28.11.2012

BU SAVAŞTA GALİP YOK..


ikimiz de direniyoruz
sen bana,
    ben sensizliğe...



HATASIZ KUL OLMAZ





bir insan sizi üzüyorsa,
size karşı öfke duyuyorsa
düşünün
muhtemelen hatalarını hazmedemediğindendir
hazmedip özür dileyemediğindendir..
onlar için yenilgiden zaferle çıkmanın tek yolu  suçlamaktır
bunun için de insafsızca saldırmaktır
zannederler ki sizi suçladıklarında aklanacaklar
zannederler ki sizi dibe batırdıklarında kendilerini kurtaracaklar
kendilerinedir aslında öfkeleri
hata yapmış olmayı kabullenemezler
işte bunun için sizin heybenizi eşelerler
bundan sonra yaptıkları sizi karalamaktır
ellerindeki tek kozları "seninki benden kara"dır
en büyük erdemdir oysa , iyi ya da kötü,  bizim olanı sahiplenmek
ortada yanlışlık varsa düzeltmek
kimsenin  kimseyi  hakkı yok yargılamaya 
zaafından dolayı suçlamaya
insan isyandandır,
isyan kadar da nisyandandır.
ya arınacaksın
ya unutacaksın......




            Ağlamaktan korkma !
           Zihindeki ızdırap veren düşünceler gözyaşı ile temizlenir.
                                                                           (Kızılderili atasözü)




                                     





ŞİMDİ NERDESİN


sen geldiğinde yoktun aslında..
ve gittiğinde hep buradaydın, yanımda..


27.11.2012

KURTUL KORKULARINDAN, YIK DUVARLARINI..



hayat size önce kendinizi  korumayı öğretir
korumak için savunmayı
savunmak için saklanmayı
ve daha çocukken başlarsınız saklanmaya
önce başkalarından
yavaş yavaş kendinizden..
zırh giyinirsiniz bedeninizden öte ruhunuzu sarıp sarmalayan
o kadar hoşunuza gider ki bu
ve o kadar zahmetsiz gelir ki hayatın debdebesinde
daha fazlasını istersiniz
daha saklayanını
daha koruyanını
duvarlar örmeye başlarsınız inceden inceye
küçük pencereler açarsınız 
ara sıra dışa dönmek için
dünyayı görmek için
siz herkesi görürsünüz
ya da gördüğünüzü zannedersiniz
ve bilirsiniz ki siz emniyettesiniz
ne yağmur ıslatır, ne güneş kavurur 
ne de rüzgarlar savurur
sonra korkulan olur
o duvarlarda siz de kaybolursunuz
kendinizden uzaklaşmış
kendinize yabancılaşmış
ve bedeniniz ruhunuzdan ayrılmış
"insan"sınızdır artık
 herkesin kendinden bile saklandığı bu dünyada salınırken
biri çıkıverir karşınıza aniden
gözlerinizden okur içinizi
söylediğiniz sözlerden giriverir iç dünyanıza
ve sizden daha iyi tanır sizi
önce hoşunuza gider, unuttuğunuz bu "sen" le yeniden tanışmak
ve sizi size tanıtana  hayranlık duymak
 elinizde olmadan kapılıp gidersiniz
ve gözler anlaşır konuşmadan, cümleler sessiz
tam teslim olmuşken bu gidişata
eski korkular geliverir aklınıza
hani sizin zırhınız, yıkıldı mı yoksa duvarlarınız
bakın işte sanki çırıl çıplak kaldınız
hemen sığınacak bir şeyler ararsınız
önce rehberinize kızar, ona öfke duyarsınız
onun kalbini her kırışınız
bir tuğla koymaktır  sanki , etrafınıza yeniden  ördüğünüz duvarınıza
ondan uzak durmak, tekrar bürünmektir zırhınıza
ve ondan giderken attığınız her adım
kendinizden  uzaklaşmaktır aslında
ve savurursunuz dağlardan aşağıya
hem  onu, hem kendi ruhunuzu
kolay gelir saklanmak
zannedersiniz ki bunun adı yaşamak
 tutsaklıktır oysa bu
hem beynin, hem ruhun   tutsaklığı
insanoğlu yenemedikçe korkaklığı
 yalnızlıktır alın yazısı....



HEP BÖYLE KAL...



öyle saf, öyle  içtendin  ki sen
 korktum  zamanla değişmenden..
istedim ki , ne kem gözler nazar etsin sana
ne de hoyrat eller dokunsun ruh dünyana..
kıyamadım
kendimden bile sakındım
ve ben seni çocukluğuma sakladım.

İLK İŞ GÜNÜM


     Yok yok heyecanlanmayın. İşe falan başlamadım ben. Sadece çok yakın bir arkadaşım " ofise gel de en azından manevi destek ol" diye beni çağırınca heyecanla  fırladım evden. Bu arada nüfusta ufak bir işim vardı.Önce onu halletmek istedim. Neyse ki 5 dakika anca sürdü işim. Arkadaşımın yanına gelir gelmez , telefonumu çıkarmak için çantamı sehpanın üzerinden geri aldım. Bir gariplik vardı. Niye hafif bu çanta derken, cüzdanımın içinde olmadığını fark ettim. Hemen bir koşu  hükümet konağına geri gittim. Neyse ki pazar yerinde annesini kaybetmiş  veletler gibi boynu bükük bir kenarda beni bekliyormuş cüzdanım. Derin bir oh çektim. Kaybolduğuna yanmam, işin yoksa kartları , kimlikleri yeniden çıkartmak için uğraş.
       Ofise geri geldim tabi hemen. Yolda vakit kaybetmeye gelmez. İş beni bekliyor :) Hadi diyorum, ne yapılacaksa yapalım bir  an önce. Arkadaş ağırdan alıyor. " Acelen ne, az soluklan, sohbet edelim"  havasında. Ve çok geçmeden günün ikinci şokunu yaşıyorum. Destek olmam için çağırdı derken, tutuşturuyor dosyayı elime" ister burada yaz, ister evinde" diyor. Çaresiz evime geri geliyorum. 
      Oysa ne kadar hevesliydim , iş ortamında şu bloga yazı yazmaya.. Ne çok özenirdim iş arası yazı yazanları ben. Ama olsun, demokrasilerde çareler tükenmez. masanın üzerine koydum dosyayı. Aslında üzerine koymak kelimesi hafif kalır, dağıttım resmen. Bir iki kitap ta attım ortaya   resmi tamamlasın diye. Al işte sana mis gibi home ofis :) 
        Bu kadar gevezelik yeter  patronum ( !) aramadan ben bir iki klavye tuşuna basayım...:)) Hadi bana kolay gelsin..

BENİM GÜNEŞİM SENSİN..


hani şimdi karanlık ya her yer
güneşin doğmasını beklemiyorum ben
seni düşünüyorum hemen 
güneşim doğuyor
dünyam aydınlanıyor
içim ısınıyor..