hayat size önce kendinizi korumayı öğretir
korumak için savunmayı
savunmak için saklanmayı
ve daha çocukken başlarsınız saklanmaya
önce başkalarından
yavaş yavaş kendinizden..
zırh giyinirsiniz bedeninizden öte ruhunuzu sarıp sarmalayan
o kadar hoşunuza gider ki bu
ve o kadar zahmetsiz gelir ki hayatın debdebesinde
daha fazlasını istersiniz
daha saklayanını
daha koruyanını
duvarlar örmeye başlarsınız inceden inceye
küçük pencereler açarsınız
ara sıra dışa dönmek için
dünyayı görmek için
siz herkesi görürsünüz
ya da gördüğünüzü zannedersiniz
ve bilirsiniz ki siz emniyettesiniz
ne yağmur ıslatır, ne güneş kavurur
ne de rüzgarlar savurur
sonra korkulan olur
o duvarlarda siz de kaybolursunuz
kendinizden uzaklaşmış
kendinize yabancılaşmış
ve bedeniniz ruhunuzdan ayrılmış
"insan"sınızdır artık
herkesin kendinden bile saklandığı bu dünyada salınırken
biri çıkıverir karşınıza aniden
gözlerinizden okur içinizi
söylediğiniz sözlerden giriverir iç dünyanıza
ve sizden daha iyi tanır sizi
önce hoşunuza gider, unuttuğunuz bu "sen" le yeniden tanışmak
ve sizi size tanıtana hayranlık duymak
elinizde olmadan kapılıp gidersiniz
ve gözler anlaşır konuşmadan, cümleler sessiz
tam teslim olmuşken bu gidişata
eski korkular geliverir aklınıza
hani sizin zırhınız, yıkıldı mı yoksa duvarlarınız
bakın işte sanki çırıl çıplak kaldınız
hemen sığınacak bir şeyler ararsınız
önce rehberinize kızar, ona öfke duyarsınız
onun kalbini her kırışınız
bir tuğla koymaktır sanki , etrafınıza yeniden ördüğünüz duvarınıza
ondan uzak durmak, tekrar bürünmektir zırhınıza
ve ondan giderken attığınız her adım
kendinizden uzaklaşmaktır aslında
ve savurursunuz dağlardan aşağıya
hem onu, hem kendi ruhunuzu
kolay gelir saklanmak
zannedersiniz ki bunun adı yaşamak
tutsaklıktır oysa bu
hem beynin, hem ruhun tutsaklığı
insanoğlu yenemedikçe korkaklığı
yalnızlıktır alın yazısı....