4.03.2015

GİDEN KİMDİ, KİMDİ KALAN ?


Yalandı her şey aslında, ama gerçeklerden öylesine uzaklaşmıştık ki,  yalan gerçeğin  hükmünü sürüyordu, farkedemedik. Bir an'ın içine  koca bir ömür sığdırmaya çalışırken,  zamanda kaybolduk, anlayamadık.  Sonra anılar silindi  hayalimizden ve kelimeler çıplak kaldı.  Hepsi anlamsızdı ama can yakmaya devam ediyorlardı. Artık gözden düşecek damla kalmamış, kan akıtmaya başlamıştık. Kırılacak  halimiz kalmadığında idama hükmedildi.Cellat aranıyordu, hükmün infazına gönüllü.Oysa çoktan ölmüştü ruhlar. Bundandı duyguların kokuşmuşluğu... Bundandı bakışlardaki  soğukluk. Artık gülmeler alaycı,  gerçek  kalbe saplanan hançerdi. Dürüst olmak isterken,  bir yara daha açtık.. Yaralar çoğaldıkça huysuzlaştık. Gönül almalar  sahteydi,  kırarken dürüst olduk. Bu iki kişilik yalnızlıktı, tek olmasında mahzur  yoktu. Kim gitti kim kaldı bilemedik..

3.03.2015

........

Birbirimize ne çok benziyoruz sevgili....
Ben hasreti göze alıp  sevecek kadar gözü karaydım,
Sen, kalbimi kırıp,   gidecek kadar ...


LUCİA DE B.



Aslında çok etkilendiğim bir film değildi.  Sonuna kadar  beni şaşırtacak  bi'şeyler bekledim ama olmadı sayın okuyucu... Belki de kurgu olmayıp,  gerçek bir öykü olduğu için.. Hayat sıradan ve  bizim hayal gücümüz  farklılaştırıyor her şeyi, kim bilir....
Verdiği mesaj güzeldi ama..
Haklı olduğuna inanıyorsan, sonuna kadar dik durmayı bileceksin.
Umudunu yitirmeyeceksin...
Doğru  mutlaka gün yüzüne çıkacak,  sabredeceksin...
En güzeli de kulağın hep vicdanında olacak. Oradan gelen  mırıltıyı bile es geçmeyeceksin..
İnsanı  çevresine, olaylara, insanlara en çok da kendisine karşı  öfkelendiren şeylerden biri de vicdanına kulak tıkaması sanırım.. Engelleyebileceği haksızlıklar karşısında susarak ortak olmak.. Vermesi gereken tepkiyi  verememek.
Sonuç ne olursa olsun, kendi zararına olsa bile,  doğrunun ortaya çıkmasına  seyirci kalmamalı insan....Ne yapması gerekiyorsa  yapmalı..



28.02.2015

....

Gözü kapıda olup, ilk fırsatta gidenin ardından, keşke şöyle demeseydim, öyle yapmasaydım  demenin anlamı yok...O zaten gitmenin bir yolunu bulacaktı..
N' ya...

İŞTE ÖYLE.....



Son 2-3 gündür  çevremdeki insanlarla  konuşuyorum.
Konu öyle bir yere geliyor ki, kendimi akıl verirken buluyorum :))  Çok iddialı oldu değil mi ? Kendimi fikir beyan ederken  buluyorum ..
Aslında konular birbirinden farklı,  ama  benim söylediklerim üç aşağı, beş yukarı aynı şeyler..( Dün akşam üstü yaşlılar hakkında yaptığımız konuşma hariç  )
Beni en çok  şaşırtan şey iste, şu aralar, başkalarına söylediğim  bu sözlere  fazlasıyla  ihtiyaç duyuyor olmam.  Ama insanın ağzından çıkanı kulağının duyması farklı şey, duyduklarını yüreğine kabul ettirmesi farklı...
Önce kendimi dinlemem lazım..
Ne hissediyorum,?
Ne düşünüyorum,?
Bunların sebebi ne ?
Nasıl çözebilirim?
İnsan başkalarına yalan söyleyebilir ama kendine  asla..Kendini kandırmaya başladığı anda umutsuz vak'a haline dönüşmüş demektir. Teşhis doğru olmalı ki, tedavi işe yarasın...
Yalan söylemek  deyince,  dün çok sevdiğim  ve hayatıma yeni yeni giren bir arkadaşımla kahve içimi sohbet ettik.  Eyvallah şehrini anlattı bana.İlk defa duydum ve hoşuma gitti.  Allahın işine karışma, kulun işine karışma, asla yalan söyleme...Kısacık görünen , geniş kapsamlı düsturlar...
Bütün bunların dışında, hiç durmadan konuşasım var sevgili okuyucu.. Dereden tepeden, ipe sapa gelmez şeyler hakkında..
Ya da herkes sussun, sessizleşsin dünya...

