2.08.2013

SAY / GI



Arka koltukta bir çift. Muhtemelen karı-kocalar...Kadın gazete haberine sinirlenip, ağzına geleni söylüyor.. " salak, geri zekalı...." türünden. Kibar bir erkek sesi "  tamam adamın görüşüne katılmayabilirsin,  ama saygı duymak zorundasın " diyor sakin bir ses tonuyla... Kadın ,  görüşlerine katılmayan  kocasının ,  yetmezmiş gibi bir de kendisini eleştirmesine sinirlenip " sen sus Alp, sen konuşma" diyor.. Aradan bir kaç dakika geçiyor, kadın bir şeyler söyleyince koca cevap veriyor.. Kadın aynı tepkide " sen konuşma Alp ben kendi kendime konuşuyorum , sen sus".... Ve bu diyalog uzun bir süre devam ediyor..
Ayıp olmayacağını bilsem,  dönüp arkama bakacağım...  Alp   yanmışsın sen, Allah kurtarsın mı desem, Alp   titre ve kendine gel,  bu sakinlik adamı bozar mı desem....
Böyle insanlar  var gerçekten değil mi ?
Aynı görüşü paylaşmadıklarına karşı birden çirkinleşiveren, hakaret eden, küfreden, düşman belleyen,  vuran, kıran , öldüren....
Kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Evlilik içinde bile.. Böyle bir dayatma   yok. Ama kırk kat yabancıya karşı bile saygı  yükümlülüğümüz var. Kaldı ki,  eşe, arkadaşa, komşuya, iş arkadaşına  saygısızlığın mazereti, özrü olamaz. Üstelik ulu orta yerde. Başkalarının  duyabileceği ortamda..
Bu arada,  bahsi geçen çift 60 lı yaşları çoktan geçmişler....İndikten sonra gördüm..






..........

Belki de aheste yaşamak gerek hayatı...
Her nefeste hayalleri içe çekmek,
ve umut olarak geri vermek...




1.08.2013

DOST NE ZAMAN BELLİ OLUR ? İYİ GÜNDE Mİ KÖTÜ GÜNDE Mİ ?



Bakmayın siz bir kaşık suda bir birimizi boğduğumuza.. Biz aslında millet olarak merhametliyiz. Birinin canı yansa, bizim de yanar.Düşene tekme vurmak, birinin sırtına basıp yükselmek  erdemli insanların vasfı değildir. Bir haksızlık ya da yanlışlık gördüğümüzde etkili etkisiz, mutlaka tepki veririz. Daha olmadı söyleniriz.
İster yakınımızda biri olsun, ister vatanımızda, ister komşularımızda.. Yedi düvelin yardımına koşmakta beis görmeyiz. Hangi ülkenin ne yardıma ihtiyacı varsa, elimizdekini avucumuzdakini veririz..
Hele ki canı yanan, zarar gören, dara düşen yakınımızda, arkadaşımız, dostumuz ise, derdiyle dertlenir elimizden geleni yaparız. Millet olarak tam bir kötü gün dostuyuzdur..
Lakin, önemli olan iyi gün dostu olmak değil midir ?. Asıl dostluk bu zamanda belli olmaz mı ?
Bu konuda birazcık kıskançlık, imrenme ve hatta  fesatlık  sergilemiyor muyuz ?
Ondan değil midir, daha küçücük yaşlarda falancanın oğlu şu okulu kazanmış, filancanın kızı   çok becerikliymiş, onun kadar olamamışız laflarıyla büyümemizin sebebi ?
Hiç durmadan bizden bir tık önde olanlarla kıyaslanmamız yüzünden içimizdeki öfke ve hatta zaman zaman nefret tohumlarının çatlayıp dal budak sarması ?
Çocukluğumuzda bizden kopya çeken, oyunlarda hep ebe olan,  okulda ödevlerini yaptığımız arkadaşlarımız iyi bir mevkiye geldiğinde kim  içten , samimiyetle " bravo, helal olsun arkadaşıma " diyor ? Kim zamanındaki beceriksizliğinden, kafasının çalışmadığından dem vurmuyor ?
Düşünsenize, daha 5-10 sene evvel birlikte yokluğu paylaştığınız bir arkadaşınız, bilmem ne kadar maaşla bir şirkette genel müdürken, siz hala asgari ücretli bir iş bulsam diye yedi takla atarken , içiniz cız etmeden sevinebiliyor musunuz onun adına ?
Önemli olan dar vakitte el uzatmak değildir. Yedi kat el de yapıyor bunu ..
Asıl dost, dostunun başarılarıyla gurur duyan, göğsü kabaran, gıpta damarını kabartmayandır...








30.07.2013

......





Sanki  gül goncası...
Zamanla ,
Her yaprak açıldığında,
Şaşırıyorum,
Zorlanıyor aklımın sınırları...

ARADAYIM, ARAFTAYIM...


Araf deyince yanlış anlaşılmasın sakın.. Yani öyle cennetle, cehennem arasında falan değil..Arada bir yerlerdeyim..
Hep söylüyorum, sevmiyorum bu hallerimi.. Her şeyim yoğun ve baskın olmalı. Bıçak gibi ince, keskin...Yok bu laf öyle değildi, kıldan ince , kılıçtan keskin.. Bu da sırat için kullanılan bir tanımlama değil mi ?
Hayırdır ne oluyoruz ya, gözümüz toprağa mı bakıyor yoksa ne..
Neyse.. Garip hallerdeyim.. Okuyorum ama yazamıyorum, düşünüyorum ama konuşamıyorum durumundayım. Bir garip halet-i ruhiye,,,Huzurlu muyum,  bezgin miyim, dingin miyim, miskin miyim çözemedim gitti.. Ne hayra yorabiliyorum, ne şerre..
Beklemedeyim..
Tetikteyim..
Hani olsun istemem, ama fırtına öncesi sessizlikse bu, o da kabul..






27.07.2013

.........

Gidişine lafım yok ta...
Bari giderken uykularımı götürmeseydin !!!.....





SEN NASILSIN ?

Böyle bir soruya verilecek en masumane cevap " iyiyim " demektir sanırım..
Lakin, nasıl olduğumu bilmiyorum ki ben..
Hani kuşlar özellikle  bir ağaç dalındaki meyveyi gagalarken, hiç durmadan kanat çırparlar ya..
Çünkü kanat çırpmadan durmaları mümkün değildir..
Düşerler..
Ben de ha bire kanat çırpıyorum sanırım..
Düşmemek için...