21.10.2014
20.10.2014
YALAN, HEPSİ YALAN....
Yok azizim, hiç kimse dürüstlükten, samimiyetten bahsetmesin...
Değil mi ki, önce kendimizi aldatıyoruz,
En çok kendimize yabancı kalıyoruz,
Gerek yok ilişkilerin muhasebesini tutmanın....
Savuralım , eteğimizdeki griye bulanmış hayalleri, havaya, suya, taşa, toprağa...
Yorgun ruhlar uyanmıyor sabaha...
Uyanamıyor....
......
Ne demiş Şair " hadi dur o sarı odalarda durabilirsen...."
Peh !!!
Ne büyük meydan okumadır Ya Rabbim...
Giden gittiği yere sığabiliyor mu ki, kalanın derdine düşelim...
Şimdi karanlıkta kaybolma vaktidir..
Elbet kaybolanın kendini bulduğu da vakidir...
Boş sokaklarda sevda yüklü yürekle dolaşırken....
Sevda mı ? Ah azizim, dile pelesenk olmuş kelimelerden vazgeçemediniz ki...
Yüreğin varlığı aşikardır da, sevdanın izine rastlayan olmamıştır..
Rivayettir,
Hikayedir,
Benden duymuş olmayınız, umuttur...
Tutunamayanların, tutunmayı beceremeyenlerin,
Tutunacak dal bulamayanların elinde kalan tek şeydir bu yalan...
Yok azizim,
Sabah bakınız aynaya,
Gülümseyen bir yüzle,
Ve işte yakaladığınız o ifadeyi bozmadan çıkınız insan içine...
Mutlu sansınlar, iyi sansınlar...
Rica ederim azizim, nesi kandırmacadır ki bunun?..
Görmediniz mi siz hiç etrafınızdakileri
Onlar farklı mı ?
Tek dertleri
"Atıp tutayım da insan sansınlar !!! "...
MİM...MİM...MİM...
Henüz kışa girmedik ama, ben çoktan ikinci gribimle hemhal oldum..Böylelikle koca bir pazar günü uyur uyanık vaziyette geçti..Tamam bağışıklık sistemim zayıflamış olabilir ama havaların hiç mi suçu yok. Akşam klimayı sıcağa, öğlen soğuğa çevirir oldum. O kadar dengesiz havalar..
Dikkat ettiyseniz uzun zamandır nerelerdeydim, neler yaptım, neden yazmadım..... o konulara girmiyoruz :)
Dönüşü mimle yapmak benim için keyifli olacak. İlk kez mimlendiğime bu kadar sevindim. Şahin Shirin Erdem'e teşekkür ediyor ve hemen mime geçiyorum...
1- Çok kitaptan oluşan seriler mi ya da tek kitaplar mı ?
Ya hu bir kitabı bitirdik de serisi mi kusur kaldı ? Ben kitap okuyamıyorum diye her fırsatta yakınıyorum. Bitirmem ama başlarım.Başlamak bitirmenin yarısıdır derler ama, ben hep yarıda kalıyorum nedense...
2- Sadece kadın yazarları mı yoksa erkek yazarları mı okumak ?
Kadın ya da erkek yazar ayrımı yapmadığım gibi, yapana da şahit olmadım hiç.
3- Kitapçıya gidip kitap almak mı, internet üzerinden kitap alamak mı ?
Zaten rastgele pek kitap almam. Ya tavsiye edilmiştir, ya da bir yerde adı geçmiştir. Bu nedenle pek farketmiyor benim açımdan kitapçı ya da net... Ama çoğunlukla kitapçıdan alırım..
4- Film olan kitapları mı, dizi olan kitapları mı ?
Benimki sadece bir önyargı olabilir. Önceden diziye ya da filme aktarılan kitaplarda sanki orjinale sadık kalınıyordu. Misal Çalıkuşu. Kitabını okudum, filmini izledim.... Yine okurum, izlerim. Ama son dönem çekilen Çalıkuşu 'nun kitapla hiç bir alakası yok.
