20.04.2016

DOWN CAFE / DENİZLİ



Yaklaşık 2,5 yıl önce yazdığım bir yazıda Down Cafe 'den bahsetmiş, İzmir'de olmadığı ve gidemediğim için hayıflanmıştım. Hafta sonu Denizli'ye gidince, işim biter bitmez " hadi " dedim A'ya. "Beni  Down kafeye götür". Birazcık aradık ama çok da zorlanmadık. Yol üstünde geniş bir yeşillik alan üzerinde, ağaçların arasında  , huzur verici ( laf olsun diye söylemiyorum, gerçekten huzur vericiydi. Belki yeşilliğin bol olmasından, belki de benim sempatimden...) bir kafeydi. Hava oldukça sıcak  ve bence mevsim normallerinin üzerinde , ki 32-33 derece civarı  olduğu için çimlerin üzerinde atılmış masalarda oturmak istedik. 
Bir kaç 46 lık garson görünce etrafta  şaşırdım. Biz kendi aramızda konuşurken , kız yanımızda bitmiş, farkında değilim.Göz göze gelince karşılıklı gülümsedik.



"Tüm çalışanların 46+1 olduğunu düşünüyordum" dedim. "Ama onlar tek başlarına olsa  yürümez ki burası " cevabını aldım. Meğer 9 tanesi 46+1, geri kalan 5 tanesi de 46 lıkmış. Siparişleri isminin Ecem olduğunu sohbet esnasında öğrendiğimiz  dünya tatlısı , güler yüzlü  sevimli kızımız getirdi. Ardından Onur geldi. 

  

Yanlış hatırlamıyorsam ikisi de  22 yaşlarındaydı, ama daha küçük gösteriyorlardı. Araştırmacı gazeteci kişiliğim hortlamış gibi, soruları sıraladım. Hayatlarından memnunlardı. Mutlu oldukları anlaşılıyordu. Daha sonra fotoğraflarını çekmek için izin istedim. Sohbetimizi fazla anlatmayayım, birazcık merak edip siz de bulunduğunuz şehirde  arayıp bulun, umarım yaygınlaşmıştır. Her ilde benzeri kafelerin açılması gerekir. 



Hesabı ödemek için içeri girdiğimde  duyuru panosu gözüme ilişti. Kısacık notlar yazılıp asılmış. Arada beni gülümseten notlar da vardı. Hiç olumsuz yazanı görmedim.



Kafeden ayrılmadan önce , son kez dönüp arkama  baktığımda , şarkıya eşlik  ederek dans ediyordu Ecem.



Çalışanların  güler yüzlü oluşları,  samimi ve sıcak ortam, çimlerin üzerinde yudumlanan kahveler.... Daha ne isterim ki ben.Tüm yorgunluğumuzu atıp ayrıldık... Hepsine çoookkk çok teşekkür ediyorum.

16.04.2016

AKIŞINA BIRAK / KADI KIZI

MERHABA KENDİM,
En az merhabayı kendime söylediğimi fark ettim bugün. Oysa en çok kendimizleyiz. Ama bazen kendimize bir beş dakika ayıramıyoruz. Bundan böyle her gün beş dakikam var kendime ayırdığım. Yeni kararlar arifesindeyim anlaşıldığı üzere. Yoğun tempom arasında bu beş dakikalık kaçamakların ruhuma iyi geleceğini, beni yeniden yazının büyülü atmosferine çekeceğini düşünüyorum. Mümkünse uyanır uyanmaz  bir beş dakika buluşalım diyorum kendime...."Söz veremem" diyor, "işim gücüm var, oyun oynamıyoruz , sen gel " diyorum, "ben burada olacağım". Cevap asice "Belki gelmem, gelemem, beş dakika bekle git :)) "
Yukarıdaki satırlar, yazılarını severek okuduğum Kadı Kızı'na ait. Hukukçu gözüyle çok iyi gözlemlediği günlük olayları,  blog yazılarını  "Akışına Bırak " adıyla  ilk kitabında toplamış. Bu arada ikinci kitabı da hazırlık aşamasında.




Siz hiç aşık oldunuz mu ? Yalnızken bile iki kişilik attı mı kalbiniz ?

