Bir insanı ne kadar severseniz sevin mutlu edemeyebilirsiniz...
Çünkü sevgi soyutluğuna inat, somutluk ister...
Sözle yetinmez, icraat ister..
Eğer sevmek fiilinin içini dolduramıyorsanız, yani sözlerinizle davranışlarınız birbiriyle örtüşmüyorsa problem var demektir.
Bir de şu var tabi ki, sevgi dilinden anlamak... Herkes sevgisini farklı dile getirir, sevildiğinden farklı şekilde emin olur. Bu ikisi örtüşüyorsa, ne mutlu size...
Dilin, gözlerin konuşması kadar, sevgi dilinin uyumu da önemlidir...
29.10.2013
25.10.2013
LAF Ü GÜZAF.....1
Madem her gün saatlerce konuşuyoruz, bari çıkardığımız sonuçları derle topla, blogda yayınla dedim, sen yayınla deyip, üzerime attı... Bence güzel bir seri olur....En azından denemiş oluruz, beğenmezsek siler atarız, yumurta küfesi yok ya sırtımızda... Bu lafı ne çok kullanır oldum bu günlerde....:)
- Bazı insanların meslek seçimlerinde , ideallerinden ve hayallerinden ziyade geçmişte yaşadıkları travmalar etkili oluyor. Kötü geçmiş bir çocukluk, aile içinde yaşanan şiddet, anne-baba sevgi ve şefkatinin eksikliği, had safhadaki geçim sıkıntıları, aileden birinin amansız hastalığı...... Bu nedenlerden dolayı, zengin bir işadamı, doktor, hukuk adamı.... gibi olayların gidişatını değiştirebileceği ya da gücü elinde bulundurabileceği, haksızlığa uğrayanın yanında yer alabileceği mesleği seçiyor, örselenmiş çocukluğa sahip olanlar...
Ve ne yazık ki bu travmaların çoğunun tedavisi ya mümkün değil ya da çok zor. İşte bundandır ki, eğitimi, titri, sosyal hayattaki yeri ne olursa olsun, karşıdan ne kadar saygın görünürse görünsün, bu insanların ruhunu ele geçiren zaafları var, kimsenin bilmediği karanlık yönleri. Hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkan ve sizi şaşırtan, inanmakta güçlük çekeceğiniz ve asla konduramayacağınız yönleri.... ya da kim bilir..." yönlerimiz"... var.....
- Bazı insanların meslek seçimlerinde , ideallerinden ve hayallerinden ziyade geçmişte yaşadıkları travmalar etkili oluyor. Kötü geçmiş bir çocukluk, aile içinde yaşanan şiddet, anne-baba sevgi ve şefkatinin eksikliği, had safhadaki geçim sıkıntıları, aileden birinin amansız hastalığı...... Bu nedenlerden dolayı, zengin bir işadamı, doktor, hukuk adamı.... gibi olayların gidişatını değiştirebileceği ya da gücü elinde bulundurabileceği, haksızlığa uğrayanın yanında yer alabileceği mesleği seçiyor, örselenmiş çocukluğa sahip olanlar...
Ve ne yazık ki bu travmaların çoğunun tedavisi ya mümkün değil ya da çok zor. İşte bundandır ki, eğitimi, titri, sosyal hayattaki yeri ne olursa olsun, karşıdan ne kadar saygın görünürse görünsün, bu insanların ruhunu ele geçiren zaafları var, kimsenin bilmediği karanlık yönleri. Hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkan ve sizi şaşırtan, inanmakta güçlük çekeceğiniz ve asla konduramayacağınız yönleri.... ya da kim bilir..." yönlerimiz"... var.....
KIRIK KANATLAR / HALİL CİBRAN
Halil Cibran.. Lübnan doğumlu olmasına rağmen, Amerika'da uzun yıllar yaşamış yazar, şair, ressam ve filozof....Belki çok yönlü olması nedeniyle, kitabı okurken şiirsel bir dil hissettim. Tanımlamaları, tahlilleri ve tasvirleri oldukça etkileyici..
