Kuş gözlemciliği yapar gibi insanları gözlemliyorum.
Neden kuş gözlemciliği dedim ? çünkü üç beş kuş hariç kuşları tanımıyorum. Tıpkı çevremdeki üç beş insan hariç kimseyi çözemediğim gibi... Ha, bir de kuş gözlemciliği sabır isteyen bir iş. İnsanları gözlemlerken de sabırlı olmak lazım.
Neyse , konumuz kuşlar değil zaten, fareler de değil.. İnsanlar..Sorun şu ki, insanlar hızla değişiyor. Ben tanımaya , çözmeye çalıştıkça, gözlem yaptıkça, araştırıp öğrendikçe bildiklerim aritmetik artarken insanların davranış tarzı geometrik artıyor. Bu böyle olduğuna göre, şöyle bir durumda şunu demesi ya da yapması lazım diye teori geliştirmişken , hoooppp başa dönüyoruz. Çünkü insanlar benim öğrenme hızımı katlayarak tarz değiştiriyor.
Sonunda işin içinden çıkamayıp, kabataslak kategorize etmeye karar veriyorum. Elime geçen her türlü davranış tarzını , önce bu sınıflandırma içine sokmaya çalışıyorum. Hiçbirine uymazsa , daha derin sınıflandırma yapana kadar , en çok uyan içinde olması mantıklı geliyor.
Tartışmaya açık olarak iddia ediyorum ki, insan davranışlarının altında yatan, kişiliğini oluşturan sebeplerin başında "sevgisizlik /ilgisizlik" geliyor. Sevgi ile ilgi, ikisi eş değer değildir elbette ama birlikte olmak zorundadır. Sevgisiz ilgi, ilgisiz sevgi kadar boş ve yetersiz olacaktır. Kıskançlığın, özgüven eksikliğinin, gelgitlerin, hırçın kişiliklerin.... çoğunun altı deşilse sevgisizlik çıkar karşımıza. Bir söz vardır " kadını geçimsiz yapan sevgisizlik, sevgisini yok eden ilgisizliktir.." diye. Cinsiyetçiliği bir kenara bırakıp, bunu "insan" olarak değiştirmek istiyorum. Sevgiyle iyileştirmeyi beceremediklerimiz olur mutlaka ama sevgisizlikle hasta etmediğimiz insan olamaz. Bir şeyin eksikliği maraza sebep oluyorsa, o marazın tedavisi de eksikliği tamamlamakla mümkün olabilir ancak. Yani sevgi ve şefkat gösterdiğiniz takdirde bambaşka bir insan görürsünüz karşınızda. Eğer sevginiz, ilginiz iyileştiremiyorsa o insanı ya hastalık artık amansız bir hal almıştır, ya da sevgisizlik sadece tetikleyici rol oynamıştır insanın içindeki kötülüğün, fesatlığın, geçimsizliğin dışarı çıkmasında. Dünyanın , insanlığın sonu sevgisizlik yüzünden olacaksa eğer, kurtarmanın tek yolu da her köşebaşına sevgi tohumları ekmekle, kalplere sevgiyle dokunmakla mümkün olacaktır. Sevgisizlik mutluluğun, huzurun, barışın, bereketin , önüne çekilmiş alabildiğine yüksek ve muhkem duvar... Sevgi, ilgi, şefkat ise o duvarı çıkacak en büyük güç.
Sevgi, kurumuş , çorak kalplere ab-ı hayat ....
Bazen huzurlu bir nefestir sevgi, bazen sıcacık bakış, bazen yüreği sarıp sarmalamaktır.
Nefret dolu bakışların, anlamsız dokunuşların, hoyrat tavırların üzerindeki buzu çözecek olan tek şey sevgidir.
Günebakan çiçeklerinin güneşe dönmesi gibi, yürekler sevgiye döner .
Sınırsız olduğunda, nefrete sınır çizendir sevgi...Sonra da o çizgiyi daraltıp yok eden...
Zamanın yakasını rahat bırakın ,zira her şeyin ilacı sevgidir.
Korkmayın sevmekten, sevgiyi dillendirmekten, dile pelesenk etmekten.
Dünyayı yaşanır kılacak olan iksirdir sevgi. Sadece insanı değil, canlı cansız tüm varlığı sevmek gerekir ki, göz gibi, kulak gibi sevgi de duyularımızdan biri olsun. Anlamada, tanımada, uyum ve uzlaşmada elimiz ayağımız olsun.....