Akışına Bırak, hayata bakışı  farklı bir pencereden gözlerimizin önüne sermekle kalmıyor, okuyucunun  kendi iç dünyasına  yolculuğunun yollarını da gösteriyor. Bildiğimizi sandığımız, aşina olduğumuz  ve bu nedenle sıradanlaştırdığımız dünyayı, ilişkileri, duyguları bir de Kadı Kızı'nın kaleminden okumanızı tavsiye ederim.

Bu arada, edebiyat ve kitap tutkunları için hatırlatayım, Kadı Kızı yarın (17 Nisan 2016)   saat  19:00 da Kanal b' de yayınlanan Kitap Dünyası  programına  konuk oluyor ....
Bırakın dünyanın keşmekeşini....
Umutsuzluğa kapıldığınızda nefes almak için....
Yorulduğunuzda satır aralarında dinlenmek için.....
Kendinizi kendinizde kaybettiğinizde  başka yollar bulmak için...
Akışına bırakmak için....
İhtiyacınız olan  şey, bir fincan kahve eşliğinde " Akışına Bırak " :))
İyi okumalar....






12.04.2016

12. 04 DÜNYA DEEPTONE GÜNÜ.

Madem ki böyle bir etkinlik başlatılmış , katılmamak olmaz değil mi ? 
Deeptone'u tanımayan yoktur sanırım.  Ya da  oldukça azdır diyeyim. Hiç kimseyi takip etmese de , bir çok paylaşımı okur ve mutlaka yorum yapar.  Yardım istediğinizde ( hatta istemeseniz de o gerekli gördüğünde  teklif eder )  elinden geleni seve seve yapar.
Deep, sen blog aleminde gördüğüm, tanıdığım en naif insanlar arasındasın. Yazım tarzını, kitaplarını zaten es geçiyorum. Sıcak ilişkiler kurman, samimiyetin, yardımseverliğin  hepimize örnek  olabilse keşke. Özellikle   izlenesi bloglar başlığı ile blogerları birbiriyle  tanıştırman  takdir edilecek bir davranış. Eminim ki seni tanıyan her insanın hayatında mutlaka bir iz bırakıyorsun Deep.
Dünya Deeptone günün kutlu olsun güzel insan :)

DEVAMI SİZDE......

İzmir'de yaşıyor olmanın bir çok güzel tarafı vardır. Hatta    İstanbullular gibi,  başka yerde  duramaz, ibreniz  hep İzmir'e  dönük olur.  Bana  göre tek ve en kötü yanı ,  kıştan  yaza geçerken  baharı  teğet  geçer, direkt sıcaklarla boğuşuyor bulursunuz kendinizi. Ama arada benim gibi üstün yetenekliler de yok değildir hani. Baharın yaşanmadığı bir şehirde "bahar yorgunluğu" yaşayanlar :) Bu  konudaki yeteneğim  saygı duyulacak seviyede kabul  de,  başkalarının  hiç mi suçu yok ? Her gün şaşırmayı nasıl beceriyorum  anlamış değilim hala.... 
Alışamadım işte. Alışamayacağım da. 
İsmi lazım değil,  görevi veya mevkisi de... 
Açıklama  şu " 18 yaşındakinin zinasına  karşı çıkamıyorsanız , 7 aylık bebeğe tecavüze  karşı çıkmak , timsahın  gözyaşlarıdır " !!!
Şimdi  yazının devamı  buna ilişkin olacak diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.  Çünkü ne yazarsam yazayım,  duygularımı, öfkemi, üzüntümü, sinirimi, şaşkınlığımı yansıtamayacağım için,  geri kalanını size havale ediyorum..

25.03.2016

NELER OLUYOR BİZE ?