1883 yılında doğan yazar, daha 16 yaşında iken Amerika'dan vatanına yaptığı ziyaret neticesinde, umutsuz bir aşka tutulur, Yaşadıklarını iki yıl sonra kaleme aldığı " Kırık Kanatlar " kitabıyla ölümsüzleştirir.
Kırık Kanatlar, babasının isteği doğrultusunda piskoposun yeğeni ile evlenmek zorunda kalan Selma Kerami ile Cibran'ın umutsuz aşkını anlatırken, aynı zamanda toplumun kadına bakışını da irdeliyor.
Gerçek aşk, ruh bütünlüğüdür. Eğer iki ruh gerçek anlamda birleşmişse, toplumun baskılarından, yargılarından ve koyduğu kurallardan sıyrılmış, zaman ve mekanı aşmış demektir. Bu nedenle de bedenlerin ayrı yerde olması aşka halel getirmez. Tam aksine, aşkın temizliğini, aşka rağmen dürüst ve ilkeli kalabilmeyi mümkün kılar.
- Saflığın insanı boş kıldığı, boşluğun da onu aldırmaz yaptığı söylenir.....Fakat çok hisseden ve az şey bilen duyarlı genç, iki güç tarafından zorlandığı, kemirildiği için, güneşin altındaki en talihsiz yaratık durumundadır. Yalnızlığın yumuşak, ipek elleri vardır, güçlü parmaklarıyla yüreği kavrar ve ıstırapla inletir onu. Yalnızlık kederin müttefiki olduğu gibi, ruhsal yücelmenin de yol arkadaşıdır . (s.7)
- Ve anladım ki, insan hayatında en azından bir kere yeniden doğmazsa, var oluş kitabında boş bir sayfa olarak kalıyor. (s.9)
- Gerçek güzellik , adına aşk denen ve kadınla erkek arasında var olabilen , gönüller arası ruhi bir rabıtadır. (s.19)
- Aşk hayatta bulunabilecek tek sahici özgürlüktür, çünkü ruhu öylesine yüceltir ki, ne insanların yaptığı yasalar ne de doğanın ortaya koyduğu olgular karmaşası yolundan çevirebilir onu.. ( s.21)
- Sessizlik ölümden daha acıtıcı değil midir ? (s.23)
-Mahzun bir gönül, ancak benzeriyle birleştiği zaman huzur bulur..(s.26)
- İki ruh arasında anlaşmanın tek yolu konuşmak değildir....... Ağızdan çıkan sözlerden daha büyük ve saf bir şey var : Sessizlik.. (s. 31)
- Aşk ruhsal yakınlığın ürünüdür ..(s.37)
- Kendi ruhumu seninki için bir zırh haline sokacağım; kalbimi senin güzelliğin için bir barınak ve göğsümü de elemlerin için bir mezar yapacağım... (s.61)
- Kadın , bir ulus için lambadaki ışık gibidir.Lambanın haznesindeki yağ az olunca, ışık da cansız olmaz mı ?
Kederli ruh, onu ayakta tutacak ferahlamayı yalnızlıkta bulur. Yalnız ruh, yaralı bir geyiğin sürüden ayrılması gibi, insanlardan uzaklaşır ve iyileşinceye ya da ölünceye kadar bir mağarada yaşar.. (s.77)
- Engelleri, zorlukları göğüslemeye cesaret etmek, rahata ve emniyete boyun eğmekten daha soylu bir davranıştır. ( s.79)
- Anne, her şeydir bizim için. kederli günlerimizin tesellisidir o ; sıkıntılı günlerimizin umudu ve kendimizi zayıf hissettiğimiz anlarda yanımızda hissettiğimiz güç....Aşkın kaynağıdır o ; aşkın, merhametin, sevginin ve bağışlamanın..
