4.03.2015
GİDEN KİMDİ, KİMDİ KALAN ?
3.03.2015
........
Birbirimize ne çok benziyoruz sevgili....
Ben hasreti göze alıp sevecek kadar gözü karaydım,
Sen, kalbimi kırıp, gidecek kadar ...
Ben hasreti göze alıp sevecek kadar gözü karaydım,
Sen, kalbimi kırıp, gidecek kadar ...
LUCİA DE B.
Verdiği mesaj güzeldi ama..
Haklı olduğuna inanıyorsan, sonuna kadar dik durmayı bileceksin.
Umudunu yitirmeyeceksin...
Doğru mutlaka gün yüzüne çıkacak, sabredeceksin...
En güzeli de kulağın hep vicdanında olacak. Oradan gelen mırıltıyı bile es geçmeyeceksin..
İnsanı çevresine, olaylara, insanlara en çok da kendisine karşı öfkelendiren şeylerden biri de vicdanına kulak tıkaması sanırım.. Engelleyebileceği haksızlıklar karşısında susarak ortak olmak.. Vermesi gereken tepkiyi verememek.
Sonuç ne olursa olsun, kendi zararına olsa bile, doğrunun ortaya çıkmasına seyirci kalmamalı insan....Ne yapması gerekiyorsa yapmalı..
28.02.2015
....
Gözü kapıda olup, ilk fırsatta gidenin ardından, keşke şöyle demeseydim, öyle yapmasaydım demenin anlamı yok...O zaten gitmenin bir yolunu bulacaktı..
N' ya...
N' ya...
İŞTE ÖYLE.....
Son 2-3 gündür çevremdeki insanlarla konuşuyorum.
Konu öyle bir yere geliyor ki, kendimi akıl verirken buluyorum :)) Çok iddialı oldu değil mi ? Kendimi fikir beyan ederken buluyorum ..
Aslında konular birbirinden farklı, ama benim söylediklerim üç aşağı, beş yukarı aynı şeyler..( Dün akşam üstü yaşlılar hakkında yaptığımız konuşma hariç )
Beni en çok şaşırtan şey iste, şu aralar, başkalarına söylediğim bu sözlere fazlasıyla ihtiyaç duyuyor olmam. Ama insanın ağzından çıkanı kulağının duyması farklı şey, duyduklarını yüreğine kabul ettirmesi farklı...
Önce kendimi dinlemem lazım..
Ne hissediyorum,?
Ne düşünüyorum,?
Bunların sebebi ne ?
Nasıl çözebilirim?
İnsan başkalarına yalan söyleyebilir ama kendine asla..Kendini kandırmaya başladığı anda umutsuz vak'a haline dönüşmüş demektir. Teşhis doğru olmalı ki, tedavi işe yarasın...
Yalan söylemek deyince, dün çok sevdiğim ve hayatıma yeni yeni giren bir arkadaşımla kahve içimi sohbet ettik. Eyvallah şehrini anlattı bana.İlk defa duydum ve hoşuma gitti. Allahın işine karışma, kulun işine karışma, asla yalan söyleme...Kısacık görünen , geniş kapsamlı düsturlar...
Bütün bunların dışında, hiç durmadan konuşasım var sevgili okuyucu.. Dereden tepeden, ipe sapa gelmez şeyler hakkında..
Ya da herkes sussun, sessizleşsin dünya...
25.02.2015
.....
Önümde 4 koca dosya, bir birimize bakarak akşamı ettik... Akşam rapor vermem lazım oysa..
Umarım bu kadar bakışmadan sonra ortaya tutkulu bir aşk çıkmaz... :))
Umarım bu kadar bakışmadan sonra ortaya tutkulu bir aşk çıkmaz... :))
20.02.2015
MİKROSEFALİ ANNELERİ
Sadece güldü Sevgili Zeynep...
Açtım, inceledim, yaptığım espriden utandım.
Mikrosefali aileleri diye bir grup. Hiç duymamıştım böyle bir şey. Çevremde duyan var mıydı onu da bilmiyorum. Okudum. Hem hastalıkla ilgili bilgiler edindim. Hem de bambaşka bir dünya ile tanıştım.
Mikrosefali, yaş ve cinsiyete bağlı olarak değişen , baş ve baş çevresinin standartlardan küçük olması demekmiş.Tabi buna bağlı olarak beynin gelişememesi. Hamilelikte oluşan bir hastalık. İlk yedi ayda olması ile, son iki ayda olmasının sebepleri farklıymış . Ne kadar erken yakalanılırsa, durum o kadar ciddi olabiliyormuş.
Hastalıkla ilgili bilgiler vermeyeceğim elbette. Zaten merak eden netten öğrenebilir.
Benim yazmak istediğim, çocuklarına karşı bu kadar büyük sevgi, şefkat besleyen, "uyuduğunda bile özlüyoruz" diyen anneler.. Ne yedireceğini, nasıl yedireceğini bilemeyen anneler.. Çünkü çocuklarda yutma zorluğu var. Hatta bir çoğunda yok . Püre haline gelen yemeği bile yedirmekte zorlanıyorlar. O çocukların ağzından çıkan bir kelime ile öyle mutlu oluyorlar ki..
Bu annelerin yalıtılmış bir hayatları var anladığım kadarıyla. Öncelikle dışa açılmaya vakitleri yok. Çünkü bir çoğu yalnız, yardımcı olacak kimseleri yok. Hastaneye gidip gelirken, evde çocuklarıyla ilgilenirken yalnızlar. Bir diğer sebep, insanların saçma sapan sorularına karşı tahammülleri kalmamış. Bu nedenle evde çocuklarıyla ilgilenip, vakit buldukça internete giriyorlar. Araştırma yapmak için, karşılaştıkları sorunlara çözüm bulmak için, bir birlerine destek olmak, zorlandıkları konularda yardımlaşmak için...Banyo yaptırmak bile sorun olduğunda ( ayakta duramayan çocuklar var çünkü ) neyi nasıl yaparsam daha kolay olur, çocuğumun canını acıtmam derdinde bu anneler. Karşılaştıkları zorluklar için hiç de şikayetçi değiller. Tek korkuları "bizden sonra bu çocuklar ne olur?, kim bakar " . Annelik böyle bi'şey işte. Tek düşünceleri, tek dertleri yavrularının emin ellerde olduğunu bilmek.
"Ben çok şükür gözyaşı döktüm " diyor bir anne... Düşünebiliyor musunuz? Artık şırıngayla yemeği bıraktı, yutabiliyor diye sevinen anneler..
Birbirlerine öyle güzel destek oluyorlar ki ... Bir çok şeyi kendileri bulmak zorunda.. Farklı sorunlarla karşılaşıp, kimsenin denemediğini deneyip, bunları kendi aralarında konuşup tartışıyorlar.
Ve görüyorum ki, çocuklar bu annelerin yaşam kaynağı.. Yaşama sevinci. "neden biz, neden ben" sorusu yok .."neyi, nasıl yapabilirim " sorularına cevap arıyorlar sadece..
Ben bu anneleri hayranlıkla takip ediyorum..
Sevgi dolu oluşları, gayretleri, sabırları, enerjileri gerçekten etkileyici..
Dilerim ki gözlerinden düşen her damla sevinç gözyaşları olsun..
Dilerim ki bu enerjileri ve sevgileri hiç bitmesin..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)