6.10.2013

DOLANDIRICI GELDİ HANIMMMMMM....

Kırk yıl düşünmeme gerek yok. Ben kendimi bilirim, saflık akıyor benim suratımdan..Bilirim böyle hallere düşmek tam bana göre..
Karabağlar  mı acaba o caddenin adı. Öyledir muhtemelen. İşte  o büyük caddede  trafik oldukça yoğun akıyor. Üç geliş, üç gidişli... Cuma günü gidiyorum. Arkamdan bir araba ha bire selektör yakıyor. Bir hafta önce arabada bir problem çıkmış, çekici çağırmak zorunda kalmışım.  Birden aklıma o geldi, ya  sakın alttan dumanlar çıkıyor olmasın,   lastikte bir problem olsa farketmez miyim, ben anlamadım da arkamdaki araba mı farketti acep, yoksa bu beni tanıyan biri de  durdurup selam mı vermek istedi ?  Bir yandan da el kol işareti yapıyor. Çektim kenara, adam  sağ cama yanaştı,tanıdık değil, yine de camı  açtım..
" Abla kusura bakma rahatsız ettim, cenazemiz var , Aydın'a annemleri almaya gidiyorum"
Tamam  durum anlaşıldı, şimdi param yok deyip, parfüm satacak ...Çünkü iki kez de böyle bir şey başıma gelmişti..
" Aceleyle çıktım evden, yanımda  hiç param yok, arabada da benzin yok"
 Kızım telve  işte tam şu an dolandırılmanın eşiğindesin, istediğin tarafa dön, gülümseyerek el salla....
"Ben ne yapabilirim"  diyorum.."
"Yardım etsen abla,  sana geri ulaştırırım"
Hayda,   al başına dert... Ya insanları ne diye vicdanlarıyla baş başa bırakıyorsun. Senin hiç mi arkadaşın, konu komşun yok. Falan yerde çalışıyorum diyorsun, ne diye gidip patronundan istemiyorsun..
Hani derler ya,  kapkaça uğradınız mı, direnmeyin, bırakın çantanız gitsin,  canınıza kastetmesinler diye...  Açtım çantımı uzattım parayı.. yeter ki gitsin başımdan..
"Bu beni götür mü ki ?"
İnsaf,  ben bilmiyor muyum  Aydın kaç kilometre,  ne kadarlık benzin gider, araba ortalama ne kadar yakar... Hem  bunun  çok ucuz bir hikaye olduğu belli değil mi ?
Telimi istiyor. Parayı geri getirecek güya.. Büronun telini veriyorum..
İçimden ne olur getir parayı diyorum.. En azından ara, getireyim mi diye sor.. Ben de gerek yok, sen de ihtiyacı olan birine ver diyeyim... Yeter ki insanlara olan,   gram kalmış güvenimi tüketme.. Yeter ki, gerçekten  muhtaç birine şüpheyle yaklaşmama, sırtımı dönmeme sebep olma... Ben  birine yardım etmenin hazzını yaşama derdinde değilim. Aptal  durumuna düşmüş olmayı da kafama takmam inan bana. Ama hala  iyi , dürüst, içten insanlar olduğuna inanmak istiyorum. Üç kuruş para için şerefsizlik yapan, insanların iyiniyetini su_i istimal  edenlerin var  olduğunu düşünmek istemiyorum... Tamam, ana babasını öldürebilecek kadar gaddar evlatlar  var, yaşlı anasını para vermiyor diye  öldüresiye döven   cani ruhlular var. Ama  bu insanların alayı böyle dedirtme bana...Getir şu parayı !!!!!
Yolda arkadaşım arıyor. Olayı anlatıyorum... Aman bi fırça yiyorum ki sormayın.  Ya adam spreyle beni bayıltsa,  eşim  bayıldı deyip alıp gitse ne yapacakmışım, yolda beni bi kenara attığına şükredermişim. Nasıl bu  kadar akılsızca bişey yapmışım...   Haklısın be gülüm...  Ama  ben böyleyim işte.. Elinde  "dolandırıcı geldi hanımmm" yazılı pankartla biri yanaşsa,  yine de   arkamı döner gider miyim emin değilim... Sanırım  ben cidden çok safım...





...........

Boşuna dememişler,
" Herşey olacağına varır.."
Eğer  müdahale eder, olağan akışı bozarsanız,
Ne kadar iyi niyetli olursanız olun,
Verdiğiniz zararı telafi edemezsiniz....






3.10.2013

KİMSEYE SONSUZ KREDİM YOK....

