Hayat....
Yüzüme gülüp, arkamdan iş çevirmelerine bozuluyorum, haberin olsun..
28.02.2013
27.02.2013
MİMLENDİK ...
Kaptan'ın Zehir Defter'i mimlemiş, bana da cevaplamak düşüyor :)
1- En son kime yalan söyledin, neden ?
Aslında yalan söylerim ama nedense düşündüm hatırlayamadım.. Bu endişe verici bir durum sanırım.. Hafızam iyice gitmiş..:)
2-Biz okumuyoruz farzet, kendine bir itirafta bulun..
Keşke hiç tanımasaydım...
3- Şu an istediğin işi mi yapıyorsun ?
Mesleğim avukatlık.. Bence güzel bir meslek. Hoş ben vergi davalarıyla haşır neşir olduğum için zor taraflarından bihaberim galiba.. Ama aklımın bir tarafı hala öğretmenlikte :)
4- Mutlu musun ?
Genelimiz ne kadar mutluysa :))
5- Keşke...
Keşke hakimlik sınavını kazanabilseydim :((( Bunalıma girdim resmen..
6-Sence ideal eş nasıl olmalı ?
Ooooo bu konuda kitap yazarım ben.. Ama kısaca "ben " gibi olmalı :)) Tamam işi sulandırmayalım.. İdeal eş, yanından hiç ayrılmak istemediğin, ayrıldığında en kısa zamanda kavuşmak istediğin biri olmalı ... ( çok mu politik oldu )
7- Nerede yaşıyorsun ve ömrünü nerede geçirmek istiyorsun?
İzmir'de yaşıyorum, bu şehri çok seviyorum.. Ömrümün kalan kısmını yine burada geçirmek isterdim..
8- Korkuların neler ?
Karanlıktan , evde yalnızken elektriklerin kesilmesinden korkarım :)
9- Seni en çok ne mutlu eder ?
Değer verilmek, önemsendiğimi bilmek... Ailemle beraber olmak..
10- Hayatında en çok utandığın an / anı...
Hımmm sanırım bu sorunun cevabını bulamadım... Mutlaka vardır ama aklıma gelmiyor şu an..
11- Kendinde en sevmediğin özellik ?
Başkalarının düşüncelerine, bana karşı tavırlarına haddinden fazla önem veriyorum.. Bu da pek hoşuma gitmiyor.. Bir de son zamanlarda tepkilerim sert ve aleni oluyor ki, bu duruma pek alışık değilim..
11 kişiyi mimlemem mi gerekiyor ? Hım bu konuda zorlanacağım sanırım... Hemen en son cevap yazanlara bakıyorum ( Malum Almila hariç... Almila mim konusunda koruma altında :))
Men De Boor
Hacer Yavuz
Eda
Olan biten
Benim Alfabem
Yolcu
Safransarı
Cem
Değmesin Yağlı Boya
Budeliçocuk
Toz ( hoşlanmayacaksınız biliyorum :(( )
Bir dahaki mim, hiç yorum yapmayanlar arasından seçilecek diyeyim ki, " yorum yapıp başıma iş açmayayam" şeklinde bir düşünce hasıl olmasın :))
25.KARE / SÜBLİMİNAL TELKİN İLE ZİHİN KONTROLÜ
Dün çok güzel bir konferansa katıldım. Eminim bir çoğunuzun duyduğu, bildiği bir konuydu. Benim de ilk defa bu kadar derli toplu dinlediğim bir konu.Katılımcıların çoğunun " anne" olması hasebiyle , genel hatlarıyla ve çocuklara yönelik verildi mesajlar. Yine de çok aydınlatıcı oldu.
İnsan olarak en öncelikli mükellefiyetlerimizden biridir " farkındalık"..Neler olup bittiğini, dünyada ne gibi hesaplaşmaların olduğunu, insan olarak, birey olarak, toplum olarak üzerimizde oynanan oyunları " bilinçli" olarak takip etmek, farkında olmak.. Zira bilinç kadar bilinçaltımız da önemli .
İşte 25. kare ve sübliminal telkin ile zihin kontrolü, bilinçaltının insan hayatında ne denli etkili olduğu anlaşıldıktan sonra toplumu istediği mecraya çekmeye çalışanların sistematik olarak yürüttükleri , tek dünya düzenine doğru adım adım hedeflerine yaklaştıkları pis ve sınır tanımaz bir plan..Yani bilincimize dokunmadan, bazı mesajları telkin ediyorlar.. Bu elbette bizi bilinçsiz hale getirmiyor, ancak herhangi bir şeye karar verirken, ister istemez ve farkında olmadan, karar verme mekanizmamızı etkiliyor.
