13.02.2013

HATIRALAR BAZEN GÜZELDİR...



   Hayatımda benim kadar dağınık birini görmedim..Neyin nerede olduğunu asla bulamam. Çünkü en olmadık yerlerden çıkar. Misal, daha geçenlerde bir yüzüğümü kaybettim. Tamam  maddi değeri yoktu ama hatıraydı....Üşenmedim, iğrenmedim çöpü bile karıştırdım, acaba yanlışlıkla gitti mi diye.. Bilin bakalım nereden çıktı ?  Buzdolabındaki  biber poşetinin içinden..Muhtemelen  elimden kayıp içine düştü. Tamam bu anlattığımın dağınıklıkla ilgisi yok ama, "en olmadık yer"  kısmı tutuyor en azından :))
    Tabi insan kendisi dağınık olunca, çocuklarına da bir şey diyemiyor. Rol model olmak lazım ya.. Zaten evden bir kaç gün  uzaklaşmışsam, odalarına  girmeden önce besmele çekerim. Malum çarpılma  tehlikesi var. Sonra gaaayet  sakin bakmak lazım. Hırsız varrrrr diye bağırabilir insan gayri ihtiyari...Bir de kedi eniğini kaybetse bulamaz derler bizde. Kedimiz var  da, eniği yok çok şükür..
    Asıl konumuza dönersek, bir fotoğraf arıyordum. Ama öyle Ajda Pekkan'ın  " çerçeve değil, resim arıyorum" türünden bir fotoğraf  değil.. İşte o fotoğrafı ararken elime çooook eski yıllara ait bir kaset geçti. Teyp olmadığı için dinleyemiyorum ne yazık ki..
    Üniversite yıllarında , can sıkıntısından herhalde,  sesimizi kasete alıp dinlemek istemiştik. Ama ne söyleyeceğiz , ne yapacağız anlaşamadık . Her sene değişen ev muvcuduna göre, o sene sanırım 5 kişiydik. Edebiyat fakültesinde okuyanlar da var aramızda. Bir arkadaş Necip Fazıl'ın Sakarya Türküsünü okuyalım dedi, bi başkası ille de eğlenceli bir şeyler olsun diye , düriyenin kalaylarını  istedi. Tabi hemen demokratik bir yöntemle oylama yaptık şiir kazandı.. Biz büyük bir ciddiyetle şiiri okuduk,  kayıt tamamlandı, dinlemeye başladık... Ama  gülmekten de öldük.. 4  arkadaş  harıl harıl iştiyakla şiir okurken, arada ağlamaklı bir ses karışıyor..." düriyeeee......düriyeeeeee..."  Katletmişti şiirimizi, ama hafızalarda  hoş  bir anı oldu..
    Kaset sayesinde o günlere gitmek güzeldi.. Öğrencilik yıllarım sanırım benim en mutlu olduğum zamanlar....
    Sahi, teybi olan var mı ? 









/ / /



Bir insanın nezdinde değerin neyse odur...
İstediğin kadar uğraş, artıramazsın...
Bir insanın nazarında yoksan , yoksun..
Ne yaparsan yap,  gözüne giremezsin...
Belli ettiğin ölçüde  muhtaç olduğunu,
O kadar uzaklaşır senden..
Susuzluktan kurusan,
Bir yudum su olmaz sana...
Vazgeç..
Ya kendi kendine yetmeyi öğren...
Ya da sessizce öl, yoksunluğunla...










12.02.2013

ÜŞÜYORUM...


üşüyorum...
ne kat kat giyinsem,
ne ateşi harlatsam,
ısınacak gibi değil içim..
üşüyorum..





OKUMA OBEZİTELİĞİ..

    
 Şimdi böyle bir şey de mi varmış diyeceksiniz.. Var veya yok bilemem, ama aklıma bu tanım geldi, bence gayet de mantıklı...Bir zamanlar böyle bir  " hastalığım" vardı evet.. Çocuk yaşlarda başlayınca okumaya, imkanlar da şimdiki gibi değil tabi.. Yani maddi imkanlar yanında, okunacak materyal konusunda da  bu kadar  geniş imkanlara sahip değildik.. Her fırsatta itiraf ederim. İlk okumaya başladığım kitaplar, resimli çizgi roman tarzında kitaplardı. Daha açık bir dille Texas, Tom Miks, Zagor, Fantom......kültürü yani. Aslında bu kitapların her hangi bir zararını görmedim şimdiye kadar.. Ama şuur altıma gelip yerleştilerse  bilemem.. Eh, bunca şeyi içinde barındıran şuuraltım, varsın bunları da ihtiva ediversin, eline mi yapışır...
   Ama bir sonraki aşama, yani Kemalettin Tuğcu kitapları tartışılır...Elbette bu konunun ehli değilim. Şahsi kanaatim, şimdiki aklım olsa bir- iki tanesini okur geçerdim. Şimdikinin Zaman Öyle de Geçiyor, Böyle de Geçiyor dizisi gibi, bu kadar iç mi karartır bir seri.. Tamam kabul, çoğunun sonu mutlu bitiyor, kabul, insana hayata dair çok güzel fikirler empoze ediyor. Ama o kitapları okuyan, hayatı boyunca diken üstünde yaşar sanırım..Ne zaman başıma bir iş gelecek te  kuru ekmeğe muhtaç olacağım diye.. ..İşte burada " Bu günün  bir de yarını var.....Mutluyduk belki  bugüne kadar, ya sonra...." diye  hatırladığım şarkı iyi gider  :))
    Tabi araya klasikler, yerlisi, yabancısı girdikten sonra, Oblomov ile başlayan bir Rus edebiyatı rüzgarına kapıldım.. Yine seçmece yapmadan kendi kafama göre, Allah ne verdiyse... Mesela, evli bir kadına aşık bir gencin, her çıkmaz karşısında söylediği bir söz vardı " Neyse ki ölüm var... "  ya da  "Nasılsa ölüm var " mealinde bir cümle.. Bak bak, dediğine bak şunun hele... Ölüm olunca ne olacak, sıkıştığın yerde alnına silah mı dayayacaksın...Ölüm kurtuluş olabilir elbette çoğu çıkmaz karşısında.. Ama tercih edilecek bir yol, seçenek gibi görülmemeli hiç bir zaman.. sadece kaçınılmaz bir sondur, o kadar...
   Elbette ki belirli bir yaştan sonra, ne okursanız okuyun kafanızın karışma ihtimali zayıftır. Çünkü düşünce yapınız belli bir seviyeye ulaşmış ve oturmuştur. Okuduklarınızdan neyi alıp, neyi almamanız gerektiğini bilirsiniz.. Muhakeme edersiniz, mantık süzgecinden geçirirsiniz, ayıklarsınız..Ama daha yolun başında olan genç beyinler için aynı şeyi söyleyemem. Nasıl ki, mideye her bulduğunuzu indiremezsiniz, sağlığınızı bozar, rahatsız eder.. Kitap da öyle bence. İnsan  okuduğunun beyninde oluşturacağı tahribatı da göz  önünde bulundurmalı.. Hele ki  yetişmekte olan bir çocuğu varsa... Tabi burada sanki kitap okuya okuya ölüyorlar da kontrol etmesi kaldı diye düşünenler de olabilir. Doğru, yeni neslin kitaplarla arası pek barışık değil ne yazık ki...Ama bu,  bir milletin geleceği için ciddi bir tehlike.. Kitaptan, sinemadan, tiyatrodan ve sanatın diğer dallarından bi haber yetişen neslin oluşturduğuna "güruh" diyebiliriz ancak..
    Bir de  deli gibi okumanın  çok faydası olduğunu da düşünmüyorum.. İnsan okuduktan sonra bir müddet kenara çekilip, okuduklarını özümsemeli.. Muhakeme etmeli.. Üzerinde epeyce bir kafa yormalı.. Benim savunduğum görüş, okuduğunuz kitaptaki cümleleri aynen tekrar edemeyebilirsiniz, hatta kişileri ve olayları yeri geldiğinde unutabilirsiniz, karıştırabilirsiniz. Ama bitirdiğiniz bir kitabın size ne kattığını, neleri düzelttiğini, neleri çoğalttığını  tefekkür  etmelisiniz. Ve bunları da yapabilmeli bir kitap.. Madem ki yol göstericidir, yolumuza vuran ışık gibi olmalı, aydınlatmalı, işimizi kolaylaştırmalı...
     Okuyalım, okumaktan  zarar gelmeyecek şekilde okuyalım... Kitap obezi olmaya da gerek yok...
 







YETENEĞE SAYGI...


Ne sağlam kalbim varmış....Yoksa sen mi  çok yeteneklisin...Kır kır bitiremedin, hala kıracak yer bulabiliyorsun...Yok yok, ödülü benim kalbim değil, senin  kalp kırma yetenek ve azmin   hak ediyor...Ayakta alkışlıyorum seni....





11.02.2013

AHHHH...

Bir " ahhh" daha saldım semaya.. Duyulur duyulmaz bilemem..
Bildiğim tek şey, hiç bir " ahhh" kaybolmaz...
Zamanı geldiğinde yerini bulur  elbet...





10.02.2013

ÇATINIZ SAĞLAM MI ?


Bir evi istediğiniz kadar süsleyin..
İçini bir güzel tezyin edin...
Lüks ve zevkli eşyalarla döşeyin..
Çatısını kaldırdığınız anda
O güzelliklerin hiç bir hükmü kalmaz..
Güneş alır, yağmur alır..
Tipi olur, boran olur..
İçini korumak kolay olmaz..
Viraneye döner..
Tüm o güzellikler zamanla söner..
Tıpkı ilişkiler gibi..
İlişkinin çatısı saygıdır..
Saygı kalktığı anda aradan,
Kimseye hayır gelmez o sevgiden, bağlılıktan..
Her güzel duygunun yerini öfke alır, nefret alır..
Bir birini sevenler , sanki düşman olur..
Sevdiğiniz kadar saymayı öğrenin..
Hatayı herkes yapar, 
Yeter ki siz telafi etmeyi bilin..