Dün hayatımın en özel ve güzel günlerinden biriydi. İlkokul öğretmenim ve 6 arkadaşım, Denizli 'den İzmir'e bana geldiler. Onları evimde ağırlamak, misafir etmek beni çok mutlu etti. Arkadaşlarımdan biriyle ilk kez karşılaştık. Ama ne sıcak bir kucaklaşmaydı :) Sanki araya 5-10 gün girmiş gibi, aynı samimiyetle..
Gerçi hafızam ne yazık ki onlarınki kadar iyi değil. Bir çok şeyi hayal meyal hatırlıyorum.. Ama asla unutamayacağım anılarım da var.. Mesela öğretmenimizin çok disiplinli olması. Bu yaşına rağmen hala hafızası ve aklı bizden iyi işliyor..
Biz diğer sınıflardan yarım saat erken gelir, bahçede sıraya dizilirdik. Ev ödevlerimiz zil çalmadan bakılırdı. Korkardık öğretmenimizden. Ama bir o kadar da sever, saygı duyardık. Tembelliğe müsamahası olmazdı. Azıcık dayak yediğimiz de olurdu tabi :)) Gerçi ben sıra dayağı hariç, hiç dayak yemedim. Pek uslu bir öğrenciydim övünmek gibi olmasın :) Şimdi çoğumuz okuyup bir meslek sahibi olduysak, O'nun temelimizi iyi atmasındandır. İyi okul arayanları anlayamam bu nedenle. Önemli olan öğretmenin iyi olmasıdır bana göre. Özel okul, devlet okulu ayrımı sosyalleşme açısından, ufkun geniş olması bakımından değerlendirilebilir. Neyse, bu çok tartışılacak bir konu , geçelim...
Bir çok arkadaşımla faceten de görüşüyoruz. Malum, evimizin bireyi, canımız, ciğerimiz bir kedimiz var. Her halini, gök görmediğin bir kedisi olmuş kıvamında paylaşıyorum. Evde de görünce aman pek sevdiler. Ama bizimki ağır abi rolünde. Pek pas vermedi. Yine de sıkıştırıp, kucaklarında fotoğraf çektiler sırayla. Tabi bu arada öğretmenimiz kediden korktuğu için, salonda yalnız kaldı bir müddet.
Ritüel sona erdiğinde mutfağa geçtim. F. yanıma gelip kulağıma fısıldadı " Kız Telve, madem öğretmenimiz kediden korkuyordu, bizim oğlanların niye aklına gelmedi, sınıfa bir kedi soksalardı da o kadar dayağı yemeseydik " :))