Bilinçaltına gizli mesajlar gönderme olarak tanımlanan sübliminal telkinin 3 şekilde uygulanması mümkün;
1- Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel mesajlar..Dinlediğimiz müzik aralarına sıkıştırılan, kulağımızın duymadığı ancak beynimizin algıladığı frekansta verilenler..
2- Gözümüz saniyede 24 kare algılarken, 25 kare ile gözümüzün görmediği ancak bilinçaltımızın kaptığı görsel , flaş patlaması şeklinde anlık sinema veya televizyon görüntüsü şeklindeki mesajlar,
3- Tüketime yönelik ürünlerin logo ve reklamlarında, afişlerinde gizlenen gözün seçemediği ancak beynin algıladığı şekil, rakam ve kelimeler...
Dijital ses dosyaları bu amaç için en uygun olan yöntem..Sıkı durun, Madonna'dan tutun da Beatles grubuna kadar, Michael Jakson da dahil bir çok sanatçının şarkılarında kullanılmış. Beynin algıladığı , ancak kulağın duymadığı frekansta istenilen mesajlar gayet rahat verilebiliyor. şarkı sözleri içinde ;
- Yaşasın şeytan , o kendi dinini kurdu..
- Çünkü şeytan için yaşıyorum,
-İşte benim sevimli şeytanım... mesajları veriliyor.
Bunun en basit ve çoğumuzun yaşadığı durum da, pirinç almak için gittiğiniz marketten, kulağınıza gelen müzik sesiyle gevşeyip, koca alışveriş arabasını doldurup, pirinç almadan çıktığınız zamanlardır. Çünkü arka fondaki müzik içine " daha çok al, daha çok al " mesajı yerleştiriliyor..
25. kare yöntemi ise en tehlikeli ve yaygın olanı. Saniyede 24 kareyi algılayan beynimiz, araya sıkıştırılan 25 kare sayesinde verilen her mesajı hiç itirazsız kabul eder. Masum bir dizi seyrederken beynimiz nelerle doluyor farkında bile değiliz. İşin en acı tarafı ise, bu pis ve iğrenç planın asıl kurbanlarının çocuklarımız olması. Eğer çocuğumuz evde yalnız kalacaksa, defalarca " kapı çalarsa sakın açma, içeriye hiç bir yabancıyı alma " diye sıkı sıkı tembihler, ancak onu televizyon karşısında bu görünmeyen düşmanlarla baş başa bırakırız. Hatta biraz oyalansın da rahat rahat işimiz yapayım diyen anneler çizgi film karşısında oturan çocuğunun beyni ne gibi bombardımana tutuluyor haberi yok tabi ki..
Çizgi filmlerde uygulanan en iğrenç yöntemlerden biri, önce istenilen resmin ( bu genllikle cinsel bir uzuv oluyor ) çizilip, daha sonra etrafının çizimlerle doldurularak farkedilmez hale getirilmesinden oluşuyor. Göz bunu kesinlikle algılamıyor, ancak beyin ya da bilinçaltı, bu kareyi bir kenara depoluyor. En masum gördüğümüz , bir çok yetişkinin bile hala hatıralarında olan Tom ve Jerry, Alaattinin Lambası, Rapunzel gibi çizgi filmlerde bu mesajlar ne yazık ki oldukça bol miktarda..Siz çizgi film kahramnını, dumanı üstünde çorba içerken gördüğünüzde, beyin, o dumanlardaki " sex" yazısını algılıyor, ancak gözünüz görmüyor.
Bir kargo şirketinin logosu içinde saklanan ok işareti, o kargonun daha hızlı olduğu yönünde gizli bir uyarıda bulunuyor. ( E ile x harfi arasında gizlenmiş )
Peki bilinç altı bu gizli telkini nasıl algılıyor ?
- Kendisine gönderilen her şeyi kabul eder. Eğer gözümüz görseydi, bir sahnede beliriveren kan ve şiddet ya da cinsel mesaj içeren görüntüyü çocuğumuzun görmemesi için hamlede bulunurduk elbette. Ancak görmediğimiz anlık flaş patlamaları için ne yazık ki hiç bir şey yapamıyoruz.
- Akıl yürütmez. Çünkü amaç zaten dayatmadır. Muhakeme yapmayı engellemektir.
- Hayal- gerçek ayrımını yapamaz olur.
