Bazen....
Seni sevmek yerine bir hayali sevseydim diyorum.
Daha mı az incinirdim ?
Ne duymak istersem o hayale söyletirdim mesela...Zira duymak istediklerim, sana yabancı, ruhuna eğreti, diline acemi sözler olurdu. Asla lanet okumamış birine yakışacak türden... İnsan bilmez mi kendini? neyin mutlu edeceğini? nelerin özlemini çektiğini ?
Öyle değilmiş işte. Ben de öğrenmiş oldum sayende.
Ruha güzel gelen, sevdiğinden gelenmiş. Velev ki sevdiği sevmiyor olsa bile...
18.03.2016
16.03.2016
TOMURCUKLANMA VAKTİ
Dün 8. kürümüzü aldık. Alan arkadaşımızdı, biz refakat ettik sadece. Çok şükür ki birinci evrede fark edip, daha ne olduğunu anlamadan ameliyata alındığı için şanslıydı/ şanslıydık. Çok vakit ayıramıyorum . Yoğunluktan gerektiği gibi ilgilenemiyorum. Hem malum memleketin gidişatı. Keyif, enerji, umut namına elimizde ne varsa almak isteyenlere karşı direniyoruz . Ama yine de ayakta dimdik durmak şart.Kendimiz için, çevremizdeki insanlar için ,en önemlisi de bizden sonraki nesil için.
Bulduğum ilk boşlukta arayıp, " hadi " diyorum. " havamız değişsin , gezelim biraz". Bazen keyfi olmuyor film izliyoruz. Bazen sohbet ediyoruz. Feyste rastladığım birinden bahsettim geçen gün."Oyuncu Anne- Şermin Çarkıcı" Arkadaş ben böyle sinir bozucu bir kadın görmedim. Daha çok genç, ikiz oğulları ve onlardan tahminen 2 yaş küçük kızıyla bu ne bitmez enerjidir, bu ne nev-i şahsına münhasır bir kişiliktir. Sıradan birinin illallah diyeceği durumlarda bile hem eğitici, hem eğlendirici bir nokta yakalayıp nasıl değerlendirmedir böyle. "Bak" dedim arkadaşıma " senin böyle küçük çocukların yok, ama zaten önemli olan taklit etmek değil, hiç birimiz O'nun gibi olmak zorunda değiliz, olamayız da... Sadece sıkıldıkça oku, kendi hayatına uyarla. Şerri hayra tebdil eyle " Çok mutlu oldu. "Seninle olduğum sürece mutlu oluyorum , kendimi iyi hissediyorum. Ve ne çok şey öğreniyorum her seferinde " dedi. ( Ah bu benim iki yüzlü hallerim öldürecek beni. Ne yetenekli biriyim. İçim kan ağlarken bile gülebiliyorum ya, pesss. Kendimi alkışlamak istiyorum. Bi gece düzenleyip, ödül vereceğim oyunculuğuma :))
Bunları duymak için yapmıyorum elbette. Amacım ne enaniyetimi besleyip büyütmek ne de vicdanımı rahatlatmak. Nitelikli beraberlik adına, O'nunla olduğum süre içinde gönlünün bahar dalı tomurcuklansa, o tomurcuk çiçek açsa, yalnız olmadığını ve sevildiğini bilse yeter. Çünkü biliyorum ki, insan en çaresiz ve mutsuz olduğu anlarda yüreğine biri dokunsun ister. Belki acısı yok olmaz, endişeleri körelmez ama gülümser. Derdine gülümser, yalnızlığına gülümser, çeresizliğine gülümser. Gülümsedikçe güçlenir insan.
