Şimdi böyle bir şey de mi varmış diyeceksiniz.. Var veya yok bilemem, ama aklıma bu tanım geldi, bence gayet de mantıklı...Bir zamanlar böyle bir " hastalığım" vardı evet.. Çocuk yaşlarda başlayınca okumaya, imkanlar da şimdiki gibi değil tabi.. Yani maddi imkanlar yanında, okunacak materyal konusunda da bu kadar geniş imkanlara sahip değildik.. Her fırsatta itiraf ederim. İlk okumaya başladığım kitaplar, resimli çizgi roman tarzında kitaplardı. Daha açık bir dille Texas, Tom Miks, Zagor, Fantom......kültürü yani. Aslında bu kitapların her hangi bir zararını görmedim şimdiye kadar.. Ama şuur altıma gelip yerleştilerse bilemem.. Eh, bunca şeyi içinde barındıran şuuraltım, varsın bunları da ihtiva ediversin, eline mi yapışır...
Ama bir sonraki aşama, yani Kemalettin Tuğcu kitapları tartışılır...Elbette bu konunun ehli değilim. Şahsi kanaatim, şimdiki aklım olsa bir- iki tanesini okur geçerdim. Şimdikinin Zaman Öyle de Geçiyor, Böyle de Geçiyor dizisi gibi, bu kadar iç mi karartır bir seri.. Tamam kabul, çoğunun sonu mutlu bitiyor, kabul, insana hayata dair çok güzel fikirler empoze ediyor. Ama o kitapları okuyan, hayatı boyunca diken üstünde yaşar sanırım..Ne zaman başıma bir iş gelecek te kuru ekmeğe muhtaç olacağım diye.. ..İşte burada " Bu günün bir de yarını var.....Mutluyduk belki bugüne kadar, ya sonra...." diye hatırladığım şarkı iyi gider :))
Tabi araya klasikler, yerlisi, yabancısı girdikten sonra, Oblomov ile başlayan bir Rus edebiyatı rüzgarına kapıldım.. Yine seçmece yapmadan kendi kafama göre, Allah ne verdiyse... Mesela, evli bir kadına aşık bir gencin, her çıkmaz karşısında söylediği bir söz vardı " Neyse ki ölüm var... " ya da "Nasılsa ölüm var " mealinde bir cümle.. Bak bak, dediğine bak şunun hele... Ölüm olunca ne olacak, sıkıştığın yerde alnına silah mı dayayacaksın...Ölüm kurtuluş olabilir elbette çoğu çıkmaz karşısında.. Ama tercih edilecek bir yol, seçenek gibi görülmemeli hiç bir zaman.. sadece kaçınılmaz bir sondur, o kadar...
Elbette ki belirli bir yaştan sonra, ne okursanız okuyun kafanızın karışma ihtimali zayıftır. Çünkü düşünce yapınız belli bir seviyeye ulaşmış ve oturmuştur. Okuduklarınızdan neyi alıp, neyi almamanız gerektiğini bilirsiniz.. Muhakeme edersiniz, mantık süzgecinden geçirirsiniz, ayıklarsınız..Ama daha yolun başında olan genç beyinler için aynı şeyi söyleyemem. Nasıl ki, mideye her bulduğunuzu indiremezsiniz, sağlığınızı bozar, rahatsız eder.. Kitap da öyle bence. İnsan okuduğunun beyninde oluşturacağı tahribatı da göz önünde bulundurmalı.. Hele ki yetişmekte olan bir çocuğu varsa... Tabi burada sanki kitap okuya okuya ölüyorlar da kontrol etmesi kaldı diye düşünenler de olabilir. Doğru, yeni neslin kitaplarla arası pek barışık değil ne yazık ki...Ama bu, bir milletin geleceği için ciddi bir tehlike.. Kitaptan, sinemadan, tiyatrodan ve sanatın diğer dallarından bi haber yetişen neslin oluşturduğuna "güruh" diyebiliriz ancak..
Bir de deli gibi okumanın çok faydası olduğunu da düşünmüyorum.. İnsan okuduktan sonra bir müddet kenara çekilip, okuduklarını özümsemeli.. Muhakeme etmeli.. Üzerinde epeyce bir kafa yormalı.. Benim savunduğum görüş, okuduğunuz kitaptaki cümleleri aynen tekrar edemeyebilirsiniz, hatta kişileri ve olayları yeri geldiğinde unutabilirsiniz, karıştırabilirsiniz. Ama bitirdiğiniz bir kitabın size ne kattığını, neleri düzelttiğini, neleri çoğalttığını tefekkür etmelisiniz. Ve bunları da yapabilmeli bir kitap.. Madem ki yol göstericidir, yolumuza vuran ışık gibi olmalı, aydınlatmalı, işimizi kolaylaştırmalı...
Okuyalım, okumaktan zarar gelmeyecek şekilde okuyalım... Kitap obezi olmaya da gerek yok...