28.01.2013

......

sureten her şey güzeldi..
ama hiç bir zaman,
zahir, batına
olamadı ayna...
belki de  bu yüzden,
ruhsuz yaşandı..
hepsi
 yarım yamalak kaldı...





26.01.2013

AYLİN....BİR KÜÇÜK YÜREK..



    Bardaktan boşanırcasına yağıyordu yağmur..İnsanlar aceleyle oradan oraya koşarken,  sadece Aylin hiç  hareket etmeden, öylece  olduğu yerde duruyordu..Ne   ıslanmak umurundaydı, ne de koşuşan insanlar. Kucağına aldığı kedi yavrusunu ısıtmaya, bir yandan da sakinleştirmeye çalışıyordu.  Şimşek çaktıkça iyice  büzüşen kedi yavrusu, nasıl olduysa bir anda Aylin'in elinden kurtulmuş,  yağmurun altında, koşarak gözden kaybolmuştu..
     Kedi yavrusunun ardından buğulu gözlerle bakarken,  uzun süredir  hiç bir canlıyı, kendisine bu kadar yakın hissetmediğini farketti. Üzüldü.. Ama artık oyalanmanın  alemi yoktu, çünkü az sonra hava kararacaktı. Adımlarını hızlandırdı,  bir an önce yurda dönmeliydi. Yaklaştıkça yavaşladı..Yine kızacaklardı, belki de  azıcık dayak yiyecekti . Aldırmadı, geçiyordu ki canının acısı hemen...
    Kimseciklere yakalanmadan içeri girmeyi planlarken ,  gardiyan karşıladı O'nu... Ablalarından duymuştu, sert mizaçlı olduğu için , herkes gardiyan diyordu. Omuzlarından tutup,  sertçe sarstı, sonra  etini burdu Aylin'in.."Akıllanmayacak mısın sen kız, dayak arsızı oldun iyice.. Nerdesin bu vakte kadar? "
   Kedi yavrusu gibi, Aylin de gardiyanın elinden fırlayıp kaçtı içeri.. Hemen  yatakhaneye gitti, dolabını açıp  giysilerini çıkardı. Büyük bir çeviklikle üzerini değişti..Tam 4 senedir bu yurttaydı. Daha 5 yaşındaydı ilk geldiğinde.. Hiç başkasının  değiştirmesine izin vermemişti elbiselerini.. Söz vermişti o kendine, daha geldiği ilk gün.. Hayatı boyunca da o sözünü tutmaya yeminliydi..
   Bir anda annesi düştü yine aklına..Şimdi yanında olsaydı, saçlarını tarasaydı eskisi gibi...Her akşam, hikayeler anlatarak tarardı saçlarını..İnce ince örer, uçlarını  başka başka renkli iplerle bağlardı.. İşte  o anlar, Aylin'in hayatındaki en güzel   dakikalardı..Annesinin önüne oturup,  kendisini O'nun  yumuşacık ve şefkatli ellerine, tatlı sesine bıraktığı anlar...
   Ama yüzünü hatırlayamıyordu bir türlü....
   Kimselere saçlarını taratmadı bir daha...Hatta her işini kendi görmeye çalışırdı. Hayatın  ,  savunmasız bir anda arkadan vuran kalleşliğine karşı dimdik duracaktı ayakta. Ölse minnet etmeyecekti kimselere, ram olmayacaktı.. Ama çocuk haliyle ancak bu kadar oluyordu işte.. Üstü başı genelde perişandı. Çoğu insan  gerçek adını bilmez, pasaklı diye çağırırdı zaten. Hiç de şikayetçi değildi bu durumdan. Böylelikle, annesinin "Aylinnn"  diyen kadife sesi, karışmıyordu başka seslerle...
    Biliyordu, çok güzeldi annesi..
    Ama yüzünü hatırlamıyordu bir türlü..
    En son o gece....O gece   babasının  hırpaladığı andaki sesler  çınlıyordu bazen kulağında.. Annesinin feryatları, babasının  saçlarından tutup yere fırlatışı.....Korku içinde  elleriyle kulaklarını kapatır, bu işkencenin bitmesini beklerdi hep  Aylin.. Çok korkuyordu babasından..Bir defasında annesinin çığlıklarına dayanamamış, önüne atlamıştı. İşte alnındaki iz de o günden kalmıştı. O da dayaktan nasibini almış, bir daha cesaret edememişti kavgaya karışmaya. ...
    Belki de  çoğunlukla ağlarken gördüğü için, unutmak istemişti o melek yüzü. Derin acıların bıraktığı derin izlerle dolu o yüz, annesinin olmamalıydı,  hafızasına kazınmamalıydı... Ama  sesi...ah o sesi.. Her gece gözlerini kapatıp hayal etmese nasıl dayanırdı bu  küçücük yüreği bunca acıya...
   İşi bittikten sonra yatağına uzandı hemen..Yorulmuştu, acıkmıştı da hatta.. Canı yemekhaneye gitmek istemiyordu. Yine kızacaklar, azarlayacaklardı. Ama  bu gece kendinden emin değildi. Eğer birisi bir şeyler söylerse, ağlayabilirdi. Başkasının yanında ağlamaktansa, aç uyumayı yeğledi.. Yorganın altına girdi...       Yavaşça,  değil birilerinin, kendisinin bile duymasından korkarak  " annee"  dedi.. "Anne ne zaman alacaksın beni yanına"... Sustu...Gözlerinden iki damla yaş aktı önce. Hemen sildi o küçücük elleriyle.. Kimse görmemeliydi. Daha fazla hakim olamadı kendine..Hem kim olacaktı ki bu vakitte yatakhanede.. Herkes yemek yiyordu şu an... Önce sessiz, sonra tutamadığı hıçkırıklarla usul usul  ağladı bir süre...
    Bir kaç kez derin derin içini çekti..Artık tutamıyordu göz kapaklarını, gözlerini kapadı, uykuya daldı...Ama hala gözlerinden yanaklarına   damla damla süzülüyordu,  küçücük yüreğinin acısı....
   