Geçen hafta eve gelir gelmez hemen yanıma yiyecek- içecek bi'şeyler alıp, pikniğe gidelim dedim. Evden çıkmamızla dönmemiz 1 saat anca sürdü. Evimizden 4-5 yüz metre ileride oldukça yeşillik, ağaçlık bir yere götürdüm O'nu. Çimenlerin üzerine oturduk. Sohbet ettik. O meyve suyunu içti sadece, ben açlıktan bayılmak üzere olduğum için atıştırdım. Sonra ayakkabılarımızı çıkarıp, toprağa bastık. Negatif enerjiyi toprağa gömdük. Baharla birlikte onlar da çiçek açsın diye. Yürüdük , temiz havayı, bol oksijeni içimize çektik. Bana da iyi geldi.
İnsanları mutlu etmek, pozitif enerji vermek, hayattaki zorluklarını kolaylaştırmak inanın zor değil. Masraflı değil. Çok vakit isteyen bir şey de değil. Yeter ki yüzeysel olmasın ilgimiz. Bakışlarımız ruhunu görmek istercesine derin, sözlerimiz sade, alakamız samimi olsun. Ruhumuzla, bedenimizle, yüreğimizle, sözlerimizle o an , orada, O'nun yanında sadece O'nun için bulunduğumuzu hissettirebilelim yeter.
13.03.2016
Daha ne kadar ? Nereye kadar ?
Adı yok , tanımı yok .... İnsanlık dışı bu olanlar . Lanetlemek değiştirmiyor , yetmiyor . Ne yazacağımı bile bilmiyorum . Kimbilir kaç insanın yüreği yanıyor , kimlerin canı acıyor ? İsyan edecek gücüm bile yok . Yazıklar olsun bunca acıdan nemalananlara !!!!
29.02.2016
HUNİ'M NEREDE BENİM ?
Aydınlanma çağına giriş yaptım sanırım. O da nereden çıktı diyeceksiniz. Uzun süredir belirtileri hissediyordum da, en son buzdolabının derin dondurucu bölmesini açtığımda karşımdaki manzarayı görünce emin oldum. Tam orta raftaki siyah, fermuarlı, küçük deri çanta, kısa süreli akıl tutulması yaşamama sebep oldu.
Bu bir tansiyon aletiydi ve derin dondurucuda ne işi vardı ?
Hangi ara,hangi akla hizmetle koymuştum oraya ?
İşte bu sorulara cevap arama zahmetinde bile bulunmadım.
Zira bu aydınlanma çağına girişimin işaretiydi ve deli gibi sevinmeme yeterli bir sebepti, gerisi teferruattı :))
Bu bir tansiyon aletiydi ve derin dondurucuda ne işi vardı ?
Hangi ara,hangi akla hizmetle koymuştum oraya ?
İşte bu sorulara cevap arama zahmetinde bile bulunmadım.
Zira bu aydınlanma çağına girişimin işaretiydi ve deli gibi sevinmeme yeterli bir sebepti, gerisi teferruattı :))
25.02.2016
ACIDAN GEÇMEYEN ŞARKILAR DA İNSANLAR DA EKSİKTİR...
Hüznün tüm duygulardan ayrı, daha nahif bir ruhu vardır,
Kendine has tadı, kokusu rengi...
Hüzün, törpüler sivri huyları, tavırları...
Daha mülayim yapar insanı,
Öfkeden, enaniyetten ari hüzün olgunlaştırır...
Ve bu parçanın bende ayrı bir yeri vardır,
Gözümü kapatıp dinlediğimde benden bir şeyler alır,
Aldığından daha fazlasını da ruhuma taşır..
Yüreğimi ferahlatır....
18.02.2016
MERHAMETSİZ RUHLAR
"Gizli anahtar, joker, temel, olmazsa olmaz, iskelet, kurtarıcı....... adının, niteliğinin, sınırlarının hiç bir önemi yok, ister arkadaşlık, ister dostluk, ister evlilik, şahsi ya da genel her ilişki, her düzen için olması gerekir sevgi - saygı "derdim bir zamanlar. Resmiyet ihtiva edenlerde saygı olmazsa olmazımdı. Çünkü kimse kimseyi sevmek zorunda olmasa da saygı göstermek zorundaydı zannımca.. Sevgi ise daha öznel ilişkilerde lokomotif vazifesini yüklenirdi. Evliliklerde mesela.
