Hani insanların kediyse aslan, aslan ise kral göründüğü...
Bilerek veya bilmeyerek, kişiliğinden fersah fersah farklı bir tavır sergilediği...
Ayıplarını, hatalarını, eksik yanlarını sümen altı edebildiği, dışta gayet saygın ve aklı başındayken , zaaflarını, sefih duygularını ortaya döküp besleyebildiği bir alem...
Eşine, kız arkadaşına karşı olabildiğine kaba ve anlayışsız iken, hiç tanımadığı, kahrını çekmeyen, kendisine karşı gönül borcu taşımayan birine karşı oldukça centilmen , düşünceli ve romantik olabildiği bir yer sanal alem...
Hayalinde ne varsa, içinde ne gibi bir ukde kaldıysa giderebildiği, teknisyen iken, mühendisim diyebildiği, sağlık memuru iken doktorluğa terfi edebildiği bir yer sanal alem...
Ama bir de işin farklı bir yönü var ki , gerçek dünya ile sanal alemdeki kişilik farklılığınız elinizde olmaz. Ya da yapmacık, bilinçli değildir. Olaylar sizi belli bir noktaya sürükler.
Mesela arkadaşım "S " der ki, "blogda melankolik yazılar yazıyorsun ama gerçekte konuşurken yeri geldiğinde keyifli olabiliyorsun, gülebiliyorsun da ..." Bu sadece bana has bir durum olmasa gerek.. Blogta yazı yazıp ta farklı kişilikler sergileyen sadece ben değilimdir. Çünkü insanı yazmaya iten duygu durumları vardır. Bazıları çok sinirlendiğinde yazar, kimisi de olağan , gündelik şeyleri yazar, ya da kendisini mutlu eden olayları, bazıları da kendisini yalnız ve hüzünlü hissettiğinde..... Dolayısıyla yazıları hep hüzün taşır, ama o yazıları yazan hep hüznün pençesinde değildir...Evet ben genelde karamsar yazılar yazıyorum ama, neşeyle dolup taştığım, etrafı esprilerimle kırıp geçirdiğim de oluyor. İşte bu halin, yukarıda anlattıklarımdan farklı olarak, iki yüzlülük taşıdığını düşünmüyorum...
Mesela, adı üç harfli olan , c ile başlayıp m ile biten ( Cem bak anlaşılmasın diye adını tam yazmadım :)) blogger arkadaşımın yazılarını okudukça, başlarda "ne kadar yalnız " derken, zamanla anladım ki, hayattan yeri geldiğinde keyif almasını , yoksunluklarıyla dalga geçmesini bilen, kendisiyle barışık, zeki ve espirili, kelimelerle çok iyi oynayan biri var karşımda...Demek ki, insanlar farklı yer ve zamanlara özgü farklı kişilikler taşıyabiliyorlar.
Kaldı ki, içi dışı bir olmanın, her durum ve şartta aynı tavrı sergilemenin bir meziyet olduğunu da düşünmüyorum.. Nabza göre şerbet vermeyi de savunacak değilim. ..Aklı başında , adab-ı muaşeretten haberi olan herkes, nerede nasıl davranacağını bilir.. Dobra olmanın bazen patavatsızlık anlamına gelebileceğini de.. Çok fazla dürüst olmanın kalp kırabileceğini de ...
Kısacası, bazı yönlerimiz çok fazla öne çıkabilir.. Ama önemli olan, insanları bu gördüğümüz yönleriyle değerlendirmek değil, tam tersine, arka planda ya da gölgede kalmış yönlerini keşfetmeye çalışmaktır..Üstelik bunu ikiyüzlülük olarak algılamadan, yargılamadan....
Tiyatro yapmayı hiç beceremem sevmem de. Gerçekçi biriyim. Oradan nasıl görünüyorum bilmiyorum ama nasıl düşünüyorsam öyle davranmaya çalışıyorum.
YanıtlaSilrol kesmek için illaki kameraya ihtiyaç yok :)
YanıtlaSilKişinin bir-iki yönüne bakıp insan sarraflığı yapmak için sosyal ilişkilerde uzman olmak gerekir..
Benim kişi tanıma metodum ise;
'' kişiyle ya tatil yada yolculuk yapmak ''
İnsanın hayata dönük yüzü hep aynı değil..
YanıtlaSilAma insanın şartları da hep aynı değil...
Dolayısıyla içinde bulunduğumuz şartlar duygu,düşünce ve davranışlarımızı da belirliyor..
Buradan iki ya da çok yüzlülük çıkmaz..
Ama herkesin kulağına hoş gelecek cümle kuranlar için diyecek pek bir şey yok..Aslında onlar iki yüzlü deği,"yüzsüzler"..
Ssssss....
YanıtlaSilSessiz ol..
Kendi fikrim yazma zamanıyla çok alakalı olduğudur.Kimi insan sadece canı sıkıldığında yazar kimisi hergün yazar.Kendimden örnek vereyim.Ben canım sıkıldığı ve yapacak hiçbirşey bulamadığım ve de aklıma gelirse yazıyorum.Yani en kötü zamanımda yazıyorum ki bütün yazılarım gecenin geç saatlerindedir.Sabah kafasıyla yazsaydım zaten çok büyük bir yazar olabilirdim.İşte bu sebepledir ki hiç buraya çok neşeliyken yazma gereği duymadım.Yazsaydım nasıl olurdu bilemezdim.Genelde de öyle oluyordur.Hergün yazı yazanları ayrı tutuyorum.
YanıtlaSilyok ben hayatla barışık değilim ama, gayet kavgalıyım hatta, ama yalnız kaldığımda var olan efkarım kadar iyi bi dostla yaptığım geyiklerim de mevcuttur. ha nüans şu olabilir; 24 saatin büyük kısmında yalnızımdır...
YanıtlaSilsanal ve gerçek ne yazık ki birbirine uymaz her zaman. sanalda ya da gerçekte paylaşamayacağın çok şey vardır. özel hayatında soğuk tavırlı biri sanalda samimi olabilir. hayatın insana neler sunduğu, yaşadığı toplumun hayata bakışı örf, adet.. bütün bunlar şekillendirir insanı, maalesef. tamamı deli olan bi köyde akıllı olmaya çalışmak hiç akıllıca olmazdı. belki de benim sanaldan da gerçek hayattan da farklı bir ya da bir çok yanım daha vardır ama susarım, belki de mecburen vs.
ha bir de yazmayı unuttum; ben iki yüzlüyüm...
YanıtlaSilYolcu / olması gereken de bu belki... ama bunu başarmak zor..
YanıtlaSilDönence / bunlara bir de yemek yemeyi ekleyelim istersen.. Malum herkesi yolculuğa çıkarmak mümkün değil:)
Budeliçocuk / tesbitin çok doğru..Anlatmak istediğim hemen hemen buydu zaten..
Değmesin Yağlı Boya / sustum... :))
Toz/ Hepimizin yazma gerekçesi farklı... Ama bu yazdıklarımızdan ibaret olduğumuzu ispatlamaz..Dediğin gibi, kimine hüzün yazdırıyor, kimine mutluluk..
Cem / ikiyüzlü değil, çok yüzlü olduğunu anladım :) Keşfedebilmek için de doğru okumak gerekiyor seni. herkesin sakladığı var, hatta kendimizden bile sakladıklarımız. Bildiğim şu ki, sen kendine dürüstsün..insanlara da .. Lakin bunu anlamak herkesin harcı değil..