25.04.2014

..........
Sonra işte, her şey anlamını yitiriyor  birden. Ya da sıradanlaşıyor.  Ne kadar safmışım diyorsun,  pembe gözlük takmışım hep, inanmışım,  güvenmişim.... Tutup kendini dibe batırıyorsun kısacası.  Ohoo, senin bana yaptığın ne ki diyorsun kendi kendine. Bak sen şimdi gör, bir insan dibe nasıl batırılırmış deyip,  yükleniyorsun acımasızca.. En ağır lafları söylüyorsun kendi kendine. Aynanın önüne falan da geçmen gerekmiyor. Yolda yürürken, işini yaparken, otobüs beklerken, hatta bir film izlerken..... Hangi taraftan saldırsan yetmiyor, tatmin olamıyorsun.  Darağacında sallandırsan ruhunu, hani belki bir nebze rahatlayacaksın...Öyle demeseydim, şöyle yapmasaydım...lar havada uçuşuyor. Hiç doğru bir hamle bulamıyorsun, tüm iyiniyetine rağmen üstelik.
Oysa moda çok farklı bugünlerde. Müthiş bir "self servis"  furyası var. Kendini seviyor insanoğlu.  Bu sevginin gölgesinde her daim aklıyor kendini. İşin içinden çıkamamak gibi bir durumu yok üstelik. Her durum ve şartta haklı çıkmayı beceriyor. Zaten kural belli, haklı çıkamadığı durumlarda , " mutlaka O bi'şey söylemiştir de ben ondan böyle davranmışımdır"  kuralı  geçerli. Neticede ağır tahrik varsa, beraat kaçınılmaz yani. Hatta tutup kendini,   alnından öpüveriyor malum, insanoğlu....
Kendine gösterdiği müsamahanın zerresini başkaları için  kullanmıyor. Hep kendine cömert.  Ama başkasının  tek bir  hatasına tahammülü yok. Hele bir açığını bulmasın, yerden yere vurmakta hiç çekinmiyor. Kusursuz ya kendisi ne de olsa. Hiç  hatası yok ya, hatta küçük dağları yaratmışlığı bile vaki ya..
Yalnız kaldıkça daha çok seviyor kendini insanoğlu. Elinde kalan son kaleyi de teslim etmemek için canını dişine takıyor.
Ve kendine sarıldıkça, daha çok yalnızlaşıyor, çünkü başkasına yer kalmıyor....
Yalnızlaştıkça daha saldırgan oluyor...
Daha acımasız...
Daha kırıcı....


22.04.2014

.........



Artık elim ne kaleme gidiyor, ne kağıda...
Söylenecek ne kaldı ki aramızda?
Hoş biz söyleyemediklerimizde anlaştık hep...
Duygularımız, hayallerimiz  sustuklarımızda  gizliydi...
Sen bana baktığında içim titrerdi...
Sevdam,  gözlerimden alev alev  dökülürdü de ,
Hiç bir  kelimeye itimat etmez,
Hiç birine bürünmezdi...
Şimdi her şey öksüz, her şey yarım...
Buğulu bir camın ardında hayat,
Öylesine yabancı, öylesine hüzünlü..
Ve nefes alışlarım bile  dermansız
Şimdi anlıyorum,
Sevdaya değil, derde düşmüş bu yüreğim..
Tabip yok, merhem  yok, hastalık amansız...



21.04.2014

Takibe almak istediğim bloglar var ama bir türlü takibe alamıyorum, hata oluştu sonra dene diyor... sonrasında da olmuyor..
Yorum yazmak istiyorum,  yoruma basıyorum, bu blog davetli okuyuculara açık, sen davet edilmemişsin ki ezik diye bir yazı çıkıyor, ( bknz. insan yavrusu mesela)  öyle bir sorun olsa, yazıyı da okuyamamam lazım...
Fena geriliyorum söyliyeyim....


15.04.2014

........

