Geçenlerde bir yarışma programını izlerken dedim ki " bu çocukta Leonard Cohen tadı var." Tabi çok geçmeden jüri üyesi de aynı cümleleri sarfedince "vay beee " dedim kendi kendime. Müzikte otorite olmuşum da haberim yok.
Severim kendisini. Ara ara açar, dinlerim. Ama deseniz ki Cohen'in 3 şarkısını say. Bilemem.
İşin şakası bir yana, Hep düşünmüşümdür bu konuyu. Herşeyden biraz biraz mı bilmek lazım, yoksa bir konuda uzmanlaşmak mı ?
Emin olduğum şu ki, milletçe genlerimizde var bu bilmişlik taslama. İşin ehline bile işi öğretmeye kalkma... Bayılırız çok bildiğimizi göstermeye. Mesela doktorsundur. Her hangi bir toplulukta bunu öğrenen kendini bilmez, sana bir soru sorar. Cevap verirsin. Ardından bir soru daha sorar. Maksadı öğrenmek değil, açığını yakalayıp seni alt etmektir. Avukatsındır, başka bir avukata vekalet verir. Lakin sana sormaktan da geri durmaz. Gayesi her iki tarafı da ölçüp tartmaktır. Birinden aldığıyla diğerine hava atmaktır.
Herşeyi bilmek zorunda değiliz. Bu ayıp değil. Ayıp olan bilmediğimizi bilmemek . Ya da bilmediğimizi bildiğimiz halde, biliyormuş gibi yapmak.
Ramazan gelir, hepimiz fetva makamı oluruz...
Kaza olur, ilk yardım uzmanı kesiliriz...
Memleketi elimize verseler gül-i zar ederiz..
Zaten zamanında hakkımızı yemeselerdi, kimbilir şimdi hangi makamda, hangi koltukta oturuyor olurduk...
Biz o mektebi bitirmemişizdir ama bitirenden daha iyi bilirizdir...
Herşey dilimizde bizim..
Uygulamaya gelince tık yok...
İnancımızda öyle..
Bu memleketin yüzde kaçı müslüman ?
Müslüman olanların yüzde kaçı İslam ?
Müslümanım deyip, islam olamamışların deistlerden farkı ne?
Bu konuyu sorgulamak bana mı kaldı?
Yukarıda eleştirdiğim insanlardan benim ne farkım var?
Elbette ki bana düşmez.
Haddim değil...
Lakin sinir oluyorum...
Kabe resmi olan seccadede namaz kılınır mı sorusuna,
Çorap giymezsem namazım efdal olmaz mı endişesinde olana,
Erkeklerde dizden yukarı giyilirse günah olur mu diyene...
Sinir oluyorum..
Kel başa şimşir tarak hesabı...
Asılları hallettik de teferruatlar kaldı sanki..
Biz önce insan olalım.. Yalanın, riyanın, adam kayırmanın, rüşvetin kökünü kurutalım...
Kadına, çocuğa , insana kalkan eli bi indirelim..
İşçinin hakkını yemeyelim..Can güvenliğini sağlayalım, emeğini sömürmeyelim.. İnsana insanca yaşama hakkı ve imkanı verelim.
Hayvanlara eziyet etmekten, ağaçları, ormanları talan etmekten vazgeçelim..
Sakın yanlış anlamayın,takva yaşamak isteyen yaşasın, kimseye sözüm yok. Ya hep ya hiç de demiyorum aslında.
Denizi geçip derede boğulmayalım diyorum.
Müslümanlık sadece şekilcilik olmamalı diyorum...
Hassasiyet ibadetlerde olduğu kadar , insan ilişkilerinde, hak hukuk meselelerinde de gözetilmeli diyorum..
4.12.2014
29.11.2014
........
Bir insana verilebilecek en büyük ceza, onu, kafasındaki soru işaretleriyle baş başa bırakıp gitmektir.
28.11.2014
BAŞLIK BULAMADIM, BAŞLIKSIZ OLUVERSİN ARTIK
Şu aralar keyfim yerinde. Yani şu aralar dediysem, öyle 3-5 gün gelmesin aklınıza, tahminen 23 dakikadır falan :)
Kafam karışık arkadaşlar, ben de istiyorum güzel şeyler yazmayı. Ama olmuyor işte. Lunaparktaki o aynalar gibi ruh halim. Bir öyle bir böyle. Tam şöyle melankolik bi'şey yazayım derken, yahu keyfim yerindeyken böyle bir yazı yazılır mı diyorum. Haydi dönüyorum öbür tarafa, keyifli bi'şeyler olsun diyorum. O da malum, bünyeye ters. Sayfa bana , ben sayfaya bakıyorum..
Ama ciddi bugün güzel bir gündü. Üç arkadaş voltran oluşturduk . İşte bu cümleyi N.Narda'ya söyledim akşam vakti konuşurken. Hatta " ben bu cümleden yola çıkar, yazı bile yazarım " dedim de, " eee ilham kaynağın kim, tabi ki ben " dedi ve kendine yine pay çıkardı.
