4.04.2013

GİTME.....

                                                                        Oruç Aruoba

gitmek istiyorsun..
biliyorum..
ama  " gitme " diyorum..
umarım gitmezsin...






.......

Nasıl başarıyorsun ?
Hiçbir şeyimken,
Her şeyim olabilmeyi ?....





3.04.2013

ORDAN, BURDAN ,ŞURDAN

 - Yarım bırakıp  kenara attığım, çoğunun nereye saklandığını bilemediğim kitaplar, el ele verip halay çekecek çoğunluğa ulaştılar.. Ekip kurup, düğünlerde  kiralık halay  çektirme işine girmeyi planlıyorum..

-Bir kaç gün önce Serdar Ortaç'ın  özür dilemesine şahit oldum haberlerde. ... "Yıllardır yok saydığımız Kürt kardeşlerimizden  özür diliyorum, umarım , hepimiz  pişman oluruz yaptıklarımızdan " diyordu.. Kusura bakmasın ben hiç kimseden özür dilemiyorum..Çünkü özür dilemeyi gerektirecek bir tutumum olmadı hiç bir zaman..Herkes kendi adına beyanda bulunsun. Ben insana insan olarak bakıyorum bu konuda. Bu nedenle bir katili, tecavüzcüyü, gaspçıyı, hırsızı....sırf Türk olduğu için Kürt, Alevi, Laz.... her ne ise onlardan üstün tutamam.. Tutmadım da.. Üstelik  en çok sevdiğim insanlar arasında Kürtler de vardı  (hele biri süper yemek yapar ) , Aleviler de.. Hatta halis muhlis Hristiyan / Fransız arkadaşım da var  . Haa derseniz ki PKK, yandaşı, sempatizanı, koruyanı, kollayanı ...İşte o zaman  olayın rengi kesinlikle değişir..

-Çilek horman kabul etmeyen tek meyve imiş.. Bunu duyunca çok şaşırdım. Oysa ben  o iştah kabartıcı çilekleri görünce   hormonlu deyip almazdım.. Yazık oldu  onca çileksiz günlerime :)

- Eminönü'nde balık ekmek yiyenlere sesleniyorum..İzmir'e gelip Güzelbahçe'de yemeyi deneyin. O yediğiniz ne bilmiyorum ama, balık ekmek olmadığı konusunda   mutabık kalacağımıza eminim..






2.04.2013

SUSMA...


Söylediklerin,söylemek istediklerin olsun..
yüreğime dokunsun..
gizlediğin her kelime ve bastırdığın her cümle,
uzak kılar bizi birbirimize..
senin sözlerin, ab-ı hayatıdır gönlümün...
anla be gülüm..
sen susarsan ben ölürüm.

                                                                         uçurum çiçeği'me


 

1.04.2013

.....

Uykuda geçirdiğim süre gittikçe azalıyor..
Bu gidişle ya uyumadan yaşamayı öğreneceğim,
ya da uykusuzluktan öleceğim.....







27.03.2013

YETİŞKİNLERDE BİLGİSAYAR OYUNLARI BAĞIMLILIĞI..