25.02.2015

.....

Önümde  4 koca dosya, bir birimize bakarak akşamı ettik...  Akşam  rapor vermem lazım oysa..
Umarım bu kadar bakışmadan sonra ortaya tutkulu bir aşk çıkmaz... :))


20.02.2015

MİKROSEFALİ ANNELERİ


Tamamen  derslere yönelik açtığım facebook  sayesinde bir çok arkadaşım oldu. Not ve soru paylaşımı,  derslerle ilgili konuşmalar derken, bir gün  bir mesaj aldım. " Sevgili Telve, grup kuruyorum,  seni ekledim.  Belirli bir sayıya ulaşmam gerekiyordu. Eğer istersen daha sonra gruptan ayrılabilirsin "...Daha ne grubu,  ne oluyor orada demeden cevap yazdım " Demek beni kötü emellerine alet edecek, sonra kullanılmış bir mendil gibi kenara atacaksın öyle mi ?"
Sadece güldü Sevgili Zeynep...
Açtım, inceledim, yaptığım espriden utandım.
Mikrosefali aileleri  diye bir grup.  Hiç duymamıştım böyle bir şey.  Çevremde  duyan var mıydı onu da bilmiyorum. Okudum. Hem hastalıkla ilgili bilgiler edindim.   Hem de  bambaşka bir dünya ile tanıştım.
Mikrosefali,  yaş ve cinsiyete bağlı olarak değişen , baş ve baş çevresinin  standartlardan  küçük olması demekmiş.Tabi buna bağlı olarak  beynin gelişememesi. Hamilelikte oluşan bir hastalık. İlk yedi ayda olması ile, son iki ayda olmasının sebepleri  farklıymış . Ne kadar erken yakalanılırsa, durum o kadar ciddi olabiliyormuş.
Hastalıkla ilgili bilgiler  vermeyeceğim elbette. Zaten merak eden netten öğrenebilir.
Benim yazmak istediğim, çocuklarına karşı bu kadar büyük sevgi, şefkat besleyen, "uyuduğunda bile özlüyoruz" diyen anneler.. Ne yedireceğini, nasıl yedireceğini  bilemeyen anneler.. Çünkü çocuklarda yutma zorluğu var. Hatta bir çoğunda yok .  Püre haline gelen  yemeği bile  yedirmekte zorlanıyorlar. O çocukların ağzından çıkan bir kelime ile öyle mutlu oluyorlar ki..
Bu annelerin yalıtılmış bir hayatları var anladığım kadarıyla.  Öncelikle dışa açılmaya vakitleri yok. Çünkü bir çoğu yalnız, yardımcı olacak kimseleri yok. Hastaneye gidip gelirken, evde çocuklarıyla ilgilenirken yalnızlar.  Bir diğer sebep,  insanların saçma sapan sorularına karşı tahammülleri kalmamış. Bu nedenle  evde çocuklarıyla ilgilenip,   vakit buldukça  internete giriyorlar.  Araştırma yapmak için, karşılaştıkları sorunlara çözüm bulmak için,  bir birlerine destek olmak, zorlandıkları konularda yardımlaşmak için...Banyo yaptırmak bile  sorun olduğunda ( ayakta duramayan çocuklar var çünkü )  neyi nasıl yaparsam daha kolay olur, çocuğumun canını acıtmam  derdinde bu anneler. Karşılaştıkları zorluklar için  hiç de şikayetçi değiller.  Tek korkuları  "bizden sonra bu çocuklar ne olur?, kim bakar " . Annelik böyle bi'şey işte. Tek düşünceleri, tek  dertleri yavrularının emin ellerde olduğunu bilmek.
"Ben çok şükür gözyaşı döktüm " diyor bir anne...  Düşünebiliyor musunuz?  Artık şırıngayla yemeği bıraktı,  yutabiliyor diye sevinen anneler..
Birbirlerine öyle güzel destek oluyorlar ki ... Bir çok şeyi kendileri bulmak zorunda.. Farklı sorunlarla karşılaşıp, kimsenin denemediğini deneyip, bunları kendi aralarında  konuşup tartışıyorlar.
Ve görüyorum ki,  çocuklar bu annelerin yaşam kaynağı.. Yaşama sevinci.  "neden biz, neden ben" sorusu yok .."neyi, nasıl  yapabilirim " sorularına cevap arıyorlar sadece..
Ben bu anneleri hayranlıkla takip ediyorum..
Sevgi dolu oluşları, gayretleri,  sabırları,  enerjileri  gerçekten etkileyici..
Dilerim ki gözlerinden düşen her damla sevinç gözyaşları olsun..
Dilerim ki bu enerjileri ve sevgileri hiç bitmesin..