Sevmiyorum dayatmaları. Sebebi, gerekçesi ne olursa olsun.
Ben kimseye sitem etmiyorsam, insanlarla savaşmak yerine kabuğuma çekiliyorsam,
Kimseden hesap sormuyorsam, kimseye hesap vermek istemediğim içindir...
Vazgeçin siz de...Tıpkı benim vazgeçtiğim gibi...
1.01.2015
29.12.2014
"Yazacak çok şeyim var" ile "ne yazsam acaba arasında" gidip geliyorum sayın okuyucu. Halim harap.Sabahtan beri geçmek bilmeyen baş ağrısı, nefes almada zorlanma...Üstelik sabah 4 dersten final sınavına girecek olmanın gerginliği de cabası. Haa ne diye geriliyorum, onun cevabını ben de bilmiyorum.
......
Taslağa aynen devam:)
......
Artık finallerim bitti . Çok yoruldum çok. Evdekilerin deyimiyle, şartelleri yakmak üzereymişim. Şartelin attığını biliyorum da, nasıl yanar, hep birlikte göreceğiz.Ya hu " bayandan az kullanılmış beyin " diye ilan verecek halim yok ya.. Kapasiteyi zorlasam da , madem var kullanayım bari diyorum.
Geçen sene istatistik dersimiz vardı ve ben çalışamadığım için bütünlemeye razı girdim sınava. Ama nasıl bir mantığım varsa, mantıkla çözerek geçtim . Bu sene de uzantısı/ devamı metod dersimiz var, ona da çalışamadım ondan da geçecek gibiyim.
Tabi neden çalışamadı ki bu telve dersine diyeceksiniz. Perşembe çalışırım, cumartesi kısa bir tekrar yapar, pazar da sınava girerim diyordum.
Naz geldi.
Misafir..
Şehir dışından. Severim kendisini, iyi de anlaşırız. Baktı ben çarşamba günü pas vermiyorum, gömülmüşüm ders notlarına. Sabahtan akşama film seyretti. Arkadaşım, hangi akla hizmet 4 filmi arka arkaya izliyorsun. Hadi kendine acımadın, bana da mı acıman yok. Gece olmuş saat 4.
" Uyucam ben yoruldum" dedim.
"Gitme aynı odada uyuyalım" dedi.
"niye"..
"Korkuyorum"
"Ne izledin sen sabahtan beri"
"4 tane korku filmi izledim".
Üç harflilere gelesin Nazzzz diye diye kıvrıldım koltuğa. Zaten olup olacağı günde 3-4 saatlik uykum var. Onu da koltuk tepesinde geçirdim iyi mi..
Naz'ın intikamı ertesi gün de devam etti tabi ki. Tutturdu Kemeraltına gidelim. Ya hu 2 gün sonra sınavım var, rahat bırak beni dediysem de dinlemedi.Bütün bu olumsuz ahval ve şerait içinde sabah Kemeraltı'nın yolunu tuttuk.
"Hayatımı kararttın benim" diye söylene söylene gezindim bütün gün... (Tabi ki şaka yollu) Böylelikle ben hayatımın tesbitini yapmış oldum.
Kadınların morali bozuk olduğunda neden kendilerini alışverişe verdiklerini çözdüm sayın okuyucu. Ben nefret ederim alışverişten ama, yok karar verdim sık sık gideceğim bugünden sonra. Efendim, şimdi o satış temsilcisi dediğimiz tezgahtar kızlar var ya, üzerinize bir şey giydiğiniz zaman öyle sözler söylüyorlar ki..Aynaya dönüp bir daha bakıyorsunuz, bu bahsettiği ben miyim acaba diye.. Kilonuzun fazlalığı, boyunuzun azlığı hiiiç önemli değil... Geçirin üzerinize bi çuval, bırakın kendinizi tezgahtar kızın yaratıcılığına... Zannedersiniz ki dünyaca ünlü bir mankensiniz. Aman efendim, elbiseyi ne güzel taşıyormuşsunuz, bu renk de pek bi açmışmış. Zaten bu modeli bu sene çok satmışmış..
Tezgahtar kızla yarıştık, her seferinde ben kazandım. Aldırtmadım hiç bişey. Ta ki artık dolaşmaktan sıkılana kadar....Tam 6 saat ..Rekora gitmek üzereydim ki, sürünerek evin yolunu tuttuk..
Şimdi elime "Ayşegül Tatilde" kitabını alıp, dinlenmek istiyorum..