Ve anne, bu yaratılmış alemini topyekun varlığın prototipi, güzellik ve sevgiyle yoğrulmuş ezeli ruhudur .(s.84)
- Umutsuzluk, görme gücümüzü zayıflatır, kulaklarımızı da tıkar. Gamdan, kasvet veren hayallerden başka bir şey göremez, acıyla sıkılıp açılan kendi yüreğimizin vuruntusundan başka bir şey işitemez oluruz. (s. 91)
- Ateşle arınan ve gözyaşıyla yıkanan ruh, halkın utanç ve şerefsizlik dediği şeyden daha yücedir ve insan kalbinin ürettiği yakınlık duygularına karşı çıkarılmış tutsaklık yasalarından ve adetlerden de bağımsızdır. Bu ruh, utanmadan ve özgüven içinde Tanrı'nın huzuruna çıkabilir. (s.98)
- Zulme başkaldırmayanın kendisi de bulaşmıştır zulme..(s.104)
- Koşullu ya da sınırlı sevgi, sevende, sevilene sahip olmak ister ; ama sınırsız ve koşulsuz sevgi, sevende yalnızca kendisinin var olmasıyla yetinir. (s.107)
- Engelleri ve zorlukları aşmayı cesaretle göze almak, bencilce huzur ve güvenlik aramaktan daha asil bir davranıştır. (s.108)
- ...Bir kere Tanrı'nın gölgesini gören ruh , artık bir daha korkmaz şeytani hayaletlerden..Ve bir kere göğün nuruna , rahmetine çevrilen göz, bir daha yeryüzünün acılarıyla kararmaz. (s.111)
İyi okumalar...
24.10.2013
İYİLEŞEMEYENLER.....
Akıl ; affet,
unut,
zamana bırak diyor...
Ama yürek öyle mi ya,
yürek unutmuyor,
yürek affetmiyor...
Kırıklarım çok derin, ulaşılamaz yerde diyor..
İşte bundandır ki,
mesafeler kapanmıyor,
ruhlar birleşmiyor...
22.10.2013
ŞİMDİ OKULLU OLDUK, SINIFLARI DOLDURDUK.......
Neredeyse kaçırıyordum başvuru süresini. Az evvel iyi ki aklıma geldi de hallettim. En azından online başvuru tamam. Şu andan itibaren üniversite öğrencisiyim :)
Felsefe mi sosyoloji mi gelgitlerinden sosyoloji galip çıktı . Psikolojiyi tercih ederdim ama, ne yazık ki öyle bir bölüm yok. İstanbul Üniversitesine kaydoldum, kaç senedir açık öğretimi var araştırmadan üstelik. Umarım yanlış yapmamışımdır.
İkinci üniversite düşünenler varsa ellerini çabuk tutsunlar derim. 1 Kasım son başvuru tarihi...
Başvuruyu yapar yapmaz, " biter mi bu dört yıl " dedim... Bitireceğime hiç ihtimal vermiyorum gerçi ama zorunluluk yok nasılsa.... Malum, çabuk bıkıyorum her şeyden:)
Atılsam da sıkılsam da, başka bölüm seçerim :) Tarihte de aklım kaldı mesela....Yine de ümitvar olmakta fayda var.....
20.10.2013
YARIM KALDI / K
Yarım kalmak nedir bilir misin ?
Başladığın bir kitabı bitirememek...sonunu merak ederken üstelik...
Ya da ince belli bardaktaki çayı soğutmak..
Girdiğin sokakta çıkışı bulamamak nedir bilir misin ?
İncitmekten korkarak başladığın cümlelerin gerisini getirememek...
İşte öyle yarım kaldım ben. Artık ne geri dönebiliyorum, ne de bir adım atabiliyorum..... Şu an mı ? İnan yaşadığımı bile anlayamıyorum bazen..
İlk kez dün fark ettim sonbaharı. Hatta belki de hayatım boyunca hiç böylesine içimde hissetmemiştim, düşen sarı yaprakları, rüzgarda savruluşlarını.... Böylesine üşümemiştim akşamın karanlığında , ürpermemişti içim...
Korkuyorum galiba... Kış gelecek eminim, ama ardından bahara ulaşır mıyım bilemiyorum..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)