedi, sınıfa bir kedi soksalardı da o kadar dayağı yemeseydik " :))
10.05.2014
KUŞKULUYUM / DUYGULUYUM....
Seni sevmeliyim , biliyorum..
Belki de seviyorum, bilmiyorum.
Ve ben bu kuşku arasında kapana kısılmış gibi çaresizce çırpınıyorum...
Bana göre, bir an, bir yerde bağlar koptu ya da hiç bir zaman olmadı o bağ, bilmiyorum...
Ama sen de ben de , aslında birbirimize her zaman muhtacız biliyorum..
Ve ben bu iki duygu arasında hep kendimi sorguluyorum...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)