Gerçekten neler oluyor bize.  Bu gidişat sizi de korkutuyor mu beni korkuttuğu kadar. Toplum olarak mutsuz, agresif,  doyumsuz,  vefasız, kadir kıymet bilmez olup çıktık.  Hadi bunlara da razıyım. Yani  en azından bir yere kadar  hoş görebilirim. Nedir bu duyarsızlığımız. Olmadık konularda hoşgörümüzün  sınırsızlığına ne demeli ?   Birazcık empati yapsak ölür müyüz? Biz nasıl vekiller seçmişiz, o vekillerden nasıl bakanlar çıkmış?
Adını anmadan geçemeyeceğim Mi...Sen de  görüyor musun bu olup bitenleri ? Hani şu takdir ettiğin  partinin  milletvekilleri komisyon kurulmasına gerek yok demiş. Bakan da  bir kereden bi'şey olmaz deyip, normalleştirmiş  olayı. Oysa yerin göğün yıkılması lazımdı. Keşke bunları da konuşabilseydik, tartışabilseydik. Kanunen yasağı nasıl deldiler de , küçücük çocuklar için yatılı yurt / ev açtılar acaba ?  Hiç mi denetlenmedi?  Hiç mi farkedilmedi ? Bir şekilde gün yüzüne çıkan taciz olayları nasıl oldu da ört bas edildi ?  Aileler  çocuklarının  yaşadığı travmayı, o travmanın  yansımalarını nasıl farkedemediler ?
Anne babalara çok iş düşüyor. 
Yanlış hatırlamıyorsam, blogtaki ilk paylaşımım  şöyleydi ( dönüp bakmaya  üşendim ) 
" Çocuklarınıza gelecek hazırlamayın, çocuklarınızı geleceğe hazırlayın "
Bırakın evleri barkları olmasın,  bırakın zengin olmayıversinler,  bunca  soysuzluğa,  iğrençliğe , rezalete, işkenceye göz yumacaklarsa , ört bas ederek  suç ortağı olacaklarsa mevki sahibi olmasınlar !!!!! Ama her biri onurlu,  güvenilir,  hakkaniyetli, vicdanlı, merhametli  birer  vatandaş olsunlar. Kendine hakim olamayan ,  sefih arzularının peşinde koşan,   hayvani arzularını yular yapıp, sürüklediği yere giden insan müsveddesi  olacaklarına  hiç olmasınlar !!!!
Herkes  çocuğuna sevgi veremeyecekse, koruyup kollamayacaksa,  eti senin kemiği benim anlayışıyla  birilerine teslim edip,  ne halde olduklarına bakmayacaksa , o masum ruhları insanlıktan nasibini almamışlara  yem edecekse, yaşadıkları böylesine çirkin, iğrenç, alçakça travmaya, ömürleri boyunca  etkisini yaşayacakları rezalete   bedel biçip,  susup oturacaklarsa, bu dünyaya çocuk getirmesinler....
Lütfen, toplum olarak duyarlı olalım. Çevremize bakalım biraz.  Neler olup bitiyor  bilelim. Aynı durumda biz olsak, bizim çocuğumuz olsa ne yapardık , nasıl davranılmasını isterdik  düşünelim ve ona göre gerekeni  yapalım..  Aman bize ne demek,  bizi de  sorumlu kılar. 
Çocuklarımızla  nitelikli zaman geçirelim. Kendilerini nasıl koruyabilirler  utanmadan,çekinmeden konuşalım.  Bizden bir şey  saklamamaları gerektiğini,  hayatta en güvenilir ve hatta  tek güvenilir insanların anne- babaları  olduğunu bilsinler. 
Her şeyi devletten beklememek lazım sözünü,  devletten hiç bir şey beklememek lazım   diye değiştiriyorum artık. 
Konuyu derleyip toparlayamadım, farkındayım. Çünkü gerçekten çok öfkeliyim. Kaç gündür  içimde  volkanlar patlıyor, kahroluyorum, ama  elimden bir şey gelmiyor..... Kahretsin ki hiç bir şey yapamıyorum. O küçücük bedenlere sarılamıyorum. Ruhlarını okşayamıyorum, yüreklerine dokunamıyorum... Yapamıyorummmm



18.03.2016

Bazen....
Seni sevmek yerine bir hayali sevseydim diyorum.
Daha mı az incinirdim ?
Ne duymak istersem  o hayale söyletirdim  mesela...Zira duymak istediklerim, sana yabancı, ruhuna  eğreti, diline  acemi sözler olurdu. Asla lanet okumamış  birine yakışacak türden... İnsan bilmez mi kendini? neyin mutlu edeceğini? nelerin özlemini çektiğini ?
Öyle değilmiş işte. Ben de öğrenmiş oldum sayende.
Ruha güzel gelen, sevdiğinden  gelenmiş. Velev ki  sevdiği sevmiyor olsa bile...