Günler sonra nihayet her şey yoluna giriyor yavaş yavaş.. 3 gün gibi kısa ancak oldukça yoğun geçen hastane serüveninden sonra tam eve geldim, rahat edeceğim derken, gribe yakalanmam kötü oldu. Üstelik benim gibi birinin ( bronşiyel astımlı)  grip olması demek  ,  hani neredeyse ölümle burun buruna gelmesi  gibi bi' şey.. Nefes alamıyorum, öksürük tutacak diye ödüm kopuyor, zira öksürünce sanki ciğerlerim yerinden oynuyor...
Şimdi iyiyim.
Sanırım yarına olmadı  öbür güne hiç bi'şeyim kalmayacak..
Kendimi ne kadar ihmal ettiğimin farkına vardım. Sağlığımın kıymetini şimdi daha iyi anlıyorum..
Her şey bir yana,  hatta 3 gün içinde  en az 15 kez kan almalarını, karnımdan 2 iğne vurmalarını  geçtim, acil servis tuvaletinin o pisliğini gördükten sonra,   bir daha oralara düşmek mi, tövbe diyorum. Bu kadar pis ve mikroplu bir yerde sağlık kazanılır mı,  yoksa kayıp mı edilir, tartışılır bence.  Sağlam girenin hasta çıkacağından eminim ..Kos koca Ege Üniversitesi !!!
Benim için endişelenen, iyi dilek ve temennilerini ileten herkese çok teşekkür ediyorum...İyi ki varsınız :)



8.04.2014

Olaylar dehşet verici hızla ilerliyor. galiba  yakında kendimi , kendimin  helvasını yerken bulacağım :) şu an koroner yoğun bakımdayım ve ne işim var burada diyorum ... anjiyo söylentileri ve lokal anestezinin bana verdiği korku....tamamen uyutun da ne yapacaksanız yapın be kardeşim...
Anlayacağınız üzere bir  süreliğine yokum . yani umarım öyle olur ve geri dönebilirim.. ha bu arada dün kalp krizi şüphesiyle acile geldim ve yine  yalnızdım . artık şundan eminim, ben kesin yapayalnız öleceğim ....

7.04.2014

KALBİME İYİ BAK....

Her şey  soğuk bir kış sabahı başladı...Belki önceden   farketmeliydim...Basiretim bağlanmış demek ki, mutlu mesut yaşarken , kader de ağlarını  sinsi sinsi örüyormuş meğer ..
Uykudan uyanıp, susadığımı farkettiğimde dolabın  dibinde bittim hemen.. Bardağı doldurdum, gerisini hatırlamıyorum... Bir anda yerde buldum kendimi.  Zira beni o halde bulacak kimse yoktu evde, iş mecburen bana düştü...
Bayılmışım zaar. hayatımda ilk defa. Kör talih, naz yapacak birileri olsaydı bari etrafımda. Niye yalnız yakaladın  beni..
İnsan üstü bir düşme yeteneğine sahipmişim ki, bardağı kurtarmışım :) , kemiklerimi de kırmamışım..İşte  o günden sonra fabrika ayarlarıma dönmek nasip olmadı bir türlü..Hep başta bir ağırlık, ensede ağrı.. Görmezden ,, duymazdan gelsem de ı ıhhh... Ölçüyorum, borsa gibi bi tavan yapıyor, bi normale  iniyor. Baktım olacak gibi değil, doktora gittim. Kronik kansızlıktan mütevellit, damarlarımdaki hepi topu 5 tüp kadarcık kanımın 4 tüpünü verdim.  Hemşireye bitti mi diyorum, zira bakamıyorum, baksam  çığlığı kopartacağımdan eminim. son üç- iki- bir tüp derken, neyim varsa çekti insafsız.. Sonra ekoydu, ekgeydi, efor testiydi derken, doktor aldı sonuçları eline.Aldı almasına da pek bi ketum çıktı. "neyim var"  diyorum , "Var bişeyler" diyor. Olduğunu ben de biliyorum be mübarek. Yoksa kara kaşına kara gözüne çıkmadım ki karşına... Kaç gün ömrüm kaldı pazarlığına da girecek değilim... Holter takılıp, kalp ritmim, tansiyonum 24 saat boyunca ölçülecekmiş, ilaçlı damar filmim çekilecekmiş ( sintigrafi gibi bi'şey sanırım ) Ondan sonra değerlendirecekmişiz. E o zamana kadar ben meraktan ölmez miyim ?
Ertesi gün sinirime yenilip, gittim  hastaneye. Aldım sonuçları, oturdum her şeyi bilen amcanın karşına.. Raporda yazan mitral yetmezlik neymiş, araştırdım..
Şimdi efendim, kısacası, iyi kapanmayan kapakların yüzünden, bir kısım kan, büyük dolaşıma gitmek yerine sol atrium ile sol ventrikül arasında evcilik oynar gibi, gidip geliyorlarmış.Bu da beni yoruyormuş. Muhtemelen, merkezi sistem bu isyan karşısında sinirleniyor, öfkeleniyor, kendisini  beceriksiz hissedince, bana yorgunluk olarak geri dönüyor. Zaten kımıl zararlısı gibi ortalıkta dolanmamdan anlamalıydım. ( Sanki önceden Süreyya Ayhan'dın da... pehhhh )
Hani miskinleri anlatırken derler ya," o kadar tembeldirler ki, yangın çıksa, kaçmak ya da söndürmek yerine, alevler yaklaşsa da sigaramı yaksam " rahatlığında  olurlarmış.. Son zaman bende sigarayı aleve uzatacak hal de yoktu. Dumanı içime çeksem kafiydi..
Yarından itibaren hastaneleri mesken tutacağım ne yazık ki... Üstelik bir hafta sonra sınavlarım da başlıyor.   Doruk bile " ben kız arkadaşına promosyon içirtiyo dedirtmem "  derken, ben " telve bütünlemelere kalmış" dedirtir miyim.. Bir ders kalsın, anında okulu bırakırım. Hocalara da göz dağı vermiş oldum böylece :)  Şimdi onlar nereden bilecek diyeceksiniz. Beni takip etmiyorlarsa, bu onların kaybı, ben ne yapayım ?
İç sesim , kızım bu yaştan sonra Wittgenstein ne demiş, Gadamer nasıl düşünüyormuş, bunlarla uğraşacağına, İbni Sina'yı oku, Lokman Hekim ne demiş bi bak, olmadı Maranki'ydi, Saraçoğlu'ydu, onları takip et diyor ama nerdeeeee...
Sabah 6 da hastaneye gidecek biri için, vakit çok geç olmuş. Yoksa daha çookkk yazardım ben :)
Hepinize  sağlıklı günler dilerim....