Şu an saçma diyorum... cidden saçma. Aşkın karın doyurmaması gibi, sevgi ve saygının da işe yaramadığını, daha doğrusu yetersiz kaldığını anladım şu son bir kaç gün içinde. Allah merhametten yoksun bırakmasın yüreklerimizi. Sözüm ona seven insan, içindeki vahşi duygular, şiddet eğilimi tezahür ettikçe sevginin etekleri altına saklanıyor zira. Çok sevdiği için kıskanıyor, çok sevdiğinden dövüyor, sevgisi terk edilmeyi kaldıramıyor, bıçaklıyor, öldürüyor, yüzüne kezzap atıyor. Düşününce " demek ki sevgi iyi bi'şey değil" diyorum. Hatta "sevgi, kötülüklerin anası" oluveriyor birden ..Sevmesin beni kimse, sevmeyeyim ben kimseyi....
Oysa " lanet olsun içimdeki merhamete, acıma duygusuna, vicdana.... beni, bir insanın canını/ hayallerini/ duygularını / geleceğini katletmeye sevk eden işte bunlar. Yufka yürekli olduğum için , içimden bir canavar çıktı ve bunları yapmama sebep oldu !!!" diyebilir mi insan ? Merhamet, sevgi gibi insanın gözünü kör edip, aklını başından alabilir mi ?
Ve Ankara...
Patlayan bomba....
Hayatını kaybeden onlarca insan...
Yaralılar...
İnsanların o anda yaşadığı dehşet...
Ya sevdikleri?
Ailelerinin endişeleri?
Acaba eşime, evladıma, arkadaşıma , sevdiğime bi'şey oldu mu korkusu?
Hangimiz hesap soracağız? dahası kimden, kimlerden?
Kimin bunları yapanlara, sebep olanlara, azmettirenlere söz söylemeye hakkı var ?
Kim atacak ilk taşı ?
Siyasi hesaplaşmaları, gruplaşmaları bir tarafa bırakarak kim objektif bakabiliyor olaylara ?
Hangimiz farkındayız neden bu hale geldiğimizin ?
Toplumların, örgütlerin, siyasilerin, küreselleşen dünyada güç odaklarının çıkarları doğrultusunda, kimin eli kimin cebinde belli olmayan bu düzensiz düzene vicdanımız rahat söz söyleyebilir miyiz ? Eleştirebilir miyiz ? Lanet okuyabilir miyiz ?
Belki adam öldürmedik, adam kullanmadık, petrolde ya da altın yataklarında olmadı gözümüz. Falanca devletin yönetimine, düzenine çomak sokarsam daha da güçlenirim, filanca devlet karşısında dengeler benim lehime değişir demedik belki. Ama demeyişimiz insanlığımızdan değil emin olun. Çapımız yetmedi/ yetmiyor. Biz daha küçük çaplı bombalar patlatıyoruz. İnsan öldürmüyor , yaşayan ölülere sebep oluyoruz. Bizim iktidar mücadelemiz iki bilemediniz üç kişilik. Bizim hakimiyet kurma isteğimiz koca devletler üzerinde değil, etrafımızdaki insanlar üzerinde.... Önemli olan keyfiyet değil mi ?
Akşam adını hatırlamadığım bir dizide, erkeğin kadına söyledikleri mealen şöyleydi " ne bu sahiplenmeler falan ? Ben seninle berabersem, hesap sormadığın ve benim hayatıma müdahale etmediğin içindi. " Dehşete düştüm bu sözleri duyunca. Ve aynı sözleri sarf eden adam, beraber olduğu kızdan karnındaki bebeği öldürmesini istiyordu. Bombayla adam öldürmekten farkı neydi ? Hem sana güvenen, yürüye gelen ilişkiye binaen hayal kuran kadının umutlarını, insanlara olan güvenini katledeceksin, hem de henüz doğmamış bir canlının ölüm fermanına tek başına karar vereceksin ...Bu kadar duyarsız ,duygusuz, bencil, acımasız, merhametsiz bir adam hayvani ! ihtiyaçlarını karşılarken insanlık dışı kararlar verebiliyorsa, bu adamı bir devletin başına başbakan ya da başkan yapsan Ankara'daki olayın zuhuruna sebep olmaktan çekinecek mi ?