- Beden fonksiyonlarını kontrol eder. Bilinç altımızın davranışlarımızı ne kadar etkilediği hepimizin kabul ettiği bir gerçek. Yükseklik korkusu, kapalı yerde kalma fobisi, köpekten, kediden veya başka bir varlıktan korkma... bütün bunlar geçmişte yaşanan ve hatırlamasak ta beynimizin kaydettiği olaylar nedeniyledir. İşte gizli verilen bu mesajlar da aynı etkiyi veriyor. insan bedeni beynin sakladığı bir görüntünün tetiklemesiyle farklı davranışlarda bulunabiliyor.. Yanlış hatırlamıyorsam, 17 yaşlarında erkek - kız ayrımı yapmadan 8 çocuğa tecavüz eden, bir çok tecavüze teşebbüs suçu bulunana genç, verdiği ifadede " ben kendimi tutamıyorum" diyor.
Bıkmadan buraya kadar okuyanlar için diyebilirim ki, konu oldukça ciddi ve üzerine kitaplar yazılabilecek kadar derin. Elbette ki bu konuda ihtisas sahibi değilim. Maksat bir konuyu derinlemesine incelemek değil. Sadece kafanızda soru işaretleri oluşturabilmek ve cevap bulunabilmesi için sizi araştırmaya sevkedilmek. Bu konuda o kadar güzel yazılar var ki, merak edenler mutlaka o yazılara ulaşacaktır. Sıkmamak adına elimden geldiğince kısa tutmaya çalıştım. Çok fazla resim kullanmadım hem telif haklarından korktum, hem de bulduğum resimler yayınlayamayacağım kadar iğrençti.
Farkındalık , bilinçlenme ve bilinç altımıza sahip çıkma en büyük insanlık görevlerimizden diye düşünüyorum..
İnsan olarak en öncelikli mükellefiyetlerimizden biridir " farkındalık"..Neler olup bittiğini, dünyada ne gibi hesaplaşmaların olduğunu, insan olarak, birey olarak, toplum olarak üzerimizde oynanan oyunları " bilinçli" olarak takip etmek, farkında olmak.. Zira bilinç kadar bilinçaltımız da önemli .
İşte 25. kare ve sübliminal telkin ile zihin kontrolü, bilinçaltının insan hayatında ne denli etkili olduğu anlaşıldıktan sonra toplumu istediği mecraya çekmeye çalışanların sistematik olarak yürüttükleri , tek dünya düzenine doğru adım adım hedeflerine yaklaştıkları pis ve sınır tanımaz bir plan..Yani bilincimize dokunmadan, bazı mesajları telkin ediyorlar.. Bu elbette bizi bilinçsiz hale getirmiyor, ancak herhangi bir şeye karar verirken, ister istemez ve farkında olmadan, karar verme mekanizmamızı etkiliyor.
1- Dijital ses dosyalarına gizlenen işitsel mesajlar..Dinlediğimiz müzik aralarına sıkıştırılan, kulağımızın duymadığı ancak beynimizin algıladığı frekansta verilenler..
2- Gözümüz saniyede 24 kare algılarken, 25 kare ile gözümüzün görmediği ancak bilinçaltımızın kaptığı görsel , flaş patlaması şeklinde anlık sinema veya televizyon görüntüsü şeklindeki mesajlar,
3- Tüketime yönelik ürünlerin logo ve reklamlarında, afişlerinde gizlenen gözün seçemediği ancak beynin algıladığı şekil, rakam ve kelimeler...
Dijital ses dosyaları bu amaç için en uygun olan yöntem..Sıkı durun, Madonna'dan tutun da Beatles grubuna kadar, Michael Jakson da dahil bir çok sanatçının şarkılarında kullanılmış. Beynin algıladığı , ancak kulağın duymadığı frekansta istenilen mesajlar gayet rahat verilebiliyor. şarkı sözleri içinde ;
- Yaşasın şeytan , o kendi dinini kurdu..
- Çünkü şeytan için yaşıyorum,
-İşte benim sevimli şeytanım... mesajları veriliyor.
Bunun en basit ve çoğumuzun yaşadığı durum da, pirinç almak için gittiğiniz marketten, kulağınıza gelen müzik sesiyle gevşeyip, koca alışveriş arabasını doldurup, pirinç almadan çıktığınız zamanlardır. Çünkü arka fondaki müzik içine " daha çok al, daha çok al " mesajı yerleştiriliyor..
