Hygge Felsefesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hygge Felsefesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1.10.2018

HYGGE FELSEFESİ

BAŞKA BİR GÖKYÜZÜ / EMİLY DİCKİNSON

Daima açık ve durgun
Farklı bir sema,

Ve karanlığa rağmen
Değişik bir gün ışığı var orada;

Solgun ormanlar dert değil,
Sessiz tarlalara etme aldırış,

Yaprakları yeşil
Bir küçük orman var yaz kış

Ve parlak bir bahçe var,
Kırağı ve donun asla uğramadığı;

Solmayan çiçeklerin içinde
Arıların vızıltısını işitirim:

Gel gir, bahçeme
Yalvarırım kardeşim !

Sanırım insanın içine huzur veren, bu yazıya daha uygun başka bir şiir olamazdı. Zülfü Livaneli'nin Serenad adlı kitabını okurken karşıma çıkan bu şiir , Hygge felsefesi için yazılmış adeta.
Peki nedir bu Hygge felsefesi?
İnternette gördüğü, okuduğu, karşılaştığı her güzel ve faydalı bilgiyi bana aktaran , çok iyi bir "medya okuyucusu" olan  sevgili hayat yazar  sayesinde duydum ben de.
Türkçe karşılığı yok, ama "kendini mutlu etme sanatı" diyebiliriz. Gerçi  olumlu düşünme, iyi şeyler yapma, anda kalma olarak adlandıranlar da var. Olumsuz hava şartlarına, insanı depresif ruh haline itmeye yetecek iklimine rağmen , dünyanın en mutlu ülkeleri arasında yer alan Danimarka'dan çıkmış bu felsefe. Gelelim gerekli malzemelere;

Olmazsa olmazı samimi bir ortam
İster eviniz, ister sahil,ister bir dağ evi. Hiç önemli değil. Kendinizi nerede rahat ve güvende hissediyorsanız . Evde ışıkları söndürüp, mumlar yakabilirsiniz. Üstünüze pijamalarınızı ya da  salaş kazaklarınızı, ayağınıza yünlü çoraplarınızı geçirebilirsiniz. Nasıl rahat ediyorsanız. Amaç zaten negatif enerjiden kurtulmak, rahatlamak, enerji depolamak ve mutlu olmak.
Eğer sahildeyseniz ateş yakabilir, etrafında çember oluşturabilirsiniz.

Beraber vakit geçirmekten hoşlandığınız insanlar
Aile fertleri, kuzenler,arkadaşlar, dostlar, kardeşler... Hiç fark etmez. Yeter ki gerginlik yaratmayacak, olur olmaz şeylere takılıp kırılmayacak,  sizi diken üstünde olmaya zorlamayacak birileri olsun.

Yaş, cinsiyet, mülkiyet ayrımının olmaması
İşte bu felsefenin bizim toplumumuzu en çok zorlayacak maddesi. "Vay efendim ben erkek adamım, ne anlarım kahve yapmaktan" ya da "misafirim ben ayol, ne diye çayları ben dolduruyorum" gibi cümleleri zinhar kullanmıyoruz. Hepimiz  eşitiz, hepimiz kardeşiz diyerek işin ucundan tutuyoruz. Tam bir imece usulü masa hazırlanacak, toplanacak. Kimse kimseye hizmet etmeyecek  kısacası.

Güzel kokular da olmalı, kurabiye gibi, yemek gibi
Efendim derler ki, ocağın yakınında oturulmalı. Fırından mis gibi kek , kurabiye kokusu gelmeli ki mutlulukta nirvanaya ulaşalım. Ocakta kımıl kımıl, kısık ateşte pişen yemek kokusu da olabilir. Bana sorarsanız darı haşlayın, mis gibi kokuyor.  Haaa bir de şömine,soba gibi imkanlarınız varsa portakal, mandalin kabuğu yakabilir, kestane pişirebilirsiniz.  Hayal gücünüzü devreye sokun.

Müzik
Fonda şöyle insanı rahatlatan, gevşeten hafif bir müzik olsa ne hoş olur değil mi? İster enstrümantal bir müzik, ister nostaljik şarkılar olsun. bangır bangır bağırmadan  hafiften ruha işleyen bir müzik mutlaka olmalı. Ben okumadım gerçi müzikle ilgili bir madde ama müziksiz olmaz ki. Şimdi sen mum yak, ortamı loş ve romantik bir havaya sok, yemek de mideye bayram ettir , yetmesin kurabiye, kek kokusu de. . E ruhun ne olacak? Onun da ilacı müzik tabi ki.

Atıştırmalıklar, şekerlemeler, tatlılar
Daha önce de belirttiğim gibi malum bu felsefe Danimarka gibi soğuk bir memleketten çıktığı ve kuzey yarım kürede şeker tüketimi çok fazla olduğu için, çikolata, şeker... normal. Ama siz isterseniz leblebi üzüm koyun ,dut kurusu koyun, fındık fıstık koyun. Yeter ki elinizin altında yiyecek bir şeyler olsun.

Hoş sohbet
Böyle güzel bir ortamda kalkıp da siyasetten, futboldan  konuşacak değilsiniz ya... Masada oturmuş yemeklerinizi yerken ya da  çayınızı, kahvenizi yudumlarken, can sıkıcı tüm olayları, gelişmeleri, kişileri bir kenara itip güzel şeylerden, eğlenceli konulardan, şiirden , edebiyattan bahsedebilirsiniz.

Sükunet, dinginlik
Madem ki amaç rahatlamak, her şeyi unutup, sadece içinde bulunduğumuz "an"a odaklanıyoruz. Canımız o günlerde çok sıkkın olabilir, çözmekte zorlandığımız sorunlarımız olabilir. Hepsini kapının dışında bırakıp, ortamın keyfini çıkarıyoruz. Acele etmiyoruz, koşuşturmuyoruz, telaşlanmıyoruz, sabırsızlanmıyoruz. Olduğu kadar,  olmadığı kader diyoruz ;)) 

Aslında Hygge Felsefesi için özel günler, geceler düzenlemeye hiç gerek yok. Adı üstünde felsefe... Yaşam tarzı olmalı. İnsan,  hayatını tamamıyla bu şekilde dizayn edemez, böyle yaşayamaz belki ama, elinden geldiğince bu vakitleri çoğaltabilir. Hatta stresin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri ve  hemen hemen her hastalığın tetikleyicisi olduğu yapılan araştırmalarla ortaya konmuşken, böyle günleri, akşamları, ortamları elinden geldiğince sık yaşamaya gayret etmeli. 
Yapacağımız şey çok basit. Sevdiklerimizle el ele verip güzel bir masa etrafında toplanıp ya da yerdeki rahat minderlere oturup , gülüp eğlenmek, anın tadını çıkarmak.
Tıpkı bizim Sıra Gecelerimiz  gibi....
Köylülerin, uzun kış gecelerinde, köy odalarında toplanıp muhabbet etmeleri, oyunlar oynamaları gibi....
Belki de bizim toplumumuzun Hygge Felsefesi, çubuklu pijamaları giyip , pikniğe gitmeye dayanıyordur .