Hiç durmadan konuşmak isterken, susmak zorunda kalmak çok kötü...
Ama anlaşılamayacaksa insan, susmayı da bilmeli...
Ya da konuşmak çözmüyorsa problemi...
Sustum...
9.09.2013
..........
Bazen çok fazla sorgulamamak lazım galiba olup biteni...
Herkesin kendine göre vardır elbette bir gerekçesi..
Gidenin ardından üzülmek yerine, ne kazandım, ne kazandırdım demek daha doğru. Kazanç varsa ne ala, yoksa zaten gidenin yoktur ki bir önemi...
Hayat devam ediyor, her şeye rağmen...
Film şeridi gibi...
Film sahnesi gibi...
Rolü biten elbette çekilecek kendi köşesine..
Ve belki, gidenin hayatında da bizim rolümüz bitmiştir...
Şimdi kendi sahnemize dönme vakti...
Herkesin kendine göre vardır elbette bir gerekçesi..
Gidenin ardından üzülmek yerine, ne kazandım, ne kazandırdım demek daha doğru. Kazanç varsa ne ala, yoksa zaten gidenin yoktur ki bir önemi...
Hayat devam ediyor, her şeye rağmen...
Film şeridi gibi...
Film sahnesi gibi...
Rolü biten elbette çekilecek kendi köşesine..
Ve belki, gidenin hayatında da bizim rolümüz bitmiştir...
Şimdi kendi sahnemize dönme vakti...
6.09.2013
...........
Ferhat olup dağları delmeni değil, karşımda dağ gibi durmanı istiyorum....
Aşılmaz olmanı değil, heybetinle güven vermeni istiyorum...
Aşılmaz olmanı değil, heybetinle güven vermeni istiyorum...
4.09.2013
BEN GELDİM......
Dün akşam müthiş bir keşifte bulundum..Benim işitsel zekam yok !!!
Bunu söylediğimde G. "o ne demek ilk defa duyuyorum" dedi. Durur muyum hiç, başladım atıp tutmaya.. Benim anlamam içim gözümle görmem lazım. Yoksa söylenenler bir kulağımdan girip ötekinden çıkıyor. İşte bu sebepten, ışıklara geldiğinde ikinci sağdan dön, ilk sola sap.... diye uzayıp giden adresi bulamadım ve kayboldum tabi ki..
İyi ki de kaybolmuşum. Müthiş keskin kekik kokuları arasında dolandım bir süre.. Bir koku bu kadar mı güzel olur. Sanki bütün hücrelerimde dolaşıp , içimi tazeledi. Buralarda ( az ilerideki dağlarda ) kekik mi var acaba diye düşünürken, öğrendim ki baharat fabrikasından geliyormuş koku...
Oysa bu kalabalığın içine girmeden daha bir kaç gün önce tatildeydim ben.. Sessiz, sakin , bahçedeki akşam sefalarıyla, her sabah kahvaltı için dalından kopardığım tazecik biberlerle haşır neşirdim. Uzun yıllar sonra ( sanırım 4 yıl oldu ) ilk defa denize girdim bu sahilde. Korktuğumun aksine su soğuk değildi. Ve girer girmez nefesim kesilmedi. Zaten ya Mayıs ya da Eylül ayında deniz tam benim istediğim ayarda oluyor. Hafif dalgalı denizde kendini sırt üstü bırakıp, gözlerini kapattığın anda, o denizin sesi her şeye iyi geliyor. Dinlendiğini hissediyor insan...
Ve ben bu yaşıma geldim, ilk defa gece gökyüzünü gördüm.. Evet evet ilk defa. Elektriğin kesildiği bir akşam, başımı yukarı kaldırıp baktığımda inanamadım gördüğüm güzelliğe. Şimdiye kadar görmemişim hiç. Nasıl kaçırmışım diye hayıflanmadan edemedim. irili ufaklı binlerce yıldız. Farkedemiyoruz şehrin ışıklarından. Kim bilir daha neleri kaçırıyoruz, bakıyoruz ama görmüyoruz..
Kısacası uzun bir aradan sonra geri döndüm işte..
19.08.2013
KAPLUMBAĞALAR DA UÇAR....
Ama film değildi izlediğim. İran yapımı, Irak savaşında mülteci kampındaki çocukların dramı. Muhtemelen senaryo falan da yazılmadan, direkt küçücük, masum çocukların hayatından bir kesit. Mayın toplayarak karınlarını doyurmaya çalışan, bunu yaparken de mayınlar yüzünden kollarını, bacaklarını kaybeden çocukların dramı.İnsanların nasıl insanlıktan çıkabileceğini, gözü dönmüşlerin çıkar kavgası sırasında en çok bedeli ödeyenlerin çocuklar olduğunu anlatan ve mutlaka izlenmesi gereken bir yapıt..Savaş sonrasında çekilen ilk film..Üstelik bu savaşı bizzat yaşayan çocukların rol aldığı, kendilerini anlattıkları , rol yapmadıkları, bizzat kendilerinde olan korkuyu, çaresizliği, masumluğu yansıttıkları bir film.