  
Şimdi nereden çıktı bu diyeceksiniz.. Aslında bu yazı kendime. Çünkü ben de bilgisayarda oyun oynamayı seviyorum.
Efendim, tam 5 yıldır bilfiil  oyunus  oyuncusu ( bağımlısı demiyorum :)) olarak bir bakayım dedim.Nedendir hala bu yaşta çocuklar gibi oyun oynuyor olmam. Bende bir arıza mı vardır ? Yaşanmamış çocukluğun tezahürleri midir ?
Neyse ki bu konuda yalnız değilmişim. Zira  1 milyon insan oyun bağımlısıymış.
Ben diğer oyunları bilemem. Ama benim oynadığım kelime oyunu,  başta sadece kafayı boşaltmak, rahatlamak  için başlanmış olup, zamanla insanı  kuşatıveren, esir alan  bir oyun. hele ki hırslı biriyseniz.  Elbette çok faydası var. Hızlı karar verme yetisini geliştiriyor. Özellikle  10 sn. gibi kısa süreli oyunlar oynuyorsanız..
Kazanmanın keyfini yaşamak insanı ruhsal açıdan tatmin ediyor. Kazanmak  deyip geçmeyin.. Benim başta en büyük tutkum, kazanmaktan çok, benden daha tecrübeli ve iyi oyuncuları  alt etmekti. Bu nedenle " usta" diye nitelendirilen oyuncularla çok oynadım..
Ne zaman ki sıkıntım oldu, kendimi oyuna atarak  kafayı dağıtmaya çalıştım. Kendini yiyip bitirmekten iyidir bence..
İnsanları tanıyorsunuz. Kazandıklarında ya da kaybettiklerinde  verdiği tepkileri görüyorsunuz.  Sizden daha iyi bir oyuncuyu yenince, " salak, ortalamana bak da öyle gel" diyebiliyor, çıkıp gittiği için de cevap veremiyorsunuz. Sizden daha acemi birine yenilince,  " nasıl yaptın sen bu ortalamayı"  alayı ile karşılaşabiliyorsunuz..
İnsanların zaaflarını görüyorsunuz. Normal hayatında her hangi bir başarıyı elde edememiş, hayalini gerçekleştirememiş,  insanlarla iletişim kurmakta zorlanan asosyal tipler, orda kendilerine ait farklı bir hayal dünyası kurabiliyor.Adam teknisyen olduğu halde, mühendisim diyebiliyor. Biri kalkıp  hukukta hakimlik bölümünde okuyabiliyor mesela :) Yani, hiç hoşuna gitmeyen gerçek yaşam koşullarından sun'i olarak uzaklaşıp, kendisini mutlu eden  yeni bir alan, yeni bir kimlik oluşturabiliyor. Dış dünyanın sorunlarını, zorluklarını, içinden çıkamadığı durumları bir kenara itip , mutlu olduğu, yeni kimlik kazandığı bu dünyada,   sun'i bir hayat oluşturuyor kendine..
Elbette çok saygın ve değerli insanlar da.. Orada vakit geçirmenin ayarını, dozunu kaçırmadan.. Konuştuğum  kişilere " günde kaç saat oynarsınız, ortalama olarak " dediğimde, bazıları günde 1-2 saat derken, kimisi sadece hafta sonları oynadığını söyledi. amaç ise,  beyinsel olarak dinlenmek. Çünkü genel profile baktığınızda, eğitim düzeyi yüksek, çoğunluğun üniversite mezunu olduğu ,  elinizi sallasanız bir mühendise, doktora ya da avukata çarptığınız oyuncu kitlesi mevcut. Elbette ki hepsi böyle değil. Arada, az önce de dediğim gibi, özgüven problemi yaşayan, kendini değersiz ve beceriksiz hisseden, aile içinde sorunlar yaşayan, iletişim eksikliği olan  insanlar da mevcut.  İşte bu türdeki insanların oyuna bağımlı olması çok kolay.
Oyun bağımlısı hangi durumlarda söz konusu ?
Eğer oyun için normal hayata devam etmekte zorluk yaşanıyorsa, yeme-içme, uyuma, dinlenme , aile içi sorumlulukların ya da iletişimin sekteye uğraması sözkonusuysa bağımlılık başlamış demektir. Artık yemek bile angarya gelmeye başlar insana. Uyku saatlerinden fedakarlık edilir. Öfke patlamaları yaşanır. Kaybetmek sinir bozucu olmaya başlar. Arkadaşlardan uzaklaşılır. Dışarıya çıkmaya, çalışmaya üşenir olur insan..Dışarıya çıkıldıysa, akıl bilgisayardadır, hemen eve dönmenin yolları araştırılır. Evdekilerle iki kelam edemez olunur. Hatta İngiltere'de olduğu gibi, saatlerce oyun oynamaktan hayatını bile kaybedebilir insan..(olayın muhatabı 20 yaşında bir genç, aralıksız 12 saat oyun oynamaktan hayatını kaybetmiş.) İşi abartıp , oyunda yenildiği rakibini gerçek hayatta bulup, bıçaklayarak öldürenler de mevcut.
Oyun bağımlılığının sebepleri 3 ana başlık altında toplanmış;
-Sosyal
-Fiziksel
-Ruhsal
Sosyal sebepler  kısaca internet kullanımının yaygınlaşması, cep telefonu vasıtasıyla her an insanın elinin altında olması, kolay  ulaşılması olarak nitelendirilebilir. Karşılıklı iletişimin de mümkün olduğu oyunlarda bağımlılık daha kolay gerçekleşebiliyor.
Fiziksel sebepler, dopamin hormonu insanı mutlu eder. Oyun oynarken kazanılan her başarıda salgılandığı için, insan haz almaya başlar. Kendini mutlu etmek için de ister istemez, oyunun başına oturur.
Ruhsal sebeplere gelince, yapılan araştırmalar neticesinde, oyun bağımlısı olanların genelde özgüveni düşük, sosyal iletişim kurmakta zorlanan,  kendini değersiz hisseden insanlar olduğu  ortaya çıkmış. tabi ki  her bağımlıda bunların olması gerekmiyor. Oyundaki profil aracılığıyla gerçek hayatta dışa vurulmayan öfkenin   tezahürü ile rahatlama da sözkonusu olabiliyor. Ya da  cesaret ve girişimcilik, risk alma gibi eylemlerle insan kendisini daha rahat hissedebiliyor.
Eğer çevrede, ailede bu tür bağımlılar varsa ne yapılmalı ?
Bu konuda klinikler bile kurulmuş. Elbette ki bu yöntem, ileri seviyedeki bağımlılar için. Ama  başlangıç aşamasında olanlar için  yapılabilecekler  de mevcut. Birden oyundan uzaklaşmak , bağımlının hayatında büyük bir boşluk oluşturacağı için, bu pek mantıklı değil. Öncelikle, bağımlının istekli olması gerekiyor. İlk adım, bağımlılığa iten nedenlerin araştırılıp, bu problemlerin giderilmesi. Ardından kademeli uzaklaştırma gerekiyor. Bunun için yapılabilecek en güzel şey, yeni sosyal alanlar oluşturmak. Konser, sinema veya herhengi bir kursa gitmek gibi..Bağımlının spora yönlendirilmesi   en iyi sonuç veren aktivitelerden biri. Elbette ki bu arada eleştirmek kesinlikle  ve bir anda koparmaya çalışmak ters tepecektir..
Eer hala sorun devam ediyorsa da profesyonel desteğe başvurmak gerekiyor..







