4.12.2013

ÇİRKİN DİYEREK SEVDİĞİM TÜM BEBEKLERDEN ÖZÜR DİLİYORUM..


İzmir'den Çeşme'ye yumuşak bir geçiş yapan arkadaşımıza bebek tebriğine gittik bugün.. Normalde insanlar emekli olunca sakin bir yere yerleşmek ister ama , bizim kız gençliğini büyük şehrin keşmekeşinde geçirmek istemediğinden kapağı erken attı.. Önce haftanın 2-3 günü geldi bürosuna, sonra tamamen kapatıp, tam bir Çeşmeli  oldu.
Neyse, konumuz bu değil zaten :)
Efendim, görüp görebileceğim en güzel bebeklerden biriydi. Bebeklerin hepsi güzel demeyin,  o ebeveyn gözüyledir :)  Mini minnacık, daha 1,5 aylık bir bebek. "Çirkin şey "  diye sevecek oldum,  beraber gittiğimiz arkadaş hemen atladı " Bence gayet güzel ".. Tamam da arkadaşım,  kapı gibi toplum dayatması var bilinçaltımda. bebekler güzel diye sevilirse nazar değer inancını taşıyan.
Düşündüm, doğru dedim ya.. Ne diye bebekleri " çirkin " diye sevip,  o küçücük beyinlerine olumsuzluk aşılıyoruz ki ?



ZORDUR KENDİ KENDİNE YETMEK...


Hepimizi büyük bir gemiye bindirip,
açılıvermişler engin denizlere..
ve
kıyıdan epeyce uzaklaştığımızda, atıvermişler masmavi sulara..
bazılarımız iyi kulaç atmanın verdiği rahatlıkla
sakince yol almaya başlamış kıyıya doğru..
etraflarında olan bitene çok da fazla kulak kabartmadan..
yoruldukça sırt üstü yatıp dinlenerek devam etmiş  yolculuğuna
yüzmeyi bilmeyenler ise,
telaşla başlamışlar çırpınmaya 
bir yandan çığlık çığlığa bağırıp
bir yandan da batmamak için tutunacak birini aramışlar
gördüklerine saldırmışlar
iyi kötü demeden , her karşılarına çıkandan
medet ummuşlar.
bazen canları yanmış
"kurtarıcım" dedikleri daha da dibe batırmış...
kimi bata çıka öğrenmiş kendi kendine yetmeyi
kimi dalgalarla boğuşmayıp, pes ederek boylamış denizin dibini..
bazıları o kadar ustaymış ki yüzmekte
aynı zamanda dibe dalmayı da bilirlermiş
kimi zaman ustaca kulaç atarken görünürlermiş
bazen içleri elvermez, boğulana  yardım ederlermiş..
ne zaman ki batan kendilerini de sürüklüyor, hemen uzaklaşır, yardımdan vazgeçerlermiş
kimi zaman da ortadan kaybolurlarmış.
işte böyle zamanlarda gözleri, suyun büyüleyici dünyasını seyre dalarmış
rengarenk balık sürüleri, yosunlar, mercanlar...
farklı bir dünyaya bakarmış, herkese nasip olmayan..
işte böyledir yalnızlığımız..
kimi kabullenir telaşsız yaşar yalnızlığını
kimi ölüme denk tutar, paylaşmak ister başkalarıyla her anını...
ama en doğrusunu yapanlar onlardır ki,
yalnızlıklarında  kendi iç dünyalarına  dalarlar.
her yüzeye çıkışlarında doludur elleri
onlardır bunca güzel eserin sahibi
bazen renklerin ahengi büyüler gözlerimizi
kimi zaman kulağımızın pasını siler  bir neyin  sesi..
hatta  bir şiirde, bir kitapta kaybederiz kendimizi..

"bazı insanları yalnızlık tüketir ,
bazı insanlar  yalnızlığında üretir..."



3.12.2013

FAZLA SÖZE GEREK YOK..

Annelerin en büyük korkusu, çocuklarının ölmesiymiş..
Engelli annelerinki, çocuklarından  önce ölmek.....
3 Aralık Dünya Engelliler Günü...