Eğer bu düzen hoşumuza gitmiyorsa, endişe duyuyorsak dünyanın gidişatından, çocuklarımız için,gelecek nesiller için kaygılıysak....Kendimizden başlayacağız düzelmeye ve düzeltmeye.. İncitmekten , kırmaktan, ah almaktan , hakka tecavüz etmekten korkacağız. Vicdanımızı sık sık karşımıza alıp hesaplaşacağız. Söylediğimizin, yaptığımızın ya da yapmadıklarımızın nelere mal olacağını düşüneceğiz.
Allah'a inanalım ya da inanmayalım, mahşer günü var ya da yok ne gam. Başımızı yastığa rahat koyacağız/ koymalıyız kendi adımıza. Bumerang gibi, her şey gün gelir bize döner.
İyisi de kötüsü de....
Şu an saçma diyorum... cidden saçma. Aşkın karın doyurmaması gibi, sevgi ve saygının da işe yaramadığını, daha doğrusu yetersiz kaldığını anladım şu son bir kaç gün içinde. Allah merhametten yoksun bırakmasın yüreklerimizi. Sözüm ona seven insan, içindeki vahşi duygular, şiddet eğilimi tezahür ettikçe sevginin etekleri altına saklanıyor zira. Çok sevdiği için kıskanıyor, çok sevdiğinden dövüyor, sevgisi terk edilmeyi kaldıramıyor, bıçaklıyor, öldürüyor, yüzüne kezzap atıyor. Düşününce " demek ki sevgi iyi bi'şey değil" diyorum. Hatta "sevgi, kötülüklerin anası" oluveriyor birden ..Sevmesin beni kimse, sevmeyeyim ben kimseyi....
Oysa " lanet olsun içimdeki merhamete, acıma duygusuna, vicdana.... beni, bir insanın canını/ hayallerini/ duygularını / geleceğini katletmeye sevk eden işte bunlar. Yufka yürekli olduğum için , içimden bir canavar çıktı ve bunları yapmama sebep oldu !!!" diyebilir mi insan ? Merhamet, sevgi gibi insanın gözünü kör edip, aklını başından alabilir mi ?
Ve Ankara...
Patlayan bomba....
Hayatını kaybeden onlarca insan...
Yaralılar...
İnsanların o anda yaşadığı dehşet...
Ya sevdikleri?
Ailelerinin endişeleri?
Acaba eşime, evladıma, arkadaşıma , sevdiğime bi'şey oldu mu korkusu?
Hangimiz hesap soracağız? dahası kimden, kimlerden?
Kimin bunları yapanlara, sebep olanlara, azmettirenlere söz söylemeye hakkı var ?
Kim atacak ilk taşı ?
Siyasi hesaplaşmaları, gruplaşmaları bir tarafa bırakarak kim objektif bakabiliyor olaylara ?
Hangimiz farkındayız neden bu hale geldiğimizin ?
Toplumların, örgütlerin, siyasilerin, küreselleşen dünyada güç odaklarının çıkarları doğrultusunda, kimin eli kimin cebinde belli olmayan bu düzensiz düzene vicdanımız rahat söz söyleyebilir miyiz ? Eleştirebilir miyiz ? Lanet okuyabilir miyiz ?