Ya da "Neşeli Günler" filmini bilmem kaçıncı kez seyretmek...
Çok yoruldum çok...
......
Taslağa aynen devam:)
......
Artık finallerim bitti . Çok yoruldum çok. Evdekilerin deyimiyle, şartelleri yakmak üzereymişim. Şartelin attığını biliyorum da, nasıl yanar, hep birlikte göreceğiz.Ya hu " bayandan az kullanılmış beyin " diye ilan verecek halim yok ya.. Kapasiteyi zorlasam da , madem var kullanayım bari diyorum.
Geçen sene istatistik dersimiz vardı ve ben çalışamadığım için bütünlemeye razı girdim sınava. Ama nasıl bir mantığım varsa, mantıkla çözerek geçtim . Bu sene de uzantısı/ devamı metod dersimiz var, ona da çalışamadım ondan da geçecek gibiyim.
Tabi neden çalışamadı ki bu telve dersine diyeceksiniz. Perşembe çalışırım, cumartesi kısa bir tekrar yapar, pazar da sınava girerim diyordum.
Naz geldi.
Misafir..
Şehir dışından. Severim kendisini, iyi de anlaşırız. Baktı ben çarşamba günü pas vermiyorum, gömülmüşüm ders notlarına. Sabahtan akşama film seyretti. Arkadaşım, hangi akla hizmet 4 filmi arka arkaya izliyorsun. Hadi kendine acımadın, bana da mı acıman yok. Gece olmuş saat 4.
" Uyucam ben yoruldum" dedim.
"Gitme aynı odada uyuyalım" dedi.
"niye"..
"Korkuyorum"
"Ne izledin sen sabahtan beri"
"4 tane korku filmi izledim".
Üç harflilere gelesin Nazzzz diye diye kıvrıldım koltuğa. Zaten olup olacağı günde 3-4 saatlik uykum var. Onu da koltuk tepesinde geçirdim iyi mi..
Naz'ın intikamı ertesi gün de devam etti tabi ki. Tutturdu Kemeraltına gidelim. Ya hu 2 gün sonra sınavım var, rahat bırak beni dediysem de dinlemedi.Bütün bu olumsuz ahval ve şerait içinde sabah Kemeraltı'nın yolunu tuttuk.
"Hayatımı kararttın benim" diye söylene söylene gezindim bütün gün... (Tabi ki şaka yollu) Böylelikle ben hayatımın tesbitini yapmış oldum.
Kadınların morali bozuk olduğunda neden kendilerini alışverişe verdiklerini çözdüm sayın okuyucu. Ben nefret ederim alışverişten ama, yok karar verdim sık sık gideceğim bugünden sonra. Efendim, şimdi o satış temsilcisi dediğimiz tezgahtar kızlar var ya, üzerinize bir şey giydiğiniz zaman öyle sözler söylüyorlar ki..Aynaya dönüp bir daha bakıyorsunuz, bu bahsettiği ben miyim acaba diye.. Kilonuzun fazlalığı, boyunuzun azlığı hiiiç önemli değil... Geçirin üzerinize bi çuval, bırakın kendinizi tezgahtar kızın yaratıcılığına... Zannedersiniz ki dünyaca ünlü bir mankensiniz. Aman efendim, elbiseyi ne güzel taşıyormuşsunuz, bu renk de pek bi açmışmış. Zaten bu modeli bu sene çok satmışmış..
Tezgahtar kızla yarıştık, her seferinde ben kazandım. Aldırtmadım hiç bişey. Ta ki artık dolaşmaktan sıkılana kadar....Tam 6 saat ..Rekora gitmek üzereydim ki, sürünerek evin yolunu tuttuk..
Şimdi elime "Ayşegül Tatilde" kitabını alıp, dinlenmek istiyorum..
Ya da "Neşeli Günler" filmini bilmem kaçıncı kez seyretmek...
Çok yoruldum çok...
24.12.2014
......
Bir insanı, yaptığı hata nedeniyle cezalandıracağınız zaman, ceza ile hatanın orantılı olmasına dikkat edin.. Aksi takdirde, her şey aleyhinize dönebilir. Aşırı suçluluk duygusu, karşınızdakini savunmaya itebilir...
Ve bir de bakmışsınız ki, sonunda suçlanan siz olmuşsunuz..
Ve bir de bakmışsınız ki, sonunda suçlanan siz olmuşsunuz..
4.12.2014
BEN BİLİRİM...!!!
