Hayatımın en kötü günüydü diyemem tabi .. Ama kötü bir gündü işte..Metrodan indim, biraz yürüdüm. Etrafıma baktığımda bir an neredeyim, ne tarafa gideceğim bilemedim. Hemen arkadaşImı arayıp "kayboldum ben " dedim. Sesim ağlamaklı olunca teleşlandı, " gelip alayım seni, yakınında ne var " dedi.. Meğer evinden 10 mt. uzaklıktaymışım. Ve ağlamaya başladım. Hatay caddesinde, kalabalığın ortasında... Tutamadım kendimi....
Herşey, sabaha karşı izlediğim bir video ile başladı. Zaten sonrasında da uyuyamadım. İçim ezildi. Lafın gelişi değil, cidden ezildi.. Belki çoğunuzun izlediği, ya da izleyemeyip, yarıda bıraktığı bir video.Yurt dışında yetimhane müdürünün zavallı çocukları elindeki sopayla nasıl acımasızca dövdüğünü, kolundan tutup yere savurduğunu gösteren video...
O çocukların sonraki hayatını düşündüm ister istemez..
Korkak, pısırık bir yetişkin mi olacaklardı acaba ? Belki hiç bir işte dikiş tutturamayacaklar, hiç bir ilişkiyi doğru dürüst yaşayamayacaklardı. Özgüvenleri olmayacaktı bir kere. Sonra kendilerini hiç bir yere ait hissetmeyeceklerdi. Hep bir aidiyet eksikliği yaşayacaklardı. Sorumsuz olmakla suçlanacaklardı belki de.. " sen adam olmazsın" diye haykıracaktı insanlar suratlarına... Biri çıkıp, " bırak bu ergen tavırlarını" diyecekti. Ruhunun hiç büyümediğinin farkında olmayacaktı. Ya da şiddet gördüğü anda her şeyin durduğunu.. Zamanın aktığını, ama O'nun zamanla yollarını ayırıp, o ana takılı kaldığını bilemeyecekti.
Hep kahkaha attığını görenler mutlu zannedeceklerdi, ruhunun çığlıklarını bastırmak için güldüğünü anlayamayacaklardı.
O çocuklar bir daha asla kimseye güvenmeyeceklerdi. Belki de onun için, kendi dünyalarında, kendi içlerine dönük yaşamalarının sebebini de bilmeyecekler, çift kişilikli olmakla suçlanacaklardı.Dengeyi asla tutturamayacaklardı çünkü. Tam kendilerini bırakmak üzereyken , akıllarına gelen o travma nedeniyle kendilerini geri çekmeleri dengesizlik olarak addedilecekti.
Sevgi arsızı olacaklardı. Hiç bir sevgi yeterli gelmeyecek, hep daha fazlasını isteyeceklerdi.Çünkü zamanında alamadıkları anne- baba sevgisinin ruhlarında açtığı o kocaman gedik, dolmak ve doymak bilmeyecekti, kapanmayacaktı. Belki bu nedenle çok kıskanç olacaklar, sevdiklerini kimseyle paylaşmak istemeyeceklerdi.
Muhtemelen onursuz olacaklardı. Hayata tutunmak adına sarıldıkları her neyse, kaybetmemek için ellerinden geleni yapacaklardı.
Çocukluklarında travma yaşamış bu küçücük ruhlar, bu örselenmiş hayatlar.....Anlaşılamıyacaklardı...
Belki de tam tersine, güzel bir meslekleri, iyi hayatları olacak, sevilip sevilecekler.. Bilemiyorum. Psikolog, pedagog, psikiyatrist değilim elbette. Aslında etrafımda gördüğüm arazlı insanlara bakarak yazdım bunları. Belki onların geçmişlerinde de böyle travmalar vardır. Ve belki o müdürün de... Mutlaka tedavi görmesi gerekir... (!)
Bildiğim tek gerçek şu... Geçmişini bilmediğim insanı yargılayamam, suçlayamam..
yaşamayan anlayamaz... Ve herbir kelimemiz, bakışımız başkasının dünyasında koca bir gedik açabilir...
YanıtlaSilSenin 1o gün kafanı dinlemen lazım bir karadeniz pansiyonunda,telefonun kapalı olaraktan.Reçeten budur :)
Hımmm demek beni Karadeniz'e gönderiyorsun.İspanya turumuza ne oldu ?
YanıtlaSilAh Narda, bir bilebilsek sorumsuzca sarfettiğimiz kelimelerin / cümlelerin muhatabımızda ne yaralar açtığını.... Bu kadar pervasız konuşabilir miydik acaba ?
İspanya'ya param yetmiyor şu anda :)
YanıtlaSilBen, bana daha çocukken öylesine edilen lafların altından kalkamadım henüz. Ben kime neler söyledim allah bilir :=
güzel paylaşım
YanıtlaSilHepimiz çocukluğumuzdan kalan izleri taşırız ömrümüz boyunca.
YanıtlaSilBu yüzden bu "Parçalanmış Gülüşler.."
Ben de bu yazıyı okuyunca ağlayasim geldi. .ruhuma dokundu.
YanıtlaSilDünya da yaşanan tüm sorunların , çirkinliklerin kaynağı sevgisizlik.
Yüreğine sağlık. ..
Teşekkür ederim hava durumu...
YanıtlaSilHaklısın Tolga...İnilesi çocukluğumuz var hepimizin...
Sevgisizliğin kaynağını çözebilsek bir de Erdem...Her şey daha farklı olurdu sanırım...