Kitapların filminin ya da dizisinin çekilmesine karşı değilim. Yüzüklerin Efendisi gibi bir filmi izlemekten büyük bir keyif duydum . Kitabını asla okuyamazdım. Okumuş olduğum kitaplardan Oblomov'un filmini izlemeyi isterdim. Nette çok araştırdım, yıllar evvel çekilmiş, lakin Türkçe çevirisi ya da alt yazısı yok :(
5-Günde 5 sayfa okumak mı, yoksa haftada 5 kitap mı ?
Hımmm. Günde 5 sayfa olmaz. Benim gibi hiç okuma daha iyi:) İnsan konudan kopar.
Fazla okumanın marifet olduğunu düşünmüyorum. İnsan aldığı bilgiyi evirip çevirmeli, hazmetmeli. Hiç durmadan okumak bilgi hamallığıdır bana göre. Bu nedenle her iki duruma da sıcak bakmıyorum :)
6- Profesyonel bir yazar olmak ya da profesyonel bir yorumcu olmak ?
Daha geçen gün, bir arkadaşıma dedim. Hayatımda bir şeyi profesyonel olarak yapmak isterdim diye. Resim çizmek, müzikle uğraşmak, iyi yazmak.... Çok isterdim güzel yazabilmeyi. Bunun biraz da yetenekle ilgisi var bence. Ne kadar uğraşsan da olmadı mı olmuyor...
7- En sevdiğiniz 20 kitabı okumak mı yoksa her gün daha önce okumadığınız yeni bir kitabı okumak mı ?
Yirmi tane olmasa da tekrar tekrar okuyacağım kitaplar var. Oruç Aruoba'nın kitaplarını mutad aralıklarla okuyabilirim. Çünkü her okuyuşumda ilk defa okuyormuşcasına keyif alıyorum, farklı anlamlar çıkartıyorum ve biraz daha iyi anladığımı düşünüyorum..
8- Kütüphanede çalışmak mı kitap satıcısı olmak mı ?
Satıcı olmak daha keyifli olurdu. Konuşmak, tartışmak, fikir alıp vermek... Bahçe bakımıyla ilgili kitap almaya gelene nakış- örgü kitabı satıp göndermek.. Evet ya, düşüncesi bile güzel :)
9- Favori türünüzden kitaplar okumak mı yoksa favori türünüz hariç diğer türden kitaplar okumak mı ?
Asla polisiye kitap okumam diyeceğim ama dilim varmıyor. Şöyle diyeyim, gerçekten güzel olduğuna kanaat getirirsem, tarzım dışında da kitap okurum.Mesela futbolla ilgili bir kitabın mizahi bir dili varsa okurum, yoksa okumam..
10- Sadece fiziksel kitap kopyalarını okumak mı yoksa sadece e-kitap okumak mı?
Kitaba dokunmalıyım, yola çıkarken yanıma almalıyım, ara sıra kaybedip nerede bu kitap diye aramalıyım. Arasında çiçek kurutmalıyım, Ama şu döküman parası alıp da düküman vermeyen, ders notlarını netten yayınlayan üniversite sayesinde e- kitap okuyacak kıvama geldiğimi düşünüyorum. İkisi de bana uyar kısacası..
Evettt, sonuna geldik. Kimseyi mimlemiyor, dileyen yapabilir diyorum...
Dikkat ettiyseniz uzun zamandır nerelerdeydim, neler yaptım, neden yazmadım..... o konulara girmiyoruz :)
Dönüşü mimle yapmak benim için keyifli olacak. İlk kez mimlendiğime bu kadar sevindim. Şahin Shirin Erdem'e teşekkür ediyor ve hemen mime geçiyorum...
1- Çok kitaptan oluşan seriler mi ya da tek kitaplar mı ?
Ya hu bir kitabı bitirdik de serisi mi kusur kaldı ? Ben kitap okuyamıyorum diye her fırsatta yakınıyorum. Bitirmem ama başlarım.Başlamak bitirmenin yarısıdır derler ama, ben hep yarıda kalıyorum nedense...
