1.08.2013

DOST NE ZAMAN BELLİ OLUR ? İYİ GÜNDE Mİ KÖTÜ GÜNDE Mİ ?



Bakmayın siz bir kaşık suda bir birimizi boğduğumuza.. Biz aslında millet olarak merhametliyiz. Birinin canı yansa, bizim de yanar.Düşene tekme vurmak, birinin sırtına basıp yükselmek  erdemli insanların vasfı değildir. Bir haksızlık ya da yanlışlık gördüğümüzde etkili etkisiz, mutlaka tepki veririz. Daha olmadı söyleniriz.
İster yakınımızda biri olsun, ister vatanımızda, ister komşularımızda.. Yedi düvelin yardımına koşmakta beis görmeyiz. Hangi ülkenin ne yardıma ihtiyacı varsa, elimizdekini avucumuzdakini veririz..
Hele ki canı yanan, zarar gören, dara düşen yakınımızda, arkadaşımız, dostumuz ise, derdiyle dertlenir elimizden geleni yaparız. Millet olarak tam bir kötü gün dostuyuzdur..
Lakin, önemli olan iyi gün dostu olmak değil midir ?. Asıl dostluk bu zamanda belli olmaz mı ?
Bu konuda birazcık kıskançlık, imrenme ve hatta  fesatlık  sergilemiyor muyuz ?
Ondan değil midir, daha küçücük yaşlarda falancanın oğlu şu okulu kazanmış, filancanın kızı   çok becerikliymiş, onun kadar olamamışız laflarıyla büyümemizin sebebi ?
Hiç durmadan bizden bir tık önde olanlarla kıyaslanmamız yüzünden içimizdeki öfke ve hatta zaman zaman nefret tohumlarının çatlayıp dal budak sarması ?
Çocukluğumuzda bizden kopya çeken, oyunlarda hep ebe olan,  okulda ödevlerini yaptığımız arkadaşlarımız iyi bir mevkiye geldiğinde kim  içten , samimiyetle " bravo, helal olsun arkadaşıma " diyor ? Kim zamanındaki beceriksizliğinden, kafasının çalışmadığından dem vurmuyor ?
Düşünsenize, daha 5-10 sene evvel birlikte yokluğu paylaştığınız bir arkadaşınız, bilmem ne kadar maaşla bir şirkette genel müdürken, siz hala asgari ücretli bir iş bulsam diye yedi takla atarken , içiniz cız etmeden sevinebiliyor musunuz onun adına ?
Önemli olan dar vakitte el uzatmak değildir. Yedi kat el de yapıyor bunu ..
Asıl dost, dostunun başarılarıyla gurur duyan, göğsü kabaran, gıpta damarını kabartmayandır...








30.07.2013

......





Sanki  gül goncası...
Zamanla ,
Her yaprak açıldığında,
Şaşırıyorum,
Zorlanıyor aklımın sınırları...

ARADAYIM, ARAFTAYIM...


Araf deyince yanlış anlaşılmasın sakın.. Yani öyle cennetle, cehennem arasında falan değil..Arada bir yerlerdeyim..
Hep söylüyorum, sevmiyorum bu hallerimi.. Her şeyim yoğun ve baskın olmalı. Bıçak gibi ince, keskin...Yok bu laf öyle değildi, kıldan ince , kılıçtan keskin.. Bu da sırat için kullanılan bir tanımlama değil mi ?
Hayırdır ne oluyoruz ya, gözümüz toprağa mı bakıyor yoksa ne..
Neyse.. Garip hallerdeyim.. Okuyorum ama yazamıyorum, düşünüyorum ama konuşamıyorum durumundayım. Bir garip halet-i ruhiye,,,Huzurlu muyum,  bezgin miyim, dingin miyim, miskin miyim çözemedim gitti.. Ne hayra yorabiliyorum, ne şerre..
Beklemedeyim..
Tetikteyim..
Hani olsun istemem, ama fırtına öncesi sessizlikse bu, o da kabul..






27.07.2013

.........

Gidişine lafım yok ta...
Bari giderken uykularımı götürmeseydin !!!.....





SEN NASILSIN ?

Böyle bir soruya verilecek en masumane cevap " iyiyim " demektir sanırım..
Lakin, nasıl olduğumu bilmiyorum ki ben..
Hani kuşlar özellikle  bir ağaç dalındaki meyveyi gagalarken, hiç durmadan kanat çırparlar ya..
Çünkü kanat çırpmadan durmaları mümkün değildir..
Düşerler..
Ben de ha bire kanat çırpıyorum sanırım..
Düşmemek için...






26.07.2013

..........

En çok sevdiği şeyden bile zamanla bıkabiliyormuş  insan....
Evimi özledim ben ......





25.07.2013

ZIVANADAN ÇIKMAK...

Zıvanadan çıkmak deyince aklıma ilk gelen, haddi aşmak, çok sinirlenip kendini kaybetmek. Lugate baktığımda ise " genelde çok sinirlenildiğinde kendini kaybetme durumu , öfkelenmek, yoldan çıkmak , çıldırmak...... " yazıyor . ( Uludağ Sözlük.)










Tabi ki yanlış biliyormuşum. 
Arkadaşlar bir geceliğine İstanbul'a gidelim dediklerinde, hiç düşünmeden evet dedim . Akşam üstü uçakla iftara gidilecek , sahur yapılıp yine sabahın kör vakti geri dönülecek . Malum ertesi günü iş var. İftarla sahur arasında rehber eşliğinde  Eyüp Sultan Camii gezilecek . Doğrusu bana söylediğinde, bu kadar güzel bir akşam olabileceğini tahmin etmemiştim . Rehberimiz sıradan biri değilmiş meğerse :) önceden tarih öğretmeni olan , şu an kendini  tamamen rehberliğe adamış , şehir şehir gezip konferanslar veren , tv de program yapan bir bey . 
En ince ayrıntılarına kadar anlattı camiiyi , Eyüp Sultanı , tarihimizi . En çok ilgimi çeken konulardan biri  " zıvana " meselesi oldu . 
Zıvana , sadece cami ve medrese parmaklıklarında kullanılan , yatay ve dikey demir çubukları birleştirmede kullanılan bir demir parçasıymış . Taşıdığı anlamdan dolayı , evlere böyle bir parmaklık yaptırmak mümkün değilmiş . 
Bu demir süslemeler, inancın , hayatın her alanına yansımasının bir göstergesi . Dikey olan demir çubuk vahyi , yatay olan ise sünneti temsil ediyor. İki çubuğun birleştiği yerdeki demir parçaya da zıvana deniyor. Yani vahiyden ve sünnetten ayrılmayın. Zıvanadan çıkmak da  Kur' an ve sünnetten ayrılmak anlamına geliyor. 
Zıvanadan çıkmaktan sakınmak gerekir demek ki ...