Belki adam öldürmedik, adam kullanmadık, petrolde ya da altın yataklarında olmadı gözümüz. Falanca devletin yönetimine, düzenine çomak sokarsam daha da güçlenirim, filanca devlet karşısında dengeler benim lehime değişir demedik belki. Ama demeyişimiz insanlığımızdan değil emin olun. Çapımız yetmedi/ yetmiyor. Biz daha küçük çaplı bombalar patlatıyoruz. İnsan öldürmüyor , yaşayan ölülere sebep oluyoruz. Bizim iktidar mücadelemiz iki bilemediniz üç kişilik. Bizim hakimiyet kurma isteğimiz koca devletler üzerinde değil, etrafımızdaki insanlar üzerinde.... Önemli olan keyfiyet değil mi ?
Akşam adını hatırlamadığım bir dizide, erkeğin kadına söyledikleri mealen şöyleydi " ne bu sahiplenmeler falan ? Ben seninle berabersem, hesap sormadığın ve benim hayatıma müdahale etmediğin içindi. " Dehşete düştüm bu sözleri duyunca. Ve aynı sözleri sarf eden adam, beraber olduğu kızdan karnındaki bebeği öldürmesini istiyordu. Bombayla adam öldürmekten farkı neydi ? Hem sana güvenen, yürüye gelen ilişkiye binaen hayal kuran kadının umutlarını, insanlara olan güvenini katledeceksin, hem de henüz doğmamış bir canlının ölüm fermanına tek başına karar vereceksin ...Bu kadar duyarsız ,duygusuz, bencil, acımasız, merhametsiz bir adam hayvani ! ihtiyaçlarını karşılarken insanlık dışı kararlar verebiliyorsa, bu adamı bir devletin başına başbakan ya da başkan yapsan Ankara'daki olayın zuhuruna sebep olmaktan çekinecek mi ?
Eğer bu düzen hoşumuza gitmiyorsa, endişe duyuyorsak dünyanın gidişatından, çocuklarımız için,gelecek nesiller için kaygılıysak....Kendimizden başlayacağız düzelmeye ve düzeltmeye.. İncitmekten , kırmaktan, ah almaktan , hakka tecavüz etmekten korkacağız. Vicdanımızı sık sık karşımıza alıp hesaplaşacağız. Söylediğimizin, yaptığımızın ya da yapmadıklarımızın nelere mal olacağını düşüneceğiz.
Allah'a inanalım ya da inanmayalım, mahşer günü var ya da yok ne gam. Başımızı yastığa rahat koyacağız/ koymalıyız kendi adımıza. Bumerang gibi, her şey gün gelir bize döner.
İyisi de kötüsü de....
9.02.2016
PEKİ SİZ KAÇ YAŞINDASINIZ ?
Cumartesi günü iş için şehir dışına gitmemiz gerekti. Aslında zar zor ve isteksiz kalkmıştım. "Acaba başka güne mi ertelesek" diye düşünürken, "hadi" dedim kendi kendime... "Hafta içi çok zorlanırsın, üşenme ! "
Denizli 'nin içine girmeden işlerimizi hallettik, öğle yemeği için kasabasına gittik mecbur. Goncalı idi sanırım . Tren istasyonunun hemen dibinde, salaş bir lokanta . Kapısı kapalı olunca tereddüt ettik ama neyse ki açıkmış. Hazırlıklı değillerdi tabi. Hemen sobayı tutuşturdu genç adam . Elektrik sobasını da yaktı bir yandan. Kaç katlı olduğuna bakmadığım bir evin alt katı... Çiçekler ayrı bir hava vermiş, bir kenarına kitaplık ve kitaplar konmuş. Üzerinde de yazı " Okumak için ödünç alabilirsiniz "
Meğer,bizim Ortaklar 'daki meşhur çöp şişin ana vatanı bu Goncalı imiş.Hemen mangalı yakıp, dışarıda çöp şişleri pişirirken, bir yandan masaya süzme yoğurt getirdiler. Dayanamayıp, bir çatal aldım..Muhteşem ! Ardından yeşillik... Kuzu kulağı, maydanoz, tere, roka... Hepsi sıra sıra tabağın etrafına dizilip, tam ortasına turp dilimlemişler. Bu kadar mı güzel bir sunum olur .