25. kare yöntemi ise en tehlikeli ve yaygın olanı. Saniyede 24 kareyi algılayan beynimiz, araya sıkıştırılan 25 kare sayesinde verilen her mesajı hiç itirazsız kabul eder. Masum bir dizi seyrederken beynimiz nelerle doluyor farkında bile değiliz. İşin en acı tarafı ise, bu pis ve iğrenç planın asıl kurbanlarının çocuklarımız olması. Eğer çocuğumuz evde yalnız kalacaksa, defalarca " kapı çalarsa sakın açma, içeriye hiç bir yabancıyı alma " diye sıkı sıkı tembihler, ancak onu televizyon karşısında bu görünmeyen düşmanlarla baş başa bırakırız. Hatta biraz oyalansın da rahat rahat işimiz yapayım diyen anneler çizgi film karşısında oturan çocuğunun beyni ne gibi bombardımana tutuluyor haberi yok tabi ki..
Çizgi filmlerde uygulanan en iğrenç yöntemlerden biri, önce istenilen resmin ( bu genllikle cinsel bir uzuv oluyor ) çizilip, daha sonra etrafının çizimlerle doldurularak farkedilmez hale getirilmesinden oluşuyor. Göz bunu kesinlikle algılamıyor, ancak beyin ya da bilinçaltı, bu kareyi bir kenara depoluyor. En masum gördüğümüz , bir çok yetişkinin bile hala hatıralarında olan Tom ve Jerry, Alaattinin Lambası, Rapunzel gibi çizgi filmlerde bu mesajlar ne yazık ki oldukça bol miktarda..Siz çizgi film kahramnını, dumanı üstünde çorba içerken gördüğünüzde, beyin, o dumanlardaki " sex" yazısını algılıyor, ancak gözünüz görmüyor.
Ancak görüntüyü dondurarak elde edilen bu karedeki çıplak kadın resmini, gözümüz değil ama bilinç altımız algılıyor..
Bir diğer yöntem ise, reklam vasıtasıyla beyne mesaj göndermek.. Reklam içine sıkıştırılan bir kelime, şekil ya da rakam nedeniyle, bilinçaltı o ürüne yönlendiriyor insanı. Film aralarına sıkıştırılan bu sübliminal mesajlar sayesinde ( kola iç, popcorn ye mesajı ) satışların önemli ölçüde arttığı tespit edilmiş. Yani tercih hakkımız elimizden alınarak, belli ürünler için dayatma yapılıyor.
Bu logoda görünen a ve z arasındaki ok işareti, beyne " a'dan z'ye herşeyi burada bulabilirsin mesajı veriyor.
Ticari amaçla yapılan bu gizli telkinler bir yere kadar hoş görülebilir. Ancak, çizgi filmlerde ( özellikle Walt Disney yapımı olanlarda ), reklamlarda, müziklerde kullanılan bu gizli mesajlar , gelişme çağındaki çocukların beynine cinselliği, şiddeti yerleştiriyor. Bu mesajlar insanın kişiliğinde, sosyal ilişkilerinde, verdiği tepkilerde ve seçtiği hayat tarzında önemli rol oynuyor. Dünyanın çizdiği gidişata bakarsak, bu yöntemin ne gibi sakıncalar doğurduğunu gayet rahat görebiliriz..Peki bilinç altı bu gizli telkini nasıl algılıyor ?
- Kendisine gönderilen her şeyi kabul eder. Eğer gözümüz görseydi, bir sahnede beliriveren kan ve şiddet ya da cinsel mesaj içeren görüntüyü çocuğumuzun görmemesi için hamlede bulunurduk elbette. Ancak görmediğimiz anlık flaş patlamaları için ne yazık ki hiç bir şey yapamıyoruz.
- Akıl yürütmez. Çünkü amaç zaten dayatmadır. Muhakeme yapmayı engellemektir.
- Hayal- gerçek ayrımını yapamaz olur.
- Beden fonksiyonlarını kontrol eder. Bilinç altımızın davranışlarımızı ne kadar etkilediği hepimizin kabul ettiği bir gerçek. Yükseklik korkusu, kapalı yerde kalma fobisi, köpekten, kediden veya başka bir varlıktan korkma... bütün bunlar geçmişte yaşanan ve hatırlamasak ta beynimizin kaydettiği olaylar nedeniyledir. İşte gizli verilen bu mesajlar da aynı etkiyi veriyor. insan bedeni beynin sakladığı bir görüntünün tetiklemesiyle farklı davranışlarda bulunabiliyor.. Yanlış hatırlamıyorsam, 17 yaşlarında erkek - kız ayrımı yapmadan 8 çocuğa tecavüz eden, bir çok tecavüze teşebbüs suçu bulunana genç, verdiği ifadede " ben kendimi tutamıyorum" diyor.
