25.10.2013

KIRIK KANATLAR / HALİL CİBRAN



      Halil Cibran.. Lübnan doğumlu olmasına rağmen, Amerika'da uzun yıllar yaşamış yazar, şair, ressam ve filozof....Belki çok yönlü olması nedeniyle, kitabı okurken şiirsel bir dil hissettim. Tanımlamaları, tahlilleri ve tasvirleri oldukça etkileyici..
    1883 yılında doğan yazar, daha 16 yaşında iken  Amerika'dan vatanına yaptığı ziyaret neticesinde,  umutsuz bir aşka tutulur, Yaşadıklarını iki yıl sonra kaleme aldığı  " Kırık Kanatlar " kitabıyla ölümsüzleştirir.
       Kırık Kanatlar,   babasının isteği doğrultusunda piskoposun yeğeni ile evlenmek zorunda kalan Selma Kerami ile  Cibran'ın umutsuz aşkını anlatırken,  aynı zamanda toplumun kadına bakışını da irdeliyor. 
       Gerçek aşk, ruh bütünlüğüdür. Eğer iki ruh gerçek anlamda birleşmişse, toplumun baskılarından, yargılarından  ve koyduğu kurallardan  sıyrılmış, zaman ve mekanı aşmış demektir. Bu nedenle de  bedenlerin ayrı yerde olması aşka halel getirmez. Tam aksine, aşkın temizliğini, aşka rağmen dürüst  ve ilkeli kalabilmeyi mümkün kılar. 

Kitaptan hoşuma giden bazı satırlar ;

- Saflığın insanı boş kıldığı, boşluğun da onu aldırmaz yaptığı söylenir.....Fakat çok hisseden ve az şey bilen duyarlı genç, iki güç tarafından zorlandığı, kemirildiği için, güneşin altındaki en talihsiz yaratık durumundadır. Yalnızlığın yumuşak, ipek elleri vardır, güçlü parmaklarıyla  yüreği kavrar ve ıstırapla inletir onu. Yalnızlık kederin müttefiki olduğu gibi, ruhsal yücelmenin de yol arkadaşıdır .  (s.7)

- Ve anladım ki, insan hayatında en azından bir kere yeniden doğmazsa, var oluş kitabında  boş bir sayfa olarak kalıyor. (s.9)

- Gerçek güzellik , adına aşk denen ve kadınla erkek arasında var olabilen , gönüller arası ruhi bir rabıtadır. (s.19)

- Aşk hayatta bulunabilecek tek sahici özgürlüktür, çünkü ruhu  öylesine yüceltir ki, ne insanların yaptığı yasalar ne de  doğanın  ortaya koyduğu olgular  karmaşası yolundan çevirebilir onu.. ( s.21)

- Sessizlik ölümden daha acıtıcı değil midir ? (s.23)

-Mahzun bir gönül, ancak benzeriyle birleştiği zaman huzur bulur..(s.26)

- İki ruh arasında anlaşmanın tek yolu konuşmak değildir....... Ağızdan çıkan sözlerden daha büyük ve saf bir  şey var : Sessizlik.. (s. 31)

- Aşk ruhsal yakınlığın ürünüdür ..(s.37)

- Kendi ruhumu seninki için bir zırh haline sokacağım; kalbimi senin güzelliğin için bir barınak  ve göğsümü de elemlerin için bir mezar yapacağım... (s.61)

- Kadın , bir ulus için lambadaki  ışık gibidir.Lambanın haznesindeki yağ az olunca, ışık da cansız olmaz mı ?
  Kederli ruh, onu ayakta tutacak ferahlamayı yalnızlıkta bulur. Yalnız ruh, yaralı bir geyiğin sürüden ayrılması gibi, insanlardan uzaklaşır ve iyileşinceye ya da ölünceye kadar bir mağarada yaşar.. (s.77)

- Engelleri, zorlukları göğüslemeye cesaret etmek, rahata ve emniyete boyun  eğmekten daha soylu bir davranıştır.  ( s.79)

- Anne,  her şeydir bizim için. kederli günlerimizin tesellisidir o ; sıkıntılı günlerimizin umudu ve kendimizi zayıf hissettiğimiz anlarda yanımızda hissettiğimiz güç....Aşkın kaynağıdır o ;  aşkın, merhametin, sevginin ve bağışlamanın..
Ve anne, bu yaratılmış alemini topyekun varlığın prototipi, güzellik ve sevgiyle yoğrulmuş ezeli ruhudur .(s.84)

- Umutsuzluk, görme gücümüzü zayıflatır, kulaklarımızı da tıkar. Gamdan, kasvet veren hayallerden başka bir şey  göremez, acıyla sıkılıp açılan kendi yüreğimizin vuruntusundan başka bir şey işitemez oluruz. (s. 91)

- Ateşle arınan ve gözyaşıyla  yıkanan ruh, halkın utanç ve şerefsizlik dediği şeyden daha yücedir ve insan kalbinin ürettiği yakınlık duygularına karşı çıkarılmış tutsaklık yasalarından ve adetlerden de bağımsızdır. Bu ruh,  utanmadan ve özgüven içinde  Tanrı'nın huzuruna çıkabilir. (s.98)