Yemeğimizi beklerken, elinde bastonu, başında bembeyaz örtüsü ile yaşlı bir teyze indi merdivenlerden. Evine misafir gelmişiz gibi karşıladı bizi. Öyle sıcak, öyle samimi...Bizimle sohbet etmek ister gibi bir hali vardı. Konuştukça konuşuyor, anlattıkça şevke geliyordu.. Bir ara sordum " kaç yaşındasınız " diye.. Ve hayret ilk defa sinirlenmedim. Daha önce yazmıştım sanırım,sorularıma kısa ve net cevap isterim, lafın uzatılmasından hoşlanmam diye.. Ama iki eliyle bastona yüklenip, öyle bir tatlı anlatışı vardı ki .. ( tüm ısrarlarımıza rağmen yanımıza oturmadı ) sinirlenmek ne mümkün.
" Bir zamanlar , bir adam yolda giderken karşısına biri çıkmış. Başlamışlar sohbete..Adam sormuş,
- Evladın var mı ?
- Bir tane.
-Malın mülkün ?
- Bir devem var .
-Kaç yaşındasın ?
- 20 .
Ayrılmışlar bu sohbetin ardından ve adam yoluna devam etmiş. Az gittikten sonra, kadınlı erkekli bir grupla karşılaşmış. Sormuşlar " buralarda dolaşan yaşlı bir adam gördün mü" .Cevap vermiş adam " evet birini gördüm ama, 20 yaşında olduğunu söyledi". Hemen ardından koşup, yetişmişler aradıkları adama. Bizim yolcu da merakından onların peşine takılmış tabi.
- Siz nesi oluyorsunuz?
- Biz O' nun çocuklarıyız .
- Ama bana tek çocuğum var demişti ?
Baba cevap vermiş ;
- Bir evladımı kaybettim küçücük yaşında... O nedenle bir tane dedim, bu gördüklerin sadece emanet...
- Babamız buranın zenginlerindendir , hatırı sayılır bir insandır , diye eklemiş evlatları..
- Ama sen bana bir tane devem var demiştin..
Baba;
- Allah için bir deve kestim. Tek malım işte o kestiğim devedir, diğerleri sadece Allah'ın emaneti.
- Yaşını sordum, 20 dedin ?
Yine ilginç bir cevap vermiş baba;
- Kendim için sadece 20 yıl yaşadım ! Geri kalanı dünya derdiyle geçti.."
Ve anlatmaya devam etti teyzem ;
" 17 yaşımda gelin geldim bu eve. O zamandan beri de bu işle uğraşırız. Eşim öldükten sonra da işte bu gördüğünüz oğlumla devam ediyoruz. Gelinim salatayı yapar,oğlum mangalı yakar. Yaşımı sorarsanız 76 ."
Yemeğimizi yedik, ardından kabak tatlısı getirdiler ikram niyetine... Kireç suyuna batırılmış, ayva çekirdeği ile renklendirilmiş, dışı sert, içi yumuşacık. Tam istediğim gibi. Beklemediğim lezzet, ummadığım muhabbet ve teyzeden beklemediğim felsefi bakış açısıyla ayrıldık oradan...Ve, tahmin edersiniz ki kaç yaşında olduğumu düşündüm yol boyunca...
İyi ki diyorum, geç de olsa fark ettim kendi seçimlerimin ve isteklerimin önemini...
İyi ki artık kendime de zaman ayırıyorum...
İyi ki karar vermeden önce , tüm zorunlulukları ve dayatmaları bir kenara bırakıp,gerçekten ne istediğimi düşünüyorum...
( Gördüğü her şeyin fotoğrafını çeken ben, ne hikmetse, o gün hiç çekmemişim :( Şimdi ne güzel olurdu , koysaydım bir iki kare. )
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)