    








25.01.2013

SUÇLUYU / M / Z


kandırmadım
ne seni, ne de kendimi
sadece bir çıkış aradım..
belki de 
ruhumuzun kıvrımlarındaki,
aklımızın karanlık köşelerindeki hezeyanlara
sonu gelmeyen sorulara
çıkmazlara
bir çıkış aradım
belki de işime geldi perdelemek
çıkış demek, üstünü örtmek..
oysa yüzleşmeliydim
çok önce.
çökmeden daha dibe...
sen biliyordun ..
su akamadı,  yolunu bulamadı..
ve ben bir avuç suda boğuldum..
şimdi sen kıyıdasın
kendince haklı ve masumsun..
ama kendine göre olmuyor işte doğrular...
ya sen de yüzleş kendinle
ya da  an olur  geçmiş bulur seni , yargılar..
artık ne kesilen cezanın hükmü var
ne da yaşanmış sayılanların...
kocaman bir yalan ,
 hem de  bizi içine alan..
ya kurtulalım bu saçma hezeyanlardan
ya da batalım
ama ne yaparsak yapalım
 aynı cezaya mahkum olalım...







24.01.2013

SABAH OLUNCA HAYIR OLUR MU ?


Lise son sınıftaydım. Yani üniversite sınavlarına hazırlandığım sene...Annemle babam 1,5 - 2  aylığına yurt dışına çıkmışlardı....
Hem de benden küçük 3 kardeşimi de bana bırakarak...
Hem de başımızda bir büyük olmadan...
Üstelik kardeşlerimin yanında, bir de  koyunun bakımını omuzlarıma yükleyerek..
Ya, köyde olsak hadi neyse,  şehrin ortasında insan üstelik kendisi de yokken, kurbanlık koyun alıp evde besler mi ?
Ben anlamadığım için bu işlerden, koyun hastalandı bir süre sonra.. Aldı mı beni bir telaş. Neyse ki arka sokakta bir veteriner komşumuz vardı. O'nu çağırdım hemen..Akıllı , tamam sağ olsun geldi, baktı, iğne vurdu ama, "sabahı çıkarırsa ne ala" dedi gitti.. Çok yem vermişim meğer, o da ben verdikçe yemiş. Mide fesadı geçiriyormuş zavallım..
Ben sabahı zor ettim tabi. 5. katta oturuyoruz..Uyanır uyanmaz,  şimşek hızıyla indim merdivenlerden.. Arka bahçeye dolandım hızla.. Ama kalbim nasıl çarpıyor bir bilseniz... Sanki yerinden fırlayacak.. O kısacak anda ne kadar dua ettim "n'olur ölme "  diye kimbilir.. Tam  balkonun altına geldim baktım ki,  uzanmış yerde , bacakları kaskatı yatıyor..
Ölmüş...
Suçluluk duygusu..
Vicdan azabı..
Beceremedim  düşüncesi...
Emanete hıyanet...
Neler geçti o an aklımdan...
Şimdi ne zaman  zor bir dönemeçten geçecek olsam , o anki duygular gelir üşüşür beynime...
Aynı endişeler...
İsteklerimin, hayallerimin, emeklerimin neticesinin, beklediğim, istediğim ne varsa..... hepsinin  ölü koyun gibi cansız önümde uzanıvereceğini düşünürüm....