2- Sadece kadın yazarları mı yoksa erkek yazarları mı okumak ?
Kadın ya da erkek yazar ayrımı yapmadığım gibi, yapana da şahit olmadım hiç.
3- Kitapçıya gidip kitap almak mı, internet üzerinden kitap alamak mı ?
Zaten rastgele pek kitap almam. Ya tavsiye edilmiştir, ya da bir yerde adı geçmiştir. Bu nedenle pek farketmiyor benim açımdan kitapçı ya da net... Ama çoğunlukla kitapçıdan alırım..
4- Film olan kitapları mı, dizi olan kitapları mı ?
Benimki sadece bir önyargı olabilir. Önceden diziye ya da filme aktarılan kitaplarda sanki orjinale sadık kalınıyordu. Misal Çalıkuşu. Kitabını okudum, filmini izledim.... Yine okurum, izlerim. Ama son dönem çekilen Çalıkuşu 'nun kitapla hiç bir alakası yok.
Kitapların filminin ya da dizisinin çekilmesine karşı değilim. Yüzüklerin Efendisi gibi bir filmi izlemekten büyük bir keyif duydum . Kitabını asla okuyamazdım. Okumuş olduğum kitaplardan Oblomov'un filmini izlemeyi isterdim. Nette çok araştırdım, yıllar evvel çekilmiş, lakin Türkçe çevirisi ya da alt yazısı yok :(
5-Günde 5 sayfa okumak mı, yoksa haftada 5 kitap mı ?
Hımmm. Günde 5 sayfa olmaz. Benim gibi hiç okuma daha iyi:) İnsan konudan kopar.
Fazla okumanın marifet olduğunu düşünmüyorum. İnsan aldığı bilgiyi evirip çevirmeli, hazmetmeli. Hiç durmadan okumak bilgi hamallığıdır bana göre. Bu nedenle her iki duruma da sıcak bakmıyorum :)
6- Profesyonel bir yazar olmak ya da profesyonel bir yorumcu olmak ?
Daha geçen gün, bir arkadaşıma dedim. Hayatımda bir şeyi profesyonel olarak yapmak isterdim diye. Resim çizmek, müzikle uğraşmak, iyi yazmak.... Çok isterdim güzel yazabilmeyi. Bunun biraz da yetenekle ilgisi var bence. Ne kadar uğraşsan da olmadı mı olmuyor...
7- En sevdiğiniz 20 kitabı okumak mı yoksa her gün daha önce okumadığınız yeni bir kitabı okumak mı ?
Yirmi tane olmasa da tekrar tekrar okuyacağım kitaplar var. Oruç Aruoba'nın kitaplarını mutad aralıklarla okuyabilirim. Çünkü her okuyuşumda ilk defa okuyormuşcasına keyif alıyorum, farklı anlamlar çıkartıyorum ve biraz daha iyi anladığımı düşünüyorum..
8- Kütüphanede çalışmak mı kitap satıcısı olmak mı ?
Satıcı olmak daha keyifli olurdu. Konuşmak, tartışmak, fikir alıp vermek... Bahçe bakımıyla ilgili kitap almaya gelene nakış- örgü kitabı satıp göndermek.. Evet ya, düşüncesi bile güzel :)
9- Favori türünüzden kitaplar okumak mı yoksa favori türünüz hariç diğer türden kitaplar okumak mı ?
Asla polisiye kitap okumam diyeceğim ama dilim varmıyor. Şöyle diyeyim, gerçekten güzel olduğuna kanaat getirirsem, tarzım dışında da kitap okurum.Mesela futbolla ilgili bir kitabın mizahi bir dili varsa okurum, yoksa okumam..
10- Sadece fiziksel kitap kopyalarını okumak mı yoksa sadece e-kitap okumak mı?
Kitaba dokunmalıyım, yola çıkarken yanıma almalıyım, ara sıra kaybedip nerede bu kitap diye aramalıyım. Arasında çiçek kurutmalıyım, Ama şu döküman parası alıp da düküman vermeyen, ders notlarını netten yayınlayan üniversite sayesinde e- kitap okuyacak kıvama geldiğimi düşünüyorum. İkisi de bana uyar kısacası..