26.03.2013

EY SEVGİLİ....

 


Mevsimini bilemediğim bir gündeydi gidişin..
öylesine anlamsız, öylesine sebepsizdi..
senden sonra da yaşamaya devam ettim
güneşin doğuşu yine güzel, batışı alabildiğine romantikti..
yeni kitaplar aldım, okumayacağımı bilsem de..
bir de kırmızı sardunya koydum pencereme
bazen bir filme takıldım..
güldüm, ağladım..
yeni insanlar tanıdım..
kendime yakaları dantel, beyaz bir gömlek aldım.
ama geceleri..
el ayak çekilip yalnız kaldığımda,
yumruk gibi takıldın boğazıma..
yutkunamadım..
sanki son damlaydın, gözümden akacak olan..
ağlayamadım.
en çok gecenin yalnızlığında hissettim yokluğunu..
sen hayatımdan teğet geçmiş, geldiğin gibi gitmiştin..
ama ben o noktada çakılı kalmıştım..
gülümsemene..
küsüp gitmelerine..
sebepsiz sinirlenmelerine..
bilmiyorum ne haldesin, nerdesin, kimlerlesin..
sen de düşünüyor musun ara sıra beni
olmadık zamanda düşüyor muyum aklına...
içinde ip gibi sızlıyor mu bir yerlerin..
ey sevgili..
nerde olursan ol, bir yanın bende..
kiminle olursan ol, bir parçan benle..
müebbete mahkum ettim seni..
prangalara vurdum benliğini..
kısacası sevgili...
" AKLIMDASIN MIH GİBİ ".....