    
     "Orada alicenap bir duruş sergileyemedin" dedi... Başka biri söylese, bu cümleye bozulurdum. Enaniyetime  ters düşerdi. Ama biliyorum ki, objektif değerlendirmiş. ....." Doğru " dedim...
 (Aslında bu kelimeden kasıt,  birebir sözlük anlamı değildi elbette.. Yüce gönüllülük anlamında kullanılmıştı. Ortada onursuzca bir durum yok yani )
     Bu cümle çıkış noktası. Konu uzadı .. Kime, ne kadar, nereye kadar taviz verilmeli, hoşgörü tanınmalı ? Bunun  sınırı olmalı mı ?  Davranış tarzını belirlerken ölçü nedir ?
     Herkesin görüşü, doğrusu ,  tavrı elbette farklı olacaktır...
     Benim düşüncem, insan   kendi kişiliğine, doğrularına ( bu doğrular yazılı yazısız toplum kuralları da göz önünde bulundurularak, yaşanmışlıkların insana kazandırdığı değer yargılarının süzgecinden geçerek belirlenmeli )  ahlak anlayışına, insan ilişkilerine verdiği öneme  yakışır biçimde davranmalı her zaman.  Yani karşınızdaki buna değer mi değmez mi düşünmeyecekseniz.  Öncelikle kendi vicdanınızın sesi ve gereğidir yapılması gereken.. İyi, kendi zafiyetlerinden olabildiğince arınmış, her türlü kötü his ve düşünceden uzak durmaya çalışan  bir insanın ölçüsüdür bu. Karşı taraf bunu takdir eder ya da etmez o ayrı mesele...
     Ancak, hoşgörüde sınır tanımamak, insanın kendisine eziyet etmesi demektir.  Yok bu genelleme oldu. Şöyle düzeltelim, ben sınırsız bir hoşgörü tanıyamam kimseye.. Kim olursa olsun. İsterse canımın parçası , hayatımın anlamı, yaşama gayem...... gibi,  büyük büyük laflar ettiğimiz insan olsun karşımda farketmez... Çünkü unutmamak gerekir ki ben de insanım.. Demirden değilim ki.. Duygularım var, bıçak sırtında seyreden hassasiyetlerim var. Korumakla mükellef olduğum  ruh  ve akıl sağlığım var...
    Hoş görürsünüz, yapılan hatayı affedersiniz, görmezlikten gelirsiniz, amenna.. Belki bu  tavır, karşı tarafın kendisini sorgulamasına sebep olur. Belki durup, ben ne yapıyorum diye düşünür..... Ama bu tavrınız karşı tarafa cesaret veriyorsa, aynı tutumu sergilemeye devam ediyorsa,  hatasını anlayıp geri dönmüyorsa,   vicdanınıza deyin ki,  artık yeter...  Bu noktadan sonrasını ben kaldıramam. Ağır gelir.  Üstelik,  kendime karşı büyük bir haksızlık etmiş olurum. Hala aynı hoşgörüye devam edersem, yapılan haksızlığa veya kötü muameleye ortak olmuş olurum.. Zira, yapılan kötülüğe ses çıkarmamak , razı olmak anlamına gelir, suç ortaklığıdır...
Her ne kadar sabır ve sabırlı olmak  güzel hasletlerden olsa da, sınırsız olmamalı...
Bir yanağıma tokat atana, öbürünü çevirmek bana göre değil...İlkini affedebilirim, ikincisine dur derim..
Yüreğime ayak basan olabilir, verdiğim değere göre hoş görürüm.. Ama bir yere kadar....
Hiç kimsenin yüreğim üzerinde tepinmesine izin vermem !!!!
 





1.10.2013

..........



Kim kime yoldaş belli değil....
İzmir de,
 ben de 
ağlıyoruz...



30.09.2013

BEYAZ GİYME SÖZ OLUR, SİYAH GİYME TOZ OLUR....

Çok mu amiyane bir söz olur bilmem ama, hayata gol atmış gibiyim bu aralar. Pek bi huzurlu hissediyorum kendimi. Hatta dingin demek daha doğru olur.
İşte tam böyle  hissederken  duygular arasında çok ince bir çizgi olduğunu düşünmeye başladım. En azından benim  penceremden böyle görünüyor. Çok gülenin, gülmesi bitmeden ağlamaya başlamasının sebebi de  bu mu acaba ?
Yıllar önce bir arkadaşım demişti, " sevgi ne kadar yoğunsa, nefrete dönüşmesi o kadar kolay olur " diye. Şimdi demek ki, her şeyi kararında yaşamak lazım diyeceğim de...Demiyorum...Onun yerine amaaaaannnnn, ne farkeder, herşey bir gün gelip bitmiyor mu diyorum..İyi de olsa kötü de olsa miadını dolduran gidiyor. Olay, durum, duygu,  insan....hiç farketmiyor. Çok da sorgulamamak lazım belki de.
E be telve, mutluluğu da sorguluyorsun ya, kızım bi dur, yaşa, içine sindir...Sorularla kendini boğmanın alemi ne ?....
Konuyla  alakasız başlığa,  başlıkla alakalı bir parça.....:))







28.09.2013

............

Bu Eylül başka.....
Bambaşka..
Ağaçtan yapraklar düşerdi önceden,
Bu Eylül'de sen düştün yüreğimden ..






27.09.2013

...............

Bir mezar kazmak istiyorum..Yüreğimde kendi canına kıymış ne kadar insan varsa, hepsini toptan  gömmek ve üstünü toprakla örtmek istiyorum...