16.03.2016

TOMURCUKLANMA VAKTİ

      
    Dün 8. kürümüzü  aldık. Alan  arkadaşımızdı, biz refakat ettik sadece. Çok şükür ki birinci evrede fark edip, daha ne olduğunu anlamadan  ameliyata alındığı için  şanslıydı/ şanslıydık. Çok vakit ayıramıyorum . Yoğunluktan gerektiği gibi ilgilenemiyorum. Hem  malum  memleketin gidişatı. Keyif, enerji, umut namına  elimizde ne varsa almak isteyenlere karşı direniyoruz . Ama  yine de ayakta dimdik durmak şart.Kendimiz için, çevremizdeki insanlar için ,en önemlisi de  bizden sonraki nesil için. 
     Bulduğum ilk boşlukta  arayıp, " hadi " diyorum. " havamız değişsin , gezelim biraz". Bazen keyfi olmuyor   film izliyoruz.  Bazen sohbet ediyoruz. Feyste rastladığım birinden bahsettim  geçen gün."Oyuncu Anne- Şermin Çarkıcı"   Arkadaş  ben böyle sinir bozucu bir kadın görmedim. Daha çok genç, ikiz oğulları  ve  onlardan tahminen 2 yaş küçük  kızıyla   bu ne bitmez enerjidir, bu ne nev-i şahsına münhasır bir kişiliktir. Sıradan birinin illallah diyeceği durumlarda bile    hem eğitici, hem eğlendirici  bir nokta yakalayıp  nasıl  değerlendirmedir böyle. "Bak" dedim arkadaşıma " senin böyle küçük çocukların yok,  ama  zaten önemli olan taklit etmek değil, hiç birimiz O'nun gibi olmak zorunda değiliz, olamayız da... Sadece sıkıldıkça oku, kendi hayatına uyarla. Şerri hayra tebdil eyle " Çok mutlu oldu. "Seninle olduğum sürece mutlu oluyorum , kendimi iyi hissediyorum. Ve ne çok şey öğreniyorum  her seferinde " dedi. ( Ah bu benim iki yüzlü hallerim öldürecek beni.  Ne yetenekli biriyim. İçim kan ağlarken bile  gülebiliyorum ya, pesss. Kendimi  alkışlamak istiyorum. Bi  gece düzenleyip,  ödül vereceğim oyunculuğuma :))
   Bunları duymak için yapmıyorum elbette. Amacım ne  enaniyetimi besleyip büyütmek ne de vicdanımı rahatlatmak. Nitelikli beraberlik adına,  O'nunla olduğum süre içinde gönlünün  bahar dalı tomurcuklansa, o tomurcuk çiçek açsa, yalnız olmadığını  ve sevildiğini bilse yeter.  Çünkü biliyorum ki, insan en çaresiz ve mutsuz olduğu anlarda yüreğine biri dokunsun ister. Belki acısı   yok olmaz, endişeleri körelmez ama  gülümser. Derdine gülümser,  yalnızlığına gülümser, çeresizliğine gülümser. Gülümsedikçe  güçlenir insan. 
     Geçen hafta   eve gelir gelmez hemen yanıma yiyecek- içecek bi'şeyler alıp,  pikniğe gidelim dedim. Evden çıkmamızla  dönmemiz 1 saat anca sürdü.  Evimizden 4-5  yüz metre ileride  oldukça yeşillik, ağaçlık  bir yere  götürdüm O'nu. Çimenlerin üzerine oturduk. Sohbet ettik. O meyve suyunu içti sadece,  ben açlıktan bayılmak üzere olduğum için atıştırdım. Sonra ayakkabılarımızı çıkarıp, toprağa bastık.  Negatif enerjiyi toprağa gömdük. Baharla birlikte onlar da  çiçek açsın diye. Yürüdük , temiz havayı, bol oksijeni içimize çektik. Bana da iyi geldi.
        İnsanları mutlu etmek, pozitif enerji vermek, hayattaki zorluklarını kolaylaştırmak inanın zor değil. Masraflı değil. Çok vakit isteyen bir şey de değil. Yeter ki yüzeysel olmasın  ilgimiz. Bakışlarımız  ruhunu görmek istercesine derin, sözlerimiz  sade,  alakamız samimi olsun. Ruhumuzla, bedenimizle, yüreğimizle, sözlerimizle o an , orada, O'nun yanında sadece O'nun için bulunduğumuzu   hissettirebilelim yeter.