Bu filmi izledikten sonra içinizde hep bir sorgulama olacak, olmalı..Şu an acaba dünyanın hangi köşesinde bir çocuk ağlıyor ? Hangi çocuğun canı yanıyor ? Ve bu yaşanan travmaları atlatabiliyor mu bu çocuklar ? Hiç bir şeyden korkmadan uyuyabiliyorlar mı ? Geleceğe ait umutları, hayalleri kalıyor mu ?
Ve Agrin....Amerikalı askerlerin tecavüzü sonucu hamile kalan, kendi çocuk haliyle çocuğunu bir türlü benimseyemeyen, ondan kurtulmanın yollarını arayan, bu çaresizlikle tek başına mücadele etmeye çalışan Agrin....Daha nice Agrinler neler yaşıyor acaba ? Dünyada tüm bu olup bitenlerde bizim sorumluluğumuz ne ? Sessizliğimiz kimlerin içini acıtıyor ? Ve Agrin'in kollarını kaybetmiş ağabeyi... Bebeğe bir şey olacak diye ödü kopan, kızkardeşinin bebeğe kötülük yapmasından korkup buna engel olmaya çalışan ama elinden hiç bir şey gelmeyen çocuk ağabeyin çaresizliği, insanın içini kezzap gibi delip geçen gözyaşları...
"Bizim büyük çaresizliğimiz" demek geliyor içimden.. Olan bitene engel olamama çaresizliği değil bu..Tam tersine neler olup bittiğinden haberdar olamama çaresizliği.. Hayatın tuzu biberi olan problemlerle baş edemeyip, kendi kabuğumuza gömülme acziyeti belki de..
Sokakta koşup oynaması gerekirken, kollarını bacaklarını kaybetme pahasına, para kazanmak için mayın toplayan bu yetim çocukların hayatını izleyin..
Savaşın soğuk değil, yürek yakan yangınını görün...
Hiç bir şey yapamıyorsanız, en azından bu çocukların hayatını cehenneme çeviren , hayatlarını karartan, umutlarını çalan her kim varsa, karışan, tetikleyen, susan, görmezden gelen.... Lanet edin...
Lanet olsun bir fidanı ezene, boynunu bükene, kolunu kanadını kırana....
Film oldukça bol ödül almış.. İşte bu ödüllerden bazıları..
2006 Oscar ödülleri için, en iyi yabancı film ödülüne adaylık,
52. San Sebastian Film Festivali Altın İstiridye ve En iyi Senaryo Jüri Özel Ödülü
55. Berlin Uluslararası Film Festivali Barış Ödülü,
5.Tokyo Filmex Film Festivali Agnes B. ve Jüri Özel Ödülü
19. Fribourg Uluslararası Çağdaş Film Festivali Seyirci Ödülü, E Changer Ödülü,
Mexico City Uluslararası Çağdaş Film Festivali La Pieze ve Seyirci Ödülü..
GİTMEDİN AMA GELECEKSİN...
geleceksin biliyorum..
ama bunu derken , aslında gitmediğin gerçeğinin de üstünü örtmek istemiyorum..
yani aslında gitmedin ama yine de geleceksin.
nasıl ki bende kalan, benimle kalan, bana kalan ne varsa , sen yokken hükümsüzdür.
senden eksilen, senden giden, senden kopan, seni bırakan da seni hükümsüz kılar...
tıpkı sen olmadan, senden kalanların bana yetmemesi gibi..
ya da sensizliğin beni tüketmesi gibi...
yavaş yavaş yanan bir mum gibi..
ardında bıraktıklarınla asla gitmiş olamayacağın gibi..
tamamlanmak ve var olmak adına geri geleceğin gibi..
yokluğunda yalnızlığa esir oluyorum..
sen yanımdayken alabildiğine hür..
o halde gel ve bende hüküm sür..
ama bunu derken , aslında gitmediğin gerçeğinin de üstünü örtmek istemiyorum..
yani aslında gitmedin ama yine de geleceksin.
nasıl ki bende kalan, benimle kalan, bana kalan ne varsa , sen yokken hükümsüzdür.
senden eksilen, senden giden, senden kopan, seni bırakan da seni hükümsüz kılar...
tıpkı sen olmadan, senden kalanların bana yetmemesi gibi..
ya da sensizliğin beni tüketmesi gibi...
yavaş yavaş yanan bir mum gibi..
ardında bıraktıklarınla asla gitmiş olamayacağın gibi..
tamamlanmak ve var olmak adına geri geleceğin gibi..
sen yanımdayken alabildiğine hür..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)