2.12.2013

.......

Birinci yılımız biteli  bir ay olmuş bugün ve ben unutmuşum :)
Affet, söz bundan sonra unutmam..gerçekten...


Blogdaki ilk cümlem..
Çocuklarınıza gelecek hazırlamayın......çocuklarınızı geleceğe hazırlayın....

1.12.2013

HAYAT GÜZELDİR / LİFE İS BEAUTİFUL



Rast gele seçtiğim bir film. İzlerken başta " boşa zaman kaybı olacak, başka filme geçeyim" diye az düşünmedim hani.  Yaşasın tembellik :))
İzlediğim  en güzel film değildi.
Muhteşem bir oyunculuğu olduğunu söyleyemem..
Müzikler nasıldı hatırlamıyorum bile..
Görsel açıdan  kayda değer bir şey de yoktu..
Sadece şimdiye kadar izlediğim  en anlamlı filmlerden biriydi.
Eğer Yahudilerle ilgili ( varsa ) ön yargılarınızı bir kenara bırakır,  filme Nazilerin  soykırımının reklamı ya da ajitasyonu  gözüyle bakmazsanız ne dediğimi anlayacaksınız.
Yahudi bir İtalyanın,  küçücük oğlunun beyninde , ruhunda travma oluşturabilecek kamp günlerini oyuna çeviren, oğlunu korumak  ve yaşatmak adına  elinden geleni yapan bir babanın mücadelesini konu alıyor  film..
 " Eğer askerlerden saklanabilirsen........ eğer hiç konuşmazsan...... puan toplayıp bu yarışta biz birinci olacağız  ve ödül olarak tank kazanacağız"  telkinleriyle  o zor günleri oyun havası içinde yaşayan  küçücük bir çocuk..
Beni en çok duygulandıran sahne,  babanın  her türlü tehlikeyi göze alarak, boş bulduğu bir anda  hoparlör odasına dalıp,  kadınlar bölümündeki eşine " nasılsın prenses, her gün  seni düşünüyorum..."  diyerek mesaj vermesi oldu...
Durum ne kadar vahim olursa olsun, ,insanın umutlu olması, umut aşılaması gerektiğini çok güzel anlatıyor.
Bir babanın en zor şartlarda bile ailesini koruyup kollamasını  işliyor..
İzlemenizi tavsiye ederim..




..........

Okuduğum hangi kitaptaydı bilmiyorum. Ama bir cümle çok hoşuma gitmişti..
" Boşluğunu değil ama yokluğunu hissedeceğim "..İşte yüzeysel bir ilişkinin bitişi ve ardından hissedilenler..
Ben tam tersini söylüyorum,  yokluğunu hissetmedim hiç.
Ama boşluğun .....
İşin ilginç tarafı, sen varken de  hissediliyordu o boşluk..
Hatta kızma ama, varlığın  bir yüktü çoğu zaman.  Eziyetti, işkenceydi....
Ne garip bir ironi...
Küçüktüm, hatta çok küçüktüm.. Sana karşı beslediğim tek his " korku" ydu.  Belki hala insanlardan korkuyor olmam, zarar gelecek , üzüleceğim endişesi taşımam, benim beslediğim korkunun, bende besledikleri...
Bu öyle bir lanet duygu ki, solunum cihazına bağlı yaşamak gibi. Hayat bir şekilde akıp giderken, sadece seyirci olmak..  Tüm güzel ve yaşanılası olanları buğulu ve kirli bir camın arkasından  izlemek...
Şimdi büyüdüm..
Yine yoksun.. Bu kez gerçekten yoksun..
Yokluğun iyi geliyor da,  boşluğun acı veriyor...




30.11.2013

......

Bugün ilk kez kış soğuğunu hissettim... İliklerime kadar....
Niye hala en sevdiğim mevsim kış diyorum ki,,,Ne soba üstünde kestane pişiyor ne de portakal kabuğu yanarak mis gibi koku yayıyor.. İyi de kışı güzel yapan bunlar olamaz..
Bi'şeyler eksik, ama ne ?