Geçenlerde bir yarışma programını izlerken dedim ki " bu çocukta Leonard Cohen tadı var." Tabi çok geçmeden jüri üyesi de aynı cümleleri sarfedince "vay beee " dedim kendi kendime. Müzikte otorite olmuşum da haberim yok.
Severim kendisini. Ara ara açar, dinlerim. Ama deseniz ki Cohen'in 3 şarkısını say. Bilemem.
İşin şakası bir yana, Hep düşünmüşümdür bu konuyu. Herşeyden biraz biraz mı bilmek lazım, yoksa bir konuda uzmanlaşmak mı ?
Emin olduğum şu ki, milletçe genlerimizde var bu bilmişlik taslama. İşin ehline bile işi öğretmeye kalkma... Bayılırız çok bildiğimizi göstermeye. Mesela doktorsundur. Her hangi bir toplulukta bunu öğrenen kendini bilmez, sana bir soru sorar. Cevap verirsin. Ardından bir soru daha sorar. Maksadı öğrenmek değil, açığını yakalayıp seni alt etmektir. Avukatsındır, başka bir avukata vekalet verir. Lakin sana sormaktan da geri durmaz. Gayesi her iki tarafı da ölçüp tartmaktır. Birinden aldığıyla diğerine hava atmaktır.
Herşeyi bilmek zorunda değiliz. Bu ayıp değil. Ayıp olan bilmediğimizi bilmemek . Ya da bilmediğimizi bildiğimiz halde, biliyormuş gibi yapmak.
Ramazan gelir, hepimiz fetva makamı oluruz...
Kaza olur, ilk yardım uzmanı kesiliriz...
Memleketi elimize verseler gül-i zar ederiz..
Zaten zamanında hakkımızı yemeselerdi, kimbilir şimdi hangi makamda, hangi koltukta oturuyor olurduk...
Biz o mektebi bitirmemişizdir ama bitirenden daha iyi bilirizdir...
Herşey dilimizde bizim..
Uygulamaya gelince tık yok...
İnancımızda öyle..
Bu memleketin yüzde kaçı müslüman ?
Müslüman olanların yüzde kaçı İslam ?
Müslümanım deyip, islam olamamışların deistlerden farkı ne?
Bu konuyu sorgulamak bana mı kaldı?
Yukarıda eleştirdiğim insanlardan benim ne farkım var?
Elbette ki bana düşmez.
Haddim değil...
Lakin sinir oluyorum...
Kabe resmi olan seccadede namaz kılınır mı sorusuna,
Çorap giymezsem namazım efdal olmaz mı endişesinde olana,
Erkeklerde dizden yukarı giyilirse günah olur mu diyene...
Sinir oluyorum..
Kel başa şimşir tarak hesabı...
Asılları hallettik de teferruatlar kaldı sanki..
Biz önce insan olalım.. Yalanın, riyanın, adam kayırmanın, rüşvetin kökünü kurutalım...
Kadına, çocuğa , insana kalkan eli bi indirelim..
İşçinin hakkını yemeyelim..Can güvenliğini sağlayalım, emeğini sömürmeyelim.. İnsana insanca yaşama hakkı ve imkanı verelim.
Hayvanlara eziyet etmekten, ağaçları, ormanları talan etmekten vazgeçelim..
Sakın yanlış anlamayın,takva yaşamak isteyen yaşasın, kimseye sözüm yok. Ya hep ya hiç de demiyorum aslında.
Denizi geçip derede boğulmayalım diyorum.
Müslümanlık sadece şekilcilik olmamalı diyorum...
Hassasiyet ibadetlerde olduğu kadar , insan ilişkilerinde, hak hukuk meselelerinde de gözetilmeli diyorum..
Severim kendisini. Ara ara açar, dinlerim. Ama deseniz ki Cohen'in 3 şarkısını say. Bilemem.
İşin şakası bir yana, Hep düşünmüşümdür bu konuyu. Herşeyden biraz biraz mı bilmek lazım, yoksa bir konuda uzmanlaşmak mı ?
Emin olduğum şu ki, milletçe genlerimizde var bu bilmişlik taslama. İşin ehline bile işi öğretmeye kalkma... Bayılırız çok bildiğimizi göstermeye. Mesela doktorsundur. Her hangi bir toplulukta bunu öğrenen kendini bilmez, sana bir soru sorar. Cevap verirsin. Ardından bir soru daha sorar. Maksadı öğrenmek değil, açığını yakalayıp seni alt etmektir. Avukatsındır, başka bir avukata vekalet verir. Lakin sana sormaktan da geri durmaz. Gayesi her iki tarafı da ölçüp tartmaktır. Birinden aldığıyla diğerine hava atmaktır.