Evettt, sonuna geldik. Kimseyi mimlemiyor, dileyen yapabilir diyorum...
7.09.2014
........
En yakınındaki ya da en yanındaki anlamıyorsa seni
Anlatamıyorsan derdini.... Susmanın vakti gelmiş demektir.
Belki en çok kendi kendinle konuşmanın...
O halde. biraz kabuğumuza çekilelim...
Kimbilir belki bir gün yeniden döneriz...
Kalın sağlıcakla.....
25.08.2014
ÖRSELENMİŞ RUHLAR, KAYIP HAYATLAR....
Hayatımın en kötü günüydü diyemem tabi .. Ama kötü bir gündü işte..Metrodan indim, biraz yürüdüm. Etrafıma baktığımda bir an neredeyim, ne tarafa gideceğim bilemedim. Hemen arkadaşImı arayıp "kayboldum ben " dedim. Sesim ağlamaklı olunca teleşlandı, " gelip alayım seni, yakınında ne var " dedi.. Meğer evinden 10 mt. uzaklıktaymışım. Ve ağlamaya başladım. Hatay caddesinde, kalabalığın ortasında... Tutamadım kendimi....
Herşey, sabaha karşı izlediğim bir video ile başladı. Zaten sonrasında da uyuyamadım. İçim ezildi. Lafın gelişi değil, cidden ezildi.. Belki çoğunuzun izlediği, ya da izleyemeyip, yarıda bıraktığı bir video.Yurt dışında yetimhane müdürünün zavallı çocukları elindeki sopayla nasıl acımasızca dövdüğünü, kolundan tutup yere savurduğunu gösteren video...
O çocukların sonraki hayatını düşündüm ister istemez..
Korkak, pısırık bir yetişkin mi olacaklardı acaba ? Belki hiç bir işte dikiş tutturamayacaklar, hiç bir ilişkiyi doğru dürüst yaşayamayacaklardı. Özgüvenleri olmayacaktı bir kere. Sonra kendilerini hiç bir yere ait hissetmeyeceklerdi. Hep bir aidiyet eksikliği yaşayacaklardı. Sorumsuz olmakla suçlanacaklardı belki de.. " sen adam olmazsın" diye haykıracaktı insanlar suratlarına... Biri çıkıp, " bırak bu ergen tavırlarını" diyecekti. Ruhunun hiç büyümediğinin farkında olmayacaktı. Ya da şiddet gördüğü anda her şeyin durduğunu.. Zamanın aktığını, ama O'nun zamanla yollarını ayırıp, o ana takılı kaldığını bilemeyecekti.
Hep kahkaha attığını görenler mutlu zannedeceklerdi, ruhunun çığlıklarını bastırmak için güldüğünü anlayamayacaklardı.
O çocuklar bir daha asla kimseye güvenmeyeceklerdi. Belki de onun için, kendi dünyalarında, kendi içlerine dönük yaşamalarının sebebini de bilmeyecekler, çift kişilikli olmakla suçlanacaklardı.Dengeyi asla tutturamayacaklardı çünkü. Tam kendilerini bırakmak üzereyken , akıllarına gelen o travma nedeniyle kendilerini geri çekmeleri dengesizlik olarak addedilecekti.
Sevgi arsızı olacaklardı. Hiç bir sevgi yeterli gelmeyecek, hep daha fazlasını isteyeceklerdi.Çünkü zamanında alamadıkları anne- baba sevgisinin ruhlarında açtığı o kocaman gedik, dolmak ve doymak bilmeyecekti, kapanmayacaktı. Belki bu nedenle çok kıskanç olacaklar, sevdiklerini kimseyle paylaşmak istemeyeceklerdi.
Muhtemelen onursuz olacaklardı. Hayata tutunmak adına sarıldıkları her neyse, kaybetmemek için ellerinden geleni yapacaklardı.