İkinci sebep, yaşanan travmaların etkisi. Bu konuyu çok uzatmaya gerek yok, anne babadan birinin veya her ikisinin erken kaybı, çocuk yaşta maruz kalınan şiddet, ağır hastalıklar, maddi imkansızlıklar, kazalar, doğal afetler, insan veya hayvan saldırısı ... birer travmadır. Dönün çocukluğunuza, bakın etrafınıza , ne demek istediğimi anlayacaksınız. Uzmanlar der ki, ciddi ruhsal bozuklukların kökeninde ruhsal travmalar yatar. Çünkü çaresizlik içerir, maruz kalanın gücünü aştığı için zaten travmadır. Karşı karşıya kalınan durumla ilgili baş edememe duygusu, adeta insanın üzerine yapışır, yakın temasta bulunduğu insanları da bataklık gibi içine çeker. Hep derim, geçmişini bilmediğiniz insanı asla gerçekte tanıyamazsınız. Anne babası tarafından şiddet gören , başkalarıyla kıyaslanan, öğretmeni tarafından aşağılanan, hep başarma baskısıyla büyüyen çocuklar, ileri yaşlarda bambaşka tavırlar sergileyebilirler. Ummadığınız anlarda , tahmin etmediğiniz tepkiler verirler. Sonra düşünür durursunuz benim gibi, neden böyle dedi, neden böyle yaptı diye.
Bu konu ciddi bilgi birikimi ve uzmanlık gerektiği için , konuyu kısa geçiyorum....
Son sebep biraz daha geniş kapsamlı. Kişinin sadece kendisine yönelik değil çünkü. Yani hiç tanımadığı bir insan için de geçerli olabilir, geçmişe ait de ... İnsanın hazmedemediği, kabullenemediği, mantığına oturtamadığı, aklının almadığı olaylar, durumlar, haksızlıklar. Bazen inancını sorgulamak zorunda kalır insan. Sorularına cevap bulamadıkça işler çığırından çıkar.. Kimi işine verir kendini, kimi okumaya, kimi serkeşliğe. Etrafına bağırıp çağıran, can yakan insanların canını yakan bir problemleri vardır genelde. Adalet, hak, hukuk kavramı etrafında biriken cevapsız sorular dayanılmaz hal almaya başlar bir süre sonra. Rıza, kabullenme, tevekkül gerektirir ruhun sükunete ermesi için. Çok fazla sorgulama , irdeleme yaraya kezzap dökmek olur. Neden dersin, küçücük çocuk, çaresiz kadın, zavallı adam.... ne günahı vardı, ne suçu vardı ? ..... Allah'ın rahmetiyle, şefkatiyle ters düşüyordur olup bitenler. Gücü yetmez olup biteni değiştirmeye, gücü yetenin neden izin verdiğini düşünür ... Seyirci kalmak yer bitirir insanı. Yönünü çevirir mecburen. Ya unutmaya çalışır, ya da günahsızların hırsını başka günahsızlardan çıkarmaya başlar. Bozulan dengesi sadece kendini değil, dokunduğu, baktığı herkesi sendeletir. Düşünmekten kaçmak için kırar döker. Kırarken çıkan sesler, beynindeki uğultuları bastırsın ister. Farkında bile değildir üzdüklerinin... Zamanla haksızlığa isyan için çıktığı yolda , yeni isyankarların varlık bulmasına sebep olur.
Bu insanlar içimizde, hatta belki de biz bu insanların içindeyiz, kimbilir.. Demem o ki, insanlık zor zenaat . Bunca zorlukla uğraşırken birbirimizin hayatını zorlaştırmayalım n'olur.... Başkalarına verebileceğimiz şeyler varsa esirgemeyelim, elimizden geldiğince sabırlı ve anlayışlı olalım. Hep istemekten, anlayış beklemekten, sabrın sınırlarını zorlamaktan kaçınalım. Bencillikten sıyırılıp etrafımıza bakalım. Yaralayarak değil, yara sararak iyileşebileceğimizi unutmayalım.
Ben aslında tezat iki durumda da kendini haklı çıkaran bir arkadaşımı çekiştirecektim, konu nerelere geldi !!!
Bu kadar uzun yazıyı okuyabildiniz mi, buralara kadar gelebildiniz mi bilmiyorum ama, ben bile kendimden sıkıldım şu an ;)
Sevgiyle kalın.....