4.04.2014

BİTEN İLİŞKİNİN ARDINDAN.....

Evet bugün bir ilişkiyi bitirdim. Hiç gözümü kırpmadan hem de.. Nasıl oldu da o gücü, cesareti kendimde buldum bilmiyorum. Ben ne kadar sürdüğünün farkında değildim. O'nun ifadesiyle  2 yıl olmuş. Koca 2 yıl.
"Artık tanışalım seninle "   dedi.. "Sen"  dedi. Yani hep telde konuşmuş hiç yüz yüze gelmemiş olsak da, samimiyetimiz ne kadar ilerlemiş bir düşünün. Hep hayatımın içinde olmuş  bu insan. Kah sorunlarımızdan konuşmuşuz, kah havadan sudan bahsetmişiz.
Bazen aradığında rahatsızdım, geri çevirdim görüşme isteğini, bazen şehir dışındaydım, erteledik. Evet itiraf ediyorum, bazen kendimi hazır hissetmediğimden,  bir şeyleri bahane edip " hayır, olmaz, daha sonra" dedim..
Az evvel, büyük bir heyecan ve emrivakiyle, " artık tanışalım seninle, evine misafir olayım " dediğinde, kızım n'apıyorsun sen, bir kez tanıştın mı  geri dönüşü olmayan bir yola girersin , pişman olursun dedim, arkası gelir diye düşündüm ışık hızıyla. Evime kadar gelseydi, artık O'nun karşısında iyice savunmasız kalacak, ne isterse yapmak zorunda kalacaktım. O'na hayır diyemeyecektim.  Çünkü zaten kolay kolay hayır diyemeyen biriydim.
Gayet  kararlı, "kusura bakmayın " dedim. Farkettiniz mi? bakma demedim, bakmayın dedim. Bir yandan samimi davranıp, bir yandan  bu ilişkiyi bitirmek kolay olmayacaktı zira. Sesimdeki o mesafeyi hissetsin  istedim..
"Kusura bakmayın, ama  görüşmedeki bu ısrarınızın görüşme ile biteceğini sanmıyorum,  bir sonraki adım için de devam edeceğinden eminim.  Onun için, bu ilişkiyi burada bitirelim  " dedim..
Üzüldü, sesi pek bir mahzunlaştı, ama çaresiz " peki , iyi günler " dedi.
Kapadık telefonu. Oh be,  bitti, nihayet bitti, kuş gibi hafifim şimdi. Hayır tanışacağım,  arkası gelecek biliyorum.  İlle " al " diye tutturacak. İstemiyorum kardeşim, daha önce aldığım temizlik robotunu depoya kaldırdım ben. Halıları yıkamaya gönderiyorum mis gibi , tertemiz geri geliyor. Hoşlanmıyorum öyle alengirli makinalardan, robotlardan. Rahat bırakın beni.