Herşeyi bilmek zorunda değiliz. Bu ayıp değil. Ayıp olan bilmediğimizi bilmemek . Ya da bilmediğimizi bildiğimiz halde, biliyormuş gibi yapmak.
Ramazan gelir, hepimiz fetva makamı oluruz...
Kaza olur, ilk yardım uzmanı kesiliriz...
Memleketi elimize verseler gül-i zar ederiz..
Zaten zamanında hakkımızı yemeselerdi, kimbilir şimdi hangi makamda, hangi koltukta oturuyor olurduk...
Biz o mektebi bitirmemişizdir ama bitirenden daha iyi bilirizdir...
Herşey dilimizde bizim..
Uygulamaya gelince tık yok...
İnancımızda öyle..
Bu memleketin yüzde kaçı müslüman ?
Müslüman olanların yüzde kaçı İslam ?
Müslümanım deyip, islam olamamışların deistlerden farkı ne?
Bu konuyu sorgulamak bana mı kaldı?
Yukarıda eleştirdiğim insanlardan benim ne farkım var?
Elbette ki bana düşmez.
Haddim değil...
Lakin sinir oluyorum...
Kabe resmi olan seccadede namaz kılınır mı sorusuna,
Çorap giymezsem namazım efdal olmaz mı endişesinde olana,
Erkeklerde dizden yukarı giyilirse günah olur mu diyene...
Sinir oluyorum..
Kel başa şimşir tarak hesabı...
Asılları hallettik de teferruatlar kaldı sanki..
Biz önce insan olalım.. Yalanın, riyanın, adam kayırmanın, rüşvetin kökünü kurutalım...
Kadına, çocuğa , insana kalkan eli bi indirelim..
İşçinin hakkını yemeyelim..Can güvenliğini sağlayalım, emeğini sömürmeyelim.. İnsana insanca yaşama hakkı ve imkanı verelim.
Hayvanlara eziyet etmekten, ağaçları, ormanları talan etmekten vazgeçelim..
Sakın yanlış anlamayın,takva yaşamak isteyen yaşasın, kimseye sözüm yok. Ya hep ya hiç de demiyorum aslında.
Denizi geçip derede boğulmayalım diyorum.
Müslümanlık sadece şekilcilik olmamalı diyorum...
Hassasiyet ibadetlerde olduğu kadar , insan ilişkilerinde, hak hukuk meselelerinde de gözetilmeli diyorum..
29.11.2014
........
Bir insana verilebilecek en büyük ceza, onu, kafasındaki soru işaretleriyle baş başa bırakıp gitmektir.
28.11.2014
BAŞLIK BULAMADIM, BAŞLIKSIZ OLUVERSİN ARTIK
Şu aralar keyfim yerinde. Yani şu aralar dediysem, öyle 3-5 gün gelmesin aklınıza, tahminen 23 dakikadır falan :)
Kafam karışık arkadaşlar, ben de istiyorum güzel şeyler yazmayı. Ama olmuyor işte. Lunaparktaki o aynalar gibi ruh halim. Bir öyle bir böyle. Tam şöyle melankolik bi'şey yazayım derken, yahu keyfim yerindeyken böyle bir yazı yazılır mı diyorum. Haydi dönüyorum öbür tarafa, keyifli bi'şeyler olsun diyorum. O da malum, bünyeye ters. Sayfa bana , ben sayfaya bakıyorum..
Ama ciddi bugün güzel bir gündü. Üç arkadaş voltran oluşturduk . İşte bu cümleyi N.Narda'ya söyledim akşam vakti konuşurken. Hatta " ben bu cümleden yola çıkar, yazı bile yazarım " dedim de, " eee ilham kaynağın kim, tabi ki ben " dedi ve kendine yine pay çıkardı.