Malum öğrenciyiz, finaller de yaklaştı. Felsefe gibi bir dersi tek başıma çalıştığım zaman, gözlerim okuyor, zihnim seyr-ü sefere çıkıyor.İşte onun için arkadaşlara dedim, gelin beraber çalışalım. Liseliler gibi güle oynaya ders çalıştık. Hatta gerçekçi felsefenin önde gelen filozoflarını , kimya formüllerini kodlar gibi kodladık. "Ağustosta bot giyilmez, muşa gidilmez, erik ve ananas yenmez.... " Sor isimlerini , birini bile hatırlamıyorum. Sanki ben biliyormuşum gibi , okuduğumuz her cümlenin arkasından " hadi telve, bunu da anlat " demiyorlar mı? N'apim ben de uyduruyorum bi'şeyler. Nasılsa onlar da bilmiyor ben de, Söylediklerim doğru mu yanlış mı anlayacak kadar bilgili değil ki kimse :)) Bir kez daha Oruç Aruoba'ya hayran oldum bugün. O'nun kitaplarını okuya okuya felsefeye istidadım olmasa da , iştiyakım gelişmiş.
Ama sınavda bu isimler kesin çıkacak ve ben o soruyu yapacağım. E hani ben ders ya da sınıf geçmek için değil de öğrenmek için okuyordum ?
Demek ki neymiş, hırs insanın gözünü bürümeye görsünmüş...
Zamanla insan sözünü unuturmuş,
Yoldan çıkar, amaçtan saparmış...
İnsan şiddetle eleştirdiği bir şeyi yaşamadan ölmezmiş. İşte bu lafı geçenlerde bir arkadaşım söyledi, yaşadığı bir olayı anlatırken. Ben de dedim ki " zeki, espirili, anlayışlı, romantik, duygusal, insaflı, vicdanlı adamlarla evli olan tüm kadınları şiddetle ve esefle kınıyorum"... Şimdi oturup sonucu bekleyeceğiz :)
Kafam karışık arkadaşlar, ben de istiyorum güzel şeyler yazmayı. Ama olmuyor işte. Lunaparktaki o aynalar gibi ruh halim. Bir öyle bir böyle. Tam şöyle melankolik bi'şey yazayım derken, yahu keyfim yerindeyken böyle bir yazı yazılır mı diyorum. Haydi dönüyorum öbür tarafa, keyifli bi'şeyler olsun diyorum. O da malum, bünyeye ters. Sayfa bana , ben sayfaya bakıyorum..
Ama ciddi bugün güzel bir gündü. Üç arkadaş voltran oluşturduk . İşte bu cümleyi N.Narda'ya söyledim akşam vakti konuşurken. Hatta " ben bu cümleden yola çıkar, yazı bile yazarım " dedim de, " eee ilham kaynağın kim, tabi ki ben " dedi ve kendine yine pay çıkardı.
Malum öğrenciyiz, finaller de yaklaştı. Felsefe gibi bir dersi tek başıma çalıştığım zaman, gözlerim okuyor, zihnim seyr-ü sefere çıkıyor.İşte onun için arkadaşlara dedim, gelin beraber çalışalım. Liseliler gibi güle oynaya ders çalıştık. Hatta gerçekçi felsefenin önde gelen filozoflarını , kimya formüllerini kodlar gibi kodladık. "Ağustosta bot giyilmez, muşa gidilmez, erik ve ananas yenmez.... " Sor isimlerini , birini bile hatırlamıyorum. Sanki ben biliyormuşum gibi , okuduğumuz her cümlenin arkasından " hadi telve, bunu da anlat " demiyorlar mı? N'apim ben de uyduruyorum bi'şeyler. Nasılsa onlar da bilmiyor ben de, Söylediklerim doğru mu yanlış mı anlayacak kadar bilgili değil ki kimse :)) Bir kez daha Oruç Aruoba'ya hayran oldum bugün. O'nun kitaplarını okuya okuya felsefeye istidadım olmasa da , iştiyakım gelişmiş.
Ama sınavda bu isimler kesin çıkacak ve ben o soruyu yapacağım. E hani ben ders ya da sınıf geçmek için değil de öğrenmek için okuyordum ?
Demek ki neymiş, hırs insanın gözünü bürümeye görsünmüş...
Zamanla insan sözünü unuturmuş,
Yoldan çıkar, amaçtan saparmış...
İnsan şiddetle eleştirdiği bir şeyi yaşamadan ölmezmiş. İşte bu lafı geçenlerde bir arkadaşım söyledi, yaşadığı bir olayı anlatırken. Ben de dedim ki " zeki, espirili, anlayışlı, romantik, duygusal, insaflı, vicdanlı adamlarla evli olan tüm kadınları şiddetle ve esefle kınıyorum"... Şimdi oturup sonucu bekleyeceğiz :)
25.11.2014
23.11.2014
EVRENİMDEN...
Buraya bir bakın derim :)
Ne geçen zamana hükmüm geçer, ne de hayatın vurdumduymazlığına
Zaten benim sorunum kendimle, ne zamanla ne de hayatla
Ne geçen zamana hükmüm geçer, ne de hayatın vurdumduymazlığına
Zaten benim sorunum kendimle, ne zamanla ne de hayatla
AKLIMDASIN....
Hayat kısa.. Ömür geçiyor..Geride bi'şeyler bırakmalı insan, güzel şeyler...
Mesela birilerinin aklında, anılarında, hafızasında hoş bir tat ...
Bazen gülümseten, bazen burkan ...
Ama mutlaka içi ısıtan..
Güzel şeyler bırakmalı....
7.11.2014
.......
Kıyıya köşeye umut dolu cümleler atmak lazım..Yastık altına mesela...Olur ya, bir gün dara düşersek, içimize çekmek için..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)