Cumartesi günü iş için şehir dışına gitmemiz gerekti. Aslında zar zor ve isteksiz kalkmıştım. "Acaba başka güne mi ertelesek" diye düşünürken, "hadi" dedim kendi kendime... "Hafta içi çok zorlanırsın, üşenme ! "
Denizli 'nin içine girmeden işlerimizi hallettik, öğle yemeği için kasabasına gittik mecbur. Goncalı idi sanırım . Tren istasyonunun hemen dibinde, salaş bir lokanta . Kapısı kapalı olunca tereddüt ettik ama neyse ki açıkmış. Hazırlıklı değillerdi tabi. Hemen sobayı tutuşturdu genç adam . Elektrik sobasını da yaktı bir yandan. Kaç katlı olduğuna bakmadığım bir evin alt katı... Çiçekler ayrı bir hava vermiş, bir kenarına kitaplık ve kitaplar konmuş. Üzerinde de yazı " Okumak için ödünç alabilirsiniz "
Meğer,bizim Ortaklar 'daki meşhur çöp şişin ana vatanı bu Goncalı imiş.Hemen mangalı yakıp, dışarıda çöp şişleri pişirirken, bir yandan masaya süzme yoğurt getirdiler. Dayanamayıp, bir çatal aldım..Muhteşem ! Ardından yeşillik... Kuzu kulağı, maydanoz, tere, roka... Hepsi sıra sıra tabağın etrafına dizilip, tam ortasına turp dilimlemişler. Bu kadar mı güzel bir sunum olur .
Yemeğimizi beklerken, elinde bastonu, başında bembeyaz örtüsü ile yaşlı bir teyze indi merdivenlerden. Evine misafir gelmişiz gibi karşıladı bizi. Öyle sıcak, öyle samimi...Bizimle sohbet etmek ister gibi bir hali vardı. Konuştukça konuşuyor, anlattıkça şevke geliyordu.. Bir ara sordum " kaç yaşındasınız " diye.. Ve hayret ilk defa sinirlenmedim. Daha önce yazmıştım sanırım,sorularıma kısa ve net cevap isterim, lafın uzatılmasından hoşlanmam diye.. Ama iki eliyle bastona yüklenip, öyle bir tatlı anlatışı vardı ki .. ( tüm ısrarlarımıza rağmen yanımıza oturmadı ) sinirlenmek ne mümkün.
" Bir zamanlar , bir adam yolda giderken karşısına biri çıkmış. Başlamışlar sohbete..Adam sormuş,
- Evladın var mı ?
- Bir tane.
-Malın mülkün ?
- Bir devem var .
-Kaç yaşındasın ?
- 20 .
Ayrılmışlar bu sohbetin ardından ve adam yoluna devam etmiş. Az gittikten sonra, kadınlı erkekli bir grupla karşılaşmış. Sormuşlar " buralarda dolaşan yaşlı bir adam gördün mü" .Cevap vermiş adam " evet birini gördüm ama, 20 yaşında olduğunu söyledi". Hemen ardından koşup, yetişmişler aradıkları adama. Bizim yolcu da merakından onların peşine takılmış tabi.
- Siz nesi oluyorsunuz?
- Biz O' nun çocuklarıyız .
- Ama bana tek çocuğum var demişti ?
Baba cevap vermiş ;
- Bir evladımı kaybettim küçücük yaşında... O nedenle bir tane dedim, bu gördüklerin sadece emanet...
- Babamız buranın zenginlerindendir , hatırı sayılır bir insandır , diye eklemiş evlatları..
- Ama sen bana bir tane devem var demiştin..
Baba;
- Allah için bir deve kestim. Tek malım işte o kestiğim devedir, diğerleri sadece Allah'ın emaneti.
- Yaşını sordum, 20 dedin ?
Yine ilginç bir cevap vermiş baba;
- Kendim için sadece 20 yıl yaşadım ! Geri kalanı dünya derdiyle geçti.."
Ve anlatmaya devam etti teyzem ;
" 17 yaşımda gelin geldim bu eve. O zamandan beri de bu işle uğraşırız. Eşim öldükten sonra da işte bu gördüğünüz oğlumla devam ediyoruz. Gelinim salatayı yapar,oğlum mangalı yakar. Yaşımı sorarsanız 76 ."
Yemeğimizi yedik, ardından kabak tatlısı getirdiler ikram niyetine... Kireç suyuna batırılmış, ayva çekirdeği ile renklendirilmiş, dışı sert, içi yumuşacık. Tam istediğim gibi. Beklemediğim lezzet, ummadığım muhabbet ve teyzeden beklemediğim felsefi bakış açısıyla ayrıldık oradan...Ve, tahmin edersiniz ki kaç yaşında olduğumu düşündüm yol boyunca...
İyi ki diyorum, geç de olsa fark ettim kendi seçimlerimin ve isteklerimin önemini...
İyi ki artık kendime de zaman ayırıyorum...
İyi ki karar vermeden önce , tüm zorunlulukları ve dayatmaları bir kenara bırakıp,gerçekten ne istediğimi düşünüyorum...
( Gördüğü her şeyin fotoğrafını çeken ben, ne hikmetse, o gün hiç çekmemişim :( Şimdi ne güzel olurdu , koysaydım bir iki kare. )