Çocukluklarında travma yaşamış bu küçücük ruhlar, bu örselenmiş hayatlar.....Anlaşılamıyacaklardı...
Belki de tam tersine, güzel bir meslekleri, iyi hayatları olacak, sevilip sevilecekler.. Bilemiyorum. Psikolog, pedagog, psikiyatrist değilim elbette. Aslında etrafımda gördüğüm arazlı insanlara bakarak yazdım bunları. Belki onların geçmişlerinde de böyle travmalar vardır. Ve belki o müdürün de... Mutlaka tedavi görmesi gerekir... (!)
Bildiğim tek gerçek şu... Geçmişini bilmediğim insanı yargılayamam, suçlayamam..
Herşey, sabaha karşı izlediğim bir video ile başladı. Zaten sonrasında da uyuyamadım. İçim ezildi. Lafın gelişi değil, cidden ezildi.. Belki çoğunuzun izlediği, ya da izleyemeyip, yarıda bıraktığı bir video.Yurt dışında yetimhane müdürünün zavallı çocukları elindeki sopayla nasıl acımasızca dövdüğünü, kolundan tutup yere savurduğunu gösteren video...
O çocukların sonraki hayatını düşündüm ister istemez..
Korkak, pısırık bir yetişkin mi olacaklardı acaba ? Belki hiç bir işte dikiş tutturamayacaklar, hiç bir ilişkiyi doğru dürüst yaşayamayacaklardı. Özgüvenleri olmayacaktı bir kere. Sonra kendilerini hiç bir yere ait hissetmeyeceklerdi. Hep bir aidiyet eksikliği yaşayacaklardı. Sorumsuz olmakla suçlanacaklardı belki de.. " sen adam olmazsın" diye haykıracaktı insanlar suratlarına... Biri çıkıp, " bırak bu ergen tavırlarını" diyecekti. Ruhunun hiç büyümediğinin farkında olmayacaktı. Ya da şiddet gördüğü anda her şeyin durduğunu.. Zamanın aktığını, ama O'nun zamanla yollarını ayırıp, o ana takılı kaldığını bilemeyecekti.
Hep kahkaha attığını görenler mutlu zannedeceklerdi, ruhunun çığlıklarını bastırmak için güldüğünü anlayamayacaklardı.
O çocuklar bir daha asla kimseye güvenmeyeceklerdi. Belki de onun için, kendi dünyalarında, kendi içlerine dönük yaşamalarının sebebini de bilmeyecekler, çift kişilikli olmakla suçlanacaklardı.Dengeyi asla tutturamayacaklardı çünkü. Tam kendilerini bırakmak üzereyken , akıllarına gelen o travma nedeniyle kendilerini geri çekmeleri dengesizlik olarak addedilecekti.
Sevgi arsızı olacaklardı. Hiç bir sevgi yeterli gelmeyecek, hep daha fazlasını isteyeceklerdi.Çünkü zamanında alamadıkları anne- baba sevgisinin ruhlarında açtığı o kocaman gedik, dolmak ve doymak bilmeyecekti, kapanmayacaktı. Belki bu nedenle çok kıskanç olacaklar, sevdiklerini kimseyle paylaşmak istemeyeceklerdi.
Muhtemelen onursuz olacaklardı. Hayata tutunmak adına sarıldıkları her neyse, kaybetmemek için ellerinden geleni yapacaklardı.
Çocukluklarında travma yaşamış bu küçücük ruhlar, bu örselenmiş hayatlar.....Anlaşılamıyacaklardı...
Belki de tam tersine, güzel bir meslekleri, iyi hayatları olacak, sevilip sevilecekler.. Bilemiyorum. Psikolog, pedagog, psikiyatrist değilim elbette. Aslında etrafımda gördüğüm arazlı insanlara bakarak yazdım bunları. Belki onların geçmişlerinde de böyle travmalar vardır. Ve belki o müdürün de... Mutlaka tedavi görmesi gerekir... (!)
Bildiğim tek gerçek şu... Geçmişini bilmediğim insanı yargılayamam, suçlayamam..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)