SONRA KONUŞALIM..!

kavga etmek


Bir insanla tartışırken, size " sonra konuşalım " diyorsa, bu tartışmanın istenmeyen yere gitmemesi için alınabilecek  en mantıklı karardır.
İki taraf sakinleşince, orta yol mutlaka  bulunur..
Ama o " sonra" asla gelmiyorsa, ya sizi gözden çıkarmış demektir,
 Ya da muhatabınız, problemlerle  yüzleşecek kadar güçlü değildir..
Sadece  üstünü örter...
Ve yaşanan, adı her neyse, biter.....
O insanın hayatı  "sonra" larla geçer gider....






SIZI

ince bir sızı...
varla yok arası...
gerçek olamayacak kadar belirsiz..
hayal zannetmeyecek kadar can yakıcı...
bazen azalan,
bazen çoğalan....







23.01.2013

BİR YOL/ YOLCULUK HİKAYESİ..


     Büyük patron dün sabah " İstanbul'dan araba getirilecek"  dediğinde hemen atladım "Ben seve seve gider getiririm" .. Seviyorum ya uzun ve yalnız yolculuğu,  güya  keyifli bir yolculuk olacaktı. Sabah gün doğmadan yola çıkıp, güneşin doğuşunu  seyredecektim, hatta yol boyu güzel resimler çekecektim.. İstediğim yerde durup   mola verecektim.  Hemen 2 uçağıyla  gittim. Sağ olsunlar iner inmez hava limanından  aldılar.Yarı uyur, yarı uyanık bir gece geçirdim.
     Ben sabah 5 te yola çıkıp, bir an önce , trafik yoğunlaşmadan  İstanbul'dan çıkmayı planlarken , ev sahibimin, "sabah trafiği ters akar, Avrupadan Anadoluya geçiş sakin olur, o kadar erken çıkmana gerek yok  ısrarıyla evden çıkmamız 6.30'u buldu. O'nu da metrobüse bırakacakmışım, hem kendim yola çıkarsam temden dolanarak gidermişim, beni  E-5 e çıkaracakmış, falan filan. Buna da tamam dedim. Uyar akıllıyım ya ben. Ne deseler " he " demek zorundayım sanki. 
    Tabi yola çıktıktan sonra başladı bizimki mızmızlanmaya. Yanında kart yokmuş (akbil mi ne )  ya görevli yoksa n'apcakmış, ortada kalırmış, iyisi mi  O'nu büroya bırakmalıymışım. Ya ben diyorum  şeyim, sen diyorsun kaç çocuk var derler bizde.. Aynı o hesap, ben bir an önce şu İstanbul'dan çıkayım diyorum, sen beni trafiğin ortasına sokuyorsun...
     Neyse Merter'e bıraktım O'nu. İnerken tarif etti. Şuradan sağa dön, sonra ışıklardan bir daha sağa, Ankara tabelasını görünce yine sağa dön... Bir dakika ya, hep sağ sağ gidersem  , mantıken başlangıç noktasına dönmem gerekmiyor mu ? Neyse döndüm sağ sağ... Evet  E5 e çıktım. Hani trafik  yoğun olmayacaktı, yoksa millet beni yolcu etmeye mi çıktı acep, öndekiler de ...önden gidene ne deniyordu ya ?  eskort... hah işte eskortluk yapıyor öndekiler de...Gıdım gıdım giderken aldı beni bi sıkıntı, ne zaman hava aydınlandı, gün doğdu farkında değilim. Aman bir yağmur bastırdı yolda, göz gözü görmüyor.  Oysa ben yağmurlu havayı da severim ama, görüş alanı diye de bir şey var.  Zaten gözler uzak- yakın  görmüyor..
    Bütün bunların üstüne yolda bir kuşa çarpmaz mıyım. E be yavrucum, ne atlarsın arabanın önüne.. Durdum ama  göremedim, lakin arabanın sağ ön tamponundaki kan lekesi cinayetimin en büyük delili. İçim sızladı gerçekten.  irice de bir kuştu. Anlamam ki maktülün cinsi neydi.. Kandil mübarek günde bir cinayetim eksikti. Allah beni affetsin...
    Molaları sorarsanız, sadece  Susurluk'ta durabildim. Yani diyete girecek zamanı da bulmuşum. İnsan künefe yemeden kalkar mı oradan..  Halbuki diyetteyim de ne oluyor, hiç bir şey yemiyorum, ama o yemediğim hiç bir şeyler yine bende kilo olup konuşlanıyor...Alacağım olsun diyorum artık..
     14.30 itibariyle, İzmir'e evime geliyorum.. Oh beee dünya varmış. Bir de bakıyorum ki,  okumam gereken blog yazıları birikmiş. Ödevini yapmayan öğrenci psikolojisi uyanıyor bende, eğer yazılanları okumazsam... Yarına hepsini okumayı umut ediyorum..
   Yorgunum okuyucu... Dinlenmeyi hak ettim :) Herkese hayırlı kandiller...