- Zulme başkaldırmayanın kendisi de bulaşmıştır zulme..(s.104)

- Koşullu ya da sınırlı sevgi, sevende, sevilene sahip olmak ister ; ama sınırsız ve koşulsuz  sevgi, sevende yalnızca  kendisinin var olmasıyla  yetinir. (s.107)

- Engelleri ve zorlukları aşmayı cesaretle göze almak, bencilce huzur ve güvenlik aramaktan daha asil bir davranıştır.  (s.108)

- ...Bir kere Tanrı'nın gölgesini  gören ruh , artık bir daha korkmaz şeytani hayaletlerden..Ve bir kere göğün nuruna , rahmetine  çevrilen  göz, bir daha yeryüzünün acılarıyla kararmaz. (s.111)



İyi okumalar...




24.10.2013

İYİLEŞEMEYENLER.....


Akıl ; affet,
unut,
zamana bırak diyor...
Ama yürek öyle mi ya,
yürek unutmuyor,
yürek affetmiyor...
Kırıklarım çok derin, ulaşılamaz yerde diyor..
İşte bundandır ki,
mesafeler kapanmıyor,
ruhlar birleşmiyor...



22.10.2013

ÜŞÜYORUM...


Öyle kelimeler ser  ki  üzerime ...
Yüreğim  ısınsın...





ŞİMDİ OKULLU OLDUK, SINIFLARI DOLDURDUK.......

Neredeyse kaçırıyordum başvuru süresini. Az evvel iyi ki aklıma geldi de hallettim. En azından online başvuru tamam. Şu andan itibaren üniversite öğrencisiyim :)
Felsefe mi sosyoloji mi gelgitlerinden sosyoloji galip çıktı . Psikolojiyi tercih ederdim ama, ne yazık ki öyle bir bölüm yok. İstanbul Üniversitesine kaydoldum, kaç senedir açık öğretimi var araştırmadan üstelik. Umarım  yanlış yapmamışımdır. 
İkinci üniversite düşünenler varsa ellerini çabuk tutsunlar derim. 1 Kasım  son başvuru tarihi...
Başvuruyu yapar yapmaz, " biter mi bu dört yıl " dedim... Bitireceğime hiç ihtimal vermiyorum gerçi ama zorunluluk yok nasılsa.... Malum, çabuk bıkıyorum her şeyden:) 
Atılsam da sıkılsam da, başka bölüm seçerim :) Tarihte de aklım kaldı mesela....Yine de ümitvar olmakta fayda var.....









20.10.2013

YARIM KALDI / K



Yarım kalmak nedir bilir misin ?
Başladığın bir kitabı bitirememek...sonunu merak ederken üstelik...
Ya da ince belli bardaktaki çayı soğutmak..
Girdiğin sokakta çıkışı bulamamak nedir bilir misin ?
İncitmekten korkarak başladığın cümlelerin gerisini getirememek...
İşte öyle yarım kaldım ben. Artık ne geri dönebiliyorum, ne de bir adım atabiliyorum.....  Şu an mı ? İnan yaşadığımı  bile anlayamıyorum  bazen..
İlk kez dün fark ettim  sonbaharı. Hatta belki de hayatım boyunca hiç böylesine içimde hissetmemiştim, düşen sarı yaprakları, rüzgarda savruluşlarını.... Böylesine üşümemiştim akşamın karanlığında , ürpermemişti içim...
Korkuyorum galiba... Kış gelecek eminim, ama ardından  bahara ulaşır mıyım bilemiyorum..





15.10.2013

MUTLU BAYRAMLAR.....

Bugün kimsenin boynu bükülmesin,
Kimse zulüm görmesin ,
Herkes mutlu
Herkes umutlu olsun..
Bugün
ve hergün ...





14.10.2013

BEN DE BÜYÜYÜNCE "AYKIRI" OLCAM !!!

       

   Her bayram gittiğimiz bir teyze vardı.  O'nu ziyaret etmeye bayılırdık. Küçük havuzlu, kenarında renk renk gülleri olan  bahçesi insanın içini açardı.. Yüzünde hep hüzünlü bir gülümseyiş ......  Sevgi doluydu. Çok yaramaz bir oğlu (  yaramaz dediysem, çocukça yaramazlıklar değil,  koca adamdı  )  vardı ve onun her hatasına rağmen sarıp sarmalaması,  sahiplenmesi hoşuma giderdi. İşte annelik bu derdim. Ne olursa olsun, evladını bırakmama...
        Asıl hoşuma giden yönü ise, bayramlarla   kısıtlı  olan  ziyaretlerimizde tatlı yerine yaprak sarması, biber dolması ikram etmesiydi :) Ve şeker yerine sakız.... Seviyorum bu tür kalıpları aşmış insanları, kendine özgü tavrı olanları...