Malum öğrenciyiz, finaller de yaklaştı. Felsefe gibi bir dersi tek başıma çalıştığım zaman, gözlerim okuyor, zihnim seyr-ü sefere çıkıyor.İşte onun için arkadaşlara dedim, gelin beraber çalışalım. Liseliler gibi güle oynaya ders çalıştık. Hatta gerçekçi felsefenin önde gelen filozoflarını , kimya formüllerini kodlar gibi kodladık. "Ağustosta bot giyilmez, muşa gidilmez, erik ve ananas yenmez.... " Sor isimlerini , birini bile hatırlamıyorum. Sanki ben biliyormuşum gibi , okuduğumuz her cümlenin arkasından " hadi telve, bunu da anlat " demiyorlar mı? N'apim ben de uyduruyorum bi'şeyler. Nasılsa onlar da bilmiyor ben de, Söylediklerim doğru mu yanlış mı anlayacak kadar bilgili değil ki kimse :)) Bir kez daha Oruç Aruoba'ya hayran oldum bugün. O'nun kitaplarını okuya okuya felsefeye istidadım olmasa da , iştiyakım gelişmiş.
Ama sınavda bu isimler kesin çıkacak ve ben o soruyu yapacağım. E hani ben ders ya da sınıf geçmek için değil de öğrenmek için okuyordum ?
Demek ki neymiş, hırs insanın gözünü bürümeye görsünmüş...
Zamanla insan sözünü unuturmuş,
Yoldan çıkar, amaçtan saparmış...
İnsan şiddetle eleştirdiği bir şeyi yaşamadan ölmezmiş. İşte bu lafı geçenlerde bir arkadaşım söyledi, yaşadığı bir olayı anlatırken. Ben de dedim ki " zeki, espirili, anlayışlı, romantik, duygusal, insaflı, vicdanlı adamlarla evli olan tüm kadınları şiddetle ve esefle kınıyorum"... Şimdi oturup sonucu bekleyeceğiz :)
Kafam karışık arkadaşlar, ben de istiyorum güzel şeyler yazmayı. Ama olmuyor işte. Lunaparktaki o aynalar gibi ruh halim. Bir öyle bir böyle. Tam şöyle melankolik bi'şey yazayım derken, yahu keyfim yerindeyken böyle bir yazı yazılır mı diyorum. Haydi dönüyorum öbür tarafa, keyifli bi'şeyler olsun diyorum. O da malum, bünyeye ters. Sayfa bana , ben sayfaya bakıyorum..
Ama ciddi bugün güzel bir gündü. Üç arkadaş voltran oluşturduk . İşte bu cümleyi N.Narda'ya söyledim akşam vakti konuşurken. Hatta " ben bu cümleden yola çıkar, yazı bile yazarım " dedim de, " eee ilham kaynağın kim, tabi ki ben " dedi ve kendine yine pay çıkardı.
Malum öğrenciyiz, finaller de yaklaştı. Felsefe gibi bir dersi tek başıma çalıştığım zaman, gözlerim okuyor, zihnim seyr-ü sefere çıkıyor.İşte onun için arkadaşlara dedim, gelin beraber çalışalım. Liseliler gibi güle oynaya ders çalıştık. Hatta gerçekçi felsefenin önde gelen filozoflarını , kimya formüllerini kodlar gibi kodladık. "Ağustosta bot giyilmez, muşa gidilmez, erik ve ananas yenmez.... " Sor isimlerini , birini bile hatırlamıyorum. Sanki ben biliyormuşum gibi , okuduğumuz her cümlenin arkasından " hadi telve, bunu da anlat " demiyorlar mı? N'apim ben de uyduruyorum bi'şeyler. Nasılsa onlar da bilmiyor ben de, Söylediklerim doğru mu yanlış mı anlayacak kadar bilgili değil ki kimse :)) Bir kez daha Oruç Aruoba'ya hayran oldum bugün. O'nun kitaplarını okuya okuya felsefeye istidadım olmasa da , iştiyakım gelişmiş.
Ama sınavda bu isimler kesin çıkacak ve ben o soruyu yapacağım. E hani ben ders ya da sınıf geçmek için değil de öğrenmek için okuyordum ?
Demek ki neymiş, hırs insanın gözünü bürümeye görsünmüş...
Zamanla insan sözünü unuturmuş,
Yoldan çıkar, amaçtan saparmış...
İnsan şiddetle eleştirdiği bir şeyi yaşamadan ölmezmiş. İşte bu lafı geçenlerde bir arkadaşım söyledi, yaşadığı bir olayı anlatırken. Ben de dedim ki " zeki, espirili, anlayışlı, romantik, duygusal, insaflı, vicdanlı adamlarla evli olan tüm kadınları şiddetle ve esefle kınıyorum"... Şimdi oturup sonucu bekleyeceğiz :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)