Çiçekler arasındaki kelimeye dikkat ediniz.. İşte çocukların beyni bunları kaydediyor..
!968 yılında bu yöntem yasaya aykırı bulunarak yasaklanmış .Çünkü dolandırıcılık olarak kabul edilmiş. ( ne basit bir ifade ! ) Halen 55 ülkede bu tür mesajlar kullanmak yasak. Hatta Rusya 'da "Otur ATN izle " mesajı verildiği tespit edilerek, bu kanalın 2 ay lisansı iptal edilmiştir. Bizim yasalarımıza göre gizli telkinle mesaj uygulaması yasak. Ancak ne yazık ki, izlediğimiz dizi ve filmlerde, reklamlarda bu tür mesaj verilip verilmediğini denetleyecek bir kurumumuz yok.Bıkmadan buraya kadar okuyanlar için diyebilirim ki, konu oldukça ciddi ve üzerine kitaplar yazılabilecek kadar derin. Elbette ki bu konuda ihtisas sahibi değilim. Maksat bir konuyu derinlemesine incelemek değil. Sadece kafanızda soru işaretleri oluşturabilmek ve cevap bulunabilmesi için sizi araştırmaya sevkedilmek. Bu konuda o kadar güzel yazılar var ki, merak edenler mutlaka o yazılara ulaşacaktır. Sıkmamak adına elimden geldiğince kısa tutmaya çalıştım. Çok fazla resim kullanmadım hem telif haklarından korktum, hem de bulduğum resimler yayınlayamayacağım kadar iğrençti.
Farkındalık , bilinçlenme ve bilinç altımıza sahip çıkma en büyük insanlık görevlerimizden diye düşünüyorum..
26.02.2013
BİR KELİME...
Uzun lafa ne hacet..
"Gel " desem yetmez mi?
O bir kelimede,
Sevgim, hasretim, sensizliğim.. sezilmez mi?...
"Gel " desem yetmez mi?
O bir kelimede,
Sevgim, hasretim, sensizliğim.. sezilmez mi?...
25.02.2013
İNSANLIĞA ÇAĞRI...
Güzel ve güneşli bir gün..
Öyle bahardan kalma falan değil, bilerek isteyerek gelmiş gibi..
Bilinci yerinde, zaman tünelinde kaybolmamış yani..
Şimdi bu güzel havada öfke kontrolü ile ilgili yazılar okumanın ne anlamı var ki diyorum, kapatıyorum sayfaları..
Anladım ki, insan beyni çok karmaşık ve oyun delisi..
Eğer bir konu üzerinde yoğunlaşır ve vaktinizi, hislerinizi o konuya hasrederseniz, pireyi deveye çevirme fırsatını çok iyi değerlendiriyor.
Haberleri açıyorum, çocuğu makineden oyuncak alamadı diye, yedi düveli toplayıp bakkal basan baba...
Kanada polisinin hırsızlığa teşebbüs edene tekme tokat saldırısı..
Metroda bıçakla yaralanan adamın çelişkili ifadeleri....
Acil servise arabayla dalanlar,
Doktor dövmeye kalkanlar...
Ne oluyoruz ya hu !!
Alıp veremediğimiz ne...
Hayat bu kadar çekilmez , dünya bu kadar yaşanmaz olmamalı..
İnancı nedeniyle aşağılananlar,
Kıyafeti, küpesi, uzun saçı sebep gösterilip dışlananlar...
Makama mevkiye prim vermeler,
Düşene bir tekme de bizden demeler...
Rüşveti, adam kayırması, "hamili kart yakınimdir" uygulamaları....
Yargısız infazlar...
Nerede kaldı empati, hoşgörü ?
Tamam kimse kimseyi sevmek zorunda değil
Ama saygımızı da mı yitirdik ?
Başkalarını yargılama hakkını nereden buluyoruz ki ?
Kendi doğrularımızdan başka doğruya yaşama hakkı tanımayışımız neden ?
Mevkinin verdiği gücü, şahsi düşmanlıklar için kullanım hakkını kim veriyor?
Asayişi sağlamakla yükümlü olanlar nasıl oluyor da asayişin baş düşmanı haline gelebiliyor ?
Ufacık bir kıvılcım nasıl oluyor da infiallere sebebiyet verebiliyor ?
Hava güzel...
Doğa uykusundan uyanıyor...
Uykudaki insanlık !!
Sen ne zaman uyanacaksın ?
Öyle bahardan kalma falan değil, bilerek isteyerek gelmiş gibi..
Bilinci yerinde, zaman tünelinde kaybolmamış yani..
Şimdi bu güzel havada öfke kontrolü ile ilgili yazılar okumanın ne anlamı var ki diyorum, kapatıyorum sayfaları..
Anladım ki, insan beyni çok karmaşık ve oyun delisi..
Eğer bir konu üzerinde yoğunlaşır ve vaktinizi, hislerinizi o konuya hasrederseniz, pireyi deveye çevirme fırsatını çok iyi değerlendiriyor.
Haberleri açıyorum, çocuğu makineden oyuncak alamadı diye, yedi düveli toplayıp bakkal basan baba...
Kanada polisinin hırsızlığa teşebbüs edene tekme tokat saldırısı..
Metroda bıçakla yaralanan adamın çelişkili ifadeleri....
Acil servise arabayla dalanlar,
Doktor dövmeye kalkanlar...
Ne oluyoruz ya hu !!
Alıp veremediğimiz ne...
Hayat bu kadar çekilmez , dünya bu kadar yaşanmaz olmamalı..
İnancı nedeniyle aşağılananlar,
Kıyafeti, küpesi, uzun saçı sebep gösterilip dışlananlar...
Makama mevkiye prim vermeler,
Düşene bir tekme de bizden demeler...
Rüşveti, adam kayırması, "hamili kart yakınimdir" uygulamaları....
Yargısız infazlar...
Nerede kaldı empati, hoşgörü ?
Tamam kimse kimseyi sevmek zorunda değil
Ama saygımızı da mı yitirdik ?
Başkalarını yargılama hakkını nereden buluyoruz ki ?
Kendi doğrularımızdan başka doğruya yaşama hakkı tanımayışımız neden ?
Mevkinin verdiği gücü, şahsi düşmanlıklar için kullanım hakkını kim veriyor?
Asayişi sağlamakla yükümlü olanlar nasıl oluyor da asayişin baş düşmanı haline gelebiliyor ?
Ufacık bir kıvılcım nasıl oluyor da infiallere sebebiyet verebiliyor ?
Hava güzel...
Doğa uykusundan uyanıyor...
Uykudaki insanlık !!
Sen ne zaman uyanacaksın ?
24.02.2013
SINIR ÖTESİ...
Deliliğin sınırlarında gezdim bugün...
Yok yanlış oldu,
O sınırı aştım bugün..
Güzeldi..
Kendini dizginlemeden, nasıl anlaşılır diye düşünmeden,
Otokontrolsüz,
Alabildiğine acımasız,
Ama dürüstçe,
Tam kendin gibi olmak...
Düşündüğünü olduğu gibi söylemek,,
Sokaklarda bağıra çağıra yürümek...
(Sokak değil, deniz kenarıydı gerçi :))
İşte sınırı aşınca bunlar karşılıyor seni..
Önce müthiş bir sinir harbi,
Ardından yokuş aşağı iniyor gibi, hakimiyeti kaybetme...
Sonrasında rahatlama..
Şimdi mi?
Şimdi baş ağrısı ve yorgunluk..
Çünkü delilikten akıllılığa, kendini akıllı zannetmeye dönüş biraz sancılı ve zor oluyor...
Ama tavsiye ederim, kesinlikle değiyor....:))
Yok yanlış oldu,
O sınırı aştım bugün..
Güzeldi..
Kendini dizginlemeden, nasıl anlaşılır diye düşünmeden,
Otokontrolsüz,
Alabildiğine acımasız,
Ama dürüstçe,
Tam kendin gibi olmak...
Düşündüğünü olduğu gibi söylemek,,
Sokaklarda bağıra çağıra yürümek...
(Sokak değil, deniz kenarıydı gerçi :))
İşte sınırı aşınca bunlar karşılıyor seni..
Önce müthiş bir sinir harbi,
Ardından yokuş aşağı iniyor gibi, hakimiyeti kaybetme...
Sonrasında rahatlama..
Şimdi mi?
Şimdi baş ağrısı ve yorgunluk..
Çünkü delilikten akıllılığa, kendini akıllı zannetmeye dönüş biraz sancılı ve zor oluyor...
Ama tavsiye ederim, kesinlikle değiyor....:))
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)