Hayatımda benim kadar dağınık birini görmedim..Neyin nerede olduğunu asla bulamam. Çünkü en olmadık yerlerden çıkar. Misal, daha geçenlerde bir yüzüğümü kaybettim. Tamam maddi değeri yoktu ama hatıraydı....Üşenmedim, iğrenmedim çöpü bile karıştırdım, acaba yanlışlıkla gitti mi diye.. Bilin bakalım nereden çıktı ? Buzdolabındaki biber poşetinin içinden..Muhtemelen elimden kayıp içine düştü. Tamam bu anlattığımın dağınıklıkla ilgisi yok ama, "en olmadık yer" kısmı tutuyor en azından :))
Tabi insan kendisi dağınık olunca, çocuklarına da bir şey diyemiyor. Rol model olmak lazım ya.. Zaten evden bir kaç gün uzaklaşmışsam, odalarına girmeden önce besmele çekerim. Malum çarpılma tehlikesi var. Sonra gaaayet sakin bakmak lazım. Hırsız varrrrr diye bağırabilir insan gayri ihtiyari...Bir de kedi eniğini kaybetse bulamaz derler bizde. Kedimiz var da, eniği yok çok şükür..
Asıl konumuza dönersek, bir fotoğraf arıyordum. Ama öyle Ajda Pekkan'ın " çerçeve değil, resim arıyorum" türünden bir fotoğraf değil.. İşte o fotoğrafı ararken elime çooook eski yıllara ait bir kaset geçti. Teyp olmadığı için dinleyemiyorum ne yazık ki..
Üniversite yıllarında , can sıkıntısından herhalde, sesimizi kasete alıp dinlemek istemiştik. Ama ne söyleyeceğiz , ne yapacağız anlaşamadık . Her sene değişen ev muvcuduna göre, o sene sanırım 5 kişiydik. Edebiyat fakültesinde okuyanlar da var aramızda. Bir arkadaş Necip Fazıl'ın Sakarya Türküsünü okuyalım dedi, bi başkası ille de eğlenceli bir şeyler olsun diye , düriyenin kalaylarını istedi. Tabi hemen demokratik bir yöntemle oylama yaptık şiir kazandı.. Biz büyük bir ciddiyetle şiiri okuduk, kayıt tamamlandı, dinlemeye başladık... Ama gülmekten de öldük.. 4 arkadaş harıl harıl iştiyakla şiir okurken, arada ağlamaklı bir ses karışıyor..." düriyeeee......düriyeeeeee..." Katletmişti şiirimizi, ama hafızalarda hoş bir anı oldu..
Kaset sayesinde o günlere gitmek güzeldi.. Öğrencilik yıllarım sanırım benim en mutlu olduğum zamanlar